Abdal, yeni bir müzikal varoluş ve çabasıdır diyerek bir geleneğin ayak izlerini takip ediyor. Ege’den Dersim’e türküleriyle karındaşlığın yol haritasını çiziyor. Yeni müzikal çabalarıyla insanlığın ortak acılarına, sevinçlerine kulak veriyor.
Varlık ve Zaman (1): Heidegger Neden Önemlidir? – Simon Critchley
Geçtiğimiz yüzyılın en önemli ve etkili kıta filozofu, aynı zamanda bir Nazi’ydi. Bu noktaya nasıl geldi? Ondan ne öğrenebiliriz? Martin Heidegger (1889-1976) yirminci yüzyıl kıta geleneği içindeki en önemli ve etkili filozoftur. İlk olarak 1927 yılında yayımlanan Varlık ve Zaman, Heidegger’in magnum opus’udur. Varlık ve Zaman ile hesaplaşmadan, Heidegger sonrası kıta felsefesinde nelerin vuku bulduğunu anlamanın yolu yoktur. Ayrıca birçok Anglo-Amerikan filozofun aksine, Heidegger mimarlık, çağdaş sanat, toplum ve siyaset teorisi, psikoterapi, psikiyatri ve teoloji gibi birbirinden farklı felsefe-dışı alanlarda da çok etkili olmuştur.
Blues Müziğin Kısa Tarihi ve Mark Cook’ın Blues Şarkılardan Oluşan Üç Albümü
18. Yüzyıl Aydınlanma Felsefesi Nedir? – Macit Gökberk
18. yüzyıl felsefesi; Aydınlanma Çağı olarak adlandırılan, aydınlanma felsefesinin 18. yüzyılda doğup benimsenmeye başladığı dönemdeki düşünsel hareketlere verilen genel addır. Aydınlanma felsefesi ya da 18. yüzyıl felsefesi; genel olarak insanın kendi yaşamını düzenlenmesini yeniden gündeme almış, hem düşüncenin, hem toplumsal yaşamın köklü değişimlere uğrayacağı bir sürecin fikirsel/felsefi başlatıcısı olmuştur. Bu yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen Fransız devrimi (1789), ve ardında gerçekleşen modernleşme süreçleri, düşünsel anlamda etkilerini ve kaynaklarını aydınlanma felsefesinde bulmaktadır.
Sorgulayan Denemeler; İktidar Güdüsü – Bertrand Russell
İnsanlarla öteki hayvanlar arasında kimi ansal, kimi duygusal çeşitli ayrılıklar vardır. Duygusal ayrılıkların belli başlılarından biri, insanların güçlü isteklerinden bazılarının, hayvanlardakinin tersine, esas itibariyle sınırsız ve doyurulmak olanağından yoksun bulunuşudur. Boa yılanı yiyeceğini yedikten sonra, tekrar acıkıncaya kadar uyur; eğer öteki hayvanlar aynı şeyi yapmıyorlarsa bu, ya yiyeceklerinin yetmediğinden, ya da düşmandan korkmalarındandır. Birkaçı dışında, hayvanların eylemleri sağ kalma ve çoğalma gereksinmesine, bu iki temel gereksinmeye dayanır; hayvanların eylemleri, bu iyi gereksinmenin zorunlu kıldığı eylemler dışına çıkmaz.
“Bazen hakikati örten perdenin bir ucu sıyrılıyor…” Son Meclis – A. Hamdi Tanpınar
Çok eski, devri bilinmeyen bir imparatorluğun taht salonu. Salonun dibinde geniş, kıymetli taşlar kakılmış bir taht üzerinde imparator oturmaktadır. Uzun ve mücevherlerle süslü bir külah, sert, uzun sakal ve bıyıklar, ağır silâhlar, zırhlar. Sağ tarafta veliahdı ve birinci vezir, sol tarafta ikinci vezir ayakta beklerler. imparatorun ve onların arkasında sıyrılmış kılıçları omuzlarında, kalkanları ellerinde muhaftz askerler vardır.
Ruhsal sorunları olan insanlar daha mı yaratıcı? – Claudia Hammond
Yaratıcı özellikleri güçlü olan, aynı zamanda ruhsal sorunlar yaşayan insanlara Van Gogh’tan Virginia Woolf’a, Robin Williams’a kadar birçok örnek verilebilir. Bunun örnekleri o kadar çok ki bazıları ruhsal sorunları olan insanların daha yaratıcı olduğuna inanıyor. Peki araştırmalardan elde edilen sonuçlar bu inancı destekliyor mu?
Sartre ile Sartre Hakkında: “İnsan, neticede onu o insan yapan şeylerden daima sorumludur”
Basit bir formülle söylemek gerekirse, hayat bana la force de choses’u, nesnelerin gücünü öğretti. Bir bakıma, bizatihi Varlık ve Hiçlik koşulların gücünü keşfetmemin başlangıcı sayılabilir, zira istemediğim halde asker yapılmıştım. Böylece özgürlüğüm olmayan bir şeyle, beni dışarıdan yöneten bir şeyle yüz yüze gelmiştim. Sonra esir alındım, kaçıp kurtulmanın yollarını aradığım bir yazgıydı bu. Dolayısıyla başka şeylerin yanı sıra, insan gerçekliği dediğim şeyi öğrenmeye başladım: dünyada var olmak.
“Yersiz yurtsuzluğun da bir yeri vardı” Evden Uzakta… Ama Nereye Kadar – Pınar Selek
“Felsefe sıla özlemidir. İnsanın kendisini her yerde evinde hissetme isteğidir.” Novalis KEHRE Çocukluğumdan beri, evimi sevdim. O evin içindeki duyguyu, kendi başıma kalış-demleniş halini, güvendiğim, büyük aşk duyduğum insanlarla başbaşa kalmayı, birlikte yemek hazırlamayı, dünya ve bizim hakkımızda konuşmayı, benim için önemli olan anıları, nesneleri çıkarıp onlara bakmayı, sonra hazırlanmayı, bedenimi ve ruhumu bir sonraki güne hazırlamayı sevdim. Ama bir yandan da bu evin sınırlarını bildim. Kapının içeriye ve dışarıya başka türlü açıldığını, bizi içeriye alan duvarların kimleri dışarda bıraktığını da… Oraya hiç kapanmadım. Kendimi başka mekanlara, başka evlere, başka hayatlara, başka oluşlara alıştırdım.
Bir egemenlik aracı olarak üniversiteler – Fikret Başkaya
Eleştirinin olmadığı, özgür düşüncenin olmadığı, farklı düşünenin hain, muhalifin düşman sayıldığı yerde, üniversiteden söz edilemez. Dolayısıyla “reel üniversite” tevatür edilenden çok farklıdır… Gerçi Türkiye’de kelimenin gerçek anlamında üniversite olmadı ama her zaman sayıları az da olsa üniversiteye yakışan hocalar, üniversite üyeleri vardı bu gün de var… Bilim namusuna, entellektüel dürüstlüğe sahip olan, söylediklerinin arkasında sonuna kadar duran öğretim üyelerinin başına nasıl çorap örüldüğü de ilgili herkesin malumudur…
Cemal Süreya: Yapılacak bir şey var; değerliyi değersizden ayırmak, ayıklamak…
Bugün sanat hayatımızda tam bir değer karmaşası var. Bu konuda tuhaf, biraz da güldürücü bir anarşi içindeyiz. Kim değerli, hangi şair soylu, hangi romancı sanatının gereklerini daha iyi yerine getiriyor, belli değil. Geçenlerde Cumhuriyet gazetesinde Ümit Yaşar’ın çağımızdaki en iyi şair olduğunu okumuştum. Ümit Yaşar’ın iyi bir şair olmasını bir yana bırakalım, iyi şiir okuru bile olup olmadığı pek belli değil. Sahte bir veraset ilamıyla konduğu Orhan Veli’nin terekesini hecenin en kof tezgâhlarına atmaktan gayrı bir suçu ya da varlık nedeni olmayan bu zavallı ve sempatik çocuğu düşününüz.
8 Adımda Ahmet Hakan Tipi Yazı Yazma Kılavuzu – Sercan Sarıkaya
İki tarafı olan güncel bir konu seçin. Meyve ve sebzeyi pazardan mı almalıyız yoksa süpermarketten mi? Yazıya başlamadan önce aklınızdan çıkarmamanız gereken çok önemli bir nokta var; siz aslında güçlüden yanasınız (şu durumda süpermarketten). İşin ince kısmı burası zaten. Sürekli tarafsızmış ve hatta güçsüzden yanaymış gibi yapacaksınız asıl safınız belli olmasın diye. Bunu yaparken geçmişe dönük referansları sıklıkla kullanacaksınız. Nostaljiye ve yaşanmışlıklara atıf da çok önemli.
Cezmi Ersöz: “Yaralarını, hep aynı, kaba ve duygusuz örtüyle örtmeye çalışıyorlar”
Gri Yağmurlar, Ölü Kuşlar ve Yakamozlar – Erol Anar
Gri yağmurlarla ıslanıyordu/ kent, insanlar ve ölü kuşlar/ Ve yalnızca o kız kalmıştı geriye/gözlerinde hüzün ve yakamozlar… Son günlerde kent, her sabah yeni ölümlerle uyanıyordu. Hava iyice grileşmişti. İnsanlar da. İnsanlar insan değildiler, sıvası dökülmüş duvarlara benziyorlardı. Ve her yeni ölüm gördüğünde, o kızın gözbebeklerindeki yakamozlar biraz daha donuklaşıyordu. Ölüm ve yaşam: işte bütün kötülükler, çirkinler, iyilikler ve güzellikler bu iki ince çizgi arasinda gizliydi. Kontrolünü yitirdiğiniz ve dörtnala uçuruma doğru koşan bir attı zaman. At zamandı, siz yaşamdınız ve uçurum da ölüm. Her şey işte bu kadar basitti.
Alamut’un Efendisi Hasan Sabbah’ın Vasiyeti ve Ölümü – Pol Amir
Hasan Sabbah, öleceğini biliyor ve korkusuzca ölümü bekliyordu. Ölümünün yaklaştığmı anlaymca yerine geçecek olan Bozorg Ümit ve diğer büyük daileri huzuruna çağırıp onlara şu sözleri söyledi:- Ben vasiyetimi yaptım. Gerekli şeyleri de söyledim. O sözlerime şimdi ekleyecek bir sözüm yoktur. Eğer söylemeye kalkarsam aynı şeyleri tekrar etmiş olurum. Şu anda söyleyeceğim sözler yalnız iki kişi hakkında olacaktır. Onlar büyüklerin en büyükleri olmalarına rağmen ben onların adlarını sizlere hiç söylemedim. Ölüm saatim yaklaştığı için onlar hakkında sizlere biraz bilgi vermek istiyorum. Onlardan birisi Nasır Husrev Ulvu Kobadiyani’dir.
100. Doğum Yılında En Çok Ölümü ile Dikkati Çeken Bir Yazar: Stefan Zweig – Tezer Özlü
Kim derdi ki Viyana’nın büyük burjuva mahallelerinde doğup büyümüş, Avrupa’ya ve diline bu denli bağlı bir yazar, ta Güney Amerika’da, Rio de Janeiro yakınlarındaki Petropolis’te intihar edecek? Şiddet, işkence, bombardıman, silah, barut, el bombası, bombardıman, atom bombası, toplama kampları ve İkinci Dünya Savaşı’nın verdiği milyonlarca savaş kurbanı yanı sıra, bu cinayetler karşısında Walter Benjamin gibi kendi dileği ile yaşamına son veren iki kurban: Lotte Zweig, Stefan Zweig.
Mevlana hakkında yanlış bildiklerimiz – Ayşe Hür
Tayyip Erdoğan ve AKP’nin Suudi Aşkı… – Fikret Başkaya
Suudi Arabistan, anayasası bile olmayan bir mutlak monarşidir ki, dünyada nesli tükenmekte olan dört mutlak monarşiden biridir. Diğer üçü: Brunei, Oman Sultanlığı ve Swaziland’dır. Velhasıl Orta-Çağ kalıntısı bir devlettir. Göstermelik de olsa bir parlamentosu bile yoktur. Suudi Arabistan bir ulus adı değil bir aile adıdır. Suud Ailesine ait olan anlamındadır. Ona o adı takan da, Kral Abdül-Aziz İbn-i Suud’dur… Velhasıl, “bundan sonra buranın adı böyle olacak” demiştir ve olmuştur… Aslında “Hasan’ın yeri” demek gibi bir şey…