Psikiyatrist Frantz Fanon’un “Yeryüzünün Lanetlileri” Kitabı İçin Önsöz – Jean-Paul Sartre

İsmail Beşikçi: Frantz Fanon, sömürgeciliğin sömürge insanının ruhsal yapısını nasıl biçimlendirdiğini anlatmaya çalışmaktadır. Siyasal ve ideolojik çabaların sürdürülmesi gerektiğini de vurgulamaktadır. Şöyle demektedir: İşte böyle bir süreçte herhangi bir militanı örgüte kazandırdığınız zaman ve bu insan düşmana karşı ilk kurşunu sıktığı zaman, ilk önce kendisini öldürür. İlk kurşunla birlikte militanın köle kişiliği, ezik kişiliği ölür. İlk kurşun bunları öldürür. İnsan ilk kurşunla birlikte yeniden doğar. Yepyeni bir insan olarak doğar: Bu, artık kendine, ailesine, akrabalarına, halkına güven duyan bir kişidir. Yarınına, geleceğine güvenir. Gelecekten beklentileri vardır. Kendini, düşmanın karşısında olağanüstü derecede küçümsemez. Düşmanını olağanüstü derecede büyük görmez, her şeyi yerli yerinde görmeye çalışır. Dostunu düşmanını ayırt eder…

Bugün boykot, yarın Üçüncü Cephe! – Sungur Savran

Timsahlar gözyaşlarını akıtadursunlar, 12 Eylül cuntasının Türkiye’ye bir cendere olarak giydirdiği siyasi-hukuki rejim, referandumdan sonra da sıhhat ve afiyette olacak. Bunun sayısız nedeni var. Sözde solculuk adına, 12 Eylül’e karşı çıkmak gerekçesiyle referandumda “evet” oyu kullanmak gerektiğini ileri sürenlerin argümanlara cevap vermeden mugalataya devam edeceklerini bilmemize rağmen, bu nedenlerden bazılarına değinelim.

İlya Ehrenburg’un Hayatında ve Hatıralarında ‘Karmaşık Bir Kişilik’; Vladimir Mayakovski

Beni Mayakovski ile kimin tanıştırdığını hatırlamıyorum. İlkin bir kahvede oturduk, sinemadan söz ettik. Sonra beni alıp, Petrovka yakınlarında, Saltikov sokağındaki San – Remo adlı, möbleli pansiyonuna götürdü. Bundan kısa bir süre önce <…>adlı kitabını okumuştum. Onu tıpatıp, hayalimde canlandırdığım gibi buldum: Kah mahzun, kah sert bakışlı, kalın sesli, geniş çeneli, iri yarı, sallapati, her an döğüşmeye hazır, atletle şair, Tanrıya dua ederek başaşağı yürüyen ortaçağ hokkabazı ile, barışmaz İkon savaşçısı karışımı bir adam. Pansiyona giderken, Mayakovski, François Villon’un, Darağacını beklerken yazdığı kitabeyi mırıldanıyordu:

‘Saatli bomba’ bizzat Türk yapımı – Nizar Ağri

PKK’ya müzakere edilemeyecek bir terör örgütü olarak yaklaşan Türkiye’nin tutumu, İsrail’in Hamas’a yaklaşımına benziyor. Fakat buradaki ironi Hamas’ın İsrail’i tanımayı reddetmesi ve kendisiyle masaya oturmaması. Oysa Hamas şiddeti bıraksa ve müzakere etse, bu durum İsraillilerce hoş karşılanacaktır. Zira şiddeti bırakana kadar İsraillilerin gözünde terörist bir örgüt olarak kalan Filistin Kurtuluş Örgütü’yle (FKÖ) yaşanan buydu. Türk medyası, başbakanın özel güçler ve sınır karakollarıyla ilgili çağrısına dair haberin yanında tesadüfen bir başka haber daha yayımlamıştı: Altı yeni üniversite kurulacaktı, fakat hiçbiri Kürt bölgelerindeki kentlerden birine inşa edilmeyecekti. Hükümetin projelerinden bu bölgelerin payına düşen şeyler karakollar, özel güçler ve askeri makineler.

3. Karer Kültür Festivali’nden Fotoğraflar

3. Karer Kültür Festivali’nden bazı fotoğraflara buradan ulaşabilirsiniz.

Anush ve Inga Arshakyan, Video Klip ve Canlı Performans Kayıtları

Albümlerinden seçilmiş şarkıları dinlemek için burayı tıklayınız.

Bazı renkler, sesler ve sözler ilk önce ve sadece cafrande.org’ta Bu müzikleri dinlerken özelikle iki şey dikkatinizi çekecek; bunlardan birincisi Kürtçe müzik ve ritimlerlerle olan  benzerlik, (Özellikle “Tamzara” ve Xlpane adlı ilk iki parçayı sonuna kadar dinledikten sonra bizimle aynı kanıya varacağınızı umuyoruz)  ikincisi ise Kardeş Türkülerin seslendirdiği ve aslında beğendiğimiz bazı Ermenice ezgilerin  gerçeğinin/aslının  yanında nasıl yavan kaldığını göreceksiniz.

Varoluşçuluk Ve Ölüm | Ölüm Anksiyetesi ve Psikopatolojik Gelişimi

Ölüm, insanın bildiği ve bildiği için de başa çıkmak için sürekli savunma mekanizmaları geliştirdiği en büyük hayal kırıklıklarından biridir. Yalom da ölüm anksiyetelerini ve onunla başa çıkmak için yaratılmış savunma mekanizmalarını incelemiştir. Ölümle başa çıkmanın öncelikli yöntemlerinden biri “kültür” kavramının oluşturulmasıdır. Heidegger’in metinlerinde sürekli dile getirdiği ve “yaşamın saçmalığının” unutulmasının önemli silahlarından biri olarak görülür kültür. Kültür kavramı ve ölüm karşısındaki anlamı “kalıcılığın fabrikası olarak kültür” bölümünde daha ayrıntılı bir şekilde anlatılacaktır. Bu bölüm, daha çok bireysel olarak ölümle başa çıkma yöntemlerini ve oluşturulan savunma mekanizmalarını konu alır.

Müzik ve Kültürel Kökler Bağlamında Dersim Müziği – Mikail Aslan

Müzik-Felsefe ilişkisi üzerinden Mistizm ve Arkapılan Kutsal Kitap Tevrat’da yaradılış efsanesi bölümünde şöyle diyor: „Başlangıçta sadece söz vardı. Henüz yeryüzü, gökyüzü, toprak, ağaçlar, böcekler, canlılar vb. hiçbir şey yok iken sadece söz vardı“. Yaradılışın kurgu aşamasında var olan bu söz, sonradan birçok inceleme ve tartışmanın kaynağı oldu; Yapılan incelemelere göre söz konusu kelimenin İbranice‘den diğer dillere yanlış çevrildiği ve başlangıçta tanımlananın „söz“ değil de „ton“ veya „ses“ olduğu sonucuna varıldı.

Aynı cümlelere Zerdüşt’ün Avesta’sında da rastlanır. Orada da başlangıçta bir ‘vaz’ dan bahsedilir. Aynı anlama tekabül eden bu kavram halen Zazaca da ‘Veng û vaz’ olarak günlük yaşamda kullanılıyor. ‘Vaz’ veya ‘awaz’ kelimeleri ‘ses‘, ‘tını‘ veya ‘ton’ olarak Türkçe’ye çevrilebilir. İşte bu ilk ton, sonradan Hıra Nur dağında Hz. Muhammed‘e ‘vahiy’ olarak gelmiş ve İslam alimlerinin nefesinden ‘vaaz’ olmuştur. Bu kelimenin karşılığı Almanca’da ‘klang’, İngilizcede‘de ‘sound’ dur.

Öykü | Mavi HÜzme – Octavio Paz “Gece Gözlerden Bir Bahçe İdi”

Tere boğulmuş halde uyandım. Az önce su serpilmiş kırmızı tuğlalı döşemeden sıcak bir buhar yükselmekteydi. Griye çalan kanatlarıyla bir kelebek göz kamaştırarak uçuşuyordu sarımtırak odağın etrafında. Hamaktan fırladım ve yalınayak odanın öbür tarafına geçtim, gizlendiği köşeden temiz hava almaya çıkabilecek bir akrebe basmamaya dikkat ederek. Küçük pencereye yanaştım ve kır havasını çektim içime. Gece soluklanıyordu, müthiş, dişi. Odanın ortasına döndüm, testinin suyunu çinko leğene boşalttım ve havluyu nemlendirdim. Islak bir bez parçası ile bedenimin belden yukarısını ve bacaklarımı ovdum. Biraz kurulandım. Ve elbisemin kıvrımlarına hiçbir böceğin gizlenmediğinden emin olduktan sonra giyindim ve çıktım. Yeşile boyalı merdivenlerden sıçrayarak indim. Kapıda han sahibine rastladım, gayet kısık gözlü ve ketum biriydi. Tüllü bir sandalyeye oturmuş. Gözleri yarı açık sigara içmekteydi. Kısık sesle sordu:

İtalya Masalları – Maksim Gorki | Yaşamın yazdığı Masallardan daha güzeli yoktur*

I Napoli’de tramvay işçileri grev yapıyorlardı. Boş vagonlar dizisi bütün Riveria Chiaia boyunca uzanmış, hep neşeli ve gürültücü, cıva gibi hareketli Napolililer olan vatman ve kondüktör kalabalığı Zafer Meydanında toplanmıştı. Başlarının üzerinde, parkın parmaklıkları üzerinde fıskiyenin kılıç gibi incecik suyu havada parlıyor, bunları devasa kentin tüm uçlarına işleri için gitmeleri gereken büyük bir insan kalabalığı düşmanca çevreliyor ve bütün bu tezgâhtarlar, ustalar, küçük tüccarlar, terziler öfke içinde ve yüksek sesle grevcilere kızıyorlardı. Öfke taşan sözcükler, iğneli alaylar yükseliyor, Napolililerin ifadeli ve etkileyici olduğu kadar gürültüyle konuştukları dilleriyle birlikte el ve kol hareketleri de hiç aralıksız görünüp kayboluyordu.

Blues Tarihi

Blues, aslen Afrika kökenli bir müzik türüdür. Önceleri, köle ticaretinin başlamasıyla birlikte Amerika’ya getirilen zenci kölelerin kendi kültürlerini koruyabilmek için kullandıkları sosyal bir araç oldu. 1865 senesinde köleliğin kaldırılmasıyla birlikte Amerikan toplumu içinde yankı buldu ve buradan da tüm dünyaya yayıldı. Ortaya çıkış tarihi kesin olmamakla birlikte ilk zenci kölelerin Amerika’ya ayak bastığı 1619 senesi, Bluesun doğum tarihi olarak kabul edilebilir. 1865 senesine kadar süren köle ticareti sonucunda Amerika’daki zenci nüfusu yaklaşık olarak üç milyonu bulmuştur.

Blues’un Gelişimi: Amerika’ya getirilen ilk köleler, Mississipi Nehrinin beslediği ve büyük pirinç tarlalarının bulunduğu

Dönek Yazarları Kimler, Nasıl Üretir? – Kaan Arslanoğlu

Döneklik ve dönek “aydın”lık üstüne çok şey yazıldı bugüne dek. Ben de bazı makaleler, kitap bölümleri kaleme almıştım. Burada döneklik hakkında vardığım son politik-psikolojik çözümlemeleri sunacağım. Önceleri “sosyalist”, “Marksist”ken, kapitalizm ve iktidar yandaşı haline gelmiş yazarlardan ilk akla gelenler: Cengiz Çandar, Şahin Alpay, Oral Çalışlar, Hasan Cemal, Murat Belge, Ömer Laçiner, Halil Berktay, Oya Baydar, Çetin-Mehmet Altan, Nabi Yağcı…

Beynimiz düşündüğümüzden daha çok kuşlara benziyor

Bir yüzyıldan fazladır, sinirbilimciler, insan ve diğer memeli beyinlerinin, kuş gibi diğer hayvanlarınkinden farklı olduğuna inanırlardı. Bu inanış neokorteksin (karışık kavramsal davranışların beyinde sorumlu olduğu bölge) fiziksel yapısına dayanmaktadır. Kaliforniya Üniversitesi’ndeki araştırmacılar tarafından yapılan yeni bir çalışmada, tavukların işitsel girişlerinin analizlerini

Gülmenin Bazı Toplumsal Fonksiyonları – Rose Laub Coser

Gülmek insanlara özgü bir davranıştır. Hayvanlar gülmez. Bu yüzden tamamen insani bir özellik olan gülme, antik çağdan beri filozofları meşgul etmiş; Freud’un öncülüğünde psikoloji ve psikanaliz, gülmeyi nasıl tefsir edebilecekleri üzerine yoğunlaşmışlardır. ( Flügel, 1954) Buna mukabil, gülmenin ve mizahın sosyolojik olarak analizi çok az denenmiştir. Sosyoloji edebiyatında mizahı belirli bazı toplumsal durumlarda tartışan çalışmalar görülmekle birlikte (Radcliffe Brown,1952) “mizahın toplumsal fonksiyonlarını genellemeye teşebbüsler yok denecek kadar azdır.

Cafrande.org etnik oyun müzikleri seçkisi II (online dinle)

Bugünden sonraki yaşamınızda yer edecek bazı ‘ilk’ler sadece cafrande.org’ta Daha önce hazırladığımız Cafrande.org etnik oyun müzikleri seçkisinin (dinle) bir devamı olan bu müzikal derleme Cafrande.org’ta farklı renklere ve seslere yaptığımız yolculuk sonrasında geriye dönüp yeniden dinlenilmesi gereken eserlerin bir bölümünden seçtik.  İlki Kürtçe ağırlıklı olan seçkinin  geçici olarak hazırlanan  değiştime açık bu bölümü   Türkçe ağırlıklı toplam 17 eserden oluşuyor.

Martin Heidegger Felsefesinde Ölüm Problemi – Yrd. Doç. Dr. Talip Karakaya

0

Düşünce tarihi bize ölüm fenomeninin insanın var oluşundan itibaren en önemli problemleri arasında yer aldığını gösterir. Bunun en belirgin örneğini “felsefe yapmak, ölmeyi öğrenmektir” diyen İlkçağın büyük düşünürlerinden biri olan Platon’da görmekteyiz. Ölümün Martin Heidegger’da konumuna geçmeden önce onunla ilgili soruların bazılarını ortaya koymak gerekiyor: Ölüm nedir? Ölüm gerçekten yok oluş mu? Yoksa yeni bir hayatın başlangıcı mı? Ölüm korkusu nedir ve bizi niçin etkiler? Daha açık bir ifadeyle teorik olduğu kadar pratik bir vakıa olan ölüm materyalistlere ve spiritualistlere göre nedir? Heidegger’ın ölüm hakkında düşünceleri nelerdir? Ölümü nasıl açıklamaktadır?…

Referandumu Boykot Çağrısının Tam Metni ve İmzacılar

Birçok gazeteci, sanatçı, hukukçu, sendikacı, insan hakları savunucusu, bugün anayasa değişikliği için 12 Eylül’de yapılacak referandumda, yurttaşları oy vermemeye, oylamayı boykot etmeye çağırdı. Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde düzenlenen toplantıda, basın açıklamasını Prof. Dr. Büşra Ersanlı okudu.

Bugün (30 Temmuz 2010) kampanyalarını kamuoyuna duyuran aydınların çağrı metni şöyle:

Bekleyiş Unutuş’ta Zamansızlık ve Olumsuzluk Hegel ve Blanchot Söyleşisi – Rhonda Khatab

0

Seyrek bir şekilde döşenmiş otel odasının minimalist hanesinde başlayan Bekleyiş Unutuş, anonim olarak, sırasıyla, II ve Elle diye bilinen bir erkek ile bir kadının karşılaşmasını anlatmaktadır. Olay örgüsü bu şahısların ilişkileri etrafında dönmektedir, ilişkilerinin doğası diyaloglarındaki meseleyi oluşturur. Bununla birlikte, diyalogları ara ara, onların kendi konuşmalarında da olduğu gibi, esasta aynı kargaşa ve bocalamayla telkin edilmiş bir anlatıcının sesi vasıtasıyla ortaya çıkmaktadır. Bir zaman birbirleri için hissettikleri isteği yeniden keşfetmeye çabalarken, adam ve kadın, çekiciliğin ve iticiliğin dalgalı ilişkisine tutulmuşlardır.

Ertuğrul Kürkçü: Referandumun emekçi halka bir şey getirmiyor, bu ip germe yarışı boykot edilmeli

“Geçici 15. maddenin kalkması önemlidir ama aynı zamanda da önemsizdir çünkü enteresan bir şekilde 12 Eylül 2010 tarihine denk geliyor oylama. Tam 30 yıl. Yani zamanaşımı süresi. 12 Eylül döneminde işlenmiş olan en ağır suçların, idamı gerektiren suçların zamanaşımı süresi 30 yılda doluyor. Bizim ceza mevzuatımıza göre idamın zamanaşımı 30 yıl. Dolayısıyla Kenan Evren’i bugün mahkemeye çıkartamazsınız. (…) Ama daha da komiği; bugün Kenan Evren de “anayasalar değişebilir, ben de zaten değişeceğini söylemiştim” diyerek evet oyu kullanacağını mı söyledi, onu da bilemiyorum.”

Vedat Türkali: “Bu gidişat Türkün de Kürdün de felaketini hazırlar”

Muğla’nın Bodrum İlçesi’nde son kitabının çalışmasını yürüten 92 yaşındaki yazar Vedat Türkali, Kürt sorununda yaşanan son gelişmelere karşı Türklere ve Kürtlere çağrıda bulunarak, çatışmanın sona ermesi için daha büyük çaba harcanması gerektiğini ifade etti. Türkali, eleştirilerine yönelik TKP’nin tavrı, Kürt sorunu ve Anayasa referandumuna ilişkin DİHA’nın sorularını yanıtladı.  “Bugünkü partiden yana değilim, olmadım, olmayacağım da. Marksist-Leninist olarak konuşuyorum. Mevcut soldaki hiçbir parti Marksist-Leninist değil. Bugün Türkiye’de sola egemen olan Kemalist solculuktur. Bunu bilelim” diyen Türkali: “Anam Kürt değil babam Kürt değil. Ben yeryüzünde hangi halk acı çekiyorsa, işkence görüyorsa en çok o halkları seviyorum.” diyor.

İbrahim Açıkyer’in Vedat Türkali  söyleşisi: Yazar Vedat Türkali, Kürt sorunu karşısında pasif bir duruş sergileyen TKP’ye yönelik eleştirilerinin Marksist-Leninist çerçevede olduğunu, hedefinin TKP’nin geçmişindeki gibi Kürt sorununa yönelik yaklaşımını bugün daha da etkin bir şekilde geliştirmesi bağlamında olduğunu söyledi. Acı, kan ve umutsuzluğun yaşandığını, bunun böyle gitmeyeceğinin altını çizen Türkali, Kürtlere ve Türklere seslenerek, ‘Bu iş Türkün de Kürdün de felaketini hazırlar. Kürtler silahı bırakmaz. Kürtler silahı bıraktığı günlerde de her gün haberler veriliyordu. Şehit haberi yoktu ama şanlı ordumuz bilmem nerede kaç teröristi öldürdü diye. Devlet, ‘Dağdan inin, boynunuzu bükün, biz ettik siz etmeyin deyin bu işi çözün’ diyor. Dağa çıkan çocuklar spor olsun diye mi çıktı? Aileleri turistik geziye mi gönderdi? Yahu millet kan ağlıyor. Romantik laflarla bu işler çözülmez. Çözüm için Anayasa’ya sağlam maddeler koyun’ dedi.

Geçtiğimiz günlerde TKP’ye yönelik eleştirilerinize yanıt geldi ve sizin için ‘masalcı olmuş’ dediler. Buna ilişkin belirtecekleriniz neler?

TKP’ye ciddi bir eleştiri yaptım. Saldırı değil. Marksist-Leninist bir eleştiri bu. Bugünkü partiden yana değilim, olmadım, olmayacağım da. Marksist-Leninist olarak konuşuyorum. Mevcut soldaki hiçbir parti Marksist-Leninist değil. Olmadığına inanıyorum. Niye böyle eleştirdim TKP’yi? Hep söylüyorum. TKP, bugünün deyimiyle hep marka diyorum. Türkiye’de ilk kez Kürt sorununa tanı koymuş ve bu uğurda mücadele etmeye çalışmış siyasi bir parti. O zamanlar TKP, bunu programına da almıştı. O zaman Türkiye’de bunları söz etmek güçtü. Sovyetler Birliği’nin hemen yanında bütün dünya emekçilerinin çabası Sovyetleri yaşatmak. Paris komününden sonra ilk kez iki yüz milyon insan çaba harcadı. Bu kadar Kürt sorununa parmak bastılar. Kemalistler unutturdu. Tarihin en kurnaz hareketlerinden birinin temsilcisidirler. Celal Bayar Cumhurbaşkanı olduğunda Komünizme karşı mücadele için diyor ki, ‘Hayır efendim, bunun en ustaca tatbikatını yapan Türkiye’dir. Türkiye komünistleri ezmiştir ama Sovyetler Birliği ile dostluğunu devam ettirmiştir’ diyor. Bu tarihsel bir gaftır. Bu tarihsel bir kurnazlık.

Sol partilerin hastalığının temelinde bu var. Sorunu bilmezler. Marksist Leninist partilerin geçtiği evreleri, ne aşamalardan geçildiğini. Neler neler yaşandı. TKP, eleştirilerime yanıt vermiş. Okudum, güldüm tabi. TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan için ‘Maval okuyan, Marksist Leninist değilsin’ dedim. En büyük burjuvalar bugün Marx Marx diyor. Nasıl ki, bugün Nazım’ı Başbakan okuyor, o hale geldi. Neden, çünkü Marx’ın düşünceleri anıtsaldır. Bunu uygulayan Leninizm oldu. Bunu yok etmek istiyorlar. Stalinizmle karıştırıyorlar. Bununla ilgisi yok. Marksist olup Leninist olmamak demek, ne demek biliyor musun? Yarım akıllı olmak demektir.

Peki, sizin düşünceleriniz nedir eleştirilerinize yönelik bu açıklamalar konusunda?

Marksizmi geliştir, 20. yüzyıl haline getir. Leninist ol, bilimsel olarak onu uygula. Kürt sorununu da çözersin, her sorunu da açık çözersin. Yapmazsan, yalnız Marksist olarak kalırsan bugünkü TKP gibi olursun. Bununla kastım Türkiye Komünist Partisi değil, Türkiye Kemalist Partisi diyorum. Bugün Türkiye’de sola egemen olan Kemalist solculuktur. Bunu bilelim. Buna ilk kim isyan etti? Kürtler. Bunun değerini bilelim. Terörist örgüt PKK, diyorlar. PKK, Komünist, Marksist, Leninist bir çizgi aramaya başladı o yıllarda. TKP’nin mükemmel olduğunu söylemek gaflet olur. Bugün bütün dünyada, Asya, Afrika ve Latin Amerika’da yaşanan kavganın temelinde Marksist Leninist kavga yatar. Bunun başka izahı yok. Dünyayı anlayamazsınız. TKP Genel Başkanı Aydemir Güler var. Bana cevap vermiş. Kemal Okuyan’a yönelik sözlerim nedeniyle bana ‘Masalcı dede” demiş. Teorik olarak bir yanlışlık yapmamaya çalışıyorum. Galiba yapmıyorum da. Şimdi ama bakın önemli bir şeyi kaçırıyor. Dikkatinizi çekiyorum. Anlatıyor falan. Hezeyan halinde demek istiyor bana.

Ardından ‘Öteden beri Vedat beyin Kürtlere karşı aşırı sempatisi var’ diyor. İşte en hayati cümle bu. Evet, benim aşırı bir sempatim var. Niye? Anam Kürt değil babam Kürt değil. Ben yeryüzünde hangi halk acı çekiyorsa, işkence görüyorsa, 70 yıldır sürekli devlet baskısı altında sömürülmüşse en çok o halkları seviyorum. Onların yanında oldum, olacağım. Benim temel etik inancım bu. Marksist-Leninist olmak bu demek. TKP’li gençler bana açık açık bunadı demişler. Olabilir. Ben 92 yaşındayım, bunamış da olabilirim. Bunamışsam da normaldir. Ama dikkatli olsunlar bir de tehlikeli bir şey var. Erken bunama var. Şeytanın Kaşık Oyunları adlı eserimi TKP bastı. Altını çizerek söylüyorum. Benim TKP’de çalışan genç kitleyle hiçbir kavgam yok. Gençleri severim. Herkes içinde, bunak diyenleri de severim. Benim tabiatım var. Teoriyi doğru öğrensinler, halkın yanında olsunlar. Benim gönlüm ne isterdi? İmza vermekle olmaz.

‘Çözüm için Anayasa’ya sağlam maddeler koyun’

Bugün milliyetçiler, Bahçeli ‘Gerekirse dağa çıkarız’ dedi. Çıksın da görsün. Dağa çıkmak kolay değil. Evet bu halkın geninde var bu. 500 yıldır hakkımızda devlet etmiş fermanı, ‘Ferman padişahın dağlar bizimdir’ sözü var. Kürtler bunu diyerek dağa çıktı. Böyle bir saldırı karşısında bunları yaptılar mı, savaşı durdurmak için burunları kanadı mı, yok. İstanbul’da yaşıyorlar. Orada kan akıyor. Yeniden bir çatışma başladı. Tüm çabalarımız bunun sona ermesi için. Başbakana yazdığım mektubu yanlış anladılar. Gençler niye bunak dediler biliyor musunuz? TKP’ye hücum ediyormuşum, AKP ile birlikteymişim. Nereden çıkardın Başbakana hayranlığımı? Başbakan devletin en yetkili, güçlü adamı. Sayın Başbakan, sen bir zamanlar komünizmle mücadele örgütlerinin içindeydin. CIA parasıyla bu örgütlerin finanse edildiğini biliyorsunuz. Ama ben Ama ben Marksist-Leninist bir yazarım. Yıllarca hapishanede yattım. Şunu istiyorum, Anayasa mı değiştireceksiniz, önce mutlaka o Anayasa’ya Kürt sorununun çözümü için sağlam maddeler koyun diyorum. O kadar. Bütün bu açık söz TKP’yi niye rahatsız ediyor. Ben bunu anlamıyorum. Hadi ben bunadım ama bunamayan biri varsa gelsin anlatsın ben de bunu anlamaya çalışayım.

Türkiye’nin bugün girdiği süreci nasıl ele alıyorsunuz?

Türkiye bugün çok tehlikeli durumda. Kürt savaşı yeniden başladı. Acı, kan, hatta umutsuzluk artıyor. Bu Türkiye’nin kazanımı mı? Kaybettiğidir. Korkunç bir kayıp bu. Bu kan durmalı, mutlaka durmalı. Kansız bu işin nasıl çözümü gerekiri araştırıyoruz. Devlet bu gençleri anlamadı. Hep Kürtleri ezdi. 28 isyan çıktı. ‘Bu sefer de ezeceğiz’ dediler. Olmaz bu iş ve olmadı. Bugün AKP iktidarına kadar geldi bu iş. Artık çözün bunu. Çözemedi bu işi. Çünkü iktidar o kadar muktedir değil. Yanı güçlü olamıyor. Korkuyor. En çatal yüreği bile korkuyor. Bakmayın gösterişlerine, çoğunun ödü patlıyor. Sessiz diplomasıyla bir tarafı çatlattılar. Savaşı yine başlattılar. Bugün benim düşüncem şu, bu yürümez. Türkün de Kürtün de felaketini hazırlar bu iş. ’10 tane şehit olmuş, Kürtler halen silahı bırakmamışlar.’ Kürtler silahı bırakmaz. Sen 10 şehidinden bahsediyorsun. Benim içim de kan ağlıyor ama biliyor musun ki, Kürtler silahı bıraktığı günlerde de her gün haberler veriliyordu. Şehit haberi vermiyordu ama şanlı ordumuz bilmem nerde kaç teröristi öldürdü. Bilmem nerede tuzağa düşürdü, falan gibi, bombaladı. Şunu diyor devlet, ‘Dağdan inin, boynunuzu bükün, biz ettik siz etmeyin deyin bu işi çözün.’ Bu iş böyle çözülmez. Dağa çıkan çocuklar spor olsun diye mi çıktı? Aileleri turistik geziye mi gönderdi? Yahu millet kan ağlıyor. Türkü de Kürdü de. Bomba attık diyorlar uçaklarla. Nereden aldık? Kim veriyor bu parayı? Bu millet veriyor. Romantik laflarla bu işler çözülmez.

Peki, ne yapılmalı?

Öcalan, bıktı adam, ‘Ben çekiliyorum’ dedi. Çekilmemeli. Kürtlere de sözüm var; çatışmaların bitmesi için elinizden geleni yapın. Türkler, lütfen asıl iş size düşüyor. Ordu bizim adımıza konuşuyor. Ben Türküm, Kürt değilim. Sıkıntım yok ama ‘Ne mutlu Türküm’ diyemiyorum. Gazetede okudum. ‘Nişantaşı’ndan şehit çıkmadı’ diyor yazarın biri. Çıkar mı enayi? Tansu Çiller’in, daha kimlerin çocuğu, Gölcük’te yapıp madalya alır. Kimler ölüyor. Fakir fukara. Kürtler bunu iyi biliyor. Bize iyi niyetlerini gösterdiler. Ordu temelli olan politika çizgisi korkuyla yürütüldü ve o çizgi koptu. Bize çok iş düşüyor. Komünist yoldaşlar, bu sözümü dinleyin. Ben bunamışta olsam yine de kendinize sorun, ‘Acaba ne kadar da bu memleketin yararına olur?’ Bir de onu siz düşünün. ÖDP, EMEP var. Pırlanta gibi gençler. Bunu biliyorum ben. Ama ne oluyor? Bütün bu sol toplanıyor, bu konuda net bir tavır alamadılar.

AKP Hükümeti’nin açılım adı altında yürüttüğü politikalarla Kürtlere yönelik uygulamalar hakkında ne diyeceksiniz?

Bunları yeni söylemiyorum. Kürt sorunu, ‘Özgürlük İçin Kürt Yazıları’ kitabımda yer alıyor. Sadece onlar için kitap yazan benim. O zamanlar yazdığım kitabı haber yapan gazeteyi kapattılar. Kürtler bilmiyor bunu. Kitabın geliri Kürt çocuklarına ilaç parası olarak ayrılmıştır. Londra’da bir kitabı 10 paunda sattım. Topladık gelirleri. Bu çocuklara yolladık. Halen devam ediyor bu gelenek. Bir daha tekrar ediyorum. Türkiye bu sorunu çözmeden hiçbir sorunu çözemez. Ne ekonomi sorununu çözebilir, ne milliyetler sorununu çözebilir.

12 Eylül’de halkın oylamasına sunulacak olan yeni Anayasa referandumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Çünkü BDP, sandık başına gitmeyecek ve Kürtler bu referandumu boykot edecekler.

Şimdi bakın, bir defa şu anda kesin olarak konuşmam. Evet mi demeliyim, hayır mı demeliyim, yoksa protesto mu etmeliyim? Bunu düşünüyorum. Çünkü eğer hayır dersem evet’i yenme şansım artar. Ama daha önemlisi Kürt halkı kan ağlıyor, protesto ediyor. Uzmanlara soracağım, eğer protesto etmek hayırı zayıflatır ve evetin kazanma şansını artırır derlerse düşüneceğim. Böyle olursa evetin kazanma şansı artar. Protestoyu da Kürtlerin yanında olmak için gerçekleştireceğim. Yani Kürt değilim, niye bu kadar telaş ediyorum? Çünkü çözümün anahtarı orada. Ben bu halkın yanında olmaya çalışıyorum. Evet, aşırı bir sempatim var. Benim tavrımın özünde yatan bu. 75 yıllık Marksist-Leninist bakış açımla Türkiye’ye bağlı bir şekilde ne yaptıysam yaptım. Tüm romanlarımı, oyunlarımı yazdım. Bu da masalcı dedenin son bir masalı.

İbrahim Açıkyer MUĞLA Kaynak: http://www.gundem-online.net/haber.asp?haberid=94276