Karl Marx’ın eşi Jenny ve damadı Paul Lafargue’ye mektupları

“Biliyorsunuz ki, elimde avucumda ne varsa hepsini devrimci mücadeleye harcadım. Buna pişman değilim. Tersine, eğer hayata yeniden başlayacak olsaydım, yine aynı şekilde hareket ederdim. Yalnız, evlenmezdim. Gücüm yettiğince, kızımı, annesine hayatı zehir eden zorluklardan kurtarmak istiyorum. Benim dolaysız etkim olmasa (bu benim açımdan bir zayıflıktır) ve sizle dostluğum kızımın seçimlerini etkilemese bu iş hiçbir zaman bugünkü halini almazdı. O nedenler ağır bir kişisel sorumluluk taşıyorum”

Yürekten sevdiğim,

Sana gene yazıyorum çünkü yalnızım ve çünkü kafamın içinde seninle konuşurken senin bunu bilmiyor, ya da bana karşılık veremiyor olmana katlanamıyorum.

Kısa süreli ayrılıklar iyi oluyor, çünkü hep bir arada olununca her şey hiç ayırt edilemeyecek kadar birbirine benzemeye başlıyor. Yan yana durduklarında kuleler bile cüceleşirken, alelade ve ufak tefek şeyler yakından bakınca kocamanlaşır. Küçük tedirginlikler onlara yol açan nesneler göz önünden kaldırıldığında yok olabilir. Yan yanalık dolayısıyla sıradanlaşan tutkularsa mesafenin büyüsüyle yeniden büyüyüp doğal boyutlarına dönerler. Aşkım da öyle. Zamanın aşkımı tıpkı güneş ve yağmurun bitkileri büyüttüğü gibi büyütmüş olduğunu anlamam için senin bir an, sırf rüyada bile olsa, benden koparılman yetiyor. Senden ayrılır ayrılmaz sana olan aşkım bütün gerçekliğiyle kendini gösteriyor: o, ruhumun bütün enerjisiyle yüreğimin bütün kişiliğini bir araya getiren bir dev. Böylece yeniden insan olduğumu hissediyorum çünkü içim tutkuyla doluyor. Araştırma ve çağdaş eğitimin bizi kucağına attığı belirsizlikler ve bütün nesnel ve öznel izlenimlerimizde kusur bulmaya iten kuşkuculuk bizi küçük, zayıf ve mızmız kılıyor. Ama aşk -feurbachvari insana aşk değil, metabolizmaya aşk değil, proletaryaya aşk değil- sevdiğine aşk, yani sana aşk, insanı yeniden insanlaştırıyor…

Dünyada çok dişi var, kimileri de çok güzel. ama ben, her bir hattı, hatta her bir kırışığı bana hayatımın en büyük ve en tatlı anılarını hatırlatan bir yüzü bir daha nerede bulabilirim? Senin tatlı çehrende sonu gelmez acılarımı, yeri doldurulmaz kayıplarımı bile okuyabilir ve senin tatlı yüzünü öptüğümde acıyı öperim.

Hoşça kal canım. Seni ve çocukları binlerce kere öperim. Senin, Karl Londra’daki Jenny Marx’a mektup Manchester 21 Haziran, 1865

Azizim Lafargue, (damadı)

Aşağıdaki tespitlerimi iletmeme izin vereceğinizi umuyorum.

1. Eğer kızımla ilişkilerinizi sürdürmek istiyorsanız, ona “kur yapma” tarzınızdan vazgeçmeniz gerek. Gayet iyi biliyorsunuz ki, henüz verilmiş bir evlenme sözü yok ve hiçbir şey belli değil. Hatta Laura, usulüne uygun şekilde nişanlınız olmuş olsaydı da, söz konusu olanın uzun bir iş olduğunu unutmamanız gerekirdi. Fazla samimiyetin yol açacağı davranışlar da burada uygunsuz kaçıyor çünkü bu durumda iki sevgilinin birbirlerine güçlü arzular duydukları halde aynı yerde oldukça uzun bir süre birbirlerine yaklaşmadan yaşamaları gerekiyor.

2. Yalnızca bir haftalık bir jeolojik dönem içinde bile tavırlarınızdaki değişikliği dehşet içinde izledim. Fikrimce, gerçek aşk, ihtiyat, tevazu ve hatta aşığın idolüne karşı çekingenliği içinde ifade edilir; asla ihtiras içinde kendini kapıp koyuvermeyle ve zamansız samimiyet gösterileriyle değil… Siz bu karmakarışık mizacınızı ortaya koyunca kızımla davranışlarınız arasına aklımı koymak da benim görevim.Eğer ona olan sevginizi Londra boylamıyla uyarlı bir biçimde göstermekten acizseniz tavsiyem onu uzaktan sevmenizdir. Bunun üzerinde daha fazla durmayacağım…

3. Laura’yla olan ilişkilerinizi belirginleştirmeden önce, ekonomik durumunuza ilişkin ciddi bilgiye ihtiyacım var. Kızım işleriniz hakkında bilgi sahibi olduğumu zannediyor. Oysa yanılıyor. Bu sorunu şimdiye kadar ortaya atmadım çünkü kanımca bu girişimin sizden gelmesi gerekirdi. Biliyorsunuz ki, elimde avucumda ne varsa hepsini devrimci mücadeleye harcadım. Buna pişman değilim. Tersine, eğer hayata yeniden başlayacak olsaydım, yine aynı şekilde hareket ederdim. Yalnız, evlenmezdim. Gücüm yettiğince, kızımı, annesine hayatı zehir eden zorluklardan kurtarmak istiyorum. Benim dolaysız etkim olmasa (bu benim açımdan bir zayıflıktır) ve sizle dostluğum kızımın seçimlerini etkilemese bu iş hiçbir zaman bugünkü halini almazdı. O nedenler ağır bir kişisel sorumluluk taşıyorum. Şu anki durumunuza gelince, bunun peşine düşmemiş olsam da, elime geçen bilgiler pek tatmin edici değil. Fakat bunu bir kenara bırakıyorum. Genel durumunuza gelince, henüz öğrenci olduğunuzu, Fransa’daki kariyerinizin Liege olayı nedeniyle yarı yarıya çökmüş bulunduğunu, İngiltere’ye intibak etmeniz için en gerekli araç olan dilin sizde çok eksik bir unsur olduğunu ve en iyi halde bile başarı ihtimallerinizin (?) ne kadar şüpheli olduğunu biliyorum.

Gözlemlerimden çıkardığım sonuca göre, işlere heyecanla başlamanıza ve iyi niyetinize karşın, çalışkan bir mizaca sahip değilsiniz. Bu şartlar dahilinde, kızımla birlikte hayat gemisine binebilmeniz için size dışarıdan destek gerekecek. Ailenize gelince, hiçbir şey bilmiyorum. Bir miktar zenginliğe sahip olduklarını farz etsek bile, bu onların sizin için fedakarlığa katlanmaya pek hevesli olduklarını kanıtlamaz. Dahası onların sizin bu evlilik projenizi nasıl karşıladıklarını bile bilmiyorum. Tekrar ediyorum, bütün bu noktalar hakkında bana olumlu açıklamalar gerekiyor. Zaten hayata gerçekçi şekilde bakan siz de, kızımın geleceğine idealist bir görüş açısından bakmamı beklemezsiniz. Şiiri ortadan kaldırmayı düşünecek derecede müspet bir kişi olan sizin, kızımın zararına olacak şekilde şairane davranışlarda bulunmamanız gerekir.

4. Bu mektuptan doğabilecek bütün yanlış anlamaları önlemek için, size şunu bildiririm ki, hemen şimdi evliliği akdetme iktidarına sahip olsaydınız bile, bu yine olmazdı. Kızım reddederdi. Ben de şahsen bu işe itiraz ederdim. Evlenmeyi düşünmeden önce olgun bir adam olmanız ve hem siz hem de kızım için uzun bir tecrübe dönemi gerekiyor.

5. Bu mektup ikimizin arasında sır olarak kalırsa çok memnun olurum. Cevabınızı bekliyorum.

En iyi dileklerimle, Karl Marx. Fransa’daki Paul Lafargue’a mektup, Londra, 13 Ağustos, 1866.

Paul Lafargue Karl Marx için şunları söylüyor; “Çocuklar ana-babalarını eğitmelidir”

“Sevecen,yumuşak,hoşgörülü bir babaydı. ‘Çocuklar ana-babalarını eğitmelidir’ derdi. Kendisine karşı olağanüstü sevgi besleyen kızlarıyla ilişkisinde, otoriter bir babanın en ufak bir izi bile görülmezdi. Hiçbir zaman onlara bunu yap, şunu yap demez, sadece dilediği bir şeyi yapmaları için ricada bulunur ya da istemediği bir şeyi yapmamalarını onlara hissettirirdi.Ve şu da bir gerçektir ki,ondan daha uysal bir çocukları olan babaya da bu dünyada az rastlanır. Kızları, ona arkadaşları ya da birlikte bulunmaktan hoşlandıkları yaşdaşları gözüyle bakarlardı; ona ‘baba’ demezler,sadece ‘Moor’ diye hitap ederlerdi;bu takma ad ona,çok esmer olduğu,saçlarının ve sakalının kömür karası renginde bulunduğu için verilmişti. Öte yandan Komünist Birliği üyeleri ona, daha otuzuna girmediği halde ‘Marx Baba’ derlerdi. Marx, Engels ile gurur duyardı. Onun bütün manevi ve entellektüel niteliklerini bana sıralamaktan büyük zevk alırdı. Bir keresinde beni ona tanıştırmak için Machester’a kadar gitmekten üşenmemişti. Bayan Marx,eşinden kısa süre önce ölmüştür. Alman aristokrat bir aileden geldiği halde,hiç kimse ondan daha eşitlikçi olamazdı. Onun için hiçbir toplumsal ayrım ya da sınıflandırma olamazdı. İşçileri çalışma giysileri içerisinde evinde ve masasında, sanki onlar dük ya da prensesmiş gibi aynı incelik ve özenle ağırlamıştır.”

Marx’ın Dostu Bir İşçi Olarak Friedrich Lessner;

“Büyük kızları Jenny ile Laura’nın, aynı düşünceyi paylaştığımız yetenekli insanlarla evliliği hiç kuşkusuz, Marx’ı memnun etmiştir. Jenny, Charles Longuet’in, Laura, Dr.Paul Lafargue’nin eşi olmuştur. Ne yazık ki ne iyi kalpli Bayan Marx ve ne de Marx’ın kendisi en küçük kızları Eleanor’un yetenekli sosyal demokrat Dr. Edward Aveling ile evlenmesini görememişlerdi.Çocuklarının,işçi sınıfının kurtuluşu için yaptıkları çalışmaları ne kadar büyük bir sevgiyle izler; son on yıl içerisinde modern işçi sınıfı hareketinin gösterdiği büyük gelişmeleri nasıl bir hoşnutlukla selamlarlardı !”


*Paul Lafargue (1842-1911); Fransız uyruklu düşünür ve eylem adamı. Küba’nın Santiago kentinde doğdu. Dokuz yaşındayken ailesiyle birlikte göçtüğü Fransa’da Tıp Akademisi’ne yazıldı. Üniversitede, kralcı hükümete karşı giderek genişleyen gençlik devinimine katıldı. Yine aynı dönemde yoğun bir okuma uğraşına daldı. Hegel’den Feuerbach’a, Fourier’den Comte’a kadar pek çok düşünürün yapıtlarını okumasına karşın, özellikle Proudhon’dan etkilendi.

1865’te Marx’la tanışmasının, üzerindeki Proudhon etkisinin kırılmasında büyük rolü oldu. Marx “yakışıklı, zeki, enerjik ve sportif” bulduğu bu gencin, kızı Laura’yla evlenerek aileye katılmasına da izin verdi.

Siyasal etkinlikleri nedeniyle Akademi’den uzaklaştırılınca, öğrenimini Londra’da tamamladı ve karısı Laura’yla birlikte yeniden Paris’e döndü. Art arda üç çocuğunu da yitirmesi üzerine tıptan soğudu; kendini tümüyle sosyalist düşünce ve eyleme adamaya karar verdi. Fransız Sosyalist Partisi’nin kurucuları arasında yer aldı, işçi devinimlerinin örgütlenmesine yazılarıyla katkıda bulundu.

1911 yılında karısıyla birlikte kendini öldürdü. Yaşlılığın, beden ve zihin güçlerini azar azar kemirdiğini görmek istemeyen Lafargue, yetmiş yaşını aşmamak üzere kendine verdiği sözü tutmuş oluyordu.

Kitapları La matérialisme économique sociale de Karl Marx, (1884) Cours d’économie sociale, (1884) Le droit à la paresse, (1887). Türkçesi: Paul Lafargue (1991). Tembellik Hakkı (Çev. Vedat Günyol). İstanbul: Telos. ISBN 9755450033 The Evolution of Property from Savagery to Civilization, (1891), (new edition, 1905) Le socialisme utopique, (1892) Le communisme et l’évolution économique, (1892) Le socialisme et la coquéte des pouvoirs publics, (1899) Le déterminisme économique de Karl Marx, (1909)

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz