Sartre: Burjuvaziyi kınamanın yasal bakımdan hiç bir manası yok!

0

sartreABD’nin Vietnam’da izlediği politikanın şer olup olmadığını —şer olduğu konusunda birçoğumuzun en küçük’ bir şüphesi yok— yargılamak değil söz konusu olan: bu şerrin uluslararası hukuktaki savaş suçları kapsamında olup olmadığı. Amerikan emperyalizminin onun boyunduruğundan kurtulmak isteyen Üçüncü Dünya ülkelerine yaptığı acımasız saldırıyı kınamanın yasal bakımdan bir manası yok.

Bu ülke 89’dan beri su alan bir gemi – Cemil Meriç

0

Bulanık akıyor şuur ırmağı, bulanık Derinlikleri seçilemiyor. Aksettirdiği, gökte soluk bir kaç yıldız. Neden eğilmek istiyorsun hep? Kalbini teşrih masasına yatırmaktan bıkmadın mı? Hayat dışarda.. Kaçıyorsun, erkekçe çalışmaktan, yaratmaktan, dövüşmekten kaçıyorsun. Boş bulduğu ilk kulübeye sığınan bir köpek gibi.

Ve her kulübeden mantığın haşin eli boğazına sarılıp, kaçmaya zorluyor seni. İnsan, salahiyetinin sınırlarını çoktan mı aştı? Dünyanın batan bir gemiye benzemesi bundan mı? Tabiat, fare ile oynayan kedi gibi, soyumuzla alay mı ediyor? Tedirgin, küstah, azgın insan sürüleri. Batan bir geminin ister serenine tırman, ister küpeştesine yan gel.. Bu ülke 89’dan beri su alan bir gemi. 89’da tasfiye edilen yalnız Batı aristokrasileri, yalnız derebeylik nizam-ı içtimaisi değil; 89 burjuvazinin zaferi, ihtiyar Şark’ın da ölüm çanı.. Asırlarca krallardan baç alan Devlet-i Aliyye’nin mecalsiz avuçlarında fetih kılıcı yok artık, dilenci keşkülü var. Birbirinin gırtlağına sarılacakları mesut günü iple çeken renk renk insan., ve nihayet çözülüş. Hasta adam hâlâ can çekişiyor. Can çekişen yalnız o mu?

Dünyanın bütün tımarhaneleri bizim entelijansiyanın kafatası yanında birer aklı selim mihrakı. Cemiyet tek mit’e dayalı: Atatürk miti. Başka bağ yok İmparatorluğun birbirine düşman etnik unsurlardan mürekkep yamalı bohçası dikiş yerlerinden ayrılalı beri biz kendi kendine düşman insanlar haline geldik Mazi yok, tarihimizi tanımıyoruz. Din ölüm yatağında. İnsanları bir araya getiren hiçbir ideoloji doğmadı. Nihayet dil de gitti elden. Türk milleti. Hangi millet? Milliyetçiyiz.. Hangi milliyetçilik? Batı’nın en bedbaht, en sarsak, en hasta fikir adamı bas-ü badelmevt hülyalarıyla avutabilir kendini. Kadirşinas bir el, gübre altında kalan inciyi asırlarca sonra insanlığın tefekkür gerdanlığına iliştirebilir. Dilin medeni memleketler argosundan çok daha büyük bir hızla değiştiği bir ülkede, yanın okka esrar içen bu kadar çılgınca bir hayale kaptıramaz kendini.. Hangi “posterite”?.. Bu millet on senede bir değişen hafızasız nesiller amalgamı..

O halde? Tefekkürün her ülkede bir nevi “martyr” olduğu belki bir vakıa. Ama şehvet dolu bir “martyr”. Bir ideal için ipe çekilmek ölümlerin en güzeli. Nihayet manastır var Batıda. Yaralanan insan köpek gibi sokağa terk edilmez.

Cemil Meriç Jurnal – 1. Cilt

Gündüz Vassaf: Dünyayı sözcüklerle tutsak ettik

Gündüz VassafSözcüklerden, sözcüklerin abartılmış egemenliğinden ötürü, deneyimlerimizi bilinçli olarak sınırlıyoruz. Daha az görüyor, daha az işitiyor, kokluyor, dokunuyor ve daha az tat alıyoruz. Birçok deneyimi es geçiyoruz. Yaşama daha az dikkat ediyor, kendi basitleşmelerimizle özel soyutlamalarımıza çok daha büyük dikkat gösteriyoruz. Sonsuz çeşitlilikteki deneyim olasılıkları bir yanda dururken, gerçekten yaşayabildiğimiz tek tük şeyleri de hemen sözcüklerle kodlayıp standartlaştırıyoruz.

Aslı Erdoğan: Herkes susarken konuşmak, herkes konuştuğunda susmak benim kötü bir alışkanlığım

Asli ErdoganÖlülerin safça ve kardeşçe bakışlara ihtiyacı var” der Semprun, sağ çıktığı Buchenwald toplama kampını, fırınları, üst üste yığılmış son günün ölülerini gösterirken. “Bir de anılmaya…’’ Kasım ayının başlarıydı. (Gene geçmiş, gene kişisel bir başlangıç! Herkes susarken konuşmak, herkes konuştuğunda susmak benim kötü bir alışkanlığım.)

Kur’an’da ‘Kurban’ Ayetleri Haritası – Prof. Dr. İhsan Eliaçık

hz-ibrahim-oglunu-kurban-ediyorAşağıda Kur’an’da ‘kurban’ ile ilgili ayetlerin bir haritasını çıkardım. En çok bilinen meal (Diyanet) ile Kur’an’ın Arapçasını karşılaştırdım. Doğrular ve yanlışlar kendi araştırma ve bilgilerime göredir. Bizim işimizin “gönüller fethetmek” değil; “zihinler açmak” olduğunu hatırlatırım. Malum bu işin bedeli ağır, sabrı zor ve fakat meyvesi tatlıdır. Bakın ortaya nasıl bir sonuç çıktı.

“İki yolu var acı çekmemenin…” Gizli Kentler – İtalo Calvino

Italo Calvino“Biz canlıların cehennemi gelecekte var olacak bir şey değil, eğer bir cehennem varsa, burada, çoktan aramızda; her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yan yana durarak yarattığımız cehennem. İki yolu var acı çekmemenin: birincisi pek çok kişiye kolay gelir: cehennemi kabullenmek ve onu görmeyecek kadar onunla bütünleşmek. İkinci yol…”

Doğu’nun yetiştirdiği en büyük bilginlerden biri, Şair, Filozof, Matematikçi: Ömer Hayyam

Kim senin yasanı çiğnemedi ki, söyle? Günahsız bir ömrün tadı ne ki, söyle? Yaptığım kötülüğü, kötülükle ödetirsen Senle ben arasında ne fark kalır ki söyle?

Büyük projeler, büyük yalanlar, büyük vurgunlar ve büyük yıkımlar! – Fikret Başkaya

Fikret Başkaya (1)Başlarda kapitalizme “yaratıcı yıkıcılık” deniyordu ve gerçekten de öyleydi. Artık öyle değil. Şimdilerde sistem çözdüğünden daha çok sorun yaratıyor, yaptığından daha çoğunu bozuyor, yıkıcılık yaratıcılığın önüne geçmiş durumda. Kapitalizm öyle netameli bir sistemdir ki, bu dünyada ne varsa metalaştırıyor, paralılaştırıyor, özelleştiriyor, özel mülk kategorisine indirgiyor, her şeyi alış-veriş nesnesine, kâr aracına dönüştürüyor.

Ruşen Alkar “Sebr / Sabır” Adlı İlk Albümüyle Cafrande.org’ta

rusen-alkar1978 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelen Ruşen Alkar, genç yaşta piyanoyla ve gitarla tanıştı. Güzel Sanatlar Lisesi’ni okuyan Alkar, daha sonra İzmir 9 Eylül Üniversitesi’nde müzik eğitimini aldı. Aynı üniversitede Etnomüzikoloji dalında doktora çalışmasını sürdürdü. Profesyonel müzik hayatına 2005 yılında başlayan Ruşen Alkar, birçok çalışması olmasına rağmen ilk albümü olan “Sebr/Sabır” albümünü 2015 yılında çıkardı. 

Sen Yürürsün Rüzgar Yürür – Adnan Yücel

adnan_yucelSen yürürsün rüzgar yürür Bir sevinç boylanır dünyada Çocuklar korkusuz büyür Kan boğulur susar Dokunup geçtiğin her kuraklık Yemyeşil bir vadiye dönüşür

Bir Yanılsamanın Topografyası Olarak Aşkın Zihinsel Haritalarında Schopenhauer Okumaları

0

Picassoİnsanın tanrıları mümkün olduğunca fazla görmesini sağlayan kutsal bir bilgi olarak aşk, özneyi tanrılar dünyasına aktarmak için önemli bir işlev yüklenir. Aşk, arzunun kalın katmanları arasında geçiş sağlamak için gerekli ağır bir alettir. Değişik duygu katmanları arasında sert geçişkenlik aslında bir sıçramaya işaret eder ve bu sıçrama, öznenin bütün metafiziğini mitler dünyasına aktarır.

101. Yaşında Aziz Nesin Usta* – Temel Demirer

Aziz-NesinNe yazdıysa, ne dediyse, yazdığı dediği dönemde aynen yaşanmaktaydı, bugün de aynen yaşanmaktadır. Toplumun kimi tiplerini olağanüstü bir ustalıkla karikatürleştiren, bürokrasiyle alay eden, devlet çarkının işleyişindeki bozuklukları gülünçleştiren yapıtları, adının yurt sınırlarını aşarak başka ülkelerde de tanınmasını sağladı.

Didem Madak: Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım…

“Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar”

Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım!

“Zenciler prensesi olacağım. Hayat işte asıl o zaman başlayacak” Pippi Uzunçorap

Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum. Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum. Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum. Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu. Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum. Bir yağsam pahalıya malolacağım. Ben bir bodrum kat kızıyım bayım Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum Fakat korkuyorum. Birazdan da Kırk üç numara ayakkabılarınızla Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız Bu iyi olmaz bayım!

“Gün akşam oldu” diyorum Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara Cam kırıkları yiyorlar Rüyamda; bir kâse dolusu suyun içinde Rengârenk yap-boz parçacıkları Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz. Hayır, sanırım sabahı bekleyemem Bilmiyorum. İnsanlar rüyalarını acilen anlatmalı.

On dört yaşındaydı ruhum bayım Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı. Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar O ara içimde çiçeklerden oluşmuş bir silahsız kuvvet ablukaya alındı Sinemalarda da “organzm gıcırtıları” oynuyordu. Kaçmaya çalıştım. Olmadı. Bu nedenle, çiçekli şiirler yazmayı Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım. Neyse işte Ben her filmi hatırlarım Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu. “Sofi’nin tercihini” seyrederken çok ağlamıştım. Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar Onu da mutlaka hatırlardım. İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu? Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım Bir “eşya toplayıcısıyım” bayım.

Büyük gemiler de yok artık bayım Büyük yelkenler de Büyük kâğıtlar yakmak istiyor şimdi canım. İşte az önce bir karabatak daldı suya Bir süredir kayıp Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım. Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum. Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz? Bir gül, bir güle derdi ki görse Yalan söylüyorum Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.

Didem Madak

Kadın Yazarlar Romanlarını Neden Günlüğe Dönüştürür? – Jordan Kisner

gunlukBu kitaplar ve yazarlarla ilgili bariz benzerlikler var. Hepsi otuz ve kırklı yaşların sonlarında, hepsi beyaz, evli ve (Heti’nin dışında) hepsi de anne. Her bir kadın, doğrudan ya da dolaylı olarak, zamana dair bir kaygıya karşılık yazıyor gibi görünüyor. “Başından beri günlüğün işe yaramadığını biliyordum” diyor yazar Manguso…

“Yalnız ölüye sahip çıkar bu akbabalar.” Dön Geri Bak – Tomris Uyar

Tomris Uyar1 Nesrin öldü. Kapıyı çaldım. Yaşlı bir kadın açtı. Başında kara bir çatkı, üstünde kara bir yeldirme. Donuk gözlerle yüzüme baktı, tanıyamadı. “Buyur,” dedi, “gir.” Bizim oraların kocakarıları hep böyle çatık olur, onlardan biri sandım. Bizim oralar dediğim, kenar mahalleler elbet, ara sokaklar, apartman önleri bazı. Arabayla geçerken, eve dönerken görürüm.

Can Yücel: Turgut Uyar, memleketin koca bir kışla olduğunu acı acı anlamıştı

can yücelTurgut Uymaz “Büyük iş yapanların hemen hepsi, bu işleri temelli bir güçlükten, bir çıkmazdan kurtulmak için yapmışlardır.” Turgut da böylesine çıkmazların adamlarındandı. Oncağızımı 1956’da, sanırım, askerlikten ayrıldığı günlerde, çoluğu çocuğuyla sivilleşme mutluluğu, daha doğrusu ummacası içinde yaşadığı demlerde tanıdım.

Ahmed Arif’ten Leyla Erbil’e: Hal, yani şimdiki zaman seninle başlar

Ahmed ArifKüçüğüm, korkunç dâhim, sevgilim, senin istediğin gibi de olsam, kayıtsız şartsız kölen de olsam, daima asıl sen beni affedeceksin. Affetmeye çalış. Cihan insanları içinde, en güzel, en iyi ve en namuslu sensin. Buna inan. Ahmet Arif, böyle söyler… Doğrudur… Haktır… Lâyıktır… Sana yakın, sana lâyık ve hele hele “senin” olmayı düşünebilmek bile bir cesarettir. Yürek ister.

Cemil Meriç: Meçhule ɑçılɑn bir kɑpıdır kitɑp…

kitapKitaplar: Kalbi var kitapların, onları bir kerhane sermayesi gibi haşin parmaklarınla mıncıkladın mı senin oldular sanıyorsun. Gaflet. Senin olan, sadece on dakikalık tenleri. Konuşmaz seninle kitap, o bir basamak değildir, sırtına basıp ikbale tırmanamazsın. Tırmanmaya tırmanırsın ama, Kapitol’ den Tarpea’ya fırlatılmak için.

Tezer Özlü’den kalanlar: “Ağlama, Letiza, ağlama. Hiçbir şey değil. Ölmek hiç bir şey değil”*

“Ben, belli bir ülkesi olmayan insanlardanım” 18 Şubat 1986’da, 43 yaşında  yitirdiğimiz Tezer Özlü, “kendi olmanın”, “akılını ve bedenini özgürleştirmenin” yolunu aradı yaşamı boyunca. Toplumun çürümüşlüğünü ve iki yüzlülüğünü, kişinin kendine söylemeye cesaret edemediği bazı “gerçekleri” yazılarında haykırdı.

6-7 Eylül 1955 yağması ve 1964 sürgünleri – Ayşe Hür

Ayse Hur6-7 Eylül olaylarında Türk basınına göre 11 kişi ölmüştü. Yaralı sayısı resmi rakamlara göre 30, gayriresmi kaynaklara göre 300’dü. Sadece Balıklı Hastanesi’nde 60 kadın tecavüz nedeniyle tedavi görmüştü. Resmi rakamlara göre 5.300’ü aşkın, gayriresmi kaynaklara göre 7 bine yakın bina saldırıya uğramıştı. En büyük tahribat Beyoğlu’nda yaşanmıştı.