Albert Einstein Tanrı ve Siyonizm üzerine gerçekte neler demişti? – Saswat Pattanayak

Albert EinsteinEinstein’ın ölümünden kısa bir süre önce kaleme aldığı “Tanrı Mektubu”nun geçenlerde açık artırmayla 3 milyon doların üzerinde bir fiyata satışa sunulmasıyla birlikte, ünlü fizikçinin gerçek düşünce yapısı yeniden dünyanın gündemine oturdu. Bugüne dek Einstein, en tutucu kesime göre çağdaş fiziğin babası, en özgürlükçü bakış açısına göre dünyanın gelmiş geçmiş en zeki insanı olarak bilindi. Ne var ki, yaşam öyküsünü konu alan onca yazılı belgeye karşın, Einstein’ın eylemci kimliği hemen hemen hiç bilinmedi ve bir devlet adamı olarak da çok yanlış anlaşıldı. Yaşamının kimi yönleri bile bile hasıraltı edilirken, kimi yönleri fazlasıyla abartıldı, kimileri de tümden uyduruldu.

Erich Fromm: İnsan özünde kötü değil, gerekli şartlar mevcut olmadığında kötü olur

0

erich frommEğer insanın içindeki doğal kötülük dogması gerçek olsaydı, insanın neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilebileceği ve buna göre kendi doğal potansiyeli ve mantığıyla hareket edebileceğine dayanan insancı etikçilerin konumu savunulamazdı. İnsancı etikçilerin muhalifleri, insanın doğasının dostlarına karşı düşmanlığa, hasede ve kıskançlığa ve bir şeyden korkmadığı sürece tembelliğe meyilli olduğunu iddia ederler. İnsancı etikçilerin pek çok temsilcisi, bu iddialara insanın doğuştan iyi olduğu ve yıkıcılığın insan doğasının önemli bir kısmını oluşturmadığını söyleyerek karşılık vermiştir. Aslında bu iki zıt fikir arasındaki çatışma, Batı düşüncesinin en temel temalarından biridir. Sokrates’e göre, cahillik insanın kötülüğünün kaynağıydı, kişinin doğal yapısı değildi ve ona göre bunun tersi ise yanlıştı. Öte yandan, Eski Ahit, insanın tarihinin günah eylemiyle başladığını ve “mücadelelerinin çocukluktan itibaren kötü olduğunu” söyler. (…)

Bir Delinin Öyküsü – Woody Allen | Doğada kusursuz bir şey var mı?

Delilik göreceli bir kavramdır. Hangimizin gerçekten deli olduğunu kim kesin olarak bilebilir? Central Park’ta üzerimde güve yenikli giysiler, yüzümde bir ameliyat maskesi, devrimci sloganlar atıp, isterik isterik gülerek dolaşırken, bu yaptıklarımın o kadar da mantık dışı olduğundan bugün bile emin değilim. Çünkü, sevgili okurum, ben her zaman, herkesin “New York sokak çılgını” dediği, o çöp tenekelerini eşeleyip alışveriş çantasını ip parçaları ve şişe kapaklarıyla dolduran tiplerden biri değildim. Hayır, ben bir zamanlar, yukarı Doğu Yakası’nda oturan, kahverengi bir Mercedes’le şehirde caka satan, üzerimde çeşit çeşit gözalıcı Ralph Laureen tüvitlerimle çok başarılı bir doktordum. Benim, yani üstün zekası ve amansız ters el vuruşlarıyla böbürlenen ve bir zamanlar tiyatro açılışlarında, Sardi’nin Yeri’nde, Lincoln Merkezi’nde, Hamptonlar’da sık sık rastlanan bir yüz olan Dr. Ossip Parkis’in, şimdi bazen sırt çantam ve fırıldak şapkamla, yüzümde bir karış sakal Broadway’den aşağı tekerlekli patenle kaydığıma inanmak ne kadar zor.

Ragıp Duran: Konu Kürt Meselesine Gelince Yandaş, Cemaat ve Penguen Medyası Birleşiyor

ragip duranSizin hiç kafanızı kopardılar mı? Türk Medyasında Kobane Direnişi ve Çarpıtmalar

İktidar yanlısı gazete ve televizyonlar, medyatik gerçeği kurarken, ‘IŞİD iyi, PKK kötü’, ‘Biz şahane, HDP berbat’ imajını sunuyor. Bu arada yüzbir gerçeği gizliyor. En vahimi de nefret söylemiyle Kürt düşmanlığını kışkırtıyor. Türk egemen medyası, adı üzerinde egemenlerin, hatta egemenin medyası. Bu nedenle egemenlerin medyasında, yayınlananları, yayınlanmayanları taradığımızda, iktidarın düşüncelerini, siyasetlerini hatta açık-gizli niyetlerini okumak mümkün. Bunu yaparken sadece egemenlerin demeçlerini incelemek yetmez. Konuya ilişkin haber neden ve nasıl yazıldı? sorusuna da ayrıntılı yanıtlar vermek gerekir. Köşe yazılarının altında yatan mantığı de deşmek lazım.

Doğru Akıl Yürütme Yöntemi Üzerine Söylev; Doğru olduğunu bilmediğin şeyi doğru olarak kabul etme!

0

descartes

Sağduyu dünyadaki şeyler içinde bizlere en eşit biçimde dağıtılmış olandır, çünkü herkes kendisinde bolca sağduyu olduğundan emindir, tüm diğer meselelerde asla memnun olmayanlar bile zaten sahip olduklarından daha fazla sağduyuya sahip olmayı pek arzu etmez. (…) Bana gelince, ben asla zihnimin herhangi bir açıdan sıradan insanların zihinlerinden daha mükemmel olduğunu düşünmedim; hatta bazıları kadar hızlı bir düşünme gücüne, kesin ve belirgin bir hayal gücüne veya kapsamlı ve hazır bir hafızaya sahip olmayı istedim. Bunların dışında insan zihnini mükemmelleştiren başka bir nitelik bilmiyorum. İnsanı insan yapan ve vahşilerden ayıran akıl ve duyuların bireylerde tam ve eksiksiz bulunabileceğine seve seve inanırım ve bunu yaparken de azlık veya çokluk sorununun ancak tesadüfler alanında ortaya çıktığını ve aynı türden bireylerin doğalarını veya biçimlerini etkilemediğini söyleyen filozofların ortak fikrini izlerim.

Dostoyevski’de ruhsal bir bozukluğu bize açık seçik gösteren kanıtlar nelerdir? – Sigmund Freud

DostoyevskiDostoyevski’de karşılaşılan nöbetlerin ne anlam taşıdığını bilmekteyiz. Nöbetler ölümü simgeliyor, ölüm korkuşuyla başlıyor, letarjik (atıl) uykulardan oluşuyordu. Henüz çocukken hastalık ansızın nedensiz melankoli nöbetleriyle sanatçı üzerine çullanıyor, sonradan dostu Solovyov’a anlattığı gibi hemen ölecekmişçesine bir duygunun ruhunda uyanmasına yol açıyor ve gerçekten de bu duyguyu, bildiğimiz ölüme tıpatıp benzeyen bir durum izliyordu… Kardeşi Andree’nin açıkladığına göre, Dostoyevski daha çocukluk yıllarında geceleyin yattığı zaman başkalarında öldüğü izlenimini uyandırabilecek bir uykuya dalacağından korkar, böyle durumda kendisini gömmeden beş gün beklemelerini kâğıt parçacıkları üzerine yazarak sağa sola bırakırdı.

Albert Camus’un İsyana Dair Düşünceleri: “İnsanı savunuyorum, çünkü düştüğünü gördüm”

Albert-Camus(…)Burjuvazi aldatmasını artırmaktadır. Mutlak adalet sözüyle, daimi adaletsizliğin, sınırsız uzlaşmanın ve saygısızlığın kabulü için bir yol bulmaktadır. İsyanın kendisi, sadece göreceli olana heves eder ve sadece göreceli adaletle garanti edilen saygınlık sözü verebilir. İnsan topluluğunun oluştuğu bir sınır farz eder. Onun evreni göreceli değerlerin evrenidir. Hegel ve Marx’la birlikte her şeyin gerekli olduğunu söylemektense, sadece her şeyin mümkün olduğunu tekrar eder ve en uzak sınırdaki belli bir noktada, mümkün olanın uğruna çok büyük bir fedakârlıkta bulunmaya değeceğini belirtir.

Yaşamı Yansıtan Aynalar, Günlükler – Zafer Yalçınpınar

günlüklerEdebiyat ve sanat dünyasından tanınmış kişilerin kaleminden günü gününe yazılan günlükler, tüm gerçekliğiyle yaşamı yansıtan birer ayna olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Günlükler, yazarlarının iç dünyasını kurgusuz bir biçimde sergileyerek günlüğün sahibine ilişkin ayrıntılı bilgilere birinci elden ulaşmamızı sağladıkları gibi, yazıldıkları dönemin önemli olaylarına ilişkin tarihsel belgeler olarak da önem kazanırlar. Günlük isimli yazın türünün tarihsel gelişimini ve geçirdiği evreleri incelemek istediğimizde bu yazın türü için iki ayrı dönem olduğunu fark ederiz. Bu dönemlerden ilki günlüklerin edebi bir nitelik kazanmasından önceki dönemdir. Tarihte ilk defa Romalılar günlük kullanmıştır. Edebi içerikten yoksun, bir takım kamu kuruluşlarında yapılan işlemlerin unutulmaması amacıyla tutulan ve “commentarii” adıyla anılan bu ilk günlükler, duygusallıktan uzak notların kabaca birleşiminden oluşmaktadır.

Rojava Anayasası: Din, dil, ırk, inanç ve cinsiyet ayrımının olmadığı, eşit ve ekolojik bir toplum

rojavaRojava Demokratik Özerk Yönetimi Yasama Meclisi, 6 Ocak Rojava’nın Amûdê kentinde toplanarak “Toplumsal Sözleşme”yi (Anayasa) kabul ediyor. Demokratik Özerk Yönetim üç kantondan (Cizîr, Kobanê, Efrîn) oluşur . Sözleşmede Cizîre Kantonu’nda 3 resmi dil (Kürtçe, Arapça, Süryanice) belirlenirken, bölgedeki tüm diğer dillerin öğretilmesi de karar altına alınıyor. Qamişlo, Demokratik Özerk Yönetimi Cizîre Kantonu’nun merkezi olarak tarif edilerek, Kürt, Süryani, Ermeni, Çeçen, Müslüman, Hıristiyan ve Ezidîlerin  ortak yönetimi  ile idare edilmesi karara bağlanıyor. Yüzde 40 kadın kotasının uygulandığı Rojava Anayasası’nda, kadınlar, gençler ve Süryaniler için pozitif ayrımcılık uygulanıyor. Tüm kurumlarda kadın – erkek eşbaşkanlık sistemi getiriliyor. Cinsler arası her türlü ayrımcılık yasayla ortadan kaldırılıyor. Çocukların çalıştırılması ve evlendirilmesi yasaklanıyor. İşçi hakları korunuyor. Güvenlik, istikrar ve ücretsiz eğitim her vatandaşın hakkı olarak tanımlanıyor. Çevrenin korunmasına öncelik veriliyor. Söz konusu anayasayı 34 yıldır yönetildiğimiz 12 Eylül darbesinin faşist anayasasıyla kıyaslamanız için yayınlıyoruz.

Che Guevara’nın intikamını alan kadın kameraman, yapımcı ve yönetmen: Monika Ertl – Nina Ramon

Monica ErtlBir tecavüz sonucu doğan Alman kâşif, antropolog, yazar ve film yapımcısı Hans Ertl’ün kızı olan Monika Ertl, ailesiyle birlikte 1952 yılında Bolivya’ya göç etti. Burada babasının bazı filmlerine eşlik eden Monika, bu süreçte silah kullanmayı öğrendi. Bolivya’lı belgesel film yapımcısı Jorge Ruiz ile çalıştı. Kısa sürede sinema tarihinde kadın belgesel film yapımcı-yönetmenlerinin öncülerinden biri oldu. Bir maden mühendisiyle evlilik yapıp boşanmasının ardından, Kolombiya Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN)’nın Bolivya koluna katıldı. Che ile tanıştı. 1971 yılında Hamburg’ta Che Cuevara’nın ellerinin kesilme emrini veren Bolivya konsolosu Albay Roberto Quintanilla Pereira’yı ve Che’yi altı kurşunla öldüren Bolivya’lı polis şefi Quintanilla’yı, makamında öldürdü.

“Tarafsızlık IŞİD’den taraf olmaktır” Laz, Ermeni, Gürcü, Hemşinli aydınlardan Kobani’ye destek

kobani Laz, Alevi, Ermeni, Gürcü, Hemşinli örgüt ve aydınlar bir bildiri yayınlayarak, Kobani direnişinin yanında olduklarını duyurarak, “Tarafsızım demek ezenlerden, katillerden, IŞİD’den taraf olmaktır” dedi.

Yüzyılın Dahisi Albert Einstein’in Okul Eğitimi Üstüne Düşünceleri

0

Albert EinsteinBana kalırsa, bir okulda en kötü şey korku, baskı ve herşeyi herkesten iyi bilir görünme yollarına baş vurmaktır. Böyle bir eğitim öğrencide sağlam duyguları, içtenliği, kendine güveni yokeder. Boyun eğen bir insan yetiştirir. Bu çeşit okulların Almanya’da ve Rusya’da tutulmalarına şaşmamalı. Bu memleketin (Amerika) okullarında bu kötü yolun tutulmadığını biliyorum. İsviçrede ve her halde demokratik bir yönetimi olan her memlekette de bu yola gidilmemektedir. Okulları bu en büyük kötülükten kurtarmak da pek o kadar zor değildir..Şu kadarı yeter: Öğretmene mümkün olduğu kadar az zor kullanma hakkı vereceksiniz ve öğrencinin hocasına duyacağı saygının tek kaynağı onun insanlık ve düşünce değerleri olacak.

Dünya Suriye’deki Devrimci Kürtleri Neden Görmezden Geliyor? – David Graeber

kobanili kadınlar Rojava Özerk Bölgesi, bugünkü hâliyle, Suriye Devrimi trajedisinden sonra ortaya çıkan birkaç tane parlak bölgeden bir tanesi –hatta en parlaklarından. Esad rejiminin temsilcilerini 2011’de uzaklaştırdıktan sonra ve neredeyse bütün komşularının düşmanlığına rağmen, Rojava sadece bağımsızlığını koruyan bir bölge olmadı, aynı zamanda tarihe geçecek bir demokratik deneyimi de hayata geçirdi. Halk meclisleri oluşturuldu ve bunlar karar alıcı organlar hâline getirildi; etnik dağılıma özen gösterilen konseyler seçildi

“Benim küçük dayım Nazif/ Yakışıklı,/ Hafif, / İyi süvari/ Vurun kardaş demiş/ Namus günüdür “

Ahmed ArifVurun ulan, Vurun, Ben kolay ölmem. Ocakta küllenmiş közüm, Karnımda sözüm var Haldan bilene. Babam gözlerini verdi Urfa önünde Üç de kardaşını Üç nazlı selvi, Ömrüne doymamış üç dağ parçası. Burçlardan, tepelerden, minarelerden Kirve, hısım, dağların çocukları Fransız Kuşatmasına karşı koyanda

Yamyamlar Hakkında: “Vahşiler orijinal basitliklerini tamamen korumuştur” – Montaigne

0

montaigne_denemelerBunlar bence insan aklından nasiplerini çok az aldıkları kadarıyla barbardır, bunlar orijinal basitliklerini neredeyse tamamen korumuştur. Onları hâlâ doğanın kanunları yönetmektedir; bizim kanunlarımız onların değerini henüz pek az düşürmüştür ama öyle bir saflıkları vardır ki, bazen onlara ilişkin bilgiler niye daha önce, onlar hakkında bizden daha iyi hüküm verebilecek adamların döneminde gelmedi diye sinirleniyorum. Lycurgus ve Platon onları tanıyamadığı için çok üzgünüm; bizim bu uluslarda şu anda gördüğümüz şeyler bence sadece şairlerin altın çağ olarak süsledikleri tüm resimleri ve insanoğlunun mutlu halini taklit etmek için yaptıkları tüm buluşları değil, felsefenin konseptlerini ve arzusunu dahi aşıyor. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin Türkiye İmam Hatip Cumhuriyeti’ne Dönüştürülmesi – Fikret Başkaya

Fikret-BaşkayaO kadar ki, 9-10 yaşındaki kız çocuklarına türbanı dayatırken, bunu hâlâ özgürlük adına savunabiliyor olmaları ibret vericidir. Aslında bu çocuklar için değil anne ve babalar için bir “özgürlüktür”… Ve kadını bir cinsel obje olarak görmek, ayrımcılığı ilkokul çağından başlatmaktır. Üstelik başını açıp-kapatmanın da özgürlükle uzaktan-yakından bir ilgisi yoktur… Sadece bireysel bir tercihtir son tahlilde… (…)Oysa türban takmayı bir “özgürlük kategorisi” olarak sunmaya çalışanların bu dünyada ve hiç bir zaman, özgürlük, sosyal eşitlik, kadın hakları, demokrasi diye bir sorunları olmadı ve zaten olması da mümkün değildi. Zira varlıklarını ancak bunların yokluğuna borçlu olduklarını çok iyi biliyorlar… (…)Eğer amaç gerçekten İmam-Hatip ihtiyacını karşılamak olsaydı, o zaman ihtiyaca cevap verecek kadar okul açılır ve öğrenci alınırdı ama asla kızlar bu okullara alınmazdı. Söz konusu olan bir meslek okuluysa ve kızların İmam-Hatip olmaları da dinen mümkün olmadığına göre… (Aslında kızların bu okullara alınması, toplumu dinîleştirmenin etkin bir aracı olarak görülüyordu).

Ahlakın Soykütüğü: Orta Sınıfın Ahlakının Kökünde Ne Yatar? – Friedrich Nietzsche

0

NietzscheAristokrat insan nasıl kendine güvenerek ve açık sözlülükle yaşıyorsa, içerleyen adam ne samimidir, ne tecrübesizdir, kendine karşı ne dürüsttür ne de açık yüreklidir. Ruhu şaşı bakmaktadır; aklı saklı kuytuları, dolambaçlı yolları ve arka kapıları sevmektedir; kendi sözü, kendi güvenliği, kendi tesellisi gibi gizli her şey onu cezbetmektedir; sessizlikte, unutmamakta, beklemekte, geçici değersizlik ve alçaklık hissinde ustadır. Bu tür içerleyen insan soyu sonunda ister istemez diğer aristokrat ırklardan daha dikkatli olduğunu kanıtlayacaktır; dikkatliliği çok farklı bir şekilde, aslında varlığının çok önemli bir koşulu olarak onurlandıracaktır…

IŞİD İslamcı değilse Engizisyon da Katolik değildir – Jerry A. Coyne

Jerry A. CoyneISIS (IŞİD), Suriye ve Irak’a rağmen katliamını sürdürdüğü için birçok ağızdan IŞİD’in hakiki İslam’ı temsil etmediği; gerçekleştirdikleri tüm tahribatın din dışında başka bir motivasyondan beslendiği iddialarını işitmemiz kaçınılmaz hale gelmiştir. Sözü edilen motivasyon da politik, kültürel ya da dine dayanmayacak herhangi bir şey olarak ilan edilecektir. Obama’nın da dâhil olduğu, bu fikrin taraftarları ne yapıp edip dine, bu aralar bilhassa İslam’a yönelik eleştirilerin önü-kesilmesine güdülenmiş durumdalar. Amerika’da dini eleştirmek siyasi bir intihardır ve doğal olarak Obama “ılımlı” Müslümanları etkileyebilmek için elinden geleni yapmak niyetindedir. Sam Haris’in kendi sitesinde paylaştığı bir yazıda belirttiği gibi bazı “bilimciler ve sözde bilimciler” IŞİD gibi cihat hareketlerinin din motivasyonlu olmadığı yönünde gülünç bir nosyona tutunmaktalar: “uzmanlar İslamcıların ve Cihatçıların; tanrı, cennet, şehitlik ve dini inkarın kötülükleri gibi beyanlarının ancak gerçek motivasyonlarını örtülemek için birer maske olabileceğini iddia ediyorlar.”

S. Freud’un, Dostoyevski’de yaratıların en üstünü olarak gördüğü “Büyük Engizisyoncu” epizodu

dostoyevski…Çünkü bu zavallı varlıkların derdi örneğin, benim ya da filânca kişinin tapacağı birini bulmak değildir. Onların istediği öyle birini bulmaktır ki, herkes ona inansın, ona boyun eğsin, üstelik ona hep birlikte tapsın, işte tapmada birlik olmak ihtiyacı, ayrı ayrı her insanın ve dünya yaratıldığından beri tüm insanlığın uğrunda acı çektiği en önemli şeydir. İnsanlar böyle hep birlikte ortaklaşa bir şeye tapmak için birbirlerini kılıçla yok etmişlerdir. Kendilerine Tanrılar yaratmış ve birbirlerine: «Kendi Tanrılarınızı bırakın, gelin bizim tanrılarımıza tapın, yoksa size de, tanrılarınıza da ölüm!» diye-bağırmış, birbirlerini kendi dinlerine bağlanmaya zorlamışlardır.

Çağdaş toplumda normal bireylerin bulduğu çözüm: Robot Uyumluluğu – Erich Fromm

0

erich frommOnlar da kendi çevrelerine o kadar benzerler ki, çevrelerinden nerdeyse ayırt edilemezler. Kendi bireysel benliğinden vazgeçen ve bir robot haline gelen kişi, çevresindeki milyonlarca diğer robotla aynı olur, ve artık kendini yalnız hissetmez, kaygı duymaz. Ama ödediği bedel yüksektir; kendi benliğini yitirmiştir. Yalnızlığı yenmenin “normal” yolunun bir robot haline gelmek olduğu görüşü, kültürümüzdeki insanın en yaygın görüşlerinden biriyle çelişmektedir. Çoğumuz, düşünme, hissetme ve dilediği gibi davranma özgürlüğüne sahip bireyler olarak düşünülürüz. Kuşkusuz bu, çağdaş bireycilik konusundaki genel görüş olmakla kalmamakta, aynı zamanda her birey, kendisinin “kendisi” ve düşüncelerinin, duygu ve isteklerinin “kendisine ait” olduğuna içtenlikle inanır.