Kazım Koyuncu Belgeseli: Şarkılarla Geçtim Aranızdan

kazım koyuncu

“Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim, ama hepsinin ötesinde ben bir Devrimciyim…”
Ailesi ile hayat ve grup arkadaşlarının yardımı ve manevi desteğiyle yapılan, iki yıllık çalışmanın ürünü olan bu filmde, Kazım Koyuncu, 3.5 saat boyunca, hem çalıyor söylüyor hem de hayatını, müzikal macerasını ve içinde yaşadığımız sisteme itirazını anlatıyor. Onun kişiliğinin ve tavrının, çoğumuzun bildiğinden ve sandığından çok daha derin olduğunu gösteriyor. Şarkılarla Geçtim Aranızdan, içerisinde konser görüntüleri, röportajlar vs. barındıran, yönetmenliğini Ümit Kıvanç’ın yaptığı Kâzım Koyuncu belgeseli 3 DVD’den oluşuyor. 

Cemil Meriç: “Hayatımız ne kadar narin, ne kadar kısa, ne kadar aldatıcı…”

Cemil MeriçDünyaları vücutlarıyla sınırlı olanlar, vücutlarıyla beraber yok olurlar Ne kadar cesur olursak olalım, yokluk bizi ürkütüyor. İz bırakmadan silinmek, bir kurbağa gibi gebermek, bütün rüyalarımızla, bütün acılarımızla yok olmak… İnsan zekası bu kadar trajik bir sonu zor kabul ediyor. Vücudumuzu aşmak, ‘ben’in dar ve sevimsiz geometrisinin ötesine geçmek, sonsuza yönelmek, bir insana sarılmak, hatıralarda yaşamak: işte aşkın, inancın ve kahramanlığın kaynakları. Sessizce solan yabani bir menekşenin kaderi bize cazip gelmez. Hayatımız ne kadar narin, ne kadar kısa, ne kadar aldatıcı. Mistik tesellilerden mahrum olanlar kahredici bir ikilemin karşısında bulurlar kendilerini: sersemlemek, kendini unutmak, oyalanmak, düşüncelerinin alevini geçici zevklerde söndürmek, yabanileşmek, hayvanlaşmak, bitkileşmek; ya da boyut kazanmak, çoğalmak, müthiş bir aşk ve seziş gayretiyle bir ordu olmak.

Emrah Serbes: O kadar çok man­kafa var ki abartmayınca hiçbir şeyi anlamıyorlar

Emrah SerbesKız kardeşim Çiğdem iyice dokuz yaşındadır, Evliya Çele­bi ilköğretim Okulu 3-A sınıfında okur, derslerinde açık ara birincidir ve el yazısı inci gibidir. Benimkine benzemez, Sümerolog falan olmanız gerekmez ne yazdığını anlamak için. Ayrıca sınıflarında açık ara birinci giden öğrenciler gibi içe kapanık ve bencil değildir, hayli sosyaldir. Sadece arkadaş­larınca da değil, yeryûzündeki bütün canlılarca çok sevilir, mesela yolda kediler köpekler gördüğünde onu, yanından geçerken durup hayranlıkla bir daha bakarlar. Bir seferin­de hiç unutmam, Migros’un açık otoparkında kabuğuna kapanmış bir kaplumbağa görmüşlük, o kederli kaplumbağa bile kız kardeşimi görünce kabuğundan çıkmış, başını tak­dir edercesine öne arkaya sallamıştı.

Nazım Hikmet, Sabahattin Ali ile Tanışmasını Anlatıyor: “Yetenekli bir yazar olduğu anlaşılıyordu”

Sabahattin Ali“Bir gün dergi redaksiyonuna kısa boylu, gözlüklü bir genç geldi. Almanca bildiğini, hikâyeler yazdığını ve adının “Sabahattin Ali” olduğunu söyledi, hikâyelerinden birini bıraktı, çıktı. Bu hikâye, orman işçilerinin yaşamı üzerineydi. Alman romantizminin etkisi altında yazılmış olmasına karşın, konu ve içerik bakımından Türk edebiyatında bir yenilik oluşturuyordu. Genç adamın yetenekli bir yazar olduğu, daha ilk satırlarından anlaşılıyordu. Hikâye basıldı. Sabahattin Ali ile tanışmamız böyle başladı. O, haftada iki üç kez redaksiyona geliyordu. O zamanlar yalnızca edebiyat tartışmaları biçiminde legal olarak ortaya konulabilen politik konuları onunla tartışıyorduk. Sabahattin Ali, çok kısa bir zamanda dergide aktif bir rol oynamaya başladı.

Kapitalist Dinsel Düşünce: Din Olarak Kapitalizm – Walter Benjamin

0

Walter BenjaminKapitalizm bir din olarak görülebilir. Başka bir deyişle kapitalizm esas itibariyle daha önce dinin yanıtladığı benzer endişeleri, ıstırabı ve kaygıyı tatmin etmeye hizmet eder. Weber’in düşündüğü gibi yalnızca dinsel olarak belirlenen bir yapıdan ziyade, aslında dini bir fenomen olarak kapitalizmin dinsel yapısının kanıtı, bugün halen insanları yanlış yoldan sonsuz, evrensel bir polemiğe sürükler. Direndiğimiz ağın rehavetine kapılamayız. Yine de etkili bir görüş daha sonra mümkün olacaktır. Bununla birlikte, halihazırda kapitalizmin dinsel yapısının üç niteliği ayırt edilebilir. Birincisi, kapitalizm belki de şimdiye kadarki en aşırı katışıksız dinsel tapınmadır. Kapitalizm içerisinde her şey ancak doğrudan tapınma ilişkisi içerisinde anlam kazanır: Hiçbir özel dogma, teoloji ayırt etmez. Bu bakış açısından faydacılık onun dinsel rengidir.

Robespierre ya da Terörün ‘İlahi Şiddeti’ – Slavoj Zizek

0

Zizek1953’te, Çin Başbakanı Zhou Enlai, Kore Savaşını sona erdirmek amacıyla barış görüşmeleri yapmak üzere Cenova’dayken, kendisine Fransız Devrimi hakkında düşüncelerini soran bir Fransız gazeteciye şöyle karşılık verdi; ‘Bunu söylemek için hala çok erken.’ Bir biçimde haklıydı; 1990ların sonunda ‘halk demokrasileri’nin parçalanıp dağılmasıyla, Fransız Devriminin tarihi önemi için verilen mücadele yeniden alevlenmişti. Liberal revizyonistler, 1989’da Komünizmden feragat edilmesinin tam zamanında gerçekleştiği fikrini dayatmaya çalışmışlardı; bu, 1789’da başlayan bir devrin sonuna gelindiğine işaret ediyordu, ilk kez Jakobenlerle birlikte sahnede boy gösteren devletçi-devrimci modelin son başarısızlığına.

“Bahar mezarına gömsünler sizi…” Cemal Süreya – Barış Özkul

Cemal Süreya1960’ta Yeditepe’de yapılan bir şiir soruşturmasında, İkinci Yeni için şöyle der Asım Bezirci: Birinci Yeni’yi birinci diktatörlüğün (CHP’nin), İkinci Yeni’yi ise ikinci diktatörlüğün şiiri sayanları pek de yabana atmamak gerek.1 Asım Bezirci son derece çalışkan bir eleştirmendi; şairlerden de samimi duygularla devrim şiirleri yazmalarını isterdi. İkinci Yeni Olayı’nda E. Cansever, C. Süreya, T. Uyar ve İ. Berk’i kapalı ve anlaşılmaz bulduğu şiirlerinden dolayı yerdi. Devrimci mücadelenin samimi şairleri, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Ahmed Arif ve A. Kadir’di ona göre. Kendisi de vasat ama külyutmaz bir şair olan Oscar Wilde, “bütün kötü şiirler samimidir” der. ‘60’lar ve ‘70’lerde ikili karşıtlıklarla düşünme ısrarının köreltici açıklığından çok çekmişti İkinci Yeni. Cemal Süreya da yakınır:

“Galiba biz, babacığım, birbirimizi hep böyle anlamadan sevdik” Babama Mektup – Oğuz Atay

oguz-atay “Acaba senin de bilinç altın var mıydı babacığım?”

Özellikle bazı kitapları okuduktan sonra, içimdeki bu aşağılık çelişkilerin daha da farkına vararak, senin hiç anlamayacağın bir biçimde sabit gözlerle boşluğa bakıp duruyorum. Senin işin bir bakıma kolaydı babacığım. Birçok şeyi yok sayarak belirli bir düzen içinde yaşadın. Sinemaya gitmedin. Hiç roman okumadın. Zeytinyağlı enginar yemedin. Yabancı ülke özlemi çekmedin. Kimseye hediye almadın. Evde kuşkonmazdan başka bitki yetiştirmedin. 

“Dalgın olduk mu gerçek benliğimizle davranıyoruz…” Aylak Adam – Yusuf Atılgan

Yusuf AtılganŞişenin biri bitince kalktı, pikabı işletti. Piyano özlediği ezgilere başladı. Sedire oturdu. Artık dış dünyanın sesleri duyulmuyor. Her şey kendi içinde oluyor. Bir gün bu ışıklı kıyıda, pırıl pırıl kumların üstünde durmuş muydu? Ya bu tanıyamadığı, sokaklarında güleç yüzlü insanlar dolaşan şehir nerde? Sonra yine o pırıl pırıl kıyı… Arkasından biri, ‘Ben de varım’ diyor. Ah, o birisi… Piyano birden sustu. Gözlerini açtı. Kapalı camlar ardındaki gerçek şehrin keskinliğini yitirmiş seslerini yeniden duydu. Gitti pikabın düğmesini çevirdi. Sonra orta yerde duran sehpanın üstünden örtüyü çekti aldı. Odaya girdi gireli üstü örtülü tuvalde göreceği şeyi merak ediyordu. Boşsa oturup o gelinceye dek bekleyecekti. Oysa önünde bitmemiş bir resim duruyordu.

“O bildik yollar insanı günahsız uykulara da zindanlara da götürebiliyor” Yabancı – Albert Camus

Albert Camus YabancıBaşkan, jüri üyeleri ve avukatıma, “Soracağınız bir şey var mı?” dedikten sonra, kapıcının ifadesini dinledi. Ötekilerine yapılan şeyler buna da tekrarlattırıldı, içeriye girerken, kapıcı bana baktı, sonra gözlerini başka yana çevirdi. Sorulan sorulara karşılık verdi. Anamı görmek istemediğimi, sigara tellendirdiğimi, uyuduğumu ve sütlü kahve içtiğimi söyledi. O zaman bir şeyin bütün salonu ayaklandırdığını hissettim ve ilk kez suçlu olduğumu anladım. Kapıcıya sütlü kahve ve sigara hikâyesini tekrarlattılar. Savcı, gözlerinde alaycı bir parıltıyla yüzüme baktı. Bu sırada, avukatım kapıcıya, benimle birlikte sigara içip içmediğini sordu. Bu soru üzerine savcı öfkeyle yerinden fırlayıp, “Burada suçlu kim?

Sevgi Soysal’ın “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” Kitabı Üzerine – Aslı Ekşi

0

Sevgi soysalKimi zaman kitaplar filmlerden daha görsel oluverir sizin için. Sanki satırları okumuyormuşsunuz da kareler geçiyormuş gibi olur gözlerinizin önünden. O kareler ki anlatılmak istenenleri en yalın haliyle gözlerinizin önüne seriverir; bir toplumu, bir dönemi, bir şehri… Dahası tüm bunlar bir kavak devrilecek ka-dar kısa bir sürede gerçekleşse de, sergilenen aslında koskoca bir dönemdir. Sevgi Soysal’ın bir kadının dünyasını derinlemesine inceleyip toplumu arka plan olarak kullandığı ilk dönem yapıtlarından farklı olarak, ikinci dönemki ilk yapıtı sayılabilecek bu kitapta yazar, çok çeşitli karakterleri tarafsız bir şekilde anlatıyor. Bu betimleme sırasında yazar, kalemini bir kamera objektifi gibi kullanıyor ve kitaptaki bir karakter objektif altındayken diğeriyle karşılaştığında, yazarın objektifi de diğer karaktere kayıveriyor.

Kürtçe Hip Hop, Serhado Sevilen Şarkılarıyla cafrande.org’ta

serhado 1984 yılında İsveç’in başkenti Stocholm’de dünyaya gelen Serhado, aslen Mardin’in Midyatlı. Ailesi 1970 yılından beri İsveç’te yaşamakta olan sanatçı küçük yaşta babasını yitirir. 6-7 yaşlarında hip hop müziği dinlemeye başlayan Serhado, Kris Kros adlı hip hop grubu ile tanışır. 13 yaşında hip hop şarkı söylemeye karar verir. Başlangıçta Kürtçe söylemeyi başaramayacağından korkarak başka dillerde söyler, ancak daha sonra kendi dilinde şarkı sözleri yazıp söylemeye başlar.

Zeki olmak mutsuzluk mu getirir? Zeki olmanın şaşırtıcı dezavantajları – David Robson

beyin Cehalet saadettir’ diye bir söz vardır. Yani zeki olmak mutsuzluk mu getirir? Bazı dahilerin yaşamından yalnızlık, öfke, bunalımın eksik olmadığı örnek verilir. Ünlü yazar Ernst Hemingway “Zeki insanların mutlu olduğuna pek rastlanmaz” diyordu. Eğitim sistemi akademik zekanın geliştirilmesi üzerine kuruludur ve bu da, sınırlılıkları bilinmesine rağmen, IQ yoluyla ölçülür. IQ seviyesini yükseltmek için insanlar epey para döker. Peki ya bu zeka arayışı ahmak işi ise?

“Bil ki, yaşadıklarınla değil yaşattıklarınla anılırsın” Mevtayı İyi Bilmezdik! – Sibel Özbudun & Temel Demirer

DemirelAltan Öymen 1976’da Demirel’in Deniz’lerin idam edilmesiyle ilgili yaptıklarını şu satırlarla anlatır: “Süleyman Demirel, Mobilya Yolsuzluğu’ndan yargılanan yeğeni Yahya Demirel’le ilgili olarak ‘25 yaşında çocukla uğraşıyorlar’ diyor. 6 Mayıs 1972’de ise idam edilen Deniz, Yusuf, Hüseyin’in idam kararları oylanıyordu. Süleyman Bey ise AP Grubu’nun en önünde oturuyordu. Elini ‘İdama evet’ için kaldırdığında arkasına dönüp baktı, herkesin kaldırıp kaldırmadığını kontrol ediyordu. Sonra vakur bir ifadeyle önüne döndü. İdamlar kabul edilmişti. Deniz ve Yusuf da 25 yaşındaydı. Süleyman Bey onlar için hiç ‘25 yaşında çocuklar’ demedi. İdam edilmelerini istedi. İsteğine ulaştı da…

Yaşamda anlam ve amaç arayışının gerekliliği nedir? Anlam İstemi – Viktor E. Frankl

0

Viktor Emil Franklİnsan sürekli bir anlam arayışı içindedir; başka bir deyişle “anlam istemi (iradesi)”! dediğim şey, Abraham Maslovv’un makalelerimden biri konusunda yaptığı yorumdan bir alıntı yapacak olursam, “insanın temel düşüncesi” olarak da değerlendirilebilir. Bugünün toplumunda doyumsuz kalan ve günümüz psikolojisi tarafından gözardı edilen şey, işte bu anlam istemidir (iradesidir). Mevcut güdülenme (motivasyon) teorileri insanı ya uyarımlara tepki veren (reacting), ya da dürtülerini boşaltan (abreacting) bir yaratıktır. Bu teorüer, insanın gerçekte tepki ver-mekten veya boşaltmaktan çok, yaşamın ona sorduğu sorulara cevap veren ve bu yolla yaşamın sunduğu anlamlan gerçekleştiren bir yaratık olduğunu dikkate almaz.

“İnsanlığın ezici çoğunluğu yoksul…” Zenginler ve Yoksullar – Charles Percy Snow

Portrait of Charles Percy Snow (1905-1980), English author, physicist, and diplomat.  Undated photograph. --- Image by © Bettmann/CORBISZengin ülkelerde insanlar daha uzun yaşıyor, daha iyi şeyler yiyor, daha az çalışıyorlar. Hindistan gibi yoksul bir ülkede, ortalama ömür İngiltere’dekinin yarısı. Hintlilerin ve diğer Asyalıların, salt nicelik açısından, bir kuşak öncekinden daha az yemek yediklerine dair kanıtlar var. İstatistikler güvenilir sayılmaz, FAO’daki* görevliler bunlara pek güvenmememi söylediler. Ama sanayileşmemiş bütün ülkelerde, insanların ancak hayatta kalabilecek düzeyde yemek yedikleri kabul ediliyor. Ve insanların Neolitik çağdan günümüze kadar hep çalışmak zorunda oldukları şekilde çalışmaktalar. İnsanlığın ezici çoğunluğunun hayatı her zaman berbat, acımasız ve kısa olmuştur. Yoksul ülkelerde hala öyle.

Bejan Matur: “Çocukluğumla aramda ölüm var”

Bejan MaturIssız Tepeler Tepelerin ıssız ve yağmurdan artakalan kokusunda Bir anneme bakıyorum, bir babama. Kimse daha eski değil sanki yeryüzünde onlardan. Aynı Topraklarda Güneş solumda ve dikenlerin yolunu aydınlatıyor. Çocukluğumla aramda ölüm var. Ölümle hayat arasına sıkışmış, uykulu, kadim bir tepedeyim. Annem yoldan gelmiş yol olmuş kardeşime Ölümleri gösteriyor. Birlikte ağlıyorlar. Ben güneşe ağlayacağım. Issızlığına bu tepelerin. Ve yanımda, soyunmuş derisiyle bir yılanın, çok istese Lapis olacak mavi bir taşın rehavetiyle bakınıyorum. Neresi yurdum?

Streicher Trio Mozart Klavier Üçlüsü | Üç albüm 30 eser online olarak cafrande.org’ta

1985 yılında kurulan barok ve romantik dönem klasik müzik eserlerini piyano ile dinleyicilere sunan Streicher Trio,nun  “Mozart Klavier Trios”, “Musica da Camera” ve “Two Romantic Piano Trios”  adlı üçlü  üç albümünü aşağıdan dinleyebilirsiniz.

“Kaç kez sana uzaktan baktım” Cemal Süreya’nın Edebiyata Yönelişi ve Şair Hakkında Bazı Görüşler

Sana Giden Yollar Kapalı

Biliyorum sana giden yollar kapalı Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni Ne kadar yakından ve arada uçurum; İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm  Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Cemal Süreya

“Toplumun değeri, insanlarıyladır…” Medeniyet Nedir? – Ali Şeriati

Ali ŞeriatiMedeniyet (temeddün), “m-d-n” kökünden olup medine (şehir) sözcüğüne akrabadır. Medine şehir demektir. Medeniyet ise intisap, istinat ve bağlılık manasıyla, bu bapta gelmiş olan anlama işarettir; örneğin kibir büyüklük, tekebbür ise büyüklük göstermeye bağlılık anlamındadır. Dolayısıyla medeniyet, medineye, şehre bağlılık hissi ve o hissi ortaya koyma demektir. Fransızca, İngilizce ve Latince’de de medeniyet için aynı görüş benimsenmiş ve medeniyetin karşılığı olarak sivilizasyon (civilisation) kabul görmüştür. Sivilizasyon sivilden gelir. Sivil, şehre, memlekete, ülkeye ait demektir. Sivilizasyon masdar isim olup medenî yapmak, medenileştirmek anlamında “sivilize”den gelir. Bu nedenle Latinin de Doğulunun da aynı kavramı alıp benimsediklerini söylüyoruz. Bu sebepledir ki her ikisi de medeniyet ölçütünü şehirde oturmak olarak almışlardır.