Bertrand Russell’ın Felsefe Tarihi üzerine bir şeyler yazmam istendiği zaman, Russell’a duyduğum hayranlık ve sevgi dolayısıyla bu isteği hemen kabul ettim. Russell’ın yapıtlarına sayısız mutlu saatler borçluyum. Bu sözleri, Thorstein Veblen dışında hiçbir çağdaş bilimsel yazar hakkında kullanamam.
Metin & Kemal Kahraman’ın Renklerde Yaşamak (1995) Albümü
Metin ve Kemal Kahraman Tunceli’in Pülümür ilçesine bağlı bir dağ köyünde dünyaya gelmiş. Babalarının Devlet Demiryolları’nda çalışmış olmasından dolayı, ilk, orta ve lise eğitimlerini Erzincan’da tamamladılar. Tunceli’de konuşulan Zazacayı da Erzincan’da konuştukları Türkçeyi de, kendi dilleri saydılar ve ortaya koydukları ürünlerde bu iki dili de kullandılar.
Kemal Kahraman 1983 yılında İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girdi. Ancak 1984 yılında bu okulu bırakarak, Ankara’da ODTÜ Felsefe Bölümü’ne başladı. Metin Kahraman ise 1984 yılında Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Radyo Televizyon Bölümü’ne girdi.
1985 yılında bu okulda okuyan birkaç arkadaşıyla birlikte Grup Yorum’u kurdu. Aynı yıllarda Kemal de Ankara’da çeşitli amatör müzik gruplarında yer aldı. Grup Yorum’dan ayrıldıktan sonra, 1991 yılında İstanbul’da tekrar bir araya gelen Kahraman kardeşler, 1993’te iki yıllık çalışmalarının ürünü olan ilk albümlerini gerçekleştirdiler.
Metin-Kemal Kahraman-Sultan SuyuDaha sonra Kemal Kahraman eğitim amacıyla Almanya’ya yerleşti. Metin Kahraman’ın da zaman zaman Almanya’ya gitmesiyle müzik çalışmalarını birlikte sürdürdüler.Kahraman kardeşler büyük beğeni toplayan çalışmalarını profesyonel albümlerle farklı zaman dilimlerinde dinleyicilerle buluşturdular ve çalışmalarına devam etmektedirler. 1990 yılından itibaren Tunceli ve Erzincan yörelerinde derleme çalışmaları da yapan Metin-Kemal Kahraman, bölgenin tarihi, sözlü edebiyatı, inançları, günlük yaşamı, gelenekleri, müziği gibi çeşitli konularda araştırmalar yaptılar ve bu doğrultuda belgesel albümler hazırladılar. Sözleri ve besteleri kendilerine ait olan eserler, başka müzisyenler tarafından da seslendirildi. Her iki sanatçı da saz, cura ve gitar çalmaktadır.
Albüm İçeriği: Yapma Duzgin Bava Ateşe Sor Heso İle Heso Sadece Birkaç Saatliğine Kutsal Duvalar Hala Bere Diyelim Ki Ağıt Serdo CaneKağıt toplayıcısı Muhammet’in acıklı öyküsü: Böyle buyurdu Muhammet!
Adım Muhammet. On dokuz yaşındayım. Atık kağıtlar topluyorum ve Kızılay`dan Ulus`a kadar üç kez yürüyerek gidip geliyorum her gün. Beş arkadaşımla kalıyorum iki göz odalı bir evde. Onlar atık kağıt toplamıyor; Mevlüt inşaatta çalışıyor mesela, Hüseyin halde hamallık yaparken, Sidar ve Yunus ayakkabı boyacısı. Aramıza bir arkadaş daha katıldı. Adı Abbas. Çalışmıyor o, diyaliz hastası. Abbas`a biz bakacağız.
“Hayal gücünü kaybeden toplum yarınsızdır” Ütopya – Thomas More
Eserleri, görüşleri ve yaşam tarzıyla Kral’a ters düşen Thomas More, 6 Temmuz 1535’te “kötü bir amaç uğruna haince ve şeytanca davranmak “ suçuyla idama mahkum edildi , kafası kesildi ve ibreti alem olsun diye Londra Köprüsü’den halka teşhir edildi. İdam edileceği kendine bildirildiğinde her zamanki güler yüzüyle şunları söyleyecekti; “Krala gönlüm borçlu kaldı. Bu berbat dünyanın acılarından beni böyle çabuk kurtarma yüceliği gösterdiği için.”
Oğuz Atay’a: Gelmemek üzere gidenler çok sevdiklerim olur genelde
Ben vedaları sevmem albayım. Hiç gitmesin insanlar. Hele gelmemek üzere giderlerse, çok üzülürüm albayım, dayanamam. Gelmemek üzere gidenler çok sevdiklerim olur genelde. Bi de bir hikaye bırakır ki geride, noksanlığın daniskası içinde. Ölse, öldü dersin, ama ölmez onlar. Ölmesinler de. Ölürlerse bi kere daha üzülürüm. Çünkü koklayamazlar bir daha çiçek. Yazık olur.
Martin Heidegger’den Hannah Arendt’e: Bahçedeki bütün çiçekler, kiraz ağaçları da seni selamlıyorlar
Hannah, Hangisi daha güzel, fotoğrafın mı yoksa mektubun mu? Sadece sen ve gönderdiklerin. Sen buradayken ışıldamaya başlayan ve karşıya geçerken yüzünde beliren şey fotoğrafta duruyor hâlâ. Bunu tanımlamayı beceremem. Fakat siz Elfride ile birbirinize sarıldığımızda, ışığı odama düşen sevginin muhatabı olan sevgilidir bu. Şimdi biz yavaş yavaş bize olan şeyi benimseyeceğiz.
“Küskün ve Göçebe” Alpaslan Akdağ – Cevat Sarıkartal
Murathan Mungan: Birbirimizi bağışlayacak, birbirimize yeni sözcükler bulacak… yaşa gelmedik mi?
“Belki de son güzel günleriydi” Sesli Öyküler: Motorcu İbrahim’in Bahçeli Evleri – Tezer Özlü
İstanbul’un Şirinevler semtini oldum olası hiç sevmem. İbrahim’i de ilk kez burada gördüm. Ucuz alınmış otomobilin motoruna bakıyordu. Dinçti, saçları siyahtı, konuşkan bir hali yoktu. Zaten onu nişandan sonra herkes övdü. – Ağır başlı bir bey, dediler. – Ama kadın, kadın kimseyi konuşturmuyor ve tıkıyor her sözü İbrahim’in ağzına.
Michel Foucault: İktidara aşık olmayın!
“İnsanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur” Günlükler – Stefan Zweig
Yaşamının son yıllarını, önce İngiltere’de, sonra da Brezilya’da gönüllü sürgünde geçiren, dünyanın çöküşüne, inandığı, koruduğu kavramların yıkılışına, bozuluşuna daha fazla katlanamayacağını düşünerek karısıyla birlikte 1942 yılında intihar eden Stefan Zweig, savaşın acımasızlığının ve acılarının kusursuz bir tanığıydı.
Friedrich Nietzsche: Midesinin büyüklüğünü bilmeli insan!
Neden biraz daha çok biliyorum? Genellikle, neden böyle akıllıyım? Sözde sorunlar üstüne hiç düşünmedim, -harcamadım kendimi. Örneğin, asıl dinsel güçlükler başımdan geçmiş değil. Neden “günahkâr” olmam gerektiğini anlayamadım bir türlü. Bunun gibi, pişmanlık acısını tanımak için güvenilir bir ölçü yok elimde: Kulağıma çalınanlara bakılırsa, pişmanlık acısı hiç de üzerinde durulmaya değer bir şey olmasa gerek…
Barış İçinde Bir Arada – Rıfat Ilgaz
Kara gömlekli İtalyanlardan telif ücreti bile ödemeden aldığımız bir kanunun herhangi bir maddesine uydurularak işten çıkarıldığım gün, parmağımı dayadım şakağıma: “Çocuk okutmaktan başka ne iş yapabilirsin sen?” diye başladım düşünmeye. İlk iş olarak aklıma avukat yazıhanelerini beklemek geldi. Çok arkadaşlarım vardı avukatlardan.
Sema & Taksim “Gülnihal” adlı albümü
Sema Moritz 14 Ağustos 1956 tarihinde Ankara’da dünyaya geldi. Üniversiteyi bitirdikten sonra 1981 yılında Berlin’e gitti. 1981’de işçi kadınlardan oluşan bir koro kurdu ve yönetti, “yabanel“ grubunu kurdu, Avrupa’da bu grubuyla birçok uluslararası festivallere katıldı. 1984 yılından başlayarak Tahsin İncirci’nin bestelerini ve aynı zamanda şefliğini yaptığı Berlin Kreuzberg Dostlar Korosu’nda solist olarak Nazım Hikmet şarkılarını söyledi.
Modern Leviathan’ın İnşası Sürecinde İdeolojik Bir Aygıt Olarak Yalan – Josef Kılçıksız
Aslı Erdoğan: Ölüleri yalnızca ölü olmaktan kurtaran bir ufku vardır gerçeğin…
Zor, dedim kendime, zor. Kanla, ölümle, yasla kuşatılmışken sözcüklere tutunmak… ’Gerçek’ demek, ’hakikat’ demek, ’adalet’ demek… Israrla kendi sesini ararken ötekinin acısına açılabilmek, kendi acınla başa çıkamazken, başka sesleri işitebilmek, sözcüklendirebilmek… ’Ben’ derken ’sen’, ’biz’ diyebilmek.
Gilles Deleuze: Kapitalizmin yayılmasıyla sömürü, denetim ve gözetim giderek daha da incelmekte
Durumumuzu belirleyen, Devlet’in hem ötesinde, hem de bu yanındadır. Dünya pazarının gelişmesi, çokuluslu şirketlerin gücü, “gezegen” çapındaki bir örgütlenmenin hazırlıkları, ve kapitalizmin bütün toplumsal bünyeye yayılması gibi ulus-devletlerin ötesindeki durumlar, parasal, endüstriyel, ve teknolojik akışı anlamlandıran dev bir soyut makine oluşturmaktadır.
Spinoza: “İnsanlarda kendi iradelerinin bilgisi olduğu için, kendilerini hür sanıyorlar”
“Eğer havaya atılan taşın aklı/dili olsaydı mutlaka kendi arzusuyla yolculuğa çıktığını söylerdi! “ Bütün şeylere bir gaye-neden vermek yetilerini ilân etmek isteyen bu gaye-neden doktrini güdenler varsayışlarını (hypothese) kanıtlamak için yeni bir akıl yürütme, ya da hüküm verme tarzı tasarladılar: bu da imkânsızlığa değil, fakat bilgisizliğe irca yolu idi.
Halil Cibran: Bize en yakın olanlar yaşamımızı en fazla karıştıran kişilerdir
Yirmi yıl boyunca, bir tek kez bile yüzünü görmediği, sesini duymadığı bir kadına aşık olan Halil Cibran, sadece mektuplaşarak bu aşkı sürdürdü. May Ziyade öldüğünde Cibran: “Hiçbir zaman bu kadar acı çekmemiştim, hiçbir kitapta bir varlığın bu kadar acı çektiğini, bu kadar büyük bir acıya katlanacak gücü bulacağını okumamıştım” diyor. Aşağıda Halil Cibran’ın bu aşk mektuplarından bir tanesini okuyabilirsiniz.