Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen dokuz cani – Carlos Rivero Collado

Roosevelt, Wilson, Cordell Hull, Marshall, Kissinger, Begin, Rabín, Peres ve Obama Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü… Kimin onuruna, dinamiti icat edenin mi, yoksa onu ateşleyenin mi?
10 Aralık 2009 Perşembe, Nobel’in Norveçli Komite başkanı, Thorbjorn Jagland, tarihin en anti-barışçı imparatorluğunun şefi Barack Obama’ya Barış Ödülü’nü verdi. Saçma mı? Hayır. Tarih, kronik saçmalığın sonsuzluğudur.Bir emperyalistin, bir barış adamına dönüşeceğine güvenmek, bir barış imparatorluğunun olabileceğine inanmaktır. Bu ödülün onu teşvik ettiğini varsaysak bile Obama, imparatorluğu barışçı mı yapacak? Bu iyimserlik değil, aşırı cehalettir.

Bu nazik ödülün sahip olduğu korkunç geçmişine, ona sahip olan üç İsrailli ve altı Amerikalının “eserlerine” ve hayatlarına çok kısa bir özet yaparak bakalım (bu makalenin bir cep ansiklopedisine dönüşmemesi için birçok veriden vazgeçmek zorunda olduğumu da bildiririm).

1- Theodore Roosevelt (1906 yılında Nobel Barış Ödülü’nü aldı)

1858 yılında, New York’un zarif Gamercy mahallesinde doğdu. Akut astımı olmasına rağmen hiperaktif bir çocuktu. Savaşa, doğa bilimlerine yani ölüm ve yaşama hızlı bir şekilde paradoksal bir ilgi gösterdi. Ergenlik döneminden itibaren zevk için hayvanları öldürme sporuna kendini adadı. Sonra post dolduran birine dönüştü. Yani önce onların içini boşalttı sonrada doldurdu. Ayrıca hafif spor olarak boksörlük yaptı. Zaten çocukluğundan beri imparatorluğa ve kana çok ilgi duyuyordu.

Amerika Deniz Kuvvetleri Sekreter Yardımcılığı ve New York polis komiserliği yaptı. 1898 Savaşında, “Rough Riders” denilen ve eski suçlulardan, maceraperestlerden, paralı askerlerden ve de New Yorklu diğer cüruf unsurlardan oluşturduğu, Birleşik Devletler Birinci Süvari Alayının Şefi olarak Küba’da savaştı. Kongre, silahlı eylemleri nedeniyle ona, ülkenin en yüksek ödülü olan Şeref Madalyası’nı verdi.

Savaş bittikten iki ay sonra New York valisi seçildi. 1900 yılında, ABD Başkan Yardımcısı McKinley vuruldu ve dört ay sonra Roosevelt ülke tarihinin en genç yöneticisi oldu. 1904 yılında başkan seçildi; 1908 yılında aday olmak istemedi ve 1912’de Profesör Wilson ve Taft’a karşı savaşmak için İlerici Partiyi Kurdu ve bu mücadeleyi kazandı. 1918 yılında, altmış yaşındayken öldü.

Şimdi, onun ihtiraslı tarihine bakalım:

A) Sekreter Yardımcısı olmasına rağmen Deniz Kuvvetlerini o yönetti. Sekreter John D. Long sadece bir dekoratif figürdü. Göreve gelir gelmez: “Savaşa hoşgeldin derim çünkü bu ülkenin savaşa ihtiyacı olduğuna inanıyorum” açıklamasında bulundu. 1897 yılı sonlarında, Maine Deniz zırhlısının yakıt depolarının ağzına kadar bitümlü kömür ile doldurulması konusunda ısrar eden de oydu. Hâlbuki önceki iki yıl içinde, bu kömürün kendiliğinden yanma özelliği nedeniyle yangınlar çıkmış ve birkaç savaş gemisi neredeyse yok olma noktasına gelmişti. Eğer Maine bu nedenle veya bir saldırı sonucu infilak ederse de suçlunun Roosevelt olduğuna inanılacaktı. 260 Amerikalı denizcisinin parçalanarak ölmesi olayından sonra İspanya’ya savaş ilan edilmesi için Başkan McKinley’i, kongreyi ve basını en fazla etkileyen yine o olmuştu.

B) Başkanlık döneminde, okyanuslar arası kanalın her iki kıyısının da ABD’nin olması için imparatorluğun bir grup paralı askerini isyan ettirerek Panama’yı Kolombiya’dan ayırdı. Kolombiya Kongresi, ABD’nin kanalı inşa etmesini ve yönetmesini kabul etti fakat her iki taraftaki kara şeridinin yabancıların toprağı olmasını istemedi. Bu Kolombiya’ya karşı isyan etmenin gerekçesi oldu. Zafer kazanmanın tek yolu ise, imparatorluğun savaş gemilerinin (Great White Fleet- Büyük Beyaz Filo) Panama’ya asker taşıyan Kolombiya gemilerini engellemekti, çünkü Darien bataklık bölgesinden geçemiyorlardı.

C) Roosevelt’in en tutucu uygulaması, Corolario Roosevelt diye adlandırılan Monroe Doktrini oldu. Bu doktrine göre, Latin Amerika ülkelerinden herhangi biri eğer bir Avrupa gücü tarafından tehdit ediliyorsa, ABD tehdit edilen bu ülkeyi işgal edebilir. Yine Corolario’ya göre, eğer bir ülkenin istikrarı imparatorluğun yatırımlarını etkilerse, imparatorluk bu ülkeyi işgal edebilir.

D) Desteklediği McKinley’nin hainliğinden sonra başkan olan Roosevelt döneminde, Başkan Emilio Aguinaldo’nun önderliğinde, Filipinli yurtseverlerin bağımsızlık savaşında, imparatorluk, yüz binlerce masum sivilin ölümüne neden oldu. İmparatorluğun, ilk defa waterboarding* (boğulma simülasyonu) işkencesini, yurtseverlere uygulamaya başladığı savaş bu savaştı.

Savaş suçları nedeniyle, 1906 yılında, Nobel Barış Ödülüne layık görüldü.

2- Thomas Woodrow Wilson (1919 yılında Nobel Barış Ödülü’nü aldı)

1856 yılında, Virginia/Staunton’da doğdu ve 1924 yılında Washington’da öldü. Akut olmamasına rağmen çocukluğunda Disleksi (öğrenme güçlüğü) rahatsızlığı geçirdi. Okuma-yazmayı 11 yaşında öğrendi ama otuz yaşını doldurmadan önce avukat, tarih ve siyaset bilimi doktoru oldu. 1902 yılında, Princeton Üniversitesi’ne başkan olarak atandı. On yıl sonra New Jersey’i valisi, 1914 yılında da başkan seçildi.

“Barışçı” olmasına rağmen, tarihin en kanlı savaşlarına neden olan bu adamın siciline bakalım.

A) 22 Şubat 1913 yılında, Meksika’da, Başkan Madero’ya ve Başkan Yardımcısı Pino Suárez’e işkence edildi ve öldürüldü. ABD Büyükelçisi Henry Lane Wilson, General Victoriano Huerta’dan bu iki cinayetin gerçekleştirilmesinin istendiği biliniyordu. Büyükelçi Wilson, Taft’ın ya da en azından seçilmiş ve on iki gün sonra başkan olacak Woodrow Wilson’un onayı olmaksızın bunu yapmayacaktı. Ve Madero’nun katledilmesi Meksika’da iç savaşın da başlangıcı olmuştu.

B) Lusitania, Liverpool’dan New York’a yolcu taşıyan büyük bir yolcu gemisiydi. Avrupa’da 1914 yılında başlayan çatışmalarda, ABD tarafsız kalmıştı. Fakat askeri sanayi kompleks, Wilson’a savaşa girmesi için baskı yapıyorlardı. ABD hükümetinin, Büyük Britanya hükümeti ile dünyanın en büyüklerinden biri olan Lusitania’nın da aralarında bulunduğu yolcu gemileriyle, bu ülkeye büyük silah kargoları gönderme konusunda gizlice anlaştığı da biliniyordu. Washington’daki Almanya Büyükelçisi, eğer Lusitania ile savaş malzemeleri taşınırsa, bunu bir savaş gemisi olarak kabul edeceklerini ve saldırıda bulunabilecekleri konusunda bir uyarı yaptı. Almanya Büyükelçisi, The New York Times gazetesine bir ilan vererek bu uyarıyı yayınlattı. Ama Lusitania, yüksek kalibreli patlayıcılara kadar savaş malzemesi taşıması için bir kez daha kullanıldı. 7 Mayıs 1915 tarihinde, patlayıcılar deposuna giren tek bir Alman U–20 torpidosu tarafından gemi batırıldı. Gemi 18 dakika battı ve aralarında 125 Amerikalının da bulunduğu 2080 yolcusundan 1195’i öldü. Lusitania’nın bir savaş gemisi gibi kullanılması için Wilson’un onayı vardı.

Lusitania tradejisi, halkının savaşa karşı olduğu bir ülkeyi savaşa taşımak için yeterli bir neden olmadı. Sosyalizmin dünyada büyük heyecan yarattığı yıllardı ki bu ülkede imparatorluğun şefleri tarafından kan ve ateş ile ezildi. Askeri sanayi kompleks, arzu ettiği büyük serveti kazanmak için daha fazla suça ihtiyaç duyuyordu. Zaten İngiltere, Fransa… ve bunların düşmanlarına silah satarak kazanmışlardı. Daha sonra, İngiliz askeri istihbaratı, savaş ilan etmek için Meksika ile Almanya’nın vahşi bir ittifak oluşturduklarını ve savaşı kazanmaları durumunda Teksas, New Meksika ve Arizona’yı geri isteyecekleri gibi bir çılgınlık keşfetti ve bu senaryo üzerinde Amerikan istihbaratıyla anlaştı. Bu, Telegrama Zimmermann’ın ünlü sırrının sebebi oldu. Çok çocukça bir kurtmasalıydı ve de 1917 yılında, Meksika’da iç savaş bütün gücüyle hala hüküm sürmekteydi.

C) Wilson hükümeti, imparatorluğun en gerici hükümetlerinden biriydi. Küçük ve orta ölçekli sanayi ve ticarete karşı Wall Street’in kodamanlarına yardım etti. Çocuk emeğinin sömürülmesini ortadan kaldırmak isteyen Owen-Keating Act yasasına karşı çıktı. Beyaz ırktan olmayanların Princeton Üniversitesi’nde ve hükümette sorumluluk almasını yasakladı. Partisinde halkçı kanadı yöneten William Jennings Bryan ile çatıştı. 1917 Casusluk Yasası ve 1918 isyana Teşvik Yasası aracılığıyla savaşa karşı çıkanlara ve özellikle de sosyalistlere ve onların lideri Eugene Debs’e zulmedip hapsetti.

D) Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Alman imparatorluklarının halklarına, İngiltere ve Fransa hükümetleri daha acımasız davranmasına rağmen Birinci Dünya savaşından bu hükümetler sorumlu tutulmadılar çünkü suç yalnızca imparatorluklarındı. Ayrıca Wilson, Alman halkının ödemek zorunda kaldığı muazzam miktardaki altın tazminatı nedeniyle savaş sonrasında Almanya’da yaşanan trajedinin suçlusuydu. Bu durum İkinci Dünya Savaşı’na ve 1933 yılında Adolf Hitler’in iktidara gelişine de yol açtı.

E) Wilson’un başkalık döneminde imparatorluk, Rus Devrimi’ne karşı mücadele etmek için Rusya’ya saldırdı ve Arcángel, Vladivostock şehirlerini işgal etti. Haiti ve Nikaragua’yı istila ederek pek çok Latin Amerika ülkesinin iç işlerine karıştı. Yanki imparatorluğunun Rusya’nın doğusundaki varlığı, iç savaşı genişletti ve bu, Rus halkına on binlerce daha fazla ölüme mal oldu.

Bu kadar çok kanın karşılığı olarak da 1919 yılında, Nobel Barış Ödülü’nü aldı.

3- Cordell Hull (1945 yılında Nobel Barış Ödülü’nü aldı)

1871 yılında, Tennessee/Olympus’ta doğdu ve 1955 yılında Washington’da öldü. 1933 yılından 1944 yılına kadar Dışişleri Bakanlığı yaptı, 11 yıl, en uzun süreli yaptığı iş buydu.

Onun sevimli geçmişine bakalım.

A) 1898 yılında, Küba savaşı sırasında Tennesseeli gönüllü askeri birliğin şeflik görevini üstlendi.

B) Dışişleri Bakanlığı döneminde, imparatorluğun Pearl Harbor’a yaklaşan Japon saldırısını önceden bilen şeflerinden biriydi. Bu bilgiyi, “Casus Belli”** gibi kullanmak için sakladı. Bundan dolayı 7 Aralık 1941 tarihinde, ABD’nin 2600 askerinin katledilmesinden tıpkı Roosevelt gibi o da dolaylı olarak sorumlu oldu.

C) Nazi zulmünden San Luis gemisiyle kaçan yüzlerce Yahudi’nin ölümünden de dolaylı olarak suçlu. 1939 yılı Mayıs ayında bu gemi, 939 Yahudi mülteci ile Küba’ya hareket etti. Batista tarafından yönetilen Laredo Brú hükümeti, Küba’ya yasal olarak girmeleri için onlara söz vermişti. Aynı yılın Temmuz ayında Küba’ya geldiklerinde, Göç Bürosu Müdürü Albay Manuel Benítez, turist olarak onları içeri alabilmesi için her birinin 150 dolar ödemesini isteyerek bu zavallı insanları talihsiz bir duruma düşürdü. Hemen hemen hiçbiri bu tutarı ödeyemedi çünkü Nazi Almanyası’nda işlerini ve mal varlıklarını kaybetmişlerdi. Zaten San Luis’in bilet ücretini zar zor ödeyebilmişlerdi. Laredo Brú, mültecilerin Küba’dan çıkışını emretmiş ve gemi ABD’ye yönelmişti. Hull’un tavsiyesi nedeniyle Roosevelt onların girişini engelledi. Mülteciler Avrupa’ya geri dönmek zorunda kaldı ve neredeyse hepsi, savaş süresince Nazi zulmünün kurbanı oldu.

Cordell Hull’a, 1945 yılında, Nobel Barış ödülü verildi.

4- George C. Marshall (1953 yılında Nobel Barış Ödülü’nü aldı)

(Bu makaleyi daha fazla uzatarak okunmaz bir hale dönüştürmemek için yapılan savaşların, sırasıyla kısa bir özetini yapacağım)

Marshall, 1880 yılının Aralık ayında doğdu ve Ekim 1959’da öldü. O hayatını bütünüyle savaşa ve katliamlara adadı.

A) 1899’dan 1901 yılına kadar Filipin’i sömürgesi yapmak için onun halkıyla savaştı. Yüz binlerce masum sivil, imparatorluk tarafından öldürüldü. Hatta 1901 yılında, savaşın resmen sona ermesinden sonra bile on binlerce savaşçı mücadeleye devam etti.

B) Meuse-Argonne / Fransa’ya saldırdı (Birinci Dünya Savaşı).

C) 1919 yılında, General Pershing’in yardımcısı oldu. 1920 yılından 1942 yılına kadar çok sayıda askeri faaliyet gerçekleştirdi.

D) Fort Screven Georgia’nın komutanı olarak, McArthur, Eisehower ve Patton tarafından önerilen, Başkan Hoover tarafından emredilen, gazilerin savaş tahvillerinin kendilerine ödenmesi talebinin Washington’da engellenmesini destekledi.

E) Almanya’nın Polonya’yı “işgal ettiği” gün, Roosevelt onu Genelkurmay Başkanı olarak atadı (aslında, Versay anlaşması ile ülkenin beşiği Prusya’nın on binlerce metrekare toprağını işgal ederek Almanya’yı işgal eden Polonya idi).

F) 1944 yılında, ABD’nin ilk beş yıldızlı generali oldu ve Genelkurmayı (Combined Chiefs of Staff) koordine etti.

G) 1947 yılında, Başkan Truman, onu dışişleri bakanı olarak atadı. Bütün dünyada ve hatta kendi ülkesinde milliyetçiler, popülistler ve sosyalist hareketler için bir suçlu ve aktif muhalefetin “Truman” olarak adlandırdığı doktrinin de mimarı oldu.

H) Onun lehinde söylenebilecek şey de, 1200 yıldan fazla zamandır Müslüman Arapların olan topraklarda İsrail Devleti’nin yaratılmasına karşı duruşu oldu.

İ) İmparatorluğun askerlerinin, pek çok suç işlediği Kore savaşının başlangıcında Savunma Bakanıydı.

Kana adadığı 55 yıllık yaşamdan sonra, 1953 yılında, Nobel Barış Ödülü kazandı.

5- Henry Kissinger (1973 yılında Nobel Barış Ödülü’nü aldı)

Birkaç gün önce, bu seçkin savaş suçlusu hakkında iki makale yazdım. Orada, muhtemelen kendilerine zarar verdikleri 11 Eylül olayından sonra bu insanın, Beyaz Saray’da George Bush’u düzenli ziyaret ettiğini ve 2003 yılı Mart’ında, Irak’ın işgal edilmesini ısrarla önerenlerden biri olduğunu yazmayı unuttum. Son yazılarımda açıklanan, bu adamın suç üreten geçmişini yeniden tekrarlamaya gerek yok. Bu adam Vietnam, Kamboçya, Doğu Timor, Şili, Arjantin, Uruguay ve diğer ülkelerdeki büyük katliamlardan direk olarak suçludur. Ve o da, 1973 yılında, Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü.

6- Menachem Begin (1978 yılında Nobel Barış Ödülü’nü aldı)

1913 yılında Belarus’ta doğdu. 1992 yılının Mart ayında, Filistin’de –Siyonistlerin İsrail diye adlandırdıkları bölgede- öldü. 1977 Haziran’ından 1983 Ekim’ine kadar başbakanlık yaptı. 1935 yılında Varşova Üniversitesi’nden avukat olarak mezun oldu ama mesleğini yapmadı.

Şimdi de, onun hayatının sevimli sayfalarına bakalım:

A) Çok genç yaşından itibaren “Revizyonist Siyonizm” denilen terörist örgütün üyesi ve Vladimir Jabotinsky’in müridi oldu. Polonya ve Çekoslovakya’da, bu grubun gençlik kolunu yönetti ama Almanya’nın, 1939 yılındaki “tecavüzü” önünde kaçmak zorunda kaldı.

B) 1940 yılında, İçişleri Bakanlığı Halk Komiserliği (Sovyetler; çn) NKVD tarafından, İngiliz Hükümeti casusu olmak suçuyla tutuklandı. Sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı fakat daha sonra serbest bırakıldı ve Koridor Persa aracılığıyla Filistin’e gönderildi. 1942 yılının Ağustos ayında oradaydı.

C) “Kutsal topraklara” ulaşınca, Filistin’de kanlı terör yöntemleri kullanarak İngiliz yönetimine karşı mücadele eden ultraterörist grup İrgún’e*** katıldı.

D) 1944 yılından 1948’e kadar, İngilizlere ve yalnız İngilizlere de değil, bazen de ülkenin barışçıl halkına karşı çok sayıda terörist saldırı gerçekleştiren İrgún örgütünü yönetti. Bu örnekte olduğu gibi onun eylemlerinin birinde, 22 Temmuz 1946 yılında, King David Oteli’ne yapılan saldırıda, caddede ya da otelde aralarında Yahudi ve Filistinli düzinelerce masum sivillerin de bulunduğu 91 kişiyi öldü. Otelin bir kısmını imha eden teröristler, emri Begin’den almışlardı.

E) İrgún’un en kötü eylemlerinden biri, 1948 yılı Nisan ayında, Filistinli köylülere karşı gerçekleştirdiği Deir Yasin katliamıydı.

F) “Bağımsızlıktan” sonra, 1948 yılının Mayıs ayında, Begin diğer sağcı gruplara katılarak Özgürlük Partisi Herut’u kurdu.

G) Herut, 1948’den 1977 yılına kadar muhalefette kaldı ve bu esnada Begin ile Ben Gurión arasındaki kişisel düşmanlık arttı. Liberal ve Herut partileri, Gahal’ı kurmak için Begin’in önderliğinde birleşti ve daha sonra da Likut’u kurmak için diğer eğilimlerle bir araya geldi.

H) Begin, 1977 Haziran ayında, Irak’taki Osirak nükleer tesislerine hava saldırısı emrini verdi ve tesisler yıkıldı. O zamanlar İsrail, onlarca nükleer bombaya sahipti. Oysa Irak bunu, enerjiyi geliştirme amacıyla planlıyordu. Siyonistler, Irak’ı yıllardan beri “kitle imha silahlarına” sahip olmakla suçladılar. Bush, 2003 yılında, bu ülkeyi işgal etmek için aynı yalanı kullandı. Bu silahlar asla var olmadı.

J) Begin, 6 Haziran 1982 yılında, Lübnan’ın işgal edilmesini emretti. Aynı yılın Eylül ayında, Lübnanlı falanjist milisler, Ariel Sharon’un yönettiği İsrail işgal birlikleriyle doğrudan suç ortaklığı yaparak Sabra ve Şatilla Filistin mülteci kamplarında büyük katliamlar yaptılar. Aralarında onlarca çocuğun da bulunduğu, yüzlerce masum sivili soğukkanlılıkla katlettiler. Siyonist olmayan, altmış binden fazla İsrailli -imparatorluğun yapmaya alışkın olduğu katliamlara çok benzeyen- bu vahşeti protesto etti. Bu, ülke tarihinin en büyük halk protestosuydu. Sharon istifa etmek zorunda kaldı ve bir yıl sonra da Begin hükümetten çekildi.

K) Gördüğümüz gibi, Siyonist rejimin en kötü suçları Camp David anlaşmasıyla sürdürüldü ve 10 Aralık 1978 günü, Begin ve Enver Sedat, Nobel Barış Ödülüne layık görüldü. Ödülünü aldığı gün, Begin’in sayısız terörist eylemleri nedeniyle ölen insanların mezarlarında döndüğünü, kimse bilmiyor olabilir mi?

7- İzak Rabin (1994 yılında Nobel Barış Ödülü’nü aldı)

1922 Mart’ında, Kudüs’te doğdu ve 1995 Kasım’ında vurularak öldürüldü. O’nun da barışa sunduğu hizmet kaydını görelim.

A) 19 yaşında, aynı İrgun gibi bir terörist örgüt olan Haganah’ın Palmach kesimine katıldı. Bin yıldan daha fazla bir zamandır, Müslüman ve Arap Filistinlilerin yaşadığı topraklarda bir Yahudi devleti kurmak için Filistin’deki İngiliz mangasına karşı savaştı.

B) “Bağımsızlıktan” sonra, 1948 Arap-İsral Savaşı’nda, Mısırlılara karşı savaşan tugaya komutanlık yaptı.

C) Muhammed’in zamanından beri atalarının yaşadığı topraklardan, 70 bin kişinin zorla göç etmesine neden olan Ramle ve Lydda şehirlerine yapılan saldırılara, diğer bir tugayın komutanı olarak katıldı.

D) 1964 yılında, Başbakan Levi Eshkol tarafından İsrail Savunma Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı.

E) 1967 Altı Gün Savaşı’nda, saldırılara ve çoğunlukla Filistinlilerin yaşadığı Kudüs şehrinin işgal edilmesine katıldı. İsrail, 1948 yılından beri devam eden diğer savaşlarda olduğu gibi bu savaşta da yanki imparatorluğunun savaş malzemesi ve para desteğine sahip oldu.

F) 1968 yılından 1973 yılına kadar ABD’de İsrail Büyükelçiliği yaptı. O zaman İmparatorluğun, İsrail’e yaptığı ekonomik ve büyük askeri yardımlarını artırmayı başardı. Bu yardımlar olmasaydı bu ülke var olmayacaktı.

G) 3 Haziran 1974 günü, başbakanlığa atandı. Eşinin bir skandala karışması ve dört adet F–15 savaş uçağının ABD’den İsrail’e Şabat günü getirilmesinin dini bir skandala neden olması sonucu iktidardaki koalisyon bölündü ve Rabin 1977 yılında istifa etmek zorunda kaldı.

H) İsrailli birliklerin, Lübnan ve Filistin’de, Filistinlilere karşı suç işlemeye devam ettiği yıllarda, 1984’ten 1990’a kadar savunma bakanlığı görevinde bulundu. Birinci İntifada sırasında, İsrail’de barışçıl gösteri yapan Filistinlileri aşırı güç kullanarak bastırdı. Daha sonra göstericilere karşı kullandığı yöntemler nedeniyle ona, “kemik kıran Rabin” dendi.

İ) Oslo Anlaşmaları nedeniyle, 1994 yılında, Rabín, Şimón Peres ve Yaser Arafat’a Nobel Barış Ödülü verildi. On bir ay sonra Rabín, kendisinden daha az terörist olan bir Yahudi tarafından vurularak öldürüldü.

8  ) Şimon Peres (1994 yılında Nobel Barış Ödülü’nü aldı)

1923 yılı Ağustos ayında, şu anda Beyaz Rusya’ya ait olan bir Polonya şehrinde doğdu. 86 yaşıyla, mevcut İsrail Cumhurbaşkanı. New York, Greenwich Village’de okudu ama az. On bir yaşında Filistin’e geldi ve bir kibutz**** topluluğunda tarımla ilgilendi.

Onun barışçı politikasının bir bölümüne bakalım.

A) 1947 yılında, İsrail Savunma Kuvvetleri’nin atası olan Haganah terörist tugayına katıldı. Grubun sadece 22 yaşında olan bu üyesini, Ben Gurión silah ve patlayıcı satın alma sorumlusu olarak atadı.

B) 29 yaşında, Savunma Bakanlığı Genel Müdürü oldu. Ülke onun liderliğinde, daha sonra atom bombası geliştirmek için kullanacağı ve şu anda kullanmakta olduğu nükleer reaktör dinamoyu imparatorluktan aldı.

C) 1995 ve 1996 yıllarında iki kez başbakan oldu.

D) İsrail’de, her iki intifada sırasında ve de Gazze ve Lübnan’da, “Savunma Kuvvetleri” tarafından gerçekleştirilen bütün suçları destekledi. Sharon ile birleştikten sonra da Lübnan’daki Sabra ve Şatilla kamplarında, Filistinlilerin katledilmesini savundu –İsrail’in kendi yasaları tarafından bile katilleri suçluyor.

E) 2005 yılında, bir kez daha Ariel Sharon ile Kadima partisinde birlikte oldu.

F) Yanki yanlısı sabıkalı rejim Türkiye’nin Ermeni katliamını gerçekleştirdiğini reddetti.

G) İran’ın barışçıl amaçlar için nükleer enerji geliştirmesine, imparatorluğun tutumuna uygun davranarak karşı çıktı. 2006 yılında, “İran Cumhurbaşkanı, ülkesinin haritadan silinebileceğini bilmeli” diyerek ve üstü kapalı bir şekilde, bu ülkeye, imparatorluğun ve İsrail’in birlikte bir nükleer saldırı yapabileceklerini beyan etti. Bundan iki yıl sonra da Hillary Clinton, başkanlığa aday olduğu zaman aynı şeyi söyledi.

Oslo Anlaşmaları’ndaki çabalarından dolayı 1994 yılında, Nobel Barış Ödülü’nü kazandı.

9) Barack Obama (2009 yılında Nobel Barış Ödülü’nü aldı)

1961 yılında Hawaii’de doğdu. Harvard Üniversitesi’nde hukuk eğitimi aldı. Medeni haklar savunucusu bir avukat ve Chicago Üniversitesi’nde Anayasa Hukuku profesörüydü. 1997–2004 yılları arası Illinois eyalet senatörlüğü ve 2004–2008 arası Amerikan senatörüydü. Gecen yıl Kasım ayında büyük bir farkla başkan seçildi.

Seçim kampanyasında, Ortadoğu’da barışı arayacağına, kaçak göçmenleri koruyacağına, Küba’ya uygulanan ambargoyu kaldıracağına, herkesi sağlık sigortası kapsamına alacağına, Wall Street tekellerinin ve en şanslıların, adaletsiz sömürüsü karşısında orta sınıfı savunacağına söz verdi. Göreve geleli neredeyse bir yıl oluyor ama bu sözlerin birini bile yerine getirmedi. Bu sözleri vermeseydi seçilemeyecekti. Bugün Nobel Barış Ödülü aldı.

Onun barışçı politikasının ne kadar şiddet içerdiğine bakalım:

A) Ne Küba’ya uygulanan ambargoyu kaldırdı ne de yeni bilgilere göre tutuklulara hala psikolojik işkence uygulanmakta olan, aşağılık Guantánamo cezaevini kapattı. Küba ile barışçıl bir ilişki arama yerine seleflerinin iç politikasını kendi girişimi gibi devam ettirmekte. NED (Amerika’nın Ulusal Demokrasi Vakfı) aracılığıyla, Küba hükümetinin düşmanlarını finanse etmeyi sürdürmekte ve uluslararası yayın anlaşmalarını ihlal eden Marti TV ve Radyosunun yayınlarınu devam ettirmekte. Ağ üzerinden, aptallıklar ve yalanlarla propaganda yapan, Küba politik sisteminin düşmanları ile söyleşiler ve mektuplar aracılığıyla kurulan direk ilişkileri desteklemekte (Obama’nın, Küba halkının yüzde 97’si tarafından onaylanan, 1976 Sosyalist Anayasasının bir sonucu olan ve Küba’da yaşanan politik-ekonomik-sosyal sistemi bilmediği görülüyor… Oysa ABD Anayasası, 1787 yılında, halkın yüzde 8’den biraz fazlasının oyuyla onaylanmıştı).

B) Bu ülkede, fiili bir diktatörlük kurmak için Bush tarafından onaylanan, Yurtseverlik Yasası (Patriot Act) hala geçerli. Bu yasa, ABD tarihinde yaşanmış en büyük anayasal hak ihlalidir. Bu yasa, XIX. yüzyıldan beri bütün uygar ülkeler tarafından saygı duyulan, “habeas corpus” (haksız tutuklamayı yasaklayan kanun) yasasını tanımıyor. İfade özgürlüğünü kısıtlıyor, barışçıl vatandaşlara karşı casusluğu haklı gösteriyor, yasaların uygulanmasında yargı denetimini kaldırıyor.

C) Ortadoğu’ya barış getirmekten uzak. Afganistan’a yapılan saldırıları artırdı, Irak saldırılarına devam ediyor. Pakistan’ı komandoları sızdırmak ve hava saldırıları yapmakla tehdit ediyor.

Bütün dünyayı kandıran bu beyefendi üzerine elbette çok daha fazla şey söylenebilir ama bunları sonraki makalelerde göreceğiz.

Barış ödülü veren Norveç Nobel Komitesinin, savaşçılardan oluştuğu dair kuşkularım var.

Çevirenin notları:
*waterboarding işkencesi: sorgulanan kişide suda boğulma hissi yaratan ABD’nin gözde işkence metodu.
** Casus belli: Türkçeye “savaş nedeni” olarak çevrilebilecek Latince bir ifade olup, bir ülkenin savaşa girme nedenini belirtmek için kullanılır.
***Irgún(İsrail Ulusal Askeri Örgütü): Gizli bir Yahudi örgütüdür. 1931 yılında Filistin’de revizyonist parti tarafından kuruldu. Irgún hem Filistinli Araplara hem özellikle Sefer Abıvan’ın (Beyaz Kitap) yayımlamasından sonra Büyük Britanya’ya karşı eylemci bir siyaset yürüttü ve Filistin’de gizli göç ağları oluşturdu.
****Kibutz (“topluluk” veya “birlikte”): İsrail’de ortaklaşa kullanılan yerleşim bölgesi. İsrail devletinin kuruluşunda önemli etkileri olmuştur. Sosyalizm ve Siyonizm’i pratik bir şekilde bir araya getiren Kibbutizm İsrail’e özgün bir deneydir.

1 Yorum

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz