Seri Katile İlham Veren Tablolar – Murat Menteş

Neşeli bir kuşkuyla soruyor: “Kimmiş?” “Dünyanın en ‘sulü ressamı. 50.000’e yakın suluboya resim yapmış!..” Abartıyorum: “Sürrealizm, resim sanatının mayasında var: Filler daima olduklarından küçük, pireler ise büyük çiziliyor!

Dilara Dilemma ile harika vakit geçiriyorduk. Resim sergilerinden tiyatrolara koşuyorduk. Sinemalardan uçup kitapçılara konuyorduk. Arabayı ben kullanıyordum. Onunla konuşurken, kelimelerimi özenle ‘seçiyordum’: “Aşk, insanın şahsiyetini pekiştirir. Çünkü hayatın manası, aşk bohçasında gelen bir hediyedir. Mevcudiyetinin hakkını vermek, hiç değilse mazeretini bulmak isteyen insan yalnızca aşka müracaat edebilir…”

Dilara Dilemma’ya birçok şey anlatıyordum fakat hiçbiri doğrudan doğruya yaşadıklarımla ilgili değildi. Zira Ferruh Ferman’ın hayatı hakkında bildiklerimin anlatılmaya müsait bir yanı yoktu.

Dilara Dilemma da bana en çok resimden, ressamlardan bahsediyordu. Büyük sanat eserlerinin tadına varmamızın önündeki en zorlu engelin, alışkanlıklarımızı ve önyargılarımızı değiştirmek konusundaki isteksizliğimiz olduğunu söylüyordu. 1800’lü yılların ikinci yarısına kadar yapılan resimlerde koşan atların, dört ayakları da havada, yay gibi gerildiği görülürmüş. Theodore Gericault’un Epsom At Yarışları adlı tablosu, bunun ünlü örneklerinden biriymiş. 19. yüzyılın sonlarına doğru, atların koşarkenki her hareketinin anbean fotoğrafı çekilmeye başlandığında, hiçbir zaman dört ayaklarının da birden havada olmadığı anlaşılmış. Ressamlar, atların uçtuğu resimler yapmayı bırakmışlar ve bu da resim severleri ve eleştirmenleri huzursuz etmiş… Resim sanatı renklere ve biçimlere dair basmakalıp hükümlerimizi tahrik ederek bizi kendi içimizde cereyan eden bir maceraya sürüklermiş. Kalp resmi ile insan kalbi hiç de birbirine benzemiyormuş. Yıldızların da köşeleri filan yokmuş. Diyelim bir kadının resmi, cazibesini o kadına borçlu olmamalıymış. Aksi takdirde sanatın salt taklitten ibaret, yavan ve hattâ soysuz bir şey olmasından kaçınılamazmış. Kadının biçimi ve özü ile kadının resminin biçim ve özü ayrı düzlemlere ait olgularmış.
Dilara Dilemma’nın söylediğine göre, Picasso İspanya’nın güneyinde bir evi beğenmiş ve evin bir resmini yapıp sahibine vermiş; karşılığında da evi almış!.. Türk resminin atası Şeker Ahmet Paşa, Colona Körfezi’nde karaya oturmuş bir gemiyi kurtarmış!.. 26 yaşında resim yapmaya başlayıp 36 yaşında da intihar eden Van Gogh, bu süre zarfında 800’den fazla resim yapmış… Yaşli Pieter Bruegel, yaptığı her resme eşlik edecek bir şiir yazarmış… Matisse’in Bateau [Gemi]adlı tablosu, 1961’de New York’taki Modern Sanat Müzesinde, bir yanlışlık sonucu iki ay boyunca başaşağı olarak asılı kalmış; 12 bin ziyaretçinin hiçbiri bu tersliği farketmemiş… Antonio Bin, bir ‘Mona Lisa makinasıymış! 300’den fazla Mona Lisa taklidi yapmış ve bunlar hiç de ucuza gitmiyormuş…

Ben de resim bilgimi ortaya döküyorum: “İspanya’da Salvador Dali hayranı bir seri katil, kadınları kesip biçerek Dali’nin resimlerindeki şekillere sokuyordu!..” Osman Hamdi Bey’in Kaplumbağa Terbiyecisi adlı resmindeki kaplumbağa’nın adının ‘Tosbağdadi olduğunu öne sürüyorum: “Hayvancağız Bağdat’tan getirilmiş olmalı…” Toy bir kıvançla “Kalıbımı basarım” diyorum “John Wismont Jr. adlı ressamı tanımıyorsun?” Neşeli bir kuşkuyla soruyor: “Kimmiş?” “Dünyanın en ‘sulü ressamı. 50.000’e yakın suluboya resim yapmış!..” Abartıyorum: “Sürrealizm, resim sanatının mayasında var: Filler daima olduklarından küçük, pireler ise büyük çiziliyor!”

Murat Menteş
Dublörün Dilemması

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz