Ahlaki Değerlerin Tarihsel ve Kültürel Kökeni: Evrim, Etiği Nasıl Yüceltir – Michael Shermer

Michael Shermerİnsanlar doğaları gereği ahlaklı ve ahlaksız, iyi ve kötü, özgeci ve bencil, işbirlikçi ve rekabetçi, barışçı ve kavgacı, erdemli ve kusurludurlar. Bu tür ahlaki özellikler bireyden bireye olduğu kadar, gruplar içerisinde ve arasında da değişir.

Thierry Meyssan: Washington Irak’ı bölme planını uygulamaya koyması ve “Büyük Ortadoğu” haritası

yeni ortadoğu Irak devletinin beklenmedik bir şekilde savrulması uluslararası basın tarafından Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütü militanlarının saldırısı sonucunda meydana geldiği şeklinde sunuldu. Diğer yandan, Washington eliyle silahlandırılıp, organize edilen bir devletin, resmi olarak bağımsız faaliyet gösterdiği varsayılan cihatçı bir grup karşısında bir hafta gibi kısa zamanda yıkılacağını kim düşünebilirdi? Ayrıca, Suriye savaşında IŞİD’a destek veren devletlerin, bu örgütün Irak’taki faaliyetlerini kınayacaklarına kim inanırdı? Thierry Meyssan aşığa çıkarılan, 2006 yılında yayınlanan, ABD Genel Kurmay Başkanlığına göre “Büyük Ortadoğu” haritasını yorumluyor.

Jean Paul Sartre: Frantz Fanon’un “Yeryüzünün Lanetlileri” kitabını okuma cesaretini gösterin!

0

Frantz FanonSömürgelerdeki adamlarımızın bir tek çareleri vardır: Güçleri kalmışsa, şiddet kullanmak; yerlinin de yapacağı bir tek seçim var: Ya kölelik ya da hükümranlık. Bu kitabı okuyup okumamanız Fanon’a ne yazar. O bu kitabı eski hilelerimizi kardeşlerinin gözlerinin önüne sermek için yazmıştır, yapacak başka hilelerimizin kalmadığından da emindir. Kardeşlerine diyor ki: “Avrupa pençelerini kıtalarımıza geçirdi, bu pençelere onları çekene kadar vurmalıyız; çağımızın bizim yararımıza olan bir yönü şu ki: Bizerta’da, Elizabethville’de, ya da Cezayir Bledin’de olan biten her şeyden tüm yeryüzünün haberi oluyor. Bloklar karşıt tarafları tutuyorlar ve birbirlerini kolluyorlar, bu durumdan yararlanalım, tarihte yerimizi alalım ve bu yerimizi alışımız tarihi ilk kez evrenselleştirsin. Savaşalım, başka silahımız olmasa bile çakı bıçağımız bize yeter.

Emrah Serbes: Hepimizi önemli insanlar olduğumuza inandırdılar. Sonra da çekip gittiler.”

Emrah SerbesMütevazı hakikatlerin peşindeydim o gece. Bilmem gerekmeyen şeyleri öğrenmek istemiyordum. Ufak ama kritik bir görev bekliyordum. Ajan olmak isteyen bir çocuk gibi. Bütün gün soğukta gezmiştim, duygularım donsun diye. Küçük dersler almak istiyordum. Tepeden bakmayan insanların vereceği mütevazı dersler. Çevir aç kapağı kim icat etmiştir? Hawaii’de yaşayan etobur tırtıllar nasıl beslenirler? Bla bla bla. Yaşadıklarıma bir hikâyeymiş gibi bakmak istiyordum ayrıca. Kendi yaşamıma bir hikâye gibi bakarsam geriye dönüp düzeltme şansım olacaktı sanki.

Mistik müziğin İran’lı Pavarotti’si; Shahram Nazeri, ‘Penhan Cho Del’ albümü ve sevilen şarkıları

1950 Kirmansah doğumlu olan Shahram Nazeri, Kürt asıllı mistik müzik ve tasavvufla uğraşan bir sanatçısı. Geleneksel iran müziğinin Shajarian’dan sonra yetişmiş en güçlü sesidir. Ülkenin en tanınmış müzisyeni olan Nazeri, dünyada en çok tanınan İranlı sanatçılardan biri.

Schopenhauer: “Rahatsız etmeyin de dinleneyim” uyuyanların ve ölülerin şiarıdır”

0

SchopenhauerOkumuşların Cehaletine Dair Kendileri dışında sair herkes hakkında en az fikre sahip insanlar yazmaktan ve okumaktan başka işi olmayan insanlardır denebilir. Eğer elinden okumaktan ve yazmaktan başka bir şey gelmeyecekse insanın okuma yazma bilmemesi daha iyidir. Umumiyetle elinde bir kitapla dolaşan aylak bir adam gerek etrafında olup bitene, gerekse kendi kafasının içinden geçenlere dikkat kesilme gücünden veya isteğinden o ölçüde mahrumdur (bundan emin olabiliriz). Böyle birisinin idrakini-anlayışını kendisiyle birlikte cebinde dolaştırdığı yahut evinde kütüphanesinin raflarında bıraktığı söylenebilir. Herhangi bir konuda özgürce aklını kullanıp bir yargıya varmak ona zor gelir. Okunabilir birtakım şekiller üzerinde gözlerini gezdirirken mekanik bir şekilde nazarı dikkatini celp etmedikçe’ herhangi bir tespitte/müşahedede bulunmak, neticesini bir mülahaza olarak ortaya atmak ona ağır gelir.

“Bilginin iktidarla ilişkisi uşaklık ve hakikatle ilgilidir” Felsefe ve Öğretmenler – Theodor Adorno

0

AdornoAmacım, Hessen Eyaletinde yüksek okullardaki bilimsel öğretmenlik stajyerlik sınavının bir parçası olan, felsefe genel sınavı üzerine birkaç şey söylemek. Bu sınavlar sırasında son 11 yıldır gözlemlediklerim, sınavın anlamının yanlış algılandığı, amacına ulaşamadığı yolunda beni gittikçe kaygılandırdı. Bunun da ötesinde sınava girenlerin zihniyeti üzerinde düşünmek zorunda kaldım, onların sınavdan duyduğu hoşnutsuzluğu, ben de duyumsamaya başladım sanırım. Çoğu öğrenci daha baştan kendilerini bu sınav için yeterli bulmuyor ve yabancılık hissediyor, bazıları ise sınavın anlamından kuşku duymakta. Sınav sonuçları, adayların çoğunca açıklıkla bilinçlenilmemiş ve pek çok kez karşılaştığım bazı momentlere bağlı olduğundan, bu konu üzerine konuşmak zorundayım. İşlevi, öğrenciler hakkında karar vermeye onu zorlayan bir eğitmen, aslında onlara yardım etmeye çalışmazsa, her ne kadar böyle bir yardımın bir dikeni olsa da, o eğitmenin tutumu yanlış olurdu.

Kitleleri Yönetenler, Kalabalıkların Önderleri ve İnandırma Yöntemleri – Gustave Le Bon

Gustave Le BonEn yükseğinden en aşağısına kadar her sosyal çevrede insan artık toplum içine girdiği andan itibaren derhal bir önderlik yasalarının hükmü altına girer. Bireylerin çoğu, özellikle halk tabakalarına mensup olanlar, kendi uzman oldukları alan dışında açık düşünülmüş bir fikre, bir değerlendirmeye sahip olmadıklarından, kendi kendilerini yönetmekten acizdirler, önder onlara rehberlik eder. Okuyucuları için düşünce üreterek onları düşünmek zahmetinden kurtaran, hazır formüllerle dolu basın da gerektiğinde önderlerin yerine geçebilir, fakat bu yetersizdir.

Cemal Süreya’dan Eşi Zuhal’e Mektup: “Günler nasıl da geçiyor. Hayat kısa. Yalnızlık zor.”

Zuhal TekkanatSevgili Zuhal, Merhaba! Biz sağsalim Ankara’ya geldik. Az önce geldik. Hemen oturdum, sana mektup yazıyorum. Nedeni: Oktay Rifat için yaptığım çalışmaların müsvettelerini evde unutmuştum. Salondaki kitaplığın üst gözüne, daha doğrusu sağdan üçüncü gözüne koyduğumu hatırlıyorum bunları. Mavi vb. naylon gömlekler ve dosyalar orada bir arada duruyor. Onları hemen al, olduğu gibi büyük bir zarfa koy ve uçakla, taahhütlü olarak bana yolla. Ama hemen yap bunu. Çünkü o kitabı kısa sürede bitirmem gerekiyor. Daha demin geldiğim için sana Ankara’dan verecek bir haberim yok. Memo ne yaptı sabahleyin? Sen raporluydun, o iki gün içinde biraz olsun dinlenebildin mi?

Cenazesine Kürt Bayrağı Sarılan Türk Şair Metin Altıok: “Sevsem sana yazık, sevmesem incinirsin”*

Metin AltıokBergamalı Melahat Moral ve Süleyman Altıok’un ilk çocukları olan Metin Altıok, 1941 yılında, İzmir Karşıyaka’nın Alaybey mahallesinde doğar. Orta halli insanların yaşadığı, sahilinde çay bahçeleri, balıkçı tekneleri olan, içinden bir de tren yolu geçen Alaybey’de eski bir Rum evinde oturur aile. Vaktiyle arka tarafındaki Rum kilisesinin papazının kaldığı bu evin büyük bir bahçesi vardır, içinde türlü çeşit meyve ağaçları… Bahçedeki kuyunun serinliğinde korunur yemekler. İçinde hazine olduğu rivayet edilen bu kuyu, Metin Altıok ve kızkardeşi Meral Altıok için, çocukluğun ilk gizemlerinden biridir. Epey bir araştırma yapar iki kardeş kuyu üzerine. Kuyu kadar evin bodrumundaki geniş kömürlük de önemlidir. Nitekim, burada gerçekleştirdikleri bir başka araştırma sırasında üzerinde eski Yunan figürleri olan kırık tabaklar bulurlar. Metin Altıok’un yaratıcılığı belki de ilk kez bu kırık tabaklar üzerine kurduğu hikayelere dökülür, sözlerle…

Mahmud Derviş: “Kalbi olanların çok az olduğu bu yitik çağda hüzünlenmek bir ayrıcalıktır…”

Biz Kaybettik Aşk Da Kazanmadı 1 Anılardan muafız biz El- Kermil içimizde Celile’nin otları kirpiklerimizde Bir nehir gibi ona uzanaydık deme bana Öyle deme! Memleketin etindeyiz biz… Memleket de içimizde! 2 Yavru güvercinler gibi değildik haziran öncesi Aşkımızın prangalar arasında parçalanmayışının budur sebebi Biz yirmi yıldır ey bacım şiir yazmıyoruz ama savaşmaktayız savaşmakta

“Bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orda kimse yok demektir” Delilik ve Kültür – Michel Foucault

1

Mıchel FoucaultBoutrowc kendi sözcükleriyle bizzat en genel psikolojik yasaların “insanlığın bir dönemi”nde göreli olduklarını belirtti; çoktan beri, hastalığın hastalık olarak kendi gerçekliğini ve değerini sadece bunları böyle olarak tanıyan bir kültür içinde bulundukları hususu sosyolojinin ve patolojinin beylik bilgisidir. Vizyonları ve damgalanmaları ile Janet in hastası başka ortamlarda mistik bir kahin, bir mucize yaratıcısı olurdu. Sempatilerin bulaşıcı evreninde hareket eden takip edilen [erkek kişi] ceza çekme jestleriyle bir ilkel büyücünün pratiklerini yeniden yapıyor görünüyor: kendi hezeyan düşüncelerinin içeriklerini aldattığı ritüeller bize bir tabuya olan inanç yoluyla hastalıklı görünürler ki bu tabu ile ilkel gayet normal olarak çift anlamlı güç ile barışmak ister ve onun [gücün] birlikte etkisinin tehlike dolu lütfuna da ulaşmak ister.

Che Guevara’nın 11 Aralık 1964 Birleşmiş Milletler Toplantısı Konuşması (video)

“Sosyalizmi kurmak istiyoruz. Barış uğruna mücadele edenleri desteklediğimizi daha önce belirttik. Marksist-Leninist olmakla birlikte, bağlantısız ülkeler grubundan olduğumuzu bildirdik, çünkü bağlantısız ülkeler, tıpkı bizim gibi emperyalizme karşı mücadele içinde. Halkımız için daha iyi bir hayat sağlamak amacındayız. Bu nedenle, yankee provokasyonlarından kendimizi korumaya çalışıyoruz. Amerika Birleşik Devletleri’ni yönetenlerin yapısını biliyoruz. Barışı bize çok pahalıya ödetmeyi amaçlıyorlar. Cevabımız, hiçbir bedelin onurumuzdan daha yüksek olamayacağıdır.”

“Güzel insanlar var ama öldü çoğu…” Diri Gömülen – Sadık Hidayet

Sadık Hidayetİnsan hayatta edindiği bu deneyimlerle, tekrar dünyaya gelip yaşantısına çeki düzen verebilseydi ne iyi olurdu! Ama hangi yaşantı! Acaba benim elimde mi? Ne yararı var? Kör ve korkunç bir kuvvet başımızda dolaşıyor. Bunlar öyle kimseler ki, uğursuz bir yıldız onların alın yazılarını yazıyor. Onun yükü altında ezilip ufalanıyorlar ve ufalanmak istiyorlar… Artık ne arzum kaldı, ne de kinim. İçimdeki insanı yitirdim. Kaybolsun diye de bir yere bırakıverdim. Hayatta insan ya melek olmalı, ya doğru dürüst insan, ya da hayvan. Ben onlardan hiçbiri olmadım. Hayatım ebediyen kayboldu. 

Erdal Atabek: Hiçbir belirliliğe bağlı olmaksızın yaşamak özgür yaşamak değil boşlukta yaşamaktır

2

Erdal Atabek«Yaşama özgürlüğü»nü insanların tek bir anlama biçimi vardır: Kimseye bir şey söylememek, kimseye hesap vermek zorunda kalmadan canının istediği gibi yaşamak. Belki de insanın üzerinde yoğunlaşan baskılar, insana «yaşama özgürlüğü»nün ancak böyle olabileceğini düşündürmüştür, bilmiyorum. Ama, «yaşama özgürlüğü» sanırım ki, «sorumsuz yaşama» değildir. Hiç kimseye, hiçbir şeye, hiçbir belirliliğe bağlı olmaksızın yaşamak, kanımca, özgür yaşamak değil «boşlukta yaşamaktır. «Özgür yaşamakla «boşlukta yaşamak» aynı şeyler değil. «Özgür yaşamak, insanın kişiliğini geliştiren, kendine ilişkin değer yargılarını oluşturan, pekiştiren, içinde yaşadığı toplumla, çevreyle, grupla değer yüceltici, geliştirici bağlantılarını kuran bir yaşama biçimidir.

İnci Aral: “Sınır çizgilerinin, savaşın, dehşetin ve çirkinliğin giremediği yer yok”

İnci AralGün çekilirken her şey daha gerçek hale geliyor. Sıradan sözcüklerden gerçek sözcüklere, aklın saydamlığından belirsizliklere, unutkanlıktan huzursuzluğa, uyuşukluktan aşırılığa geçiyorum. Başına buyruk gölgeme, geride bıraktığım ayak izlerine, geçmiş bütün kederlerime yavaşça değerek geçiyorum, çünkü akşamı geceden ayıran çizginin iki ucu arasında uzun, dar bir yol var. Orada dakikalar ağır ilerliyor. Bu ağır ve tatlı akışın içinde zaman bir yöne eğiliyor, ben öteki yöne. Alacakaranlıkta sessizce oturuyor, henüz bilmediğim bir şeyi bekliyorum. Dilimin yorgunluğunu duyuyorum. Bir kez konuşmaya başlarsam sonunu getiremeyeceğimden korkuyorum ve yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anımsıyorum. Geleceği düşünüyorum, göremediğimi görmeye çalışarak. Ama yalnızca olasılıkları biliyorum, tanıyorum. Kendimi olacaklara hazır, tetikte tutmaktan başka yapacak şeyim yok.

Devlet ve anarşizm: Marksist devlet teorisi ve anarşistlerin itirazları – Ozan Tekin

0

DevletSosyalistler de anarşistler gibi devletsiz bir toplumda yaşamak ister. Egemen sınıfın ideologlarının iddialarının aksine, antropolojik çalışmalar bunun mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Hatta insanlık, son birkaç bin yıl haricinde, yüz binlerce yıllık tarihinin ezici çoğunluğunu devletsiz toplumlarda yaşayarak geçirdi. Demek ki devlet ezelî ve ebedî bir kurum değil. Öte yandan devlet, İngiliz sosyalist John Molyneux’nün ifadesiyle, “bir gün anarşistlerin gelip bize niçin gereksiz olduğunu açıklamasını beklediğimiz ‘kötü bir fikir’ veya ‘yalnızca bir hata’ da değil”. Devlet, belli ekonomik ve toplumsal koşullar altında ortaya çıkmıştır. Bu koşullar, üretici güçlerin geldiği belli bir seviyede, toplumun çıkarları uzlaşmayan farklı sınıflar temelinde bölünmesidir. Bu koşullar ortadan kalkmadan devletten kurtulmak da mümkün değildir.

A.Nesin: Dağa zorla kimse çıkartılamaz ama askere alınanların çoğunun zorla alındığını biliyorum

Ahmet Nesin

Bak Erdoğan ve tayfası, deneyiminiz yok, o yüzden size biraz anlatayım. Ben gençliğimde Türkiye’de devrimin silahla yapılacağına inananlardandım. Kimse sizi  örgüte zorla çağırmaz, zorla örgüt elemanı da alamazsın zaten, çünkü illegal bişey yapıyorsan, zorla aldığın insan seni heran satabilir, en aptal silahlı örgüt bile bu riski göze alamaz.  İllegal örgütlere zoraki adam girmez mi, girer elbet, o girenler bir bakarsın zamanı geldiğinde, yani darbe olduğunda sana işkence yapıyor, çüküne yada memene elektrik veriyor, bok yediriyor, yani Mahir Kaynak gibi seni deşifre ediyor. Anlayacağın mahir kaynaklardan alıp son günlerde halka sattığın bu bilgiler senin öz hakiki kendi kaynağın.

Dünya Fotoğraf Tarihine Geçen Ödüllü Fotoğraflar Cafrande.org’ta

Hem tarihsel açıdan hemde fotoğraf tarihinde önemli bir yere sahip Dünyanın ilk fotoğrafından 11 Eylül olayına kadar… çoğu ödül almış 50 kareden oluşan fotoğraf seçkisi ile beraber bu fotoğraflar hakkında kısa bilgilere aşağıdan ulaşabilirsiniz.

[srizonfbalbum id=28]

Furuğ Ferruhzad: “Hangi tepe hangi doruk?/ Tümü dolambaçlı yolların”

Furuğ FerruhzadYeşil Düş Hangi tepe hangi doruk? Tümü dolambaçlı yolların Bir kavuşma noktası ve son Bulmuyorlar mı o soğuk ve yok edici ağızda? Ve ne derdiniz bana ey yalın ve aldatıcı sözcükler? Ne verdiniz tenin ve isteğin kaçışından başka? Daha da yalancı olmaz mıydı Başıma koyduğum ve kokular saçan Kâğıttan yapılmış taçtan daha yalancı Saçlarıma iliştirdiğim bir çiçek?