JOSE SARAMAGO: “KÖRLEŞMİYORUZ, HEPİMİZ KÖRÜZ BAKIYORUZ AMA GÖRMÜYORUZ”

Körlük, 1998 yılı Nobel Edebiyat Ödülü’ sahibi Portekizli sosyalist yazar Jose Saramago’nun yazdığı en etkileyici kitap.  Araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken ansızın körleşir. Körlüğü, başvurduğu doktora da bulaşır. Bu körlük, bir salgın hastalık gibi bütün kente yayılır; öldürücü olmasa da tüm ahlaki değerleri yok etmeyi başarır. Toplum, görmeyen gözlerle cinayetlere, tecavüzlere tanık olur. Ayakta kalabilenler, ancak güçlü olanlardır. Koca kentte körlükten kurtulan tek kişi, göz doktorunun karısıdır. Portekiz’in yaşayan en önemli yazarı olan Jose Saramango, bu çarpıcı romanında körlük olgusunu bir metafor olarak kullanmış, basit imglere, sıradan sözcük oyunlarına başvurmadani yoğun bir anlatımla, anlatıcının ve kahramanaları konuşmalarını ortaklaşa bir monologa dönüştürerek, kurgunun evrenselleşebilmesi açısından kişilere ad vermeksizin liberal demokrasinin insanları sürüklediği sağlıksız ortamı olağanüstü bir ustalılka yaratmıştır. [Romandan bir bölüm aşağıdan okuyabilirsiniz]

Bu sözlerle sarsılan ya da öfkesini daha fazla bastırmayı başaramayan erkeklerden biri birden ayağa fırladı, Başımıza açılan belanın sorumlusu bu herif, gözlerim görseydi onu şu anda öldürürdüm, diye kükredi, doktorun bulunduğunu sandığı yeri işaret ederek. İşaret ettiği yer konusunda fazla yanılmamıştı ama bu hareketi gülünç bir etki yarattı, çünkü suçlayan parmağını dramatik biçimde masum bir başucu masasına yöneltmişti. Sakin olun, dedi doktor, bir salgın hastalık söz konusu olduğunda suçlu yoktur, herkes kurbandır, Yapmış olduğum gibi, iyiliksever görünmeye kalkmasaydım, onun evine gitmesine yardım etmemiş olsaydım, değerli gözlerimi şu anda yitirmemiş olacaktım, Kimsiniz siz, diye sordu doktor ama suçlayan adam yanıt vermedi, konuştuğuna pişman olmuş gibiydi. Bunun üzerine Öteki erkeğin sesi işitildi, Beni evime götürdü, bu doğru, ama sonra, durumumdan yararlanarak arabamı çaldı, Yalan, ben hiçbir şey çalmadım, Evet efendim, çaldınız, Sizin külüstürü biri çaldıysa, o ben değilim, yaptığım iyiliğe karşılık, ödül olarak kör oldum, ayrıca tanıklar nerede, tanıklarınız var mı, Tartışma sizi hiçbir yere götürmez, dedi, doktorun karısı, araba orada dışarıda, oysa ikiniz de içerdesiniz, birbirinizle barışsanız iyi olur, burada birlikte yaşamak zorunda olduğumuzu da unutmayın, Ben, burada onunla birlikte yaşamak istemeyecek birini tanıyorum, dedi birinci kör, siz ne isterseniz yapın ama ben gidip öteki koğuşa yerleşeceğim, bu herif gibi, bir körün arabasını çalabilecek tıynette bir serseriyle aynı yerde kalacak değilim, benim yüzümden kör olduğunu ileri sürüyor, iyi ki kör olmuş, bu kavanoz dipli dünyada biraz olsun Adalet kaldığını gösterir bu.

Kitap, 2008 yılında “City of God / Tanrıkent” filminin Brezilyalı yönetmeni Fernando Meirelles tarafından filme çekilmiş,  Cannes Film Festivali’nin açılış filmi olarak gösterilmişti. Herkesi kör eden bir salgınının hızla yayıldığı modern bir kentte salgından etkilenmeyen bir kadının öyküsünü anlatan filmin başrollerini Julianne Moore, Mark Ruffalo, Danny Glover, Gael García Bernal ve Sandra Oh paylaşıyor.

Bavulunu kavradı ve tökezlememek için ayaklarını sürüyerek, boşta kalan eliyle boşluğu yoklayarak, iki yanında kötü yatakların dizili bulunduğu geçiş yoluna yöneldi, Koğuşlar nerede, diye ordu ama yanıtını işitemedi -zaten yanıt veren de olmadı-, çünkü birden, üzerine tekme tokat birinin yüklendiğini fark etti, başına gelen kötülüklerden onu sorumlu tutan ve öç almak için tehditlerini uygulamaya geçiren oto hırsızının saldırısına uğramıştı. Alt alta, üst üste, karyolaların bacaklarına çarparak dar aralığa yuvarlandılar, bu arada yeniden korkuya kapılan şaşı çocuk ağlayarak annesini istemeye başlamıştı. Doktorun karısı kavgayı tek başına ayıramayacağını bildiğinden, kocasının koluna yapışarak öfkeli kavgacıların boğaz boğaza debelendikleri aralığa götürdü. Kocasının ellerini yönlendirdi, kendisi de en yakındaki körle ilgilendi, kavgayı büyük güçlükle ayırabildiler. Akılsızca davranıyorsunuz, diye azarladı doktor ikisini de, burada kaldığımız süreyi cehenneme çevirmek istiyorsanız kavga etmeyi sürdürün, doğru yoldasınız, burada kendi başımıza bırakıldığımızı da anımsayın yalnız, dışarıdan hiçbir yardım gelmeyecek, söylenenleri duydunuz, Arabamı çaldı benim, diye homurdandı birinci kör, öteki körden aldığı darbeler yüzünden pestili çıkmış, iflahı kesilmiş durumda, Bırakın dalaşmayı, şu anda bunun ne yararı var, dedi doktorun karısı, arabanız çalındığı anda zaten onu bir daha kullanamayacak durumdaydınız, Evet, doğru, ama benim arabamdı o ve bu hırsız onu bilmediğim bir yere götürdü, Arabanız büyük bir olasılıkla bu adamın kör olduğu yerde duruyor, dedi doktor, Akıllı bir insansınız, doktor, orada öylece duruyor, dedi hırsız. Birinci kör, kendisini tutan ellerden kurtulmak ister gibi bir hareket yaptı, ama fazla zorlamadan, aşağılanmasının öcünü almakla arabasının geri gelmeyeceğini, geri gelse bile, yitirdiği gözlerini ona yeniden kazandırmayacağını anlamıştı sanki. Öte yandan hırsız tehditlerini sürdürüyordu, Buradan elini kolunu sallayarak çıkabileceğini sanıyorsan fena halde yanılıyorsun, Arabanı çaldım, tamam, arabanı çalan benim, oysa sen benim gözlerimi çaldın, söyle bakalım, hangimiz daha rezil, sen mi, ben mi, Kesin şunu, diye karşı çıktı doktor, burada hepimiz körüz, bunun için yakınıp durmadığımız gibi, kimseyi de suçlamıyoruz, Başkalarının derdi beni hiç ilgilendirmez, dedi hırsız, aşağılayıcı bir ses tonuyla, Başka koğuşa gitmek istiyorsanız, dedi doktor birinci köre, karım size yardımcı olabilir, yön bulma duygusu benimkinden daha güçlü, Fikir değiştirdim, burada kalıyorum. Hırsız, onunla alay etti, Yalnız başınıza kalmaktan korkuyorsunuz, hepsi bu, canavarlara yem olmaktan ödünüz patlıyor, Yeter artık, diye bağırdı, sabrı tükenen doktor, Yavaş ol doktor amca, diye homurdandı hırsız, burada hepimizin eşit olduğumuzu unutma, bana buyruk veremezsin, Buyruk verdiğim yok, bu adamı rahat bırakmanızı istiyorum yalnızca, Tamam, tamam, ama benimle dalaşmak için bahane aramayın, öfkem burnumdadır, tepem atınca da adamı katır gibi teperim, herkes gibi ben de uslu çocuk olabilirdim ama bağışlamasız bir adamım ben. Hırsız, hırçın el kol hareketleriyle biraz önce üzerinde oturduğu yatağı aradı, bavulunu yatağın altına itti, sonra seslendi, Ben yatıyorum, ses tonuna bakılacak olursa, Arkanızı dönün, soyunuyorum, demek istemişti sanki. Koyu renk gözlüklü genç kız şehla çocuğa, Senin de yatman gerekiyor artık, dedi, sen şu tarafta yatacaksın, gece bir şey istersen bana seslen, Çişimi yapmak istiyorum, dedi çocuk. Onu duyan herkeste birden ve ivedi olarak işeme isteği uyandı ve aynı şeyi onun sözleriyle ya da daha başka sözlerle düşündüler, Bir de o işi nasıl yapabileceğimizi bilebilsek, birinci kör, lazımlık olup olmadığına bakmak için eliyle yatağın altını yokladı, bu arada içinden, İnşallah yoktur, diyordu, çünkü ötekilerin önünde çişini yapmaya utanacaktı, onu göremezlerdi elbette, ne var ki çiş essi duyulur, gizlemeye pek olanak yoktur, erkekler, onlar en azından, kadınlara oranla farklı bir yöntem kullanabilirler, bu bakımdan daha şanslı sayılırlar. Hırsız, yatağının üstüne oturmuş söyleniyordu, Allah kahretsin, bu barakada insan nereye işeyebilir ki, Sözlerinize dikkat edin, yanımızda bir çocuk var, diye itiraz etti, koyu renk gözlüklü genç kız, Tamam nonoşum ama bir yer bulman gerekiyor, yoksa çocuk donuna yapacak.

Doktorun karısı, tuvaletleri bulmaya çalışacağım, dedi, şu taraftan burnuma bir koku geliyor gibi, Ben de sizinle geliyorum dedi, koyu renk gözlüklü genç kız, küçük çocuğu elinden tutarak, Oraya hep birlikte gitsek iyi olacak, dedi doktor, böylelikle, gerek duyduğumuzda hangi yolu izleyeceğimizi öğrenmiş oluruz, Kafanın içini okuyorum senin, diye düşündü oto hırsızı, ne var ki yüksek sesle, Ne zaman çişim gelse, sevgili karının beni işemeye götürmesini istemiyorsun, demeye cesaret edemedi. Bu düşünce, içerdiği gizli anlam yüzünden kamışının hafifçe sertleşmesine neden oldu, buysa onu şaşırttı, oysa kör oldu diye cinsel isteğin azalması ya da yok olması gerekmiyordu, Tamam, dedi sonunda, her şeyimi yitirmiş değilim, ölülerin ve yaralıların arasında paçayı kurtarmış biri çıkar nasıl olsa karşıma ve ötekilerin konuştuklarına kulaklarını tıkayarak, kendini düş dünyasına bıraktı. Ne var ki düş kurmasına fırsat tanımadılar, doktor, Arka arkaya durup kuyruk oluşturacağız, karım önden yürüyecek, herkes elini önündekini omzuna koyacak, böylelikle birbirimizi kaybetmeyeceğiz, diyordu. Birinci kör, ben bu herifle gitmem, dedi, arabasını çalan adamı kastediyordu kuşkusuz.

Birbirlerini bulmaya da, kaçmaya da çalışsalar daracık geçiş yerinde zorlukla hareket ediyorlardı, üstelik, doktorun karısı da gözleri görmüyormuş gibi hareket etmek zorundaydı. Sonunda sıra oluşturuldu, doktorun karısının arkasında şehla çocuğu elinden tutan koyu renk gözlüklü genç kız vardı, onun arkasında, ayağında iç donu, üzerinde bir triko ile hırsız, sonra doktor ve kuyruğun sonunda, şimdilik saldırılma tehlikesi içinde bulunmayan birinci kör. Kendilerine kılavuzluk eden kişiye güvenmiyormuş gibi, boştaki elleriyle havayı yoklayarak, geçtikleri yerlerde duvar, kapı kasası gibi destek alabilecekleri katı cisimler arayarak çok yavaş ilerliyorlardı. Koyu renk gözlüklü genç kızın arkasından giden hırsız, ondan gelen güzel kokuyla ve biraz önce kamışının kalkmasının anısıyla uyarıldığından olacak, ellerini daha yararlı biçimde kullanmaya karar vererek bir eliyle kızın saçlarının altından ensesini okşarken, öteki eliyle, peşrev yapmaya hiç gerek görmeden göğsünü kavrayıverdi. Genç kız bu küstahça davranıştan kurtulmak için silkindi ama adam ona sıkıca sarılmıştı. Bunun üzerine, ayağını çifte atar gibi şiddetle arkaya salladı. Ayakkabısının çivi gibi ince topuğu, hırsızın yumuşak ve çıplak baldırına saplandı, adam şaşkınlık ve acıyla bağırdı. Doktorun karısı arkasına bakarak, Ne oluyor, diye sordu, Sendeledim, diye yanıt verdi koyu renk gözlüklü genç kız, arkamdakinin canını yakmış olmalıyım. Bir yandan inlerken, öte yandan sövüp sayan ve yediği tekmenin yaptığı hasarı anlamaya çalışan hırsızın parmaklarının arasından kanlar akıyordu. Yaralandım, bu nonoş ayaklarını koyacağı yeri göremiyor, Ya siz, siz de ellerinizi nereye koyacağınızı bilmiyorsunuz, diye sertçe yanıt verdi genç kız. Doktorun karısı, ne olup bittiğini anladı, önce gülümsedi ama açılan yaranın pek de hafif bir yara olmadığını hemen fark etti, zavallı şeytanın bacağından aşağı kan süzülüyordu, oysa yanlarında ne oksijenli su, ne cıvalı krom, ne pansuman, ne bandaj, ne de mikrop öldürücü toz vardı, bunların hiçbiri yoktu. Sıra bozulmuştu, doktor soruyordu, Nerenizden yaralandınız, Şuradan, Şuradan nereden, Bacağımdan, görmüyor musunuz, nonoşun topuğu bacağımı deldi, Sendeledim, benim suçum değil, diye yineledi genç kız, ama hemen ardından, öfkeye kapılarak patladı, Bu salak beni elledi, beni ne zannediyor. Doktorun karısı araya girdi, Şu anda yarayı temizleyip bantlamak gerekiyor, Peki, su nerede var, diye sordu hırsız, Mutfakta var, mutfakta su var ama oraya hepimizin gitmesi gerekmiyor, kocamla ben bu beyi oraya götüreceğiz, ötekiler bizi burada bekleyecek, fazla gecikmeyiz, Benim çişim geldi, dedi çocuk, Tut biraz, hemen geri geleceğiz. Doktorun karısı, sağa, sonra sola dönmesi, sonra da dik açı oluşturan uzun bir koridoru geçmesi gerektiğini biliyordu, mutfak en dipteydi. Birkaç dakika sonra, şaşırmış gibi yaparak durdu, geri döndü, sonra bağırdı, Ah, tamam, anımsıyorum, sonra dosdoğru mutfağa gittiler, daha fazla vakit yitirmemek gerekiyordu, yaradan çok kan akıyordu. Başlangıçta, su çok kirli aktı, berraklaşması için beklemeleri gerekti. Ilık bir suydu, boruların içinde kokuşmuş gibiydi, bacağına su değince yaralı adam rahatlayarak iç geçirdi. Yaranın görünüşü iyi değildi, Şimdi bacağını nasıl bandajlayacağız, diye sordu doktorun karısı. Bir masanın altında, yer silmek için kullanıldığı anlaşılan pis bezler vardı ama onları bandaj yapmak için kullanmak büyük tedbirsizlik olurdu, Görünüşe göre, burada hiçbir şey yok, dedi kadın, arıyormuş gibi yaparak, Ama bu durumda kalamam doktor, kanın akması kesilmedi, yalvarırım size, yardım edin bana, biraz önce kötü davrandığım için beni bağışlayın, diye sızlanıyordu hırsız. Şu anda size yardım etmekteyiz, dedi doktor, sonra Sırtınızdaki trikoyu çıkarın, başka çaremiz yok. Yaralı adam homurdanarak trikonun kendisi için gerekli olduğunu söyledi ama çıkardı. Doktorun karısı trikoyu hemen rulo haline getirerek adamın bacağına sıkı sıkı sardı, kollarını eteğiyle birleştirerek kaba bir düğüm atmayı başardı. Bunlar, bir körün kolayca başaracağı hareketler değildi ama kör taklidi yapmayı sürdürerek daha fazla zaman yitirmek istemedi, gelirken yolunu kaybetmiş gibi yapmakla rolünü fazlasıyla oynamıştı. Hırsız, durumu biraz anormal buldu, doğru mantık yürütülecek olursa, göz doktoru bile olsa bandajı onun yapması gerekirdi ama tedavi edilmesinin getirdiği avunma duygusu, içinde uyanan kuşkuları bastırdı, bunlar aklından gelip geçen belli belirsiz kuşkulardı zaten. Ötekilerin bulunduğu yere geri döndüler, hırsız topallayarak yürüyordu, doktorun karısı şehla çocukcağızın çişini tutamayıp donunu ıslattığını hemen gördü. Bunu birinci kör de, koyu renk gözlüklü genç kız da fark etmemişti. Çocuğun ayaklarının dibine bir çiş tabakası yayılmıştı, pantolonunun apış arasından hâlâ çiş damlıyordu. Doktorun karısı, hiçbir şey olmamış gibi, Haydi, gidip şu tuvaletleri bulalım, dedi. Körler, birbirlerini bulmak için kollarını kaldırarak hareket ettirmeye başladı ama koyu renk gözlüklü genç kız kendisini elleyen o küstah adamın önünde yürümeyeceğini baştan söylediğinden, bu yoklama harekâtına katılmadı, sonunda hırsız ile birinci kör yer değiştirdi, doktor da aralarına girdi ve kuyruk oluşturuldu. Hırsız, daha görünür biçimde topallıyor, ayağını sürüyordu. Kuyruk içinde hareket etmek ona rahatsızlık veriyor, yarası da o kadar şiddetle ağrıyordu ki, sanki kalbi yer değiştirmiş, yaranın tam ortasına yerleşmişti. Koyu renk gözlüklü genç kız, çocuğu yeniden elinden tutmuştu ama çocuk yediği halt anlaşılmasın diye olabildiğince açıktan yürüyordu, doktor, Burası sidik kokuyor, diye homurdandığında, karısı onun bu izlenimini onaylamanın doğru olacağını düşündü, Evet, doğru, bir koku var. Kokunun tuvaletten geldiğini söyleyemezdi, çünkü tuvaletten henüz çok uzaktaydılar ve kör gibi hareket etmesi gerektiğinden, kokunun çocuğun ıslak pantolonundan geldiğini de söyleyemezdi.

Tuvalete vardıklarında, kadın erkek hepsi ilk rahatlaması gereken kişinin çocuk olduğunda birleşti ama sonunda erkekler ivedilik ve yaş durumuna aldırış etmeksizin pisuvarlara hep birlikte yöneldi, böyle bir yerde pisuvarların kolektif olması kaçınılmazdı, hatta kabinler de öyleydi. Kadınlar kapının önünde kaldı, onların kendilerini daha kolay tuttukları söylenir ama her şeyin de bir sınırı vardır, doktorun karısı bir süre sonra, Belki başka bir tuvalet daha vardır, dedi, koyu renk gözlüklü genç kız, Ben bekleyebilirim, dedi, Ben de, diye karşılık verdi öteki kadın ve bir sessizlik oldu, sonra konuşmaya başladılar, Nasıl kör oldunuz, Herkes gibi, birdenbire görmez oldum, Evinizde miydiniz, Hayır, Öyleyse, kocamın muayenehanesinden çıktıktan sonra başınıza geldi bu iş, Öyle gibi, Nasıl yani, Yani hemen oradan çıktıktan sonra olmadı, Bir acı duydunuz mu, Hayır, acı duymadım, gözlerimi açtığımda kör olmuştum, Bana öyle olmadı, Nasıl, öyle olmadı, Benim gözlerim kapalı değildi, kocam cankurtarana bindiğinde kör oldum ben, Şanslıymış, Kim, Kocanız, böylelikle birlikte olabileceksiniz, Evet, bu konuda da şans bana yardım etti, Kuşku yok öyle, Ya siz, siz evli misiniz, Hayır, evli değilim ve bundan böyle kimsenin de benimle evleneceğini sanmıyorum, Ama bu körlük salgını o kadar anormal, bilimin tüm verilerine o kadar aykırı ki çok uzun sürmesi söz konusu olamaz, Ya yaşamımızın geri kalan bölümünü kör olarak yaşamaya mahkûm olmuşsak, Biz mi, Yani herkes, Bu korkunç olurdu, körlerin oluşturduğu bir dünya, Bunu düşünmek bile istemiyorum.

Tuvaletten önce küçük çocuk çıktı, aslında içeri girmese de olurdu, Pantolonunu dizlerine indirmiş, çoraplarını da çıkarmıştı, Geldim, dedi ve koyu renk gözlüklü genç kızın eli hemen sesin geldiği yere yöneldi, ilk denemede amacına ulaşamadı, ikincisinde de, ancak üçüncü denemede çocuğun duraksayan elini bulabildi. Biraz sonra, doktor kapıda belirdi, ardından birinci kör geldi, birinci kör, Neredesiniz, dedi, doktorun karısı, kocasının kolunu tutmuştu bile, öteki koluna da koyu renk gözlüklü genç kız dokundu ve kavradı. Birinci kör, birkaç saniye boyunca, asılacak kimse bulamadı, sonra biri elini omzuna koydu. Hepimiz burada mıyız, diye sordu doktorun karısı, Bacağı yaralı adam hâlâ içerde, büyüğünü de yapması gerekiyordu, diye yanıt verdi kocası. Bunun üzerine, koyu renk gözlüklü genç kız, Belki başka bir tuvalet daha vardır, sıkıştırmaya başladı, özür dilerim, dedi, Arayalım, dedi doktorun karısı ve el ele tutuşarak uzaklaştılar. On dakika sonra geri geldiler, tuvaleti olan bir muayene odası keşfetmişlerdi. Hırsız, tuvaletten çıkmış, soğuktan ve ağrıyan bacağından yakınıyordu. Gelişlerinde olduğu gibi yeniden kuyruk oluşturdular, bu kez daha kolay ve hiçbir kazaya uğramadan yatakhaneye döndüler. Doktorun karısı, ustalıkla fakat hiç sezdirmeden her birinin kendi yatağını bulmasına yardım etti. Daha yatakhanenin dışında herkese, yerini bulmanın en kolay yolunun yatakları saymak olduğunu anımsatmıştı. Bizimkiler sağda en sonda, on dokuzuncu ile yirminci dedi, yatakların arasındaki açıklığa ilk dalan hırsız oldu. Neredeyse çıplaktı, soğuktan titriyordu, ağrıyan bacağını dinlendirmek istiyordu, buysa ona öncelik tanımak için yeterliydi. Yatakları teker teker, altında bıraktığı bavulunu bulmak için yoklayarak geçti, bavulunu bulunca da bağırdı, Burası, ve ekledi, on dört, Hangi taraf, diye sordu doktorun karısı, Sol taraf, diye yanıt verdi e bunu daha önceden bilmesi gerektiğini düşündüğünden biraz şaşırdı. Sonra sıra birinci köre geldi. Yatağının hırsızla aynı tarafta, onunkinden iki yatak sonra olduğunu biliyordu. Artık ondan korkmuyordu, yakınmalarına ve iç çekmelerine bakılacak olursa, taş gibi olmuş bacağıyla yerinden kıpırdayacak hali kalmamıştı, yatağına vardığında, On altı, sol, diye bildirdi ve üstündekileri çıkarmadan yattı. Bunun üzerine, koyu renk gözlüklü genç kız, Bizim o beylerin sırasında karşı tarafa yerleşmemize yardımcı olun, orada rahat ederiz, dedi. Dördü birlikte ilerleyip kısa sürede yerleştiler. Birkaç dakika sonra, şehla çocuk, Karnım aç, dedi, koyu renk gözlüklü genç kız mırıldandı, Yarın yemek yiyeceğiz, şimdi uyu. Sonra, küçük bavulunu açarak, eczaneden satın aldığı küçük şişeyi aradı. Gözlüklerini çıkardı, başını arkaya attı, gözlerini iri iri açtı ve bir eliyle öteki elini yönlendirerek gözlerine birkaç damla göz damlası damlattı. Damlaların hepsi gözüne isabet etmedi ama böylesine özenli bir bakımla gözündeki yangı kısa sürede iyileşecekti.

KÖRLÜK
Çeviren; Aykut Derman
Can Yayınları
5. Basım, 2002, Sf. 41-55

1 Yorum

  1. Daha önce de iki kitabını okuduğum Jose Saramago Yaşamsal olayları değişik bir düşünce yapısıyla irdeleyebilen ve çıkarımlarını düşündüğü gibi sözcüklere dökebilen bir yazar. Onun yazıtlarında bildiğiniz yaşadığınız bir olayı ya da size aşina bir yaşam kesitini, hiç bilmediğiniz yönüyle görürsünüz. Sizi o bildiğiniz şey hakkında oldukça farklı düşünselliğe götürebilecek ifadeleri ile okuyana farklı bir zevk veriyor.
    Teşekkürler Jose
    Deli Mavi

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz