Faşizme sempati duyan Knut Hamsun’a Norveç halkının tepkisi

knut-hamsun…Asıl zor olan ise faşizme gönül veren entelektüelleri anlamak. Mesela Knut Hamsun gibi büyük bir romancı, nasıl oldu da ülkesi Norveç’i işgal eden Nazilere sempati besleyebildi…

“Bunlar böyledir işte!” Değişik Gözle Bakınca – Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik AbasiyanikBar tenha sayılırdı. Daha arada tek tük gelenlerin çoğu kapıdan bakıp oturmadan geri dönüyorlardı. Tenha zamanında barın ışıkları büsbütün çok geliyordu göze. Caz susuyordu. Pistin etrafındaki masalarda ikişer üçer oturan kadınların en ufak bir harekette gözleri kapıdaydı.

Nietzsche: “Rastlantılardan, dış uyarımlardan elden geldiğince kaçınmalıdır insan…”

0

NietzscheHer türlü okuma benim için dinlenmeden sayılır; dolayısıyla beni kendimden çekip alan, başka bilimlerde, başka ruhlarda gezmeye çıkaran, artık önemsemediğim şeylerden sayılır. Önemsediğim şeylerin yorgunluğunu alır zaten okumak.

Selim Temo: “Herkes biraz başkası…”

selim-temoumutsuzsun muhtemelen yağmur yağacak anladım nisan! . başka yere gidemediğin için burdasın başkası olmadığın için kendi

“Topraklar sahip olmak için değil, hatırlanmak içindir”* Unutulmuş Topraklar – Aslı Erdoğan

mucizevi-mandarinYazgıları olan ülke gibi serttiler, akıllı ve korkusuzdular. Bir ağaç kadar bağlıydılar toprağa; ama ona nasıl sahip olunduğunu hiçbir zaman anlamadılar.

Acının götürdüğü yere git – Ece Üremez

0

aciPsikolojik ya da fiziksel. Her türlü acı, ilham alma yetisini tetikleyerek yaratıcılık üzerinde büyük rol oynuyor. Üstelik işin bilimsel boyutu da bir hayli çarpıcı. Öyleyse, kendinizi acıya teslim edin ve ortaya neler çıkarabileceğinize bizzat tanık olun.

Sanal gerçeğe dönüşünce, sanal olmuyor artık; gerçek sanal oluyor – Erol Anar

erol anar Platon, ‘felsefenin kaynağı șașırmadır.’ der. Günümüzde içinde yașadığımız ‘postmodern çağ’da, artık hiçbir söz, davranıș ve herhangi bașka bir șey insanları șașırtmıyor. Şașırma duygusunu yitiren insan, kolay kolay tepki de vermez.

Solakların sayısı neden az – Hannah Fry

ellerHangi elinizi kullandığınız düşünme biçiminden işitmeye kadar birçok şeyi etkiliyor. Çocukken kalem alıp boyamaya başladığımızda ileride hangi elimizi kullanacağımız belli olur. Peki, sağ elini kullananların sayısı neden çok daha fazladır, solaklar neden azınlıktadır?

Mevlana’dan Şems’e Mektup: “Çöldeyim, susuzum, Kuyularda Yusuf’um…”

Seni ne huzuru arayanlara, ne huzuru bulanlara, ne de huzurdan kaçanlara sordum. Güneşin sıcaklığını en iyi kim anlatabilir? Sıcaktan düşüp bayılan mı? Hayır, onun aşkı zayıftır. Güneşe yolculuk yapan mı? O da değil, gitse gitse nereye kadar gidebilir ki? Gölgeye sığınanlara ise güneşi hiç sormamalı.

Aşk mabedim, Efendim, söyler misin, nedir bu çektiğim acıların manası? Bu ayrılığın esrarengizliği, yüreğime saldığın alevlerin lavlaşması içinse, yeterince erimedim mi ateş toplarında? Öyle yandım ki; Sen yandıkça, ben yanayım! Sen dondukça, ben de donayım!

Yine kehkeşânlara kaçarak mı özleteceksin kendini. Özlemlerim, boşluğa atılan kuru karanfiller gibi sere serpe dağılıyor harayellerin, acının koynunda İçime güneş doğmaz oldu artık sen gittin gideli. Göklere seninle buruç edecektim halbuki. Saçlarıma aklar düşmeye başlamış, sırf bu aşkın ceremesinden, serencame gökkubbeye niyaz edecek ve merhamet isteyecek kapılar dahi yüzüme kapanıyor. Sendedir bu boz bulanık sellere kapılan ömrümün mihrap ve minberi. Selâlar benim için okunuyor artık. Her seher vakti gözyaşım seccademde buğulanıyor, ama ne sesin geliyor uzaklardan, ne de nefesin.

Ezanlar okunur günbegün ve içli içli, ama alnımı, alnına değdirmedikçe huzura ermeyecek bir çağıldama örseliyor şakaklarımı. Alnımda sanki Dağıstanlı atlılar ve ellerim titriyor zaman zaman bu divaneliğin ağır tütsüsüne. Ve omuzlarım çökeliyor seni düşündükçe. Unutma, şaheserin olan ben, gün geçtikçe artık viraneye dönüyorum, ama sen halâ bana dönmüyorsun! Muradım; Rabbü’l Alemin; bu sevdanın kadrini ve kıymetini kimseye muhtaç etmesin.

Düşüncelerim, ipliği kopan tesbih taneleri gibi dağılıveriyor sensiz. Şimdi gözyaşlarımdan inci yapmak isterdim sana, keşke yanımda olsaydın. Kelimelerim şelâleleşiyor ne zaman sana dair bir şeyler yazmaya kalksam. Yanan alnım, müşfik avuçlarına ne kadar da muhtaç bilemezsin. Beni ne kadar ateşe versen de, hiçbir hatıramız küllenemez, bunu bilesin. Zümrüd-ü Anka gibi kendi külümden doğar ve katar katar Turnalar gibi kanat vurarak, yine revan olurum yollarına!

Gözlerimde bir mahmurluk, sensiz uykularımda arda kalan, sinemde yumru yumru yutkunamadığım bir sıkıntı, nefeslerim yetmez oluyor artık şu garip canıma. Ve gözlerimi tavana mıhlamış, bir tek seni düşünüyorum. Alnımda boncuk boncuk soğuk terler, sesinden gayri her ne var ise şu alemde, kulağım işitmez oldu artık. Göz kapaklarım tutulmuş, hayalin perdelenmesin diye, artık gözyaşlarımda hasretlik tuzu bile kalmadı acılarımı ılık ılık dindirecek!

Bir de üşümedir işliyor ruhuma apansız, kanım donuyor, sıcağın yok ki yanımda! O ayrılıktan kahroluyorum ve ardından sabah oluyor, yine bin bir eza ve cefa ile kahroluyorum işte! Biliyorsun, hünkârım sensin, sevgilim ve mabedim (sensin). Muradım; yedi göğün mevlâsı; bizi, bu kahırdan azat edesin!

Kelebekler senin yüzünün değdiği bahçelere yayıyor kanatlarını. Şu dar göğsümün kazasından çıkmaya çalışıyorum. Sonsuz genişliklerin sırrı iki dudağının arasında saklı. Bir kelâm söyle ne olur! Her hecenin tınısında duymak istiyorum. Rüzgarlar savursun beni, yağmurların hepsi alnıma düşsün, taşların hepsi göğsüme düşsün. Senin ayaklarını öpen kocaman bir dağ olayım. Çöller savrulsun, dağlar aradan çekilsin, yokuşlar ve inişler bitsin ki yürüğün yollara toz olayım.

Çöldeyim, susuzum, Kuyularda Yusuf’um,

Sözlerin bana Züleyhâ, Ateşlerde İbrahim’im,

Gözlerin bana derya, Sancılar içinde Meryem’im,

Bakışın bana İsa, Yaralar içinde Eyyub’um,

Hasretin bana şifa, Ölüler içinde bir ölüyüm,

Ellerin bana musalla..

Ey kalbimizde olan nur gel, didinmelerimin ve arzumun sonu gel, hayatımızın senin elinde olduğunu biliyorsun, hayatı, kullarını sıkıntı yapma gel. Ey aşk, ey maşuk, engelleri aş ve inadı bırak da gel. Ey Hüdhüdlerin sahibi olan Süleyman, lütfedip de bizi aramak üzere gel. Ruhlar senin kaybolmandan ötürü inleyip feryat ediyorlar, miadını doldur da gel. Ayıplarını ört, iyilikleri saç, cömert olanların adeti de böyledir gel. Farsça ‘gel’ nasıl derler? ‘Biya’mı? Ya gel veya bizim davetimize hak ver de gel. Geleceğin zaman muradımız ne de açılır. Gelmeyeceğin zaman da muradımız ne kesat olur; gel. Ey Arabın Kürşadı! Ey İran’ın Kubad’ı! Kalbimi hatıranla fethedersin gel. İçim sana gel deyicidir. Ey varlığından olacak olan varlık, gel.

Gittin ya, kalsan ne güzel olurdu, gitmişin neye yarar? Sen gittin ama bak senle ilgili olan bir şey bende, sessizlik bende. Gittin, heyhat, pervane’ye döndü narin yüreğim sensizliğinde. Her yalnız aşık değildir, ama her yanmış aşkın kuyusunda yalnızdır. Ateşinden değil, ateşsizliğinden yanmışım. Ey aşkın sesi, nefesi gel bir an evvel. Dinsin artık kıyametin gürültüsü!

Mevlana Celaleddin Rumi’den Şems-i Tebrizi’ye Mektup

Cemal Süreya: Türkiye’de özgürlükler bazı kişilerin ve grupların tekellerinde…

Cemal SüreyaDeğişen insan anlayışına paralel olarak özgürlük kavramı da yeni bazı özellikler kazanmıştır. Bugün, kullanılmayan, kullanılma olanağı taşımayan özgürlüğe özgürlük demiyoruz artık. Onun için “Türkiye’de özgürlük var mı?” sorusunun yanı sıra “halkımız özgürlüğü kullanıyor mu?” sorusunu da yöneltmek gerçekçi bir davranış olacaktır. Halkımız özgürlüğü kullanıyor mu?

Büyük Atılımlar Adamı Jack London ile 80. Doğum Yılında John Dos Passos – Tomris Uyar

jack-londonLondon da Martin Eden gibi tutulan bir yazar olur ve onun gibi intihar eder. Bu intiharı “burjuva bireyciliğinden kurtulamamak”la açıklamak kolaya kaçmak gibi geliyor bana. Onun “ruh sağlığı bozulmuş bir toplumda” soluk aldığını akıldan hiç çıkarmamak gerek.

Erkeklerle kadınlar gerçekten farklı mıdırlar? – Dr. Marianne J. Legato

0

dr-marianneErkeklerle kadınlar gerçekten farklı mıdırlar? Bilgileri gerçekten farklı şekilde mi işlemektedirler? Bu takdirde, sorunların çözümlenmesinde cinsiyete özgü mükemmellik alanlarımız olduğu sonucuna varabilir miyiz? Korkayım veya korkmayayım, bir tek nedenle bu işe atıldım: Bilgi sahibi olmakla güçleniyoruz.

Lev Tolstoy‘da Bunalım ve Değişim – Stefan Zweig

TolstoyBir insanın hayatındaki en önemli olay, kendi benliğinin bilincine vardığı andır; bu olayın sonuçları en büyük iyiliğe de yol açabilir, en korkunç şeylere de.– (Kasım 1898)

Oğuz Atay: Akıl tutucu, sevgi ilerici ya da devrimcidir

Oğuz AtayTutunamayanlar’da, Turgut’un muhallebicide oturduğu sırada aklından geçenler arasında bir söz vardı: akıl büyük bir diktatör aslında (ya da buna benzer bir söz). Bugün Uğur’la konuşurken, bu sözü daha başka bütünlüğe vardırdım galiba: akıl tutucu (muhafazakâr) ya da gerici, sevgi ilericidir (ya da devrimcidir).

Ateşte Kor Olup Bitmekti Dileğim – Azad Ziya Eren

azad-ziya-erenSevgili olup yara alıp hüzün akıp Devrilmeden arınmaktı Ateşte kor olup bitmekti dileğim Hayatın köpüksüz ve Huzurlu olduğu bir durgunlukta Ani bastıran yağmurla gelen günün İlk ıslaklığına yenilmek.

Memleketin Birinde: Merhumun Vasiyeti – Aziz Nesin

Aziz-NesinKasım Efendi’nin garip inanışları da vardı. Merhametli kalbinde hayvan sevgisine geniş yer veren Kasım Efendi’nin evinde sürüyle kediler, köpekler bulunurdu. En büyük zevki güvercinlere ekmek doğramaktı. Hayatında hiç et yemez, bahçesinde her cins kümes hayvanı beslerdi.

Şekerin Karanlık Tarihi – David Singerman

sekerRafinericiler Amerikalıları ham şeker yemekten caydırmak için de bir kamuoyu kampanyası düzenlediler. Ortak reklamlarından birinde, sözüm ona ham şekeri mesken tutmuş ve ona dokunanlarda “bakkalcı kaşıntısı” denilen bir hastalığa sebep olan iğrenç bir böcek kullandılar…

Üç Kitap, Üç biyografi; Üç Dostoyevski – Yelda Eroğlu

0

dostoyevskiTarihçi Carr’ın mı, yazar Henry Troyat’nın mı, yoksa eşi Anna’nın mı Dostoyevskisi daha gerçek? Her biyografi, ortaya farklı bir Dostoyevski çıkarıyor, seçim sizin…

“Masumiyetini çoktan yitirmiş bir çağda yaşıyoruz…” Azra ve Şehir – Josef Kılçıksız

Suda bir damla mürekkep gibi dağılıp giden mutluluğun hiçbir yerdeliğiyle, bu şehirde yalan, rafine edilmiş ve tortusuzdur. Şehir ölümcül bir orgi yaşıyor Azra, bu aşk, bu serzeniş, bu tükeniş bozuk sevgilim.

Bir Damla Göz Yaşı ve Bir Gülümseyiş – Halil Cibran

Halil CibranGüneş bahçeden ışınlarını çektiğinde ve ay kirişli ışığını çiçeklerin üzerine yaydığında, ben ağaçların altına oturmuş, mavi bir halı üzerinde gümüş noktalar gibi parlayan dağınık yıldızlara, dallara bakarak atmosfer fenomenini incelerken uzaklardan çevik adımlarla vadiden gelen coşkun şarkıyı dinliyorum.