“Sevmek, bütün hayal gücümüzü harekete geçirmektir” Stendhal ve “Aşk Üstüne” – Cemil Meriç

Ondokuzuncu asır Fransa’sında aşk üstüne binlerce kitap yazılmış. Ama bunlardan yalnız üçü yaşıyor: birini, büyük bir tarihçi, Michelet yazmış, ikincisi Balzac’ın, üçüncüsü Stendhal’ınki.
Michelet, kansı öldükten sonra kendisinden 23 yaş küçük bir kızla evlenir. Kitap baştan başa bir neşide, bir şükran neşidesi. “Evlenmenin Fizyolojisi” Balzac’ın ilk kapışılan eseri. Genç romancıya şöhretin kapılarını bu roman açar. Hayâsız bir realizm. Stendhal, “eserimi yüz kişi okusun yeter” diyordu. On yılda on yedi okuyucu bulabildi. Romancı, kitabın bir geminin ambarında safra gibi kullanıldığını söyler. Zavallı Stendhal. Sevdiği kadınlardan hemen hiçbirine sahip olamamış. Ama, sayısız metresi var.

Stendhal ve “Aşk Üstüne”

Yine şuh bir bahar sabahı. Ve yine yoksun. Akşam sesin ümitle ürperiyordu. Vaitlerle doluydu. Yalnızım diyorsun. Benimle olmadıktan sonra, beraber olmadıktan sonra yalnız olmak en güzeli. Yalnızlık ellerin kahrını çekmekten bin kere daha güzel.
Hakkın var. Metin olmalıyız. Bu ilk bakışta suni bir ıstırap. Nasıl olsa geleceksin, nasıl olsa birbirimiziniz. Ama senin için acı çekmemek, sana ihanet etmek gibi bir şey geliyor bana. Acı saadetin bir nevi kefareti imiş gibi geliyor. Unutmak ve avunmak ihanetlerin en büyüğüymüş gibi geliyor. Zaten bu gerginlik uzun süremez, sinirler çelikten de olsa gevşer. Ve sel yatağına çekilir. Çekilsin mi? Biliyorsun cananla beraber uyku uyunmaz. Aşk beslenmek ister, kalbimizle beslenir, uzviyetimizle beslenir. Aşk iki vücudun yanarak bir vücut haline gelişi.

Saint-Simon’u yeniden ele aldın. Ama hiç sevmiyorum. Beni senden ayırıyor. Sonra sana göre bir kitap değil. Halbuki ben yalnız senin için yazmak, yalnız senin için yaratmak istiyorum. İçkiden nefret ediyorum. İçki seninle güzel. Bahardan nefret ediyorum. Bahar seninle muhteşem.
Bilirsin ki, frenlerim çok sert. Meçhule kanatlanan duygularımı birden toprağa indirebilirim. Ama niçin? Çalışmak için, diyeceksin. Hep aynı rezil dava. Paraya ihtiyacımız var. Dudaklarımda hep senin alay etmek için söylediğin Tamara türküsü. Parmaklarımda saçların. Ve içimde kokun. Hiçbir kadına, hiçbir erkeğe tahammül edemiyorum. Ne istiyorum senden? Bütün olarak seni. Sonra, sonra ölmek istiyorum. Bu şikayetler kaderi kızdırmasın. İnsan on sekiz yaşına dönünce, kişiliği değişiyor. Biraz zayıfladım. Ama çelik gibiyim. Jimnastiğe başladım. Az sonra denize gireceğim. Yanan alnımı ancak dalgalar serinletebilir. Yarın yeni bir kitaba başlayacağım: “Kadın ve Sosyalizm.” Bu kitabı senin için yazacağım.
Şimdi Stendhal okuyalım seninle. Kitabın adı: “Aşk Üstüne”. Stendhal yaman bir yazar. Yalınkılıç bir üslubu var: tok ve pırıltılı. “Kırmızı ve Siyah”ı da seninle beraber okumak isterdim. Bütün sevdiğim kitaplar gibi. Birden Dante’yi hatırladım. Cehennem’in en güzel parçası Rimini Aşıkları. Bir aşk hikâyesi okuyan iki sevgili ve birleşen dudaklar. O gün daha fazla okuyamadılar, diyor Dante. Sonra öldürülen sevgililer ve Cehennemin kasırgası içinde boyuna birlikte kanat çırparak dolaşan iki kanatlı vücut.

“Kırmızı ve Siyah”ın Madam dö Renal’ı sana ne kadar benzer bilmiyorum. Seni tanımadan önce çok severdim onu. Şefkatiyle, ihtirasıyla, günahları, vicdan azaplanyla büyük kadın. Büyük yani bütün. Julien Sorel’den iğrenirim. Belki kıskanırım da onu, Ben bütün erkekleri kıskanırım. Kırmızı ve Siyah’ın aşıkları var. Bu roman okununca biten kitaplardan değil, sizinle gelişen kitaplardan. Her okuyuşda yeni, her okuyuşda derin, senin gibi. Kırmızı ve Siyah’ı sana başka bir gün anlatacağım.
Ondokuzuncu asır Fransa’sında aşk üstüne binlerce kitap yazılmış. Ama bunlardan yalnız üçü yaşıyor: birini, büyük bir tarihçi, Michelet yazmış, ikincisi Balzac’ın, üçüncüsü Stendhal’ınki.
Michelet, kansı öldükten sonra kendisinden 23 yaş küçük bir kızla evlenir. Kitap baştan başa bir neşide, bir şükran neşidesi. “Evlenmenin Fizyolojisi” Balzac’ın ilk kapışılan eseri. Genç romancıya şöhretin kapılarını bu roman açar. Hayâsız bir realizm. Stendhal, “eserimi yüz kişi okusun yeter” diyordu. On yılda on yedi okuyucu bulabildi. Romancı, kitabın bir geminin ambarında safra gibi kullanıldığını söyler.
Zavallı Stendhal. Sevdiği kadınlardan hemen hiçbirine sahip olamamış. Ama, sayısız metresi var. Kitap, yaşayan, acı çeken, gururu yaralanan, her türlü rüsvalığa aşina büyük bir psikologun müşahadelerini kelimeleştiriyor. Salonlarda yazmış kitabı Stendhal. Önce bir konser programının arkasına çiziştirilen notlar, sonra hep aynı titizlikle günü gününe kaydedilen intibalar. İskambil kâğıtlarına, kâğıt parçalarına… Duyguların ürkek kelebekler gibi kaçmasını istememiş üstat, hemen iğnelemiş onları.
Aşk, Stendhal için bir ruh hastalığı. Yazar bu hastalığın bütün arazını büyük bir soğukkanlılıkla gözönüne serer. Adeta bir fizyolojistle karşı karşıyayız. Ama her şeye rağmen kitap bir nevi jurnal. Yaşayan, yaralanan bir fikir adamının jurnali. Esere önsöz yazan bir Akademi azasına göre “aşkta kendi yarattığımız vehimden haz alırız” diyen Stendhal aşk hayatında bu inancın kurbanı oldu. Kadınların karşısında fazla hülyaya dalıyordu. Aşık olmak bir piyango bileti almak. Saadet, büyük ikramiyesi idi bu biletin. Stendhal’e göre sevmek, bütün hayal gücümüzü harekete geçirmektir. Aşkı devam ettiren, kafa. Kadın var, sadece fiziktir ve yalnız görünce arzularsınız. Neden? Hayale hitap etmez de ondan. Aşkın tek yaratıcısı hayaldir, iki nevi muhayyile var. Biri yıldırım gibi çarpar insanı, sabırsızdır, her şeyi sevginin çıkarma kullanır ve hemen harekete zorlar. Öteki hayalperesttir, ağır işler, vefakârdır. Birincisinde kafa kalbin emrindedir. Stendhal’in meşhur kristalizasyon-billurlaşma teorisinin kaynağı bu. Billurlaştırmak, hayalin sevgiliye kendisinde olmayan vasıflar eklemesi ve onu süslemesi, güzelleştirmesidir. “Hangi güzellik akla gelse hemen sevgilimize kondururuz”. Salzbourg tuzlalarına atılan kuru dallar, bir zaman sonra bir kristal hevengi olarak çıkartılırmış; artık dal kaybolurmuş, gözleri kamaşırmış insanın. Kainatta farkına vardığımız her yeni güzellik, bizi hayrete düşüren bir keşif olup çıkar. Aa, deriz, tıpkı onun sesi, tıpkı onun bakışı, tıpkı onun kahkahası. Kristalizasyon yüzünden günün birinde kendi yarattığımız bir hayale aşık olduğumuzu, hayretler içinde görürüz. Tecrübe güvensizlik yaratır. Gittikçe kristalizasyon kabiliyetimiz azalır. İkinci aşk, yozlaşmış bir aşktır. Hiçbir zaman on altı yaşının heyecanlarını tekrar yaşayamaz. Aşkın hazları, ilham ettiği korkular ölçüsünde büyüktür. Korku, kıskançlık, mesut aşkları can sıkıntısından korur. Kavga da aşkı yaşatan olaylardan biri, başlıcası. Kafaya atılan şamdanlar can sıkıntısını önler. Kadında hayal daha geniştir. Gergef başındaki kadın, hareket halindeki erkekden daha rahat kristalizasyon yapabilir. Kolay kadınlar bu kabiliyetten mahrumdurlar.

Cemil Meriç
9 Ekim 1966, Jurnal – 2. Cilt

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz