Ingeborg Bachmann ve şiirleri: “Vazgeçilmişim çoktan ve hiçbir şeyle anımsanmamışım”

Sürgün

Bir ölüyüm ben, dolaşıp duran
artık hiçbir yerde kaydım yok
bilinmiyorum mülki amirin görev yerinde
sayı fazlasıyım altın kentlerde
ve yeşeren taşra yörelerinde
.
Vazgeçilmişim çoktan
ve hiçbir şeyle anımsanmamışım

Yalnızca rüzgarla ve zamanla ve sesle

ben insanlar arasında yaşayamayan

Ben Almanca diliyle
çevremde kendime mesken
edindiğim bu bulutla
bütün dillerde sürüklenmekteyim.

Nasıl da kararıyor bulut
yağmurun tonları da koyulaşmakta
çok azı yağıyor

O zaman bulut ölüyü daha aydınlık bölgelere taşıyor
Ingeborg Bachmann’ın Sürgün adlı şiiri

Dar Zaman

Daha katı günler yolda,yakın
Dönekliğe ayarlanmış zamanlar
Görünür gitgide çevren çizgisinde.
Çekip bağlarsın yakında ayakkabılarını,
Köpekleri avlularına geri kovarsın
Balıkların içi
Çoktan buza kesmiştir.Çünki yelde.
Yoksulca yanar ışığı kandillerin
Sisi tarar bakışların.
Dönekliğe ayarlanmış zamanlar
Görünür gitgide çevren çizgisinde
Ingeborg Bachmann

Gidiyoruz, Tozlanmış Yüreklerimizle

Gidiyoruz, tozlanmış, onca yitirişten
nicedir katılaşmış yüreklerimizle.
Yalnız bizi dinlememeleri değil mesele,
sağırlaşmışlar da üstelik, tozlanmış
inlemeleri duyup yakınamayacak kadar.

Şarkı söylüyoruz, ezgi yüreğimizde.
Oradan çıkabildiği hiç duyulmamış.
Yalnız arada bilenlere rastlanırmış:
Tutan olmamıştı bizi, kalalım diye.

Duyuyoruz. Paydos artık ağırdan yürümeye.
İşin sonu da kalmayacak yoksa.
Ve çeviriyoruz gözlerimizi Tanrıya:
Alın terimizin karşılığıdır ayrılık!
Ingeborg Bachmann

Git, Ey Düşünce

Git, ey düşünce, uçmaya yetecek kadar açık bir sözcük
kanatların ise, seni havalandırıp götürebiliyorsa eğer,
hafif madenlerin sallandıkları,
yeni bir aklın müjdesiyle
havanın keskinleştiği,
kendine özgü silahların
konuştuğu yere.
Orada savun bizi!

Bir ağacı sürükledikten sonra batıyor dalga.
Ateş, önce kendine çekmişken, bırakıyor seni.
İnanç, yalnızca bir dağı yerinden oynatabildi.

ne varsa bırakıp git, ey düşünce!

acılarımızdan başka bir şey olmasın hamurunda.
Bütünüyle tercüman ol bize!

Bilmece

-Hans Werner Henzeye, Ariosi dönemi için –

Hiçbir şey gelmeyecek bundan böyle.

bir daha ilkbahar olmayacak.
Herkese kehanetidir bin yıllık takvimlerin.

Ama yaz, ve hani derler ya,
“yazdan kalma” diye, onlar da olmayacak-
artık hiçbir şey gelmeyecek.
asla ağlamamalısın,
dir bir şarkı.

Onun dışında
bir şey
diyen
kimse yok.

Kuzeye Gidiyoruz

Şarkı söylüyoruz,göğsümüzdeki ezgiyi
Orada,hiçbir zaman çıkmadı.
Yalnızca kimileyin bildi biri.
Kimse bizi kalmaya zorlamadı.

Duruyoruz.Kesiyoruz adımlarımızı
Yoksa sonu da bozulur
Gözlerimizi tanrıya çeviriyoruz.
Biz istedik bunca ayrılığı.
Ingeborg Bachmann

Rondo

Rondo- sevgi bazen yok olur

sönüşünde gözlerin,
ve sönmüş gözlerine
bakarız sevginin.

Dokunur kirpiklerimize duman,
kraterden yükselen soğuk;
sadece bir defa tuttu
nefesini, korkunç boşluk.

Ölü gözleri
gördük ve unutmadık asla.
Sevgidir en uzun süren
ve tanımaz bizi bir daha.
Ingeborg Bachmann

Sorarım Anneme Akşamları

Sorarım anneme akşamları
çan seslerinin ardından gizlice
günleri nasıl yorumlamalıyım
ve nasıl geceye hazırlanayım diye.

Derinlerde yatan tutkum hep
anlatmaktır olduğu gibi her şeyi
çevvremde dolanan onca ezgiyi
seçmektir akorların içinden.

Birlikte kulak veririz hafiften:
Annem yine düşlemektedir beni,
bulur, eski şarkılardaki gibi
ruhumdaki majörlerle minörleri.
Ingeborg Bachmann

Alacakaranlıkta

Yine ikimiz, koyuyoruz ellerimizi ateşe,
sen nice zamandır yıllanmış gecenin şarabı aşkına,
ben ise sabahın hiç sıkılmamış pınarı uğruna.
Körük, güvendiğimiz ustasını beklemekte.

Keder yaydığında sıcaklığını, geliyor cam ustası.
Gidişi ortalık ışımadan, gelişi çağırmadın sen, hem de
yaşlı, aklaşmış kaşlarımızın alacakaranlıı kadar.

Yine kurşun dökmekte göz yaşlarının kazanında,
sana bir kadeh için – kutlamaktır önemli olan yitirilmişi-
bana da isli cam kırıklarım için – ateşe saçılmakta.
Ve sana kadeh kaldırıyorum, gölgeleri çınlatarak.

Anlaşılır şimdi kimin çekindiği,
ve kimin sözünü unuttuğu. Sense
ne bilirsin, ne de istersin tanımayı,
kenardan içersin, serindir diye
ve ayık kalırsın, tıpkı eskisi gibi,
üstelik belli ki, kaşların hala çıkmakta!

Bana gelince, bilincindeim yaşadığım
aşk anının, cam kırıklarım saçılıp ateşe,
yine o eski kurşuna dönüşürken. Duran
benim merminin ardında, hayal gibi,
yalnızca tek gözü açık, hedefinden emin,
ve sıkıyorum onu, sabahın ortasına.
Ingeborg Bachmann

Çok Anlamlı Olabilirdi

Çok anlamlı olabilirdi: tükenmekteyiz,
gitmek zorundayız, çağrılmadan geliriz.
Ama konuşmak ve anlaşamamak,
ve bir an bile kavuşamayan ellerimiz,

yıkmakta bunca şeyi: kalıcı değiliz.
İlk adımlarımızı korkutur yabancı işaretler,
bir çarpı işareti parçalar bakışmaları,
istenen, yalnızlıklarda eriyip gitmemiz.
Ingeborg Bachmann

Beyazlı Günler

Kayın ağaçlarıyla uyanıyorum bugünlerde
ve buzdan bir aynanın önünde,
alnıma dökülmüş buğday saçları tarıyorum.

Soluğumla karışarak
köpürüyor süt.
erken saatte kolay köpürüyor.
Ve nede camı buğulatsam,
yine senin bir çocuk parmağıyla resmedilmiş
adın çıkıyor: Masumiyet.
onca uzun zamanın ardından.

Bugünlerde acı vermiyor
unutabilmem
ve anımsamak zorunda kalmam.

Seviyorum. Beyazbir kor gibi tutuşarak
seviyorum ve teşekkür ediyorum İngiliz selamlarıyla.
Bunu yapmayı uçarken öğrendim.

Bugünlerde martıları düşünüyorum,
onlara bir aşağı,
bir yukarı kanat açarak,
bembeyaz bir ülkeye uçtum.

Ufukta benim efsane kıtamın,
oralarda beni, üstümde
bir kefenle terk etmiş
kıtamın görkemli çöküşünü
algılıyorum.

Ben yaşıyorum,
uzaklardan onun kuğu şarkılarını dinliyorum!

Ingeborg Bachmann
(Şiirleri çeviren: Ahmet Cemal)

Ingeborg Bachmann (d. Klagenfurt, 25 Haziran 1926 – ö. Roma, 17 Ekim 1973)

Ingeborg Bachmann 20. yüzyılın en önemli Avusturya’lı kadın yazarlarındandır. Avusturya’nın Klagenfurt kentinde doğdu. 1945-1950 yılları arasında Innsbruck, Graz ve Viyana Üniversitelerinde felsefe, psikoloji ve Alman filolojisi okudu. Çalışmalarında özellikle Heidegger ve Wittgenstein üzerinde yoğunlaştı. Heidegger’in varoluşçuluk felsefesi üzerine yazdığı tezle doktorasını verdi. İlk şiirleri 1948/49 yıllarında yayımlandı. 1959/60 yıllarında doçent unvanıyla Frankfurt Üniversitesi’nde şiir konulu dersler verdi. 1964’te Georg Büchner Ödülü’nü aldı. Aralarında Fransa, İngiltere, İtalya ve A.B.D.’nin de bulunduğu pek çok ülkeye yolculuk etti. 1965’ten itibaren Roma’da yaşamaya başladı. 1973’te çıktığı Polonya yolculuğunda Auschwitz ve Birkenau toplama kamplarını gördü. Aynı yıl Roma’daki evinde çıkan yangında ağır yaralanarak hayatını kaybetti.
Kitapları [değiştir]
Şiir [değiştir]Die gestundete Zeit (1953; Ertelenmiş Zaman, Toplu Şiirler, YKY, 2004)
Anrufung des Großen Bären (1956; Büyük Ayı’ya Çağrı, Toplu Şiirler, YKY, 2004)

Deneme
Frankfurter Vorlesungen (1960; Frankfurt Dersleri, Bağlam Yay., 1989)
Öykü
Das dreißigste Jahr (1961; Otuzuncu Yaş, ).
Roman
Malina (1971; Malina)
Oyun
Radyo Oyunları, YKY, 2005. ISBN: 975-08-0969-6

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz