İnsanın seçme yetisine elverişli durumlar – Charles Darwin

Güvercinler eşlerine ömür boyu bağlı kalır ve bu, yetiştiriciler için büyük kolaylıktır, çünkü aynı güvercinlikte birçok ırkın bozulmadan kalmasını ve iyileştirilmesini sağlar; bu olgu, yeni ırkların türetilmesini de büyük ölçüde kolaylaştırır. Güvercinlerin çok çabuk ve çok sayıda üretilebildiğini, kötü kuşların hiç kaygısız ayıklanabildiğini, kesilip yendiğini de eklemeliyim.

Bir Thomas Mann Portresine Doğru – Theodor W. Adorno

Sanatçının yapabileceği en iyi şey, dahilik oyununu oynamak ve çağının malzemesinde bulunmayan metafizik anlama, bir usta olarak kendisi sahipmiş gibi yapmaktır. Thomas Mann’ın direnç gösterdiği Proust’un silindir şapka ve bastonuyla operet züppesini, Kafka’nın ise her şeyden çok patronunun iyi niyetine önem veren sigorta şirketi memurunu oynamasının nedeni budur.

Bir idam mahkumunun son günü – Victor Hugo

Gün ışığı hücreme girmediğine göre, geceleyin ne yapılabilir? Aklıma bir düşünce geldi. Ayağa kalktım, lambamı hücrenin dört duvarında gezdirdim. Yazılarla, resimlerle, garip biçimlerle, birbirine karışan, yarı silik, yarı okunaklı adlarla doluydu bu duvarlar.

Tezer Özlü: Ve sonra kendimi onunla birlikte gömeceğim

Dönüş Elimin nereye değin uzanabileceğini bilemiyorum. Karşıdaki sayısız pencerelere, önündeki kurumuş ağaca. Belki de gerilmiş ipe değin. Kalabalık. Çığlıklar. Tüm kollar havaya kalkıyordu. O şapkasını çıkardı başından.

Fikret Başkaya: Yapılanlar Adnan Menderes dönemini hatırlatıyor

“Şark cephesinde yeni bir şey yok!” 1960 yılında Mülkiye’de (SBF) birinci sınıf öğrencisiydim. Adnan Menderes’in Demokrat Partisi 1950’den beri üç dönemdir iktidardaydı. Muhalefete ve basına yönelik baskı ve şiddet almış başını giriyordu. O kadar ki, muhalif gazeteler yasaklanmadığı günlerde bazı sayfaları beyaz çıkardı ve gazeteyi koynumuzda saklardık…

Sigmund Freud: Kitleler tembel ve bilinçsizdirler

0

Her şey bir yana, insan faaliyetini tüm genişliğiyle değerlendirebilecek pek az sayıda insan vardır. Çoğu kişi, kendisini bu faaliyetin bir tek veya az sayıda alanıyla kısıtlamaya zorlamıştır. Ama insan, geçmiş ve şimdiki durum hakkında ne kadar az şey bilirse, gelecek hakkındaki yargısı da o derecede önemsiz olur.

Hangisinin karnını doyurmak için ötekinin üstüne atladığı bilinmiyor – Italo Calvino

Türklerle savaş vardı. Dayım, Terralbalı Medardo vikontu Bohemya Ovası’nda Hıristiyanların ordugâhına doğru at sürüyordu. Peşinden de emir eri Curzio gidiyordu. Leylekler alçaktan uçuyor, beyaz sürüler oluşturarak, donuk, dingin havayı yarıyorlardı. — Niye bu kadar çok leylek var, diye sordu Medardo, Curzio’ya. Nereye gidiyorlar?

Yakup Kadri: İnsan cinsi bozuk bir hayvandan başka bir şey değildir

Barbarların Yaktığı Köyler Ahalisine Bilmem beni hatırlıyor musunuz? Ben sizi asla unutmadım. Zira, köylerinizin viraneleri içinden geçerken kadın, erkek, genç ihtiyar, çoluk çocuk hayran, ürkek ve mahçup çehrelerle, yumuşak yastıklarına yaslandığımız otomobillerin etrafını aldığınız zaman hayatımın en derin, en büyük en yüz kızartıcı utancını duymuştum.

Francis Bacon: Mutluluk sıkıntıdan, mutsuzluk da umuttan uzak değildir

0

Mutsuzluk Üstüne Seneca’nın, Stoacıları andırarak söylediği, “mutluluğun sağladığı iyi şeyler özlenmeye değer, mutsuzluğunkiler ise övülmeye değer” sözleri pek yüksek bir anlam taşır. Gerçekten de, mucize denilen şey, doğal güçleri altedebilmek anlamına geliyorsa, bu en çok mutsuzlukta görülür.

“Günler su gibi geçer; her şey birdenbire olur” Garip’çilerin İlk Şiirleri – Cemal Süreya

Oktay Rifat, doğa içinde nesnelerin birbirleriyle ve insanla hısımlık bağlarının farkına varmış, üstünde bir an düşünmeye fırsat bulamadan sevivermiştir her şeyi; işi aceledir; günler su gibi geçer; her şey birdenbire olur. İlk şiirlerde, hayat karşısında büyük bir hayranlıkla doludur Oktay Rifat.

Amin Maalouf: Kolayına kaçıp birbirinden farklı insanları aynı kefeye koyuyoruz

Dünya bugün dahi eziyet çeken ya da eski çilelerin anısını içinde saklayan ve intikam anını düşleyen yaralı toplumlarla doludur. Onların çektiklerine duyarsız kalamayız, ama onların kendi dillerini özgürce konuşma, dini vecibelerini korkusuzca yerine getirme ya da geleneklerini koruma arzularını paylaşabiliriz.

Hasan Hüseyin Korkmazgil: Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç…

Akarsuya Bırakılan Mektup

İncecikti gül dalıydı dokunsam kırılacaktı dokunmadım kurudu

Hürriyet nereden gelir, nasıl gider, veren mi alır elimizden? – A. Hamdi Tanpınar

Fakirlik, içimizde etrafımızda ahenk bulunmak şartıyla –ve şüphesiz muayyen bir derecesinde-zannedildiği kadar korkunç ve tahammülsüz bir şey değildir. Onun da kendine göre imtiyazları vardır. Benim çocukluğumun belli başlı imtiyazı hürriyetti.

Bertrand Russell: Acı çektiğimiz zaman nefret edecek birilerini arıyoruz

0
Düşmanımızın elimizden alınmasından hoşlanmıyoruz; acı çektiğimiz zaman nefret edecek birilerini arıyoruz. Acıları akılsızlığımız yüzünden çektiğimizi düşünmek bile çok düş kırıcı, fakat insanlığı bir bütün olarak aldığımızda gerçek bu. Bu nedenle de, hiçbir siyasal parti nefret dışında bir itici güce sahip olamıyor; suçlayacak birilerinin olması gerekiyor. Eğer falancanın kötülüğü acılarımızın tek nedeni ise onu cezalandıralım, mutlu oluruz.

17. ve 18. Yüzyıllarda İtalya’da Opera ve Osmanlı Etkisi – Filiz Ali

1600 yılının 6 Ekim günü Floransa’da Pitti Sarayı’nda Medici ailesi, Fransa tahtına ikinci gelinini göndermek üzere göz kamaştırıcı bir düğün töreni düzenlemişti. Floransa Gran Dükü I. Ferdinando’nun yeğeni, I. Francesco’nun kızı Maria de’Medici, Fransa Kralı IV. Henri ile evleniyordu. Kral düğüne gelmemiş, elçilerini vekâleten yollamıştı.

Bukowski: Cezanın yerini anlayış aldığında her şey değişecektir

Daha iyi bir dünyada yaşayacaksak (kim daha iyi bir dünya istemeyecek kadar sofistike olabilir ki?) Gereksiz acının ortadan kaldırılması iyi bir başlangıç olurdu. Güldüreyim mi sizi biraz? Polis memurları sarhoşlara nasıl davranmalı bence, biliyor musunuz? Onları hapse değil de evlerine götürmeli.

Tarihsel Bakımdan Denetim Toplumları Nedir? – Gilles Deleuze

0

Foucault “disiplin toplumları”nı 18. ve 19. yüzyıllara yerleştirmişti. Bu toplumlar doruk noktalarına Yirminci Yüzyıl başlarında varmışlardı. Bu toplumlar, geniş ve yaygın kapatıp-kuşatma mekânları düzenlemeleriyle ayırdedilirler. Birey hiç durmadan, her biri kendi yasalarına sahip olan bir kuşatma mekânından öbürüne geçer;

“Milli egemenlik” ilkesi, demokratik bir niyetin ifadesi midir? – Sevan Nişanyan

“Millet” soyut bir kavramdır. “Millet egemenliği” deyimiyle kastedilen eğer ulusun özgürce kendi siyasi kaderini belirlemesi ise, bunun için önce a. milli iradenin, serbest tartışmalar, partiler, basın vb. yoluyla oluşması, sonra b. böyle oluşan iradenin, serbest seçimler yoluyla ifade edilmesi gerekir.

Dostoyevski: “Affedersiniz babacığım, bir daha yapmam” demekten nefret ettim

Bütün işinde gücünde olanlar ahmak, dar kafalı oldukları için faal kimselerdir. Nasıl açıklamalı? Bakın şöyle: Bu çeşit insanlar, akılları kıt olduğu için herhangi bir konuda ana sebepleri araştırmadan hemen el altındaki ikinci derece sebeplere bağlanıverir ve doğru hareket ettiklerinden emin oldukları için de rahatlarlar; en önemlisi de budur zaten. 

Ahmet Erhan: Yalnızlık, ölümün üvey kardeşi…

Sana artık Ahmet Erhan diyorlar Kötümserlik, kusmukların çiçek kalıplarına dökülmüş hali Her şeyin göreceli olduğu bir dünyada iş mi bu şimdi Değişimlerin bir türlü dönüşüme varamadığı yerlerde Aklımı teğelliyor bir çocuk durup dururken Gibi çılgınlığa, gibi serseriliğe, gibi ölüme