Hrant Dink: “Ölüm hiçbir şeydir, eğer ölene kadar dimdik ayakta durabildiysen…” – Canan Koçak

“…iki çocuk sahibi koca adamdım, umursamamam gerekiyordu belki. Amma velâkin fena koymuştu bu ayrımcılık… Elimde tuttuğum anahtarı, ağladığım duyulmasın diye oluklu tenekeden barakaya sürtüyordum yürürken… Bir o yana, bir bu yana yürüdüm ve ağladım.”

Simone de Beauvoir: “Kurtuluşu bir başkasında görmek, yıkılmanın en güvenli yoludur…”

0

Simone De Beauvoir“Etrafımızdaki dünyanın sarsıcı boyutlarına, cehaletimizin yoğunluğuna, bizi bekleyen felâket risklerine ve o muazzam topluluk içindeki bireysel zayıflığımıza rağmen, gerçek şu ki varlığımız kendi sınırlılığı içinde, sonsuza açılan bir sonluluk içinde sürdürme irademizi kullanırsak tamamen özgür oluruz. Ve aslında, gerçek aşkları, gerçek başkaldırıları, gerçek düşleri ve gerçek iradeyi tanımış olan her insan bilir ki, hedeflerinden emin olmak hiç kimsenin iznine, güvencesine muhtaç değildir; O kesinlik duygusu kendi içgüdüsünden kaynaklanır.”

Ragıp Duran: Susturmak istediğin Charlie Hebdo’nun tirajı 50-60 binden bir milyona yükseldi sayende!

Charlie Hebdo Fikire fikirle, yazıya yazıyla, karikatüre de karikatürle karşılık veremeyip kalaşnikofuna güveniyorsan, önemli bir zaafın var demektir. Paris cinayetleri şiddetin haksız, haksızın da şiddetli olduğunu gösterdi. Ama Charlle Hebdo hâlâ dil çıkarıp nanik yapıyor kimliği dogma olanlara…

“Benim dün annem ölmüş. Postacı söyledi. Hala, hiç ağlamıyordu…” Kül Kuşları – Onat Kutlar

onatkutlar

Yusuf ile Kenan, Hazal ve Hakkâri’de Bir Mevsim adlı yurtdışı ve yurtiçi festivallerde çok ödüllü filmlerin senaryolarına imzasını attan Onat Kutlar’ın 1959 yılında yayınlanan, Fethi Naci’nin “Dünya edebiyatında büyülü gerçekçilik akımının ilk örneklerinden biri” olarak değerlendirdiği bir kitap İshak. Yurt koğuşunda, kahve köşelerinde yazılmış dokuz kısa öyküden oluşan eser, 1959’da a Dergisi Yayınları’ndan çıktığında Kutlar 23 yaşında, Kadırga Yurdu’nda kalan, taşralı bir hukuk öğrencisiydi. Hak ettiği değeri bulamadığını düşündüğümüz kitaptan Rüçkan Çalışkur‘ın seslendirdiği yangına tutulmuş kuşlardan söz eden “Kül Kuşları” adlı  öyküyü  aşağıdan dinleyebilirsiniz.

Sabahattin Ali: Hepimizde, maddi olsun, manevi olsun, bütün dertlerimize bir isim takmak merakı vardır

sabahattin_ali“Mesela herhangi bir gün müthiş bir iç sıkıntısı seni boğar. Hayat sana karanlık, manasız gelir. İnsan, biraz evvel senin zırvaladığın gibi felsefeler yapmaya başlar. Hatta yavaş yavaş onu da yapamaz ve canı ağzını açmayı bile istemez. Hiçbir insanın, hiçbir eğlencenin seni canlandıramayacağını sanırsın. Hava sıkıcı ve manasızdır. Ya fazla sıcak, ya fazla soğuk, ya fazla yağmurludur. Gelip geçenler suratına salak salak bakarlar ve on para etmez işlerin peşinde, bir tutam otun arkasından koşan keçiler gibi dilleri bir karış dışarı fırlayarak dolaşırlar. Aklını başına derleyip bu pis ruh haletini tahlil etmek istersin. İnsan ruhunun çözülmez düğümleri bir muamma gibi önüne serilir. Kitaplarda okuduğun depresyon kelimesine bir cankurtaran simidi gibi sarılırsın.

“En büyük mucize insanoğludur” İnsan Haysiyetine Dair – Mirandolalı Pico

0

Giovanni PicoBitkiyi bitki yapan kabuğu değil, duyarsız doğası; hayvanı hayvan yapan postu değil, duyarlı ve fakat akılsız ruhudur. Aynı şekilde, gökleri gök yapan küreselliği değil, değişmez düzeni; meleği melek yapan bedeninden vazgeçmiş olması değil, ruhani aklıdır. Kendini bedensel hazza kaptırıp yerlerde sürünen birini görürseniz bilin ki o bir insan değil, bitkidir; kendini Calypso gibi hayallere kaptırıp başka bir şey görmez olan birini görürseniz bilin ki o bir insan değil, hayvandır. Şayet her şeyi muhakeme sonucu açıklayan bir filozof görürseniz, önünde eğilin, çünkü göksel bir varlıktır. Şayet bedeni unutup zihnin derinliklerine ulaşmak üzere tefekküre dalmış birini görürseniz, bilin ki o ne bu dünyaya, ne de gökyüzüne aittir; o insan derisine bürünmüş, muhterem bir varlıktır.

Kürtçe Müzik Arşivi – Muzika Kurdi – Kurdish Music

Kürtçe Müzik Arşivi – Muzika Kurdi – Kurdish Music

Kapitalistler ücretleri düşürmek için her zaman işsizlere ihtiyaç duyar | “İşsiz” – Fikret Başkaya

Fikret-BaşkayaPatronların ve devletlerin elinde ücretlilere karşı işsizlikten daha şiddetli bir zor aracı yoktur. Hiçbir fiziksel baskı, coplayan, göz yaşartıcı bomba atan vb. hiçbir polis gücü… Sadece bir saygınlık talep etme, insan yerine konulma olasılığını hayata geçirme iradesine karşı hiçbir araç bu denli güçlü değildir. Gerçeklik, budur…Henri Krasucki (Fransa Genel İşçi Konfederasyonu (CGT) eski genel sekreteri)

Televizyonda “uzman konuk”, uzun uzun işsizliğin “piyasanın normal işleyişi sonucunda” nasıl sorun olmaktan çıkacağını anlatıyordu. Program sunucusu genç kadın da uzmanın “bilimsel” açıklamalarını başını sallayarak onaylıyordu… Acaba o profesör, işsizlikle ilgili gerçeği dile getirecek biri olsaydı oraya çağrılır mıydı? Dahası profesör yapılır mıydı? Profesörün kafası daha öğrencilik yıllarında geçerli neo-klasik iktisat teorisyenlerinin “bilim” diye uydurduğu safsatalarla doldurulmuştur bir kere!.. Ve iflah olma şansı yoktur…

“‘Seni bulurlar, bir kadın iskeleti!’ derler” Psikanaliz Işığında Karanlığın Günü ile Mektup Aşkları – Şengül Can

mektup aşkları“Benden esirgediğiniz bendim, benim yarımdı; sizdiniz; belki de sizden önce beni ölüme götürecek kendimdiniz!” Karanlığın Günü / Leylâ Erbil

Edebiyatımızda kadın, geçmişten bu yana her dönem anlatıldı. Yeri geldi anamız, avradımız, namusumuz oldu; yeri geldi kadının saçıyla atın kuyruğu bir tutuldu; yeri geldi Fatihler, Kanuniler doğurdu; yeri geldi, yeri geldi… Ve kadın bu süreçte rolünü bir türlü bulamadı. Hep âşık olundu. Sevildi, paylaşılamadı; uğruna destanlar yazıldı, dağlar delindi, çöller aşıldı. Kadın ise hep aynı kaldı. Leylâ ile Mecnun, Tahir ile Zühre, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı hepsi kadındı, anaydı, kutsaldı. Asırlarca böyle devam eden zihniyet, modern çağda da kendisine bir şekilde yer edindi. Kadından şair olmaz, olsa olsa edepli, usturuplu, oturaklı yazar olur, denildi.

“Neden sen böyle çocukluk resmiydin kalbim?” Enkaz Kaldırma Çalışmaları – Didem Madak

Kalbim! Neden ben?/ Bir tek aşk sözü söylememiş gibiyim.

Enkaz Kaldırma Çalışmaları

I- Bir tezgahtar parçasıyım ben Üç kuruşluk acıya müdahale edemem Kanatlarımda sigara yanıkları Gül diye okşadım onu yıllarca Sen istersen derdim müşterilerime Sen istersen kalbimin hepsi de melek olsun İnanırdım bazen bir kase bal bile umutsuzdur. Gül tutan bir adam aradım yıllarca Rakamlar büyür, şehir küçülürdü. Vazgeçtim, vazgeçtim sonra Beni anneme götürsün bindiğim bütün taksiler. Kalbim neden isli bir şehir? Kalbim! Neden ben? Bir tek aşk sözü söylememiş gibiyim.

II- Bir tezgahtar parçasıyım ben Kendime alıştım bodrum katlarında Geceleri yokluğum karşıladı beni Kuru yapraklar sererdi merdivenlerine Viks sürdüm burnuma, coca-cola içtim Ağlamaklı oldum kaç kere çilek reçeli yüzünden. Büyülendim Sibel Can çalınan taksilerden Büyülendiğin şeyler, Büyülenmediğin şeyleri döverdi bilem. Neden sen böyle çocukluk resmiydin kalbim? Kendime alıştım bodrum katlarında Artık bir karanlık bağımlısıyım. Kezzap attı yüzüme sokak lambaları Tenekeden bir aydınlıkla kestim Hayatla ilgili bütün bağlarımı Hazırım ben Bir anne ismine bağlamayı her şeyi: Füsun…

III- Acıklı sözler kraliçesiyim ben Yağmur bir daktilo kız kadar hızlı Hızlı daha hızlı Fazla vaktim kalmadı Artık ifadem alınmalı. Asaletim de sizin olsun baylar, rezaletim de! Beni bir sutyen lastiğiyle asın. İnanın kendimin “Yokluğunda çok kitap okudum” Bana birkaç hayati meseleyi ödünç ver kalbim Görüş günlerinde seninle konuşabilmem için. Kalbim neden ben? Sırf sevinsin diye seni bir kere bile Elinden tutup parka götürmedim.

IV- Melankoli ve kolonya şişesi Kalbim ile İzmir aynı şey mi? Boyunlarında simsiyah birer halka Kumruların hepsi de dişi mi? Gugukguk yusufçuk Nerdesin? Burdayım. Bekleyin, bekleyin geliyorum! Melankoli ve kolonya şişesi

Hayatımın üstünde imkansız kuşlar uçuyor.

V- Kalbimi bıraktım bir yanıbaşımda Kanatlarımda hep böyle yalnız başıma Son şiirimi de kaybettim. Kalbim! Neden ben? Son çocukluk resmimi de bir yabancıya gönderdim.

Didem Madak

Friedrich Nietzsche: “Körleri de görür kılacak harflerim vardır benim”

0

Nietzsche1867’de Nietzsche bir yıllığına Prusya ordusuna çağrılır. Belli ki askeri yetkililer onun aşırı büyük boyutlu askeri bıyığından etkilendi, çünkü Nietzsche kendisini süvari topçu alayında bulur. Bu bir hataydı. Nietzsche’nin kararlılığı büyüktü, ancak yapı itibariyle acıma duygusu uyandırabilecek denli yumuşak huyluydu. Ağır bir kaza geçirdikten sonra Prusyalıların geleneklerine uygun bir tavır sergileyerek, hiçbir şey olmamışçasına atını sürmeye devam eder. Ama asker Nietzsche kışlaya geri döndüğünde bir aylığına hastaneye yatırılır. Daha sonra gayet ve iyi niyetini ödüllendirmek için çavuş türbesine terfi ettirilerek evine gönderilir.

Nazım Hikmet: “Akın var güneşe akın! Güneşi Zaptedeceğiz, güneşin zaptı yakın!”

nazım hikmetDüşmesin bizimle yola: evinde ağlayanların göz yaşlarını boynunda ağır bir zincir gibi taşıyanlar! Bıraksın peşimizi kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!

Düşünme Özgürlüğü, Düşündüğünü Söyleme Özgürlüğü ve Ona Karşı Olan Kuvvetler – J. B. Bury

John Bagnell Buryİnsanlar, bütün zamanlarda, yalnız (örneğin halkın ortak fikirleri, veya Kilise,  ya da kutsal bir metin kabilinden) bir otoriteye dayanarak, ispat edilmemiş veya ispata gelmez doktrinleri ya kabul etmekle yükümlü tutulmuşlar, ya kabul etmek daveti ile karşılaşmışlar ya da kabul etmeleri kendilerinden beklenmiştir.

İnsan ve doğa hakkında bilimsel gözlem esasına dayanmayan inançların çoğu, doğrudan doğruya veya dolayısıyla, dini ve İçtimai çıkarlara hizmet ettikleri için, akıllarını örfe uymaz tarzda kullanan kimselerin eleştirilerine karşı kuvvetle himaye edilmişlerdir. 

Ortaçağ İslam dünyasında bilim ve felsefe neden geri kaldı? – Doç. Dr. Hasan Aydın

İslam bilim ve felsefe Uygarlık ve bilim tarihçileri, Doğu’da İslam dinini benimseyen toplumlarca, doruğuna IX-X. yüzyıllarda ulaşan, güçlü bir uygarlığın kurulduğunu ve bu uygarlığın döneminde bilimin öncülüğünü üstlendiğini belirtirler. Avrupa-merkezciliğe alternatifler oluşturmaya çalışanlar ile bu başarıların altyapısını görmezden gelip, onu bütünüyle İslam dininin bilgiye vurgusu ve hoşgörüsüne bağlamaya çalışanların abartıları bir kenara bırakılırsa, ortaçağ İslam dünyasında, anılan dönemlerde bilim ve felsefe alanında belli bir başarının varolduğu görülür.

“Acı çekenler ile acı çektirenler aynıdır” Schopenhauer Felsefesi’ne Giriş -Klaus Jurgen Grün

0

SchopenhauerFelsefe on dokuzuncu yüzyılda Schopenhauer’in attığı adımlarla birlikte önemli sonuçlar getiren bir dönüşüm yaşar. Schopenhauer insanın gerek kendi bireysel tek doğasını gerekse de bütün bireylerin paylaştıkları dünyayı uyumlu bir bütün olarak kavrama, öğrenme yeteneğinin kaynağını, kendisinden önceki ide-alist felsefelerde olduğu gibi doğrudan insanın kafasının içinde, onun düşünme faaliyetinin ürünü olarak görmeyip daha doğrusu bu aşamada takılıp kalmayıp bu kaynağı insanın bedeninde bulur. Böyle olunca da bir bakıma felsefenin ağırlık noktası, insanın düşünme yetisinden, kafasında bulunduğu varsayılagelmiş doğuştan bilgi formları arayışından bedene kayar.

Sanatçılardan Charlie Hebdo açıklaması: Zalimlerin baskıları özgür düşüncenin ışıklı ırmağını kurutamaz

Charlie HebdoTürkiye Yazarlar Sendikası, Özerk Sanat Konseyi, Homur Mizah Grubu ve Sanatçılar Girişimi Charlie Hebdo’ya yapılan ve 12 kişinin hayatını kaybettiği silahlı saldırı hakkında ortak bir açıklama yayımladı.

“Paris’teki karikatürist dostlarımızın katledilmesinin kalplerimizde açtığı yara, çok sıcak ve çok derindir. Bu yaranın daha da açılmaması için şimdi yeryüzünün bütün sanatçılarının yan yana gelmesi tarihi bir zorunluluktur” vurgusunun yapıldığı ortak açıklamanın tam metni şöyle:

Charlie Hebdo’nun öldürülen yayın yönetmeni Stephane Charbonnier: “Karşılık verebilir ama öldüremezsiniz”

- Saldırıda öldürülen Fransız Charlie Hebdo’nun Genel Yayın Yönetmeni Stephane Charbonnier,  yaklaşık 2 yıl önce “Müslümanların Masumiyeti” filminden sonra ortaya çıkan karikatür krizle ilgili Hürriyet gazetesine önemli açıklamalarda bulunmuştu. Charbonnier’in 27 Eylül 2012’de yayınlanan söz konusu röportajda kendilerine yönelen tehditlere ilişkin olarak; “dava eder, karşılık verebilir ama öldüremezsiniz” demişti.

İnsan Düşüncesinin Tarihi ve Gericilik – Rene Maublanc & Marceal Cachin

0

Rene Maublanc Marceal CachinGericiliğin hoşgörüsüzlüğü insan düşüncesinin bütün tarihi boyunca kendini göstermektedir. Bu sebeple  başlangıçtan beri  insanlar iki kümeye ayrılırlar: Bir yanda, dünyayı açıklamak için bilime ve insan aklına güvenen kimseler. Öte yanda, inancın duygusal etkilerine ve insan-ötesi, bilimdışı açıklamalara bel bağlayan dinci ve mistik kimseler… Birinci kümedekiler maddeciler. İkinci kümedekiler ise, türlü biçimler altında, idealizmi tutanlar.

“Şiir Anayasaya Aykırıdır” Cemal Süreya – Şairin hayatı şiire dahil – Aylin Parakos

şairin hayatıDoğumunun ölümü kadar konuşulması mümkün değildi elbette… Üstelik bu doğum günü meselesini bir oyun haline getirerek, bugün için seçtiği tarihleri zaman zaman değiştirmekten de geri kalmadı. “Zorunlu sürgün” çocuğunun yük vagonundaki ilk tren yolculuğu yaşamı boyunca bir “ağlatı ve hüzün” anısı olarak sızlattı içini… Müezzinlik ödülü de aldı, mevlit de okudu; ama dokuz yaşlarında içinde aşk da geçen bir romanın sayfalarında gezindikten sonra okuma serüveni yepyeni yollara saptı. Çocukluğunda onu sarıp kollayan amcası Memo’ya hayrandı; yıllar sonra onu çok büyük hayal kırıklıklarına uğratacak oğluna Memo adını vererek, amcasına olan vefa borcunu bir anlamda ödüyordu. Şairliğini dergilerde büyütüp besleyen Cemalettin Seber’in ilk dergicilik serüveni de çocuk yaşlara denk düşmüştü. Üstelik zaman zaman abartılarak, çapkına çıkan adının ilk belirtileri de bu yıllarda ortaya çıkıyordu: Arkadaşıyla birlikte aynı kıza âşık olmuştu.

“Umut gibi umutsuzluk da öğrenilmesi gereken bir şey olmasın?” Ölüm Üzerine Düşünceler

ölüm Rus yazar Vasili Rozanov’un sözü insanı sakinleştiriyor: “Bütün dinler gelir geçer, sonunda bir iskemleye oturup uzaklara bakmak kalır.” Ölümden korkmak için hiçbir sebep yok. Ama ölümden korkmak da, Nâzım’ın dediği gibi “ayıp” değil. Mevzu ölümden ziyade hiçliktir aslında. Kadim dinler, insandaki hiçlik duygusunu (“boşluk duygusu” mu demeli yoksa) teskin etmek üzere kurulmuşlardır. Nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz,