Kuzey Irak’ta Bir Kızılbaş Toplumu: Şabak – Martin Van Bruinessen

Irak Kürdistanı, en tanınanları Yezidî ve Kakaîler olan çok sayıda heterodoks dinî cemaatin vatanıdır.1 Bu dinlerin her ikisi de, Anadolu Kızılbaş veya Alevîliği ile sayısız benzerlik gösterir, fakat aralarında bazı açık farklılıklar da yok değildir.

Bununla birlikte, en yakındaki Alevî topluluğuna oldukça uzak bir bölgede yaşıyor ve diğer dinlerle doğrudan ilişki içerisinde bulunuyor olsa da, Kuzey Iraktaki küçük bir topluluk Alevîlerle aynı inanışlara ve pratiklere bağlı görünmektedir. Bunlar Dicle ve Büyük Zap tarafından sınırlanan bir üçgende, Musul’un doğusundaki birkaç düzine köyde yaşamlarını sürdüren Şabaklardır.2 1925 nüfus sayımında 10.000 civarında oldukları tesbit edilmişti; 1960 Irak nüfus sayımında 35 köyde 15.000 civarında Şabak’ın yaşadığı açıklandı.3 Son sayım sonuçları dikkate değer bir oranda yüksektir ve hatta bazı yerel kaynaklar altmıştan fazla köyde 100.000 Şabak yaşadığını ve Musul’da da birkaç bin Şabak’ın ikâmet ettiğini iddia etmektedir.4

Vinogradov, Şabak ismini, ‘karışmak, birbirine karışmak’ anlamına gelen Arapça Şabaka fiiliyle ilintilendirir; bu da, Şabakların ortak bir tarikata ve aynı manevi liderlere bağlılığın birarada tuttuğu etnik köken bakımından heterojen bir topluluk olduklarını yansıtmaktadır.5 1958 ve 1963 toprak reformlarına kadar hemen hemen bütün Şabaklar topraksız, ortakçılıkla geçinen köylülerdi. İşledikleri toprak şehirde oturan ve 18. yüzyıldan beri bu toprakların sahipleri olduklarını söyleyen Seyyid ailelere aitti. Ehl-i Beyt’ten oldukları için Şabaklardan büyük saygı gören bu Seyyid aileleri, gerek Şabaklar arasında gerekse devletle Şabaklar arasında aracılık ederlerdi ve bu nedenle siyasî anlamda da Şabakların efendileriydiler. Önde gelen toprak ağası ailelerden birinin üyesi olan Rassam’ın kaydettiği bir aile efsanesine göre kasabanın nakib ül eşraf’ı 1743’te Musul’un İranlılar tarafından kuşatılması sırasında küçük bir mucize göstererek şahı kuşatmayı kaldırmaya ikna etmişti. Bu hizmetine bir ödül olarak kasabanın dışındaki geniş topraklar nakibe verilmişti. O veya halefleri fakir Şabakların kendi topraklarına yerleşmelerine izin vermişti.6 Bu efsane tamamen uydurma olabilir, ancak ezilen heterodoks bir toplumun nasıl olup da ulaşılmaz dağlık bölgeler yerine büyük bir şehrin hemen yakınına yerleşmiş olmalarını açıklıyor görünmektedir.
Şabak toplumu genelde kendisini Kürt olarak görür, fakat 1970’lerden itibaren Araplaştırma girişimleriyle karşılaşmışlardır, ki bunlar 1988 Anfal harekâtında yirmiye yakın Şabak köyünün yıkılması ile zirveye ulaşmıştır.7 İbadetlerini ve dinî törenlerini Türkçe yaparlar. Şabakların çoğunluğu çok dillidir, bu durum gerçekte Türkmen, Kürt, hatta Arap olarak gösterilmelerini mümkün kılmaktadır. Bununla birlikte en azından büyük bir kısmının ana dili İranî dillerinin Gurani kolunun bir diyalektidir. Dinleri büyük ölçüde Anadolu Alevîlerininkine (Kızılbaş) benzer; El-Sarraf8 tarafından aktarılan dualarından biri (gülbenk) açıkça Hacı Bektaş’a ve manevi yollarının kurucuları olan Erdebil erenleri, yani Safaviler’e dairdir.9 Dinî toplantılarda söyledikleri (Anadolu Alevîleri arasında nefes olarak bilinen) dinî şiirlerden bazıları Şah İsmail’e ve Alevî büyüğü Pir Sultan Abdal’a atfedilmektedir. Şabakların inancı çeşitli şiir ve dualarda ifadesini bulan temel bir akideye dayanır. Buna göre Allah, Muhammed ve Ali’nin belirleyici olduğu kutsal bir üçlü oluştururlar.
Şabakların ‘kutsal kitabı’, Kitabu’l-menakıb veya buyuruk (yerel telâffuzda buruk) olarak bilinir ve iki bölüm olarak el-Saraf’ın monografisinde yayınlanmıştır. İlk bölüm Şeyh Safiyûddin ve oğlu Sadr el-Din arasında tarikatın adabı hakkında sorulu cevaplı bir diyalogdan oluşur, bu bölümde aşırı Şiî etkileri gözlenmez; ikinci bölüm, Buyruk, Anadolu Alevî topluluklarının aynı başlık altındaki metinlerine benzer bir içerik taşır. Bu bölüm, kelimesi kelimesine değil, ancak genel itibariyle farklı Anadolu Alevî topluluklarının kutsal kabul ettiği Buyruk metinlerine benzer.10 İmam Ali ve İmam Cafer el-Sadık’la özdeşleştirilen farklı öğretileri ve emirleri içerir ve öğretmen (mürebbi) ile öğrenci (talip) arasındaki ilişkiyi ve dinî kardeşlik (musahiblik) eğitimini tartışır.
Bu kutsal metinlerle Şabakların şu anki inançları ve pratikleri arasındaki ilişki açık değildir. Sünnî, bir Müslüman olarak el-Sarraf, Şabakların namaz kılmadığını, Ramazan’da oruç tutmadığını, zekat vermediğini ve hacca gitmediğini, ancak bu görevlerin herbiri yerine kendi alternatifleri olduğunu belirtir. Namazın yerine pir’in evinde ezberden dualar (gülbank) okudukları kutsal ayinlere katılırlar. Ramazan’da oruç tutmanın yerine Muharrem’in ilk dokuz günü oruç tutarlar ve zekat vermenin yerine çok daha büyük bir yüzdeye tekabül eden, kums’u (toprak sahibinin payı olarak) Ehl-i Beyt’e öderler; bu, tarımsal ürünün beşte biri kadardır. Mekke’yi ziyaret etmezler, fakat kendi bölgelerindeki, özellikle Necef ve Kerbela’daki kutsal türbeleri ziyaret ederler.
Bazı Iraklı uzmanlar Şabak’ın 1514 Çaldıran Savaşı’ndan sonra güneye kaçan Anadolu Kızılbaşlarının soyundan geldiğini iddia etmektedir.11 Üyeliğe kabul törenlerinde Şabak piri, Pir Sultan Abdal’a dayandırılan bir nefesi okur. Bu durum Şabakların gerçekten de Anadolu kökenli olduğunu göstermekte gibidir, ancak bu durumda Musul’a daha sonra gelmiş olmalıdırlar çünkü Pir Sultan Çaldıran Savaşı’ndan yaklaşık yüzyıl sonra yaşamıştır. Aşağıda okuyacağınız nefes Ali’nin Kızılbaşlar tarafından nasıl tanrılaştırıldığını alenen göstermesi açısından diğerlerinden farklı ve bir o kadar da ilginçtir:

Yedi iklim çar köşeyi seyr etdim
ben Aliden gayrı ala görmedim
yaradubdur on sekiz bin alemi
rızkın vermeğe ganidir gani
bir ismin Alidir bir ismin Allah
Şükür b.rl.giye (?) el-hamdülillah
dinimiz kavidir vallahi ve billahi
ben Aliden gayrı ala görmedim
Ali gimen er gelmedi cihana
ona da tutdılar yüz bin bahane
yedi kere devredim (?) ulu divana
ben Aliden gayrı ala görmedim
hakk buyurmuş levh üstünde kalemi
nur ile toldırmış cümle alemi
Alini çağıran mahrum kalır mı
ben Aliden gayrı ala görmedim
indim yer bahrine ilgar eyledim
sarı öküz tügin saydım fark eyledim
çıkdım gök yüzine seyran etdim
ben Aliden gayrı ala görmedim
cennet alanın kapusı divan taş
laldır atarıfı gevherdir taşı
Alidir belin kırkların baş
ben Aliden gayrı ala görmedim
Pir Sultan Abdal özüdir Ali
dilim böyle söyle: ben özüm eli
Allah Muhammed kendü özüdir Ali
ben Aliden gayrı ala görmedim12

Bu nefesin farklı bir şekli de Anadolu’da bilinir, ancak burada nefes Pir Sultan’a değil, Pir Sultan’ın müridi olma ihtimali olan Kul Himmet’e atfedilir.13
Safevi-Kızılbaşlıkla yakın ilişkileri Şabakları komşu heterodoks topluluklar olan kuzeydeki Yezidîlerden ve güneydoğudaki Sarlîlerden ayırır. Sarlîler, Kakaîler gibi Ehl-i Hakkın bir koludurlar; Şabaklarınkine benzer bir Gurani diyalektini konuşurlar. Bir başka komşu Gurani konuşan topluluk olan Bajwan veya Bajalanın, Şabakların bir parçası veya Şabakların bu topluluğun bir parçası olduğu söylenir. Bununla birlikte Bajwan, aşiret yapısına sahip ve aşiret liderleri tarafından yönetilen bir topluluktur, oysa Şabaklar Peygamber soyundan olmaları nedeniyle üzerlerinde büyük manevi nüfuza haiz şehirde oturan Seyyid ailelerine ait tarlalarda ortakçılık yapan aşiretsiz köylülerdir. Şabak ve bölgedeki Bajwan, Sarlî, Kakaî ve Şiî Türkmenler arasında evlilige sıkça rastlanır ve bu durum bu dinî topluluklar arasındaki sınırları belirsizleştirmektedir.
Şabak toplumu Alevîlere benzer bir manevi hiyerarşik yapıya sahiptir. Her yetişkin bir pire, (el-Sarraf tarafından dede olarak adlandırılan) bir manevi büyüğe bağlıdır. Bu, soydan geçen bir yapıdır ve her aile bunu, nesilden nesile bir pir soyuna bağlanarak sürdürür. Bütün ritüeller bir pir tarafından yönetilmelidir. Çoğu durumda bir rehber ona yardım etmekle yükümlüdür ve belli başlı yıllık kutlamalarda, (el-Sarraf’ın meratip olarak adlandırdığı) oniki hizmetli hazır bulunmak zorundadır: pir, rehber, lamba taşıyıcısı (hamil el-çerağ), süpürge taşıyıcı (hamil el-miknasa), bardak taşıyıcı (sak), kasap, dört yardımcı (hadem) ve iki kapı bekçisi (ebvab). Anadolu Alevî toplulukları da, her birine değişik isimler verseler de bu oniki hizmeti bilirler.14 Kasap ve dört hadem, kutlamada merkezî bir öneme sahip kutsal yemeğin (genellikle horoz etinden yapılır) hazırlanması ve dağıtılmasından sorumludur. Şabak pirleri hiyerarşik olarak sıralanır ve baba olarak bilinen üstün bir manevi otorite hiyerarşinin en üstünde yer alır.
Şabakların pirin evinde düzenlenen (Alevîlerin cem, el-Sarraf’ın muştama dediği) düzenli dinî törenleri vardır. Belli başlı üç yıllık kutlama vardır; Aralıkta, yeni yılda kutlanan, aşura gecesinde kutlanan ve üçüncü olarak ise, suçluların halkın önünde suçlarını itiraf ettikleri ve toplumdaki uzlaşmazlıkların çözüldüğü özür gecesinde gerçekleştirilen.15 Şabak ve Sarlî hakkındaki erken dönem metinlerde laylat el-kafsha adıyla ve genellikle ağza alınamayacak iğrençliklerle (kafasha fiili yerel Arap diyalektinde ‘yakalamak, tutmak’ anlamına gelir) betimlenen kutlamalar, erkeklerin ve kadınların birlikte katıldığı bu üç gece kutlamalarıdır. Minorsky’nin, çok daha masum görünen ve ayakkabı anlamına gelen Farsça kafsh sözcüğünden bu kelimenin türediği iddiası, sonraları birçok uzman tarafından kabul görmüştür. Örneğin Moosa, Minorsky’yi izleyerek bu ismin, terliklerin çıkarılmasından kaynaklandığını söyler. Ancak Şabaklar kendileri bu ismi kullanmıyor görünmektedirler.
Hac, dinî takvimin bir başka önemli bölümünü teşkil eder, ‘id el-fitr ve ‘id el-adha’da ziyaret edilen iki önemli türbe Ali Reş (Kara Ali) ve Abbas adlarını taşırlar. Şabaklar birincisini İmam Ali Zeyn el-Abidin bin Hüseyin’le, ikincisini de Hüseyin’in Kerbela’da ölen genç kardeşi Abbas’la özdeşleştirirler. Farklı bir ziyaret şekli de, Kerbela’daki felaketten sorumlu olan Irak’ın Emevi valisi Ubeydullah bin Ziyad’ın sözde türbesini taşlamaktır. Bu ziyaret yılın herhangi bir zamanında yapılır.16
Başlıca hac (ziyaret) yerlerinin bugün yaşadıkları yerlerin çevresinde olması, Şabakların bu topraklardaki köklerinin derinlerde olduğunu ve asıl geldikleri bölgeyle bağlantılarını artık korumadıklarını göstermektedir. Onları Anadolu Alevîleri ile bağlayan şey inançlarının içeriğidir. Dilleri ne Türkçe ne Kurmanci ne de Zazacadır. Şabak Ehl-i Hak dilini konuşur. Gurani ve Zazacanın akraba diller olmasından dolayı Şabaklar bir şekilde Dersim’in Zazaca konuşan Alevîleriyle ilintilendirilebilirler. Belki de Şabaklar aslen Zazaca konuşan Alevîlerdir ve dilleri, Bajalan ve Sarlî’lerle ilişkileri içinde zamanla Guranileşmiştir. Şabakların dil ve dinlerinin Dersimlilerinkiyle ortak olup olmadığı mevcut yayınlardan değil, yeni bir saha araştırması ile ortaya çıkarılabilir.

Martin Van Bruinessen
Kaynak: Kürtlük, Türklük, Alevilik  [İletişim Yayınları]

1 Kakaî dini İran’da Ehl-i Hak olarak adlandırılan dinle aynıdır. Bu konudaki en iyi çalışma; C.J.Edmonds, “The beliefs and practises of the Ahl-i Haqq of Irak”, İran 7 (1969), s. 87-106. Yezidî dini hakkında son zamanların en iyi çalışması; Philip Kreyenbroek, Yezidism, Its Background, Observances and Textual Tradition (Lewiston, NY; Mella Research Publications, 1995).
2 C. J. Edmonds’un Şabak’ın Yezidî komşularına yaptığı ziyareti hakkında kaleme aldığı detaylı bir kitap (A Pilgrime to Lalish, Londra: Royal Asiatic Society, 1967), Şabak köylerinin bir listesini ve en önemli köylerinin haritadaki yerlerini ve bölgedeki diğer heterodoks toplumları kapsamaktadır.
3 Amal Vinogradov, “Ethnicity, cultural discontinuity and power brokers in northern Iraq: the case of the Shabak”, American Ethnologist 1 (1974), s. 208.
4 Bu bilgi Michiel Leezenberg’den nakledilmiştir; “The Shabak and Kakais: Dynamics of ethnicity in Iraqi Kurdistan” (Teknik not, Institute for Language, Logic and Computation, University of Amsterdam, 1994).
5 Vinogradov, “Ethnicity”, s. 120.
6 Vinogradov, “Ethnicity”, s. 210-12; aynı zamanda bkz. Amal Rassam (=A. Vinogradov), “Al-taba’iyya: power, patronage and marginal groups in northern Iraq”, E. Gellner ve J.Waterbury,(der.) Patrons and Clients in Mediterranean Societies içinde (Londra: Duckworth, 1977), s. 157-66.
7 Anfal ve etkileri hakkında bkz. Human Rights Watch, Iraq’s Crime of Genocide: The Anfal Campaign against the Kurds (New Haven, Yale University Press, 1995). Leezenberg’e göre (bkz. “The Shabak and the Kakais’’, s. 7) 22 köy tamamen veya kısmen yok edildi ve sakinleri olan 3.000 aile Erbil’deki toplama merkezlerine gönderildi. Liderlerinden birinin Şabakların Arap olduğunu resmen açıklamasının ardından 1990’da çoğunun geri dönmesine izin verildi.
8 Ahmad Hamid al-Sarraf, Al Shabak Min Firak al-Ghulat fi al-lrak (Bağdat, 1373/1954). Bu kitap Şabaklar hakkında varolan en iyi çalışmadır. Bir bölümü şu kitapta özetlenerek İngilizce’ye çevrilmiştir: Matti Moosa, Extremist Shiites: The Ghulat Sects (Syracuse University Press, 1987)
9 “Hacı Bektaş Veli kızıl pirleri, Erdebil erenleri bu yolu bize kurmuş”(Al-Sarraf, Al-Shabak, s. 96). Bu gülbenkin tam hali şu şekildedir: “Tevelli tecelli kabul ola / istekleri müyesser ola / akşamın hayrı gele şerri def ola / gerçeğe hu, batıla yuh ola / sırrı sır edenin damına bu / Hacı Bektaş Veli kızıl pirleri / Erdebil erenleri bu yolu bize kurmuş / Hu diyelim erenlerin damına / Allah Muhammed Ali, Hakk dost, pir dost / Hakka Şah, batıla yuf’.
10 En iyi basılmış metin: S. Aytekin, Buyruk (Ankara, 1958).
11 Moosa da (Extremist Shiites, s. 6), Iraklı uzman al-Shaybi’yle aynı fikirdedir. Vinogradov da (“Ethnicity”, s.210), Şabakların bölgedeki diğer heterodoks toplumlar gibi politik kuşkulardan kurtulabilmek için kendilerini Bektaşî düzenine bağlı gördüklerini ekleyerek bu hipotezi destekler.
12 El-Sarraf, Al-Shabak, s. 113-14. “Aliden gayrı ala” ifadesinin “Aliden gayrı Allah” ifadesi ile aynı şekilde telâffuz edildiğine dikkat ediniz.
13 Bu metin şu kitapta yer almaktadır: Cahit Öztelli, Bektaşi Gülleri. Alevî Bektaşi Şiirler Antolojisi (İstanbul: Milliyet, 1973), s. 35. Kitapta yer alan ilk dörtlük şudur: Yedi iklim dört köşeyi dolandım / Ben Ali’den gayrı bir er görmedim / Kısmet verip âlemleri yaradan / Ben Ali’den gayrı bir er görmedim.
14 El-Sarraf, Al-Shabak, s. 101-3 (al-Sarraf kasabı açık bir şekilde belirtmemiştir, fakat Moosa’nın özetinin 123. sayfasında kasap da listelenmiştir). Anadolu’da oniki hizmetin adları bölgeden bölgeye değişebilir. Bununla ilgili iyi bir tetkik için bkz. Nejat Birdoğan, Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevîlik (Hamburg, 1990), s. 277-85.
15 El-Sarraf, Al-Shabak, s. 103-4.
16 El-Sarraf, Al-Shabak, s. 115-7. 138

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz