Orhan Veli, Can Yücel, Edip Cansever, Cahit Sıtkı… Birçok Şairin Aşık Olduğu Kadın: Nahid Firatlı

orhan veli“Gelelim sonuncuya./ Hiçbirine bağlanmadım/ Ona bağlandığım kadar./ Sade kadın değil, insan./ Ne kibarlık budalası,/ Ne malda mülkte gözü var./ Hür olsak der,/ Eşit olsak der./ İnsanları sevmesini bilir/ Yaşamayı sevdiği kadar.
Ankara’da belediyenin kazdığı bir çukura düştü ve başından hafifçe yaralandıktan iki gün sonra İstanbul’a döndü. Burada fenalık geçirip  beyinde damar çatlaması sebebiyle Cerrahpaşa’da  öldüğü zaman, cebinde çıkan diş fırçasına sarılı kağıtta Fıratlı’yı  yukarıdaki  dizelerle anlatıyordu.

Sabahattin Ali’den Can Yücel’e, Cahit Sıtkı Tarancı’dan Edip Cansever’e ve kendisi için çok özel anlamı olan, Cemal Süreya’nın evinde ağladığı, Orhan Veli’nin Nam-i diğer “sonuncusu” pek çok şairi kendisine âşık etmiş olan Nahid Fıratlı, 1909’da Girit’te dünyaya geldi.
Dedesinin köşkünde özgür bir ortamda büyüyen Fıratlı, ilk ve ortaokulu Kandilli’de okudu. Erenköy Kız Lisesi’ni bitiren ‘Nahidhanım’, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nnden mezun oldu. Öğretmen açığı yüzünden Ankara Kız Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak başladığı öğretmenlik hayatı, sürgün edildiği Edirne Lisesi ve Haydarpaşa Lisesi’nde devam etti. İlk kocası Halil Vedat Fıratlı’dan ayrılan Nahid Fıratlı daha sonra Arif Damar’la evlendi. İlk eşinin soyadını kullanan Fıratlı, 2002 yılında 93 yaşında yaşama veda etmişti.

Cemal Süreya’nın ‘Cumhuriyet döneminin küçük burjuva duyarlılığının anası’ olarak tanımladığı Nahit Fıratlı’nın 93 yıllık yaşamına pek çok şairle yaşadığı aşkı sığdırmış.

Kendisi  ile yapılan son söyleşide ; sevgililerinden en çok Orhan Veli’den söz ediyor. “Fevkalade bir insandı. Onun kadar nazik ve terbiyeli birini görmedim” diye anlatıyor Veli’yi…

Nahid FiratlıEdebiyat öğretmenliğine başladığından beri arkadaşlarıyla meyhanelerden çıkmayan Fıratlı hayatına birçok aşkı sığdırmış. Can Yücel, Sabahattin Ali, Edip Cansever, Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı. Aşklarını yazılarına, dizelerine dökmüşler. Bacağındaki bene bile şiir yazmış Can Yücel. Ama o hayatında tek bir kişiyi sevmiş. Kendi tabiriyle “Cebi delikti ama insandı” dediği Orhan Veli’yi. İstanbul’da Rus lokantasında buluşurlarmış Orhan Veli’yle. Hayatına giren âşıklardan Melih Cevdet’i çok kaprisli bulan Fıratlı, Sabahattin Ali’nin ise çok zarif biri olduğunu söylüyor. Ali’nin aşkını anlattığı kırmızı kadife kaplı kitabı ise maddi durumunun bozukluğu yüzünden Sakıp Sabancı’ya satılmış.
Edirne’den eşi Halil Vedat Fıratlı’nın yanına dönmek üzereyken trafik kazası geçiren Orhan Veli’nin hastanede yattığı haberini alınca kocasına, “Kusura bakma Vedat. Orhan bu haldeyken senin yanına gelemem” demiş.
Ailesinin Veli’yi o dönem yalnız bıraktığını belirten Fıratlı, Orhan Veli’nin ‘Bir Garip Orhan Veli’ şiirini de ailesinin ilgisizliğinden yazdığını söylüyor.

Cumhuriyet Hanı’nda;
Ne güzel bir geceydi!
Sabaha karşı yağmur yağdı.
Güneş doğdu, ufuk kana boyandı;
Çorbam geldi, sıcak sıcak;
Kamyon geldi kapımıza dayandı.
Karnım tok,
Sırtım pek;
Ver elini Edirne şehri.

Keşan isimli bu şiirinden anladığımıza göre Orhan Veli Edirne’ye giderdi. Ne için mi? Bunu Sabahattin Eyuboğlu’nun, ölümünün ardından Mahmut Dikerdem’e yazdığı mektupta görebiliriz:

“Orhan’ı şimdi İstanbul’da arayıp da bulamamak mümkün mü Mahmut? Sahiden hiçbir yerde bulunmaz mı dersin? Lambo’da? Balık Pazarında? Öyleyse Sarıyer’e gitmiştir… Yahut Edirne’ye, Nahit Hanım’a…”

Aynada başka güzelsin,
Yatakta başka;
Aldırma söz olur diye;
Tak takıştır,
Sür sürüştür;
İnadına gel,
Piyasa vakti,
Mahallebiciye.

Söz olurmuş,
Olsun;
Dostum değil misin?

Söz şiirinde lafı geçen Piyasa Vakti’nin özel bir anlamı olduğunu söyleyebilirim. Edirne’li bir dostum, akşam üzeri kızlı erkekli grupların, süslenerek, şehrin bir sokağında gezintiye çıktıklarını ve buna da Piyasa Vakti dendiğini söylemişti. O zaman buradaki kişi için de “Nahit Hanım’dır” diyebiliriz…

Ankara Kız Lisesi ve Haydarpaşa Erkek Lisesi’nin yanı sıra Edirne Lisesi’nde de edebiyat öğretmenliği yapan Nahit Hanım; kendisiyle yapılan röportajlarda “Beni bilen bilir, Nahit Hanım dersin yeter” diyebilen ‘Cumhuriyet gibi kadın’dır. Samet Ağaoğlu’nun anılarındaki ‘Rönesans gibi kadın’ sözlerini Cemal Süreya bu şekilde değiştirir: “Bin dokuz yüz yirmi üç gibi kadın da diyebiliriz. Ya da Cumhuriyet gibi kadın.”

Özel hayatından çok bahsetmemiz gerekmese de bir kaç söz söylemeden edemeyiz; İlk eşi Halil Vedat Fıratlı, Yahya Kemal’in öğrencisidir, Orhan Veli de ilk eşinin.

Orhan Veli ile bir vapurda tanışır Nahit Hanım. Bir sonbahar sabahı, güzel havalarda, Boğaziçi vapurunda… Bir süre sonra iki defter verir Orhan Veli O’na. El yazılarıyla yazılmış şiirlerinin olduğu iki defter, “Ölürsem bunları bastırır mısın Nahit Hanım?” diyerek verilmiş iki defter…

Hem bu defterlerde hem de kendisine gönderilmiş yüzlerce mektupta Orhan Veli’nin anılarının kokusu durmaktadır. Yeri geldikçe bir bir açıklar bu anıları Nahit Hanım. İşte Hayat Böyle Zaten şiiri üzerine, ortaya çıkardığı bir fotoğrafla yaptığı açıklama: “Annemin köpeği Çinçon ve benim kedim Maviş”

Bu evin bir köpeği vardı;
Kıvır kıvırdı, adı Çinçon’du, öldü.
Bir de kedisi vardı: Maviş,
Kayboldu.

Evin kızı gelin oldu,
Küçük Bey sınıfı geçti.
Daha böyle acı, tatlı
Neler oldu bir yıl içinde!
Oldu ya, olanların hepsi böyle…

Hayat böyle zaten!..

Nahit Hanım, 1980 yılında Orhan Veli ile ilgili sözcüklerine kanat takar ve Zeynep Oral’ın kulağına uçurur onları:

“O’nu tek kelimeyle anlatmaya çalışsam, hüzünlüydü derim. Hüzünlüydü.. Mahzundu.. Neden? Bence… Tabii başkasına, başkalarına göre başka türlü olabilir. Ama bana soruyorsunuz. Onun için bana göre, benim düşündüğümü söylemek zorundayım. Yapısından geliyordu bu hüzün… Her şeyi ama, her şeyi içine atmasından… Fiziğinden… Öfkesini bile içine atardı. Sıkıntılarını da… Hüzünlüydü. Ve sessizliğe gömülürdü. Konuşmazdı. Sıkıldığında, üzüldüğünde konuşmazdı. ‘Şimdi gelirim’ der, kalkar gider, ya yarım saat sonra, ya üç gün sonra gelirdi… Örneğin, Mahzun Durmak şiiri, O’nun tavrına çok uygun bir şiirdir.”

Sevdiğim insanlara
Kızabilirdim,
Eğer sevmek bana
Mahzun durmayı
Öğretmeseydi.

Konuşma sırasında iki defterini de ortaya çıkarır Nahit Hanım ve bir yandan konuşulurken, bir yandan defterlere göz atılır. Zeynep Oral’ın gözünden kaçmayan ayrıntılar vardır ikinci defterde: “Orhan Veli’nin savaşla, Hitler’le ilgili şiirleri de bu defterde. Kiminin yanına kendisi gamalı haçlar çizmiş.” Nahit Hanım ise o sırada anlattığı diğer detaylar, martıların kanat vuruşlarında çıkan sesler gibidir:

“Bu şiirleri ve yine bu defterde, yanına, ‘ölümümden sonra neşelenmek için’ diye not düştüğü liedleri, hayattayken yayımlamak istemedi. Ölümünden sonra ben verdim yayımlamaya. Daha sonraki şiirlerinde de göreceğimiz gibi, Orhan toplumsal gelişimi, değişimi gördü, izledi, bu değişimle birlikte kendi de değişti… Nitekim Garip’ten sonraki değişimlerin ipuçlarını bu şiirlerde de görüyoruz…”

Kendisine bir keresinde, bir avuç bilye hediye ettiğini unutamayan Nahit Hanım, bunun çocuk gibi olan mizacından kaynaklandığını bilir. Neşesini ise hiç kaybetmezdi: “Ne severdi yürüyüşe çıkmayı. Ne çok yürürdük birlikte. Ama Melih Cevdet’le Çubuk Barajı’nda geçirdiği trafik kazasından sonra daha az sever oldu yürümeyi. ‘Vazgeç Nahit Hanım, yürümeyelim, gel şu salaş kahvede oturalım’ derdi. Bedensel bir yorgunluk duyuyordu hep… At yarışlarına da gitmek büyük eğlenceydi bizim için. Ve hep kaybederdik. Bir gün Veliefendi’den yürüyerek yorgun argın Aksaray’a dönüyoruz. ‘Ne güzel Nahit Hanım, yine kazandık değil mi’ dedi. ‘A, a ne kazanması. Kazandıysak ne diye yürüyerek bu yolu tepiyoruz. Bütün paramızı verdik’ dedim. Gülerdik birlikte…”

Mektuplarda sık sık adı geçen kelime ‘parasızlık’tır.

“Vaziyetim berbat. Mesela bu mektubu postayla gönderemeyeceğim herhalde. Bugün Dora’yı arayacağım. O yarın sabah Ankara’ya gidiyor, onunla göndermeye çalışacağım. Vaziyetimin kötülüğüne bir misal daha vereyim: Burada fena halde yağmurlar başladı. Tam bir kış havası. Buna rağmen benim değil pardesüm, ceketim bile yok. Yağmur altında dün gömlekle dolaştım. Üşüdüğümden çok, utanıyorum…”

Utancın, üşümeyi bastırdığı bu insan, Garip’in ilk basımını imzaladığı Nahit Hanım’a ithafen şunları da yazar kitabın ilk sayfasına: “İmzanın üstüne gelecek yazıyı, üç beş satıra sığdırmak imkansız. Onları ayrı ciltler halinde takdim ederim.”

Orhan Veli’nin ölümüne sinirlenir Nahit Hanım ve “Pisi pisine öldü!” diyerek öfkesini kusar, yanlış tedavi edenlere… Ve kısa süren sessizliğin ardından, içindeki öfke kuşları göçer, yerlerine keder kuşları gelir. Bu arada aynı kelimeler dilinden bir kez daha dökülür ama, bu sefer sesi yumuşamış ve fısıltıya bürünmüştür: “pisi pisine!”

Konuyu değiştirmek ister Zeynep Oral, doğal olarak ve “Peki Nahit Hanım, siz… sizin etkiniz…” Devamını getirmesine fırsat bırakmadan Kelime Cumhuriyeti’ndeki sözcükleri devralır, Cumhuriyet gibi olan bu kadın:

“Hayır, benim etkim, metkim olmadı… Ben olmasam, başkası olurdu. Şiir yazacağı vardı ve yazdı. Hayatta en çok istediği şey şiir yazmaktı, yazdı. Benim hiçbir etkim, rolüm falan olmadı.”

Söylediklerine inanmasını ister gibi bir hali olduğunu söylüyor Zeynep Oral, “ben de söylediklerine inandım ya da inanmış gibi göründüm…” sözleriyle bitirdiği cümlesinde.

Herkes, Orhan Veli’nin yarım kalmış halinin bulunduğu Aşk Resmigeçidi şiirindeki ‘sonuncu’ aşkın Nahit Hanım olduğu konusunda hem fikir. Ama bu yazıyı onun yerine, Nahit Hanım’a ithafen yazılmış başka şiirleri de olan Can Yücel’in Dostum Şair Necati Başladı Madem Anlatmaya, Kırıldı Bu Sansür, Ben De Konuşmaya Başlayabilirim Nihayet ismini verdiği şiiri ile bitireceğiz:

Nahit Hanım ki, şimdi bir Eski Ahit
İlk eşi, Haliç Vedat, menfi olamazdı ki zait
Babamsa o Balkan Harbi’nden müdevver nikahlarında şahit
Üçü de mülazım-ı evvel, sonra mülazım-ı sani
Asıl paşalığı ama Nahit Hanım’ın İkinci Dünya Harbi’ne ait
Nahit Hanım yıktığı Osmanlı İmparatorluğu’na karşı
Yenişehir’deki 50 metre karelik kira katında
Olanca insanlığıyla kurmuş yeni bir saltanat
Dizinin altındaki o kara ben kadar güzel bir Ben, Sevgiden
Bakardım geçtikçe Zafer Meydanı’nın ordan
O ikinci kattaki pencereye değil, zafere
Aşkla kurulmuştu sanki dünyanın en meridiyenindeki o daire
Ben de ondan-bundan değil. Nahit Hanım’la Orhan Veli’den
Başladım şiire ve sevişmeye
Sırf Orhan’ın başlattığı o Aşk Resmi Geçit’i
Yarım kalmasın diye…

3 Yorumlar

  1. Inanilmaz bir yazi olmus,ellere saglik…Yalniz bu defterler nerde bilen var mi?

  2. Cok guzel tesekkur ediyorum.Ayricada Orhan Veli asik olunmicak bir adamda degilmiski zaten,Ben asigim Orhan Veli ye.Onun kadar kadina deger veren,onemseyen, en onemlisi boylesi siirler yazan bir adama kim asik olmaz ki..
    Defterleri bende merak ettim dogrusu, bir arastirma yapsak fena olmaz.( cafranda ayni seyi solicektir bize 🙂 )

    Cvp:
    Evet Armanus,
    Defterlerin yerini bizde en az sizin kadar merak ediyoruz.
    Bu yazıyı okuyanlar içerisinde bu konuda bir bilgisi olan varsa ve bizimle paylaşırsa seviniriz.

  3. yanlıs hatrlamıyorsam 2000 li yıllardı orta okulda arastırma odevımız huzue evlerıydı orda nahıd damar yatıyordu yaptıgımız röportjda bunları bıze anlatmısve ve yatagının bas ucunda duvara asılmıs orhan velının olmeden oncekı sıırı yazıyordu.nahıd hanım şeker gıbı bır bayan topragı bol olsun..

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz