SÜREYYA PAŞA, NAZIM HİKMET VE KADIKÖY’DE BİR SİNEMAYA DAİR

Süreyya Sineması’nın ilk müdürü, Nazım Hikmet’in babası Hikmet Bey’di. Nazım Hikmet’in ‘Romantik Komünist’ adlı son biyografisinde yazarlar Şaime Göksu ve Edward Timms şunları anlatıyor: Hikmet Bey, 1932’de bir köpek tarafından ısırılıp kuduz aşısı yaptırmıştı. Ama birkaç gün önce bir yaralanma dolayısıyla tetanos aşısı da yaptırdığından, iki aşının uyuşmaması nedeniyle ağır hastalandı ve kısa süre sonra öldü. Hastayken, Süreyya Paşa (İlmen) evlerine gelerek sinemanın hesaplarıyla ilgili olarak kendisiyle konuştu. Hikmet Bey birkaç gün sonra ölünce, Nazım Hikmet çok üzüldü ve öfkeyle ”Hiciv Vadisinde Bir Tecrübei Kalemiye” (1933) başlıklı bir şiir yazdı. Ayrıca Gece Gelen Telgraf adlı şiirinde de (1932), Süreyya Paşa’ya duyduğu öfkeyi şöyle dile getiriyordu:*

HİCİV VADİSİNDE BİR TECRÜBEİ KALEMİYE
Bir varmış
bir yokmuş.
Develer tellallık edip satarken develeri,
bir benim babam varmış,
bir de bir zatımuhteremin pederi.
Benim babam,
dazlak kafalı ufak tefek bir adam.
O bir zatımuhteremin pederi
İkinci Sultan Hamidin
meşhur hırsız seraskeri.
Benim babam,
dolu koymuş
boş çıkmış,
bütün ömrünce çevirmiş simsiyah defterleri.
O, bir zatımuhteremin pederi –
Yemen çölünde açlıktan ölenlerin
suyundan, ekmeğinden çalarak,
kumun üstüne akan kandan
yüzde yüz komisyon alarak
han, hamam, apartıman yapmış…
Ey zatımuhterem!
Şaire, “Kısa kes, diyelim, sözlerini!”
Ölmüş sizin serasker
peder.
Benim de babam öldü.
Ve dünyaya yummadan evvel
ışıklı çocuk gözlerini
siz onun yanındaydınız.
Son beş papelin hesabını vermeden ölmesin, diye
kalbinin atışını saydınız.
Tutmuyordu babamın öpülesi elleri.
O eller..
Babamın gözleri artık
simsiyah defterleri göremiyordu…
Fakat yine siz haklısınız:
o gündü hesap günü.
Taktınız tenezzülen kendi elinizle siz
bir ölünün burnuna gözlüğünü,
beş papelin hesabını istediniz.
İşte o hesabı şimdi ben veriyorum.
Size bir tokat
borcum vardı.
Dikkat!
Kolumu geriyorum.
İkimiz karşı karşıyayız.
Sizin peder ölmüş.
Öldü benim babam.
Karşı karşıya kaldık iki meşhur adam.
Benim şöhretim nerden gelir,
ben neyimle meşhurum –
-MALUM!.
Size gelince:
sizi meşhur eden şey:
hırsız bir babanın kanlı altınlarını çalan
hırsız bir oğlun parasıdır.
Sizin şöhretiniz:
lanetle dolu bir yükün
çuval darasıdır.
Şöhretiniz:
kıvrak çengiler, büyük kemancılar veren
çingene çadırlarının yüz karasıdır.
İnanmazsanız eğer,
karıştırsın alim efendiler
kalın yapraklı kitaplar gibi seneleri:
anlarsınız ki, Edirne boyu
çingeneleri,
görmemiştir soyunuz gibi bir soyu…
Bir varmış
bir yokmuş.
Develer tellallık edip satarken develeri,
bir benim babam varmış,
bir de bir zatımuhteremin pederi.
Ey zatımuhterem!
Ölmüş sizin serasker
peder.
Öldü benim babam.
Karşı karşıya kaldık
iki meşhur adam…
N.Hikmet – 1933

GECE GELEN TELGRAF

Gece gelen telgraf
dört heceden ibaretti:
“VEFAT ETTİ.”
İmza yok.
Bu dört hece bile çok.

Bakıyorum duvara:
duvarda bir yara-
duvarda bir resim-
vefat edenin,
elimle çizmişim.

Saat bir.
Saat üç.
Saat beş.
Polis düdükleri, saatlar…
Yatağım bozulmamış.
Çekmecemde kaatlar:
bazıları
onun el yazıları.

Gece gelen telgraf
dört heceden ibaret…
Şafak söküyor-
odam
geceden ibaret.

Avuçlarımda
ellerinin gölgesi dolaşan adam
demir parmaklıklardan gördü son gündüzünü.
Mahpushane doktoru
örterek paltosuyla upuzun yatanın yüzünü:
– Tamam!
dedi.
Bunu belki evvelki akşam
dedi.
Evvelki akşam
ben……

Satıcılar geçiyor mahalleden.

Bakıyorum
gece gelen
telgrafa.
O mükemmel bir kafa
mükemmel bir yürek,
yumruklarıyla erkek
gözleriyle çocuktu.
Hudutsuz ve Allahsız bir baştı o.
Yoldaştı o..

* * *

Düşmanlar kına yaksın
dostlar girsin saflara.
Sen gözyaşı göstermeden ağlıyacaksın
gece gelen telgraflara…
Nazım HİKMET

SİNEMA NASIL KURULDU?
Döneminin en önemli girişimcilerinden olan ve Maltepe’deki Süreyyapaşa Plajı’yla tanınan Süreyya İlmen’in (Süreyya Paşa) başkan olduğu derneklerden Kadıköy Tesisi Mekatip ve Terakkii Maarif, kapanmaya başlayan okullara destek vermek amacıyla 1922’de Kadıköy’deki okulların yararına Apollon Tiyatrosu’nda (bugünkü Rexx Sineması) büyük bir müsamere düzenlemek ister. Ancak salon derneğe verilmez. Süreyya Paşa da 1924’te Kadıköylülerin sinema, tiyatro, balo, nişan gibi kültürel ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak Süreyya Sineması’nı yapmaya başlar.

Sinema, Süreyya Paşa’nın Avrupa’da görüp hayran kaldığı tiyatrolardan kopya edilerek yapılır. Örneğin hol kısmı, Paris’in Champs Elysee tiyatrosunun holünün aynısıdır. İç kısmı Alman tiyatrolarından kopya edilmiştir. O zamanlar sesli sinemalar henüz icat edilmediği için Süreyya Paşa’nın hayali, hem sinema hem de tiyatro için kullanılabilecek bir müessese oluşturup, 1900’de Viyana’ya seyahatinde operada görmüş olduğu bir sahneyi canlandırmaktır. İnşaat sırasında Akşam gazetesine yaptığı bir açıklamada elektrik ve kalorifer tesisatını Avrupa’dan sipariş ettiğini söylediği yıl, henüz Kadıköy’de elektrik yoktur.

Süreyya Sineması 6 Mart 1927’de açılır. Salon 1928-1929 yıllarında Süreyya Opereti’nin temsilleri için sadece belli günlerde hizmet vermektedir. 1930’da sesli filmler gösterilmek üzere gereken teknik değişiklikler yapılır. Temmuz 1936’da yazlık bölümü faaliyete başlar.

DARÜŞŞAFAKA?YA BIRAKTI

Süreyya İlmen 1950’de sinemayı, geliri kendisi ve eşi ölünceye kadar kendilerine ait olmak üzere, Darüşşafaka Cemiyeti’ne bıraktı. Süreyya İlmen’in ölümüne kadar 15 yıl Süreyya Sineması’nın işletmeciliğini dönemin en profesyonel sinemacılarından Lale Film’in sahibi Cemil Filmer yaptı. Süreyya İlmen’in 1955’te ve eşi Adalet İlmen’in de 1966’da ölümünden bu yana, sinema aile bireyleri tarafından işletiliyor.

LOCALARI DA VAR

Süreyya, 1994’te tadilat dolayısıyla 3 hafta kapatıldı. İspanya’dan ithal edilen koltukları, üç boyutlu gösterime uygun gümüşlü perdesi ve ses düzeni ile yenilendi. Perde daha sonra düzenli aralıklarla tekrar yenilendi. Sinema salonu balkon yapısı, tavan ve kornişlerdeki freskleri ve yan duvarlarındaki tablolarıyla şehrin tarihi açısından, orijinal haline uygun olarak korunmuş ender mekanlardan biri. Sinemanın özelliklerinden biri de, iki katta yan localarının olması.

Vaktiyle balo salonu olarak yaptırılan bölüm bir mağaza tarafından kullanılıyor. Yazlık sinema olan yerde ise (işletmeciliği ayrı olan) Süreyya Paşa Otoparkı bulunuyor.

Süreyya Opereti?nin primadonnası Gülriz Sururi?nin annesiydi

Süreyya Paşa, 1928’de Süreyya Opereti’ni kurdu. Bu topluluk, alaturka bestelerin ilk defa operete dönüştürülmesinde öncülük etti. Süreyya Opereti çalışmalarını 1934’e kadar sürdürdü. Operette rol almış sanatçılar arasında genç yaşta ölen operetin primadonnası Suzan Lütfullah, daha sonraki primadonna Semiha Berksoy, Toto İrma (Karaca), Fikriye Hanım gibi ün yapmış birçok isim yer aldı. Bugün vizyondaki filmlerden birini izlemeye gelenler, merdiven başlarından birinde Gülriz Sururi’nin annesi Suzan Lütfullah’ın tunçtan heykelini görebilirler.

*Hürriyet

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz