Ölüm Psikolojisi İle İlgili Türkçe Literatür ve Ölüm Kaygısıyla İlgili Bir Araştırma

Bütün canlıların kaçınılmaz ve ortak kaderi olan ölüm konusuyla ilgili olarak değişik disiplinlerde birçok çalışma yapılmıştır. Özellikle din, felsefe, sanat, edebiyat, tıp, biyoloji ve hukuk alanında yoğun çalışmaların yapıldığı ölüm fenomeninin psikolojik gerçekliğini anlama ve açıklamaya yönelik çalışmaların tarihçesinin oldukça yeni olduğu söylenebilir. Şöyleki 20. yüzyılın başlarında batı dünyasında psikologların ilgisini çekmeye başlayan ölüm fenomeniyle ilgili psikolojik çalışmaların bu yüzyılın ortalarına doğru bir ivme kazandığı, 1950’li yılların ortalarında yoğunlaşan bu çalışmaların günümüze değin devam ettiği gözlemlenmektedir. Ülkemizde ölüm konusunu psikolojik perspektiften ele alan çalışmaların son derece sınırlı olduğu görülmektedir. Bunun belki de en önemli nedenlerinden birisi, psikolojinin ve özellikle din psikolojinin ülkemizde yeni gelişmeye başlayan bir disiplin olmasıdır.

Yeraltından Notlar – Dostoyevski

Ben hasta bir adamım… Gösterişsiz, içi hınçla dolu bir adamım ben. Sanıyorum, karaciğerimden hastayım. Doğrusunu isterseniz, ne hastalığımdan anladığım var, ne de neremin ağrıdığını tam olarak biliyorum. Tıbba, hekimlere saygı duymakla birlikte, şimdiye dek tedavi olmadığım gibi, bundan sonra da böyle bir şey düşünmüyorum. Üstelik boş inançları olan bir insanım, hem de tıbba saygı duyacak kadar. (Oldukça iyi bir öğrenim gördüm, boş inançlara inanmamam gerekirdi, ama inanıyorum işte.) Hayır, hayır, salt hıncımdan dolayı tedavi olmak istemiyorum. Siz bunu anlayamazsınız. Ama ne ziyanı var, ben anlıyorum ya! Bu huysuzluğumla kime kötülük edeceğimi açıklamak elimde değil, bunu ben de bilmiyorum;

Ludwing Feuerbach’ta Din Felsefesi ve Törebilim – Friedrich Engels

Ludwing Feuerbach Klasik Alman Felsefesinin Sonu (3)

Din (religion) latince religare [bağlamak, birleştirmek] sözünden gelir ve ilk anlamıyla birlik demektir. Buna göre iki insan arasındaki her birlik bir dindir. İşte bunlar, idealist felsefenin başvurduğu en son kaynaklar, böyle sözcük kökenine ilişkin hokkabazlık oyunlarıdır. Üstün gelmesi gereken, sözcüğün gerçek kullanımının tarihsel evrimine göre ne anlama geldiği değil, ama kaynaksal kökenine göre ne anlama gelmesi gerektiğidir. Ve işte böylece, idealistçe anısı o kadar değerli olan din sözcüğü, özellikle dilden yitip gitmesin diye, cinsel sevgi ve cinsel birlik, bir “din” mertebesine yükseltilmişlerdir.

Her köyde nasıl bir cami varsa enstitüde olacak’- Köy Enstitüleri Belgeseli

Köy Enstitüsü gerçeğini açılışından kapatılışına kadar ülkenin içinde bulunduğu yılların gerçekleriyle anlatan bir belgesel. Can Yücelin (Can Baba) babası Hasan Ali Yücel’in Mili Eğitim Bakanı olduktan sonra dünya klasiklerini Türkçeye çevirmiş cahilliğe savaş açmış, önemli bir eğitim projesi olan Köy Enstitülerini kurmuştu. Hayvanını, tarlasını bilinçli bir şekilde değerlendiren, ama beri yandan edebiyattan, müzikten anlayan aydın, ileri görüşlü  çiftçiler, köylüler yetiştiriliyordu.

“Televizyon deneyimi tümüyle değişecek, İnsanlar hiç olmadığı kadar kendini bağlı hissedecekler”

Dünyanın en büyük yonga üreticisi olan Intel, 2015 yılına kadar 500 milyar saatik televizyon ve video içeriğine bağlanabilen 12 milyar aygıt bulunacağı tahmininde bulundu. Intel’in teknolojiden sorumlu genel müdürü Justin Rattner, BBC’ye yaptığı açıklamada, “TV hayatlarımızın merkezinde yer almaya devam edecek, artık istediğinizi istediğiniz yerde izleyebileceksiniz.  Artık dünyadaki her bir kişi için televizyon özelliği olan birden fazla cihazdan söz ediyoruz. İnsanlar kendilerini ekranla artık geçmişte hiç olmadığı kadar bağlı hissedecekler.” dedi

İnternetin Çocuklar Üzerindeki Etkileri, İnternet Bağımlılığı Tanı ve Öneriler

Çağımızın en güçlü kitle iletişim kaynaklarından biri olan bilgisayarlar ve yaşamımıza birden bire giren internet, bugün bilgilenme, işlem yürütme, haberleşme, eğitim ve eğlence fonksiyonlarıyla hayatımızın ayrılmaz bir parçası olmuştur. İnternetin, öğrencilerin eğitiminde büyük yararları olduğu bir gerçektir. Özellikle ödev yaparken, yeni bir konunun araştırmasını yaparken büyük kolaylıklar getirmektedir. İnternet sayesinde çocuklar, elektronik posta ve sohbet odaları aracılığıyla yeni dostluklar kurmakta, WEB sitelerinde gezinerek yeni bilgiler edinebilmekte, okul projelerine yeni materyaller bulabilmektedir.

Polis olmasaydı kaç yıl hapis alırdı? ya da “Neticede öldürülen bir insandır”

İstanbul Bahçelievler’de, 22 yaşındaki Cem İnci’yi  öldüren ve 45 dakika başında bekleyerek yardım gelmesini engellediği ileri sürülen polis memuru Mustafa  Atasoy, olaydan sonra tutuklanınca ellerine kelepçe takılmadığı gibi meslektaşları tarafından öpülüp kucaklanarak cezaevine gönderildi. Bu fotoğrafın basına yansıması üzerinde İstanbul Emniyeti’nden yapılan yazılı açıklamada, Atasoy’a ‘memur olduğu ve kaçma şüphesi’ bulunmadığı için kelepçe takılmadığı belirtildi. Arkadaşları tarafından sarılarak cezaevine uğurlanması arkadaş dayanışması olarak değerlendirilerek, “Neticede polis de bir insandır.” denilmişti. Mahkemeye çıkartılan Mustafa Atasoy’a 18 yıla kadar hapis cezası verilmesi beklenirken, sadece 10 yıl hapse hükmedildi. İnci Ailesi’nin avukatı Ercan Hasan Başoğlu’na göre, 14 aydır cezaevinde bulunan polis Atasoy, en geç dört yıl sonra hapisten çıkacak.

İnsani Sanat ve İnsanlıkdışı Doğa* – Herbert Read

Antik çağlardan günümüze değin, sanatla ilgili tartışmaların çoğu, sanatçı kimliğindeki insanla, sanatçının elindeki malzeme niteliği taşıyan doğa arasındaki ilişki üzerine olmuştur. Sanat dediğimiz eylem, bir şeyi resmetmemize, ya da temsil etmemize yarayan teknik bir süreçtir – peki ama bu şey nedir? En basit varsayım sanatçının dış dünyayı, gözleriyle gördüğü şeyleri resmettiğidir. Eğer sanatçının yegane hedefi buysa, denilebilir ki, farklı tarihsel dönemlerde doğayı epey farklı biçimlerde algılamıştır. En yaygın nesnelerden birini, örneğin ağacı ele alalım; ağacın Sung hanedanlığından kalma bir Çin resminde, Bizans mozaiklerinde, Gotik cam boyama sanatında, bir Gainsborough ya da Cezanne resminde nasıl temsil edildiğini düşünüp bunları birbiriyle karşılaştırmamız yeterli olacaktır. Bu beş ağaç yan yana konacak olsaydı, köklerinin toprakta dallarınınsa havada olması dışında pek az ortak yönleri olduğunu görürdük.

Boş İnanç Üstüne – Francis Bacon

0

Tanrı konusunda hiçbir düşüncesi olmamak, Tanrıya yaraşmayacak düşünceleri olmaktan yeğdir. Bunlardan birincisi inançsızlık, öteki ise saygısızlıktır. Boş inanç, hiç kuşkusuz  Tanrıya karşı işlenmiş bir ayıptır. Bununla ilgili olarak, Plutarkhos ne güzel söyler:  “Bence insanların Plutarkhos diye birini anımıyoruz demeleri, bir Plutarkhos vardı, çocuklarını doğar doğmaz yerdi demelerinden çok daha iyidir.”1 Hani Satürn’ün çocuklarını yediğini söyler ya ozanlar. Tanrıya gösterilen saygısızlık ne denli büyükse insanların uğrayacağı tehlike de o denli büyük olur. Tanrıtanımazlık gene de sağduyu, felsefe, doğal bir inanç, yasalara saygı, töresel bir erdem gibi şeyleri tanımamazlık etmez; bütün bunlar da dinin olmadığı yerde bile insanın dış görünüşte bir erdeme yönelmesini sağlar.

Yaşamı düşüncesi ve politik duruşu ile Georg Lukacs

Yaşamının büyük bir bölümünü  felsefe ve eleştiri alanındaki çalışmalarına ayıran Lukács, döneminin siyasal atmosferi içinde sık sık eleştirilere uğramış kimi zaman bazı  görüşlerini reddetmek zorunda kalmıştır.  Buna rağmen Marksist felsefe ve estetik kuramının en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilen Lukash’ın 30 dan fazla kitabı ve yüzlerce deneme notları vardır. Özellikle Marksist sınıf kuramını ve bu kuramın bilinç ile ilgili yönünü geliştirmiş, sınıf bilinci teorisi ile her zaman konuşulan bir isim olmuştur. İdeoloji, yabancılaşma ve meta fetişizmi konuları da Lukacs’ın özellikle belirli bir dönem esas konuları durumundadır. Öte yandan Lukacs bir edebiyat bilimcisi ve eleştirmenidir. Bu noktada etkili olacak ölcütler ve kavramlar geliştirmiştir.

4 oktavalık soprano sesiyle Beth Quist son albümü ‘Silver’ ve Batı’dan Doğu melodileri

Sesini olağanüstü bir enstrüman şeklinde kullanan Beth Quist, bununla yetinmeyip santur, cimbalom, dümbek, gitar, flüt ve ney gibi enstrümanları da çalma konusunda iyi bir yeteneğe sahip. Genelikle film müzikleri  besteleyen sanatçı; Afro Celt Sound System, Nawang Ketchog, Kitaro ve Bobby McFerrin gibi ünlü müzisyenlerle de ortak çalışmalar yaptı.

Prof. Ellen Meiksins Wood: ‘Kriz kapitalizmin doğasında’ [sesli söyleşi]

Kapitalizm Demokrasiye Karşı, Sınıftan Kaçış,  Kapitalizmin Kökeni, Kapitalizmin Arkaik Kültürü ve Sermaye İmparatorluğu adlı kitaplarıyla Türkiyede ilgiyle karşılanan  Ellen Meiksins Wood ile  BBC’den Alper Ballı’nın, 2008’de patlak veren küresel ekonomik krizi ve olası  sonuçları üzerine  yaptığı söyleşide, ‘Kapitalizmin sonunun yakınına gelmiş değiliz. Ama neoliberal kapitalizmin sonunu görmekte olduğumuzu umabiliriz.’ diyor. Prof. Wood, özellikle Marksist sosyal bilimler çalışmalarına  önemli katkılarda bulunmuş bir akademisyen… Kanada’da York Üniversitesi’nde öğretim üyeliği, New Left Review ve Monthly Review dergilerinde editörlük görevlerini yürüttü. [Prof. Ellen Meiksins Wood söyleşisini  buradan sesli olarak dinleyebilirsiniz ]

Yılmaz Güney’in Umutsuzlar Filmini Online İzle

Kabadayı Fırat’la (Yılmaz Güney), balerin Çiğdem’in (Filiz Akın) aşk öyküsü “Bu yorgun mavi deniz, martılar ve vapur düdükleri hep o sessiz ve sıcak bakışlı adamı hatırlatmaz mı Çiğdem’e? Güldüğünü hiç görmediği, yüzünde binlerce kederin yaşayan izlerini taşıyan o adamı. Günlük gazetelere bakarken, içini ürperten gizli bir telaşla çevirirken sayfaları niye kokardı Çiğdem ve neden her sabah, her akşam aynı sıkıntıları, aynı heyecanları taşımaktan yorulmuş yüreği bir serçe yüreği gibi çarpardı. Korkusunun nedenlerini çok iyi bilirdi yakınları. Bir sabah, Çiğdem’in istemediği, fakat O’nu tanıyanların kaçınılmaz gördükleri bir sonun resimleriyle dolu olmayacak mıydı gazeteler? Su testisi su yolunda kırılmayacak mıydı? O’nun, o sıcak ve sessiz bakan, bakarken kaçınılmaz sonunu duyurtan hüzünlü sevgilinin ölmüş, kanlara bulanmış resmini görmeyecek miydi gazeteler?”

Atom bombası, ölüm makinaları ve dünyanın sonunu hazırlayan insanlık

İlk atom bombasının öncüsü ve Manhattan Projesinin mimarı ünlü fizikçi J. Robert Oppenheimer, 16 Temmuz 1945 günü New Mexico çölünde dalgın dalgın yürümektedir. Önüne ters dönmüş bir kaplumbağa çıkar, onu alır ve düzeltir. Sonra usulca mırıldanır: Hiç olmazsa bunu yapabildim. O gün ilk atom bombası denemesi başarıyla sonuçlanmış, patlama sonucu nükleer çağ başlamıştır. Oppenheimer’in karşısına çıkan kaplumbağa patlamanın sıfır noktasından kilometrelerce uzaklıktaki yerinde bombanın şok dalgasına maruz kalmıştır. Atom mantarından yayılan ışık tüm çölü aydınlattığında Trinty (Kutsal teslis) adlı ilk projenin yöneticisi Kennet Bainbridge sabah karanlığında yayılan ışığa bakıp elinde olmadan; “îşte şimdi hepimiz orospu çocukları olduk” demiştir, çevresindekilere.

‘Aşk-ı Memnu’nun ‘O Kadın’ı: Bihter – A. Şule SÜZÜK

Bugünlerde televizyon kanallarında edebiyat uyarlamalarının fazlalığı göze çarpıyor. Reşat Nuri’den Orhan Kemal’e, Ayşe Kulin’den Halit Ziya Uşaklıgil’e, Halide Edip’e. Dünün ya da bugünün edebiyatçıları yapıtlarıyla dizilerde karşımıza çıkıyor. Ne güzel diyebiliriz; yeniden hatırlanıyorlar. Merak uyanıyor, yeniden okunuyorlar. Bu güzel… Ama kimi diziler ağzımızda buruk hatta acı bir tat da bırakmıyor değil… Olmamış diyoruz.. Bu güncel tartışmaları bir yana bırakıp, Aşk-ı Memnu’ya bir göz atalım…

Halit Ziya Uşaklıgil’in bir asırlık romanı Aşk-ı Memnu’da adı üstünde bir yasak aşk anlatılır. Sözünü ettiğimiz tarih 1900’ler ve toplum da bir İslam toplumu olduğuna göre, o güne değin yazılan Batılı anlamdaki ilk roman örneklerinden epeyce farklı bir yere düşmektedir Aşk-ı Memnu.

Karşıtların Birliği ve Karşılıklı İç İçe Geçişi

0

Soru şudur: nasıl oluyor da, artı ve eksi “düzgün biçimde dengeleniyor?” Bu çelişkili bir düşüncedir! Elementer matematikte artı ve eksi “dengelenmezler.” Bunlar birbirini yadsırlar. Modern fizik atomun bağrında yatan muazzam güçleri açığa çıkarmıştır. Neden elektron ve protonların karşıt kuvvetleri birbirini götürmüyor? Neden atomlar yalnızca ayrı ayrı uçuşmuyorlar. Mevcut açıklama, atomu bir arada tutan “güçlü kuvvete” atıf yapar. Ama karşıtların birliğinin tüm gerçekliğin temelinde yatması olgusu yerli yerinde durmaktadır.

Anadolu’nun Grek Anakarasına Etkileri

Klasik uygarlığın kökeni araştırılınca, klasik kültürün apaçık olarak ilk belirdiği – yani kendilerine sonraları Hellenik diyen toplumun, kendilerine barbar dedikleri yabancılardan ayırdıkları ve Olymposlu tanrıları teşkil ettikleri – yerin, Anadolu’da İonya olduğu anlaşılır. (MÖ 9. veya 10. yy) Grekçede ne üzümün, ne şarabın, ne incirin ve özellikle ne de zeytinin adlarının Grekçe aslından olmayıp, birçok dağ, burun ve körfez adları gibi, bir Anadolulu dilin kökeninden oldukları anlaşılmıştır. Delice zeytini, Portekiz’den Hindistan’a kadar vardır. Ama zeytinin bir besin maddesi olarak kullanışı, Yunanistan’a Anadolu’dan geçmiştir. Çünkü Homeros, Anadolu’da zeytinyağının, tuvalet yağı olarak, hatta yazısının başka bir yerinde ilaç olarak kullanıldığını anlatır. Tabi ki, bir besin maddesi olarak kullanıldığını yazmaya gerek görmemiştir.

Küba Dostluk Derneğinden Küba’yla dayanışma konseri

José Martí Küba Dostluk Derneği, geçen sene kasırgaların vurduğu Küba’yla dayanışmak için geliri Kübalılar’a gönderilecek bir konser düzenliyor.

Geçen sene iki büyük kasırganın vurduğu ve aldığı zararın 8 milyar dolara yakın olduğunun hesaplandığı Küba’yla dayanışma için büyük bir konser düzenleniyor. José Martí Küba Dostluk Derneği’nin (JMKDD) organize ettiği konserde Erkan Oğur-İsmail Hakkı Demircioğlu, Şevval Sam ve Grup Gündoğarken sahne alacak.

Adolf Hitler’in ölümünün son tanığı, Hitler’in son günlerini anlatıyor

Rochus Misch (d. 29 Temmuz 1917), Nazi Diktatörü Adolf Hitler’in habercisi, 5 yıl boyunca çevresinde bulunan, yakın koruması ve Hitler’in son günlerini geçirdiği sığınağındaki telefon operatörü ve postasıydı. Hitler’in ve eşi Eva Braun’un intiharından sonra onları gören en son kişi. Şu an 92 yaşında hala Berlin’de patron diye andığı Hitler’in hakkında yıllarca gördüklerinden hiç söz etmedi. Ancak şimdi hâlâ ‘patron’ dediği Hitler’e dair anılarını anlatıyor. “Hitler’le ilk tanışmam biraz garipti. Başyaveri bana büyükannemle çocukluğumla ilgili sorular sordu. Sonra ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdü. Sadık bir asker olarak kapıyı açmak için atıldım. Hitler karşımdaydı, kapının tam arkasında duruyordu. Bunu hiçbir zaman unutmayacağım.”

18. Yüzyıl Aydınlanma Felsefesi ve Gelişiminde Belirleyici Bazı İsimler

. Aydınlanma Çağı olarak adlandırılan tarihsel dönem, Aydınlanma felsefesinin 18. yüzyılda doğup benimsenmeye başladığı dönemdir. Batı toplumunda 17. ve 18. yüzyıllarda gelişen ve akılcı düşünceyi eski, geleneksel, değişmez kabul edilen varsayımlardan, önyargılardan ve ideolojilerden özgürleştirmeyi ve yeni bilgiye yönelik kabulü geliştirmeyi amaçlayan düşünsel gelişimi kapsayan dönemi tanımlar.