“Ölülerimiz için nutuklar atılacak sonra da gidip karınlarını doyuracaklar” – Albert Camus

Albert-CamusKaranlık limandan resmi kutlamanın ilk fişekleri yükseldi. Kent uzun ve boğuk bir haykırışla selamladı fişekleri. Cottard, Tarrou, Rieux’nün sevdiği ve yitirdiği kadın ve erkekler, ölü ya da suçlu, hepsi unutulmuştu. Yaşlı adam haklıydı, insanlar hep aynıydı. Ama her acının ötesinde, onları birbirine bağlayan güçleri ve suçsuzluklarıydı ve Rieux bunu burada hissediyordu. Kuvveti ve süresi iki katına çıkan, çınlaması terasın altına kadar uzanan haykırışların ortasında, rengârenk ışık demetlen gökyüzünde çoğalarak yükselirken, Doktor Rıeux, susanların arasında yer almamak, o vebalılardan yana tanıklık etmek, onlara yönelik adaletsizliğe ve şiddete ilişkin en azından bir anı bırakmak ve felaketlerin ortasında neler öğrenildiğini, insanların içinde hor görülecek şeylerden çok, hayranlık duyulacak şeylerin bulunduğunu söylemek için burada son bulan anlatıyı kaleme almaya karar verdi.

– Söyleyin doktor, vebadan ölenler için bir anıt yapılacağı doğru mu?

– Gazeteler öyle diyor. Bir gömüt taşı ya da bir plaka.

– Bundan emindim. Ve nutuklar atılacak. Yaşlı adam boğuk boğuk gülüyordu.

– Buradan duyuyorum onları: “Ölülerimiz” sonra da gidip karınlarını doyuracaklar.

Rieux merdivenleri çıkmaya başlamıştı bile. Soğuk, kocaman gökyüzü evlerin tepesinde parıldıyordu, tepelerin yakınında yıldızlar çakmaktaşı gibi sert, yoğunlaşıyordu. Tarrou?yta vebayı unutmak üzere bu terasa çıktıkları geceden çok da farklı değildi bu gece. Yalıyarların eteklerinde deniz o zamankinden daha gürültülüydü. Hava kıpırtısız ve hafifti, sonbahar rüzgârının taşıdığı kirli soluklardan arınmıştı. Öte yandan kentin uğultusu hâlâ terasların altında dalgaların sesi. gibi çınlıyordu. Ama bu gece kurtuluşun gecesiydi, başkaldırının değil. Uzakta, koyu bir kızıllık aydınlatılmış bulvar ve meydanların bulunduğu yerleri belli ediyordu. Artık özgürlüğe kavuşmuş gecenin içinde, istek engel tanımıyordu, Rieux?ye ulaşan da onun uğultusuydu.

Karanlık limandan resmi kutlamanın ilk fişekleri yükseldi. Kent uzun ve boğuk bir haykırışla selamladı fişekleri. Cottard, Tarrou, Rieux’nün sevdiği ve yitirdiği kadın ve erkekler, ölü ya da suçlu, hepsi unutulmuştu. Yaşlı adam haklıydı, insanlar hep aynıydı. Ama her acının ötesinde, onları birbirine bağlayan güçleri ve suçsuzluklarıydı ve Rieux bunu burada hissediyordu. Kuvveti ve süresi iki katına çıkan, çınlaması terasın altına kadar uzanan haykırışların ortasında, rengârenk ışık demetlen gökyüzünde çoğalarak yükselirken, Doktor Rıeux, susanların arasında yer almamak, o vebalılardan yana tanıklık etmek, onlara yönelik adaletsizliğe ve şiddete ilişkin en azından bir anı bırakmak ve felaketlerin ortasında neler öğrenildiğini, insanların içinde hor görülecek şeylerden çok, hayranlık duyulacak şeylerin bulunduğunu söylemek için burada son bulan anlatıyı kaleme almaya karar verdi.

Ancak bir yandan da bu güncenin kesin bir zafer güncesi olmadığını biliyordu. Bu, yalnızca kendi gördüğü kadarıyla korkuya ve onun tükenmez silahına karşı yapılması gerekenlerin bir tanıklığından başka bir şey olamazdı; ama aynı zamanda da, içlerinde kopan fırtınalara karşın, bir aziz olamadıklarına göre, felaketleri kabullenmeyi reddederek, yine de doktorluk yapmaya çalışan tüm insanların bu korkuya karşı daha neler yapabileceğine de tanıklık
edecekti bu anlatı.

Gerçekten de, kentten yükselen sarhoşluk çığlıklarını dinlerken Rieux bu hafifleme duygusunun hep tehdit altında olduğunu düşünüyordu. Çünkü bu neşe içindeki kalabalığın, kitaplardan da öğrenilebileceği gibi, veba mikrobunun hiçbir zaman ölmediği ya da yok olmadığından, yıllarca mobilyalarda ve çamaşırlarda uykuya daldığından, odalarda, mahzenlerde, sandıklarda, mendillerde ve kâğıtlarda beklediğinden ve belki bir gün, insanların bir mutsuzluk yaşaması ya da bir şeyler öğrenmesi için vebanın kendi farelerini uyandırıp mutlu bir kente ölmeye yollayabileceğinden haberi olmadığını biliyordu Rieux.

Albert Camus
Kaynak: Veba

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz