“Hayvanlar neden rakiplerini öldürmüyor?” Saldırganlık: Bencil makine ve kararlılık – Richard Dawkins

Richard DawkinsKonrad Lorenz, Saldırganlık Üzerine adlı kitabında, hayvanların dövüşmesinin kısıtlı ve centilmence olduğunu vurgular. Lorenz’e göre, hayvan dövüşlerinin dikkat çekici yanı, boks ya da eskrim kurallarına benzer kurallara göre oynanan formel turnuva oyunları olmalarıdır. Hayvanlar, eldiven geçirilmiş yumruklar ve köreltilmiş kılıçlarla dövüşürler. Sahici boğuşmanın yerini korkutma ve blöf alır. Kazanan, teslim işaretlerini tanır ve naif kuramımızın öngörmüş olabileceği öldürücü darbeyi indirmekten sakınır. Hayvan davranışının formel ve kısıtlanmış oluşu şeklindeki yorumun tartışılabilir. Özellikle de, bizim zavallı Home sapiens’e kendi cinsini öldüren tek tür, Kabil’in lanetinin tek mirasçısı…

 

Bireyi, genleri için en iyisi neyse, onu yapmaya programlanmış bencil bir makine olarak ele almaya devam edeceğiz. Bu bize kolaylık getirecek bir söylem. Bölümün sonunda da tek tek genlerin diline geri döneceğiz. Bir yaşam-kalım makinesi için, başka bir yaşam-kalım makinesi (kendi çocuğu ya da başka bir yakın akrabası olmayan) çevresinin bir parçasıdır; tıpkı bir kaya veya nehir veya bir yiyecek parçası gibi. Yoluna çıkan bir şeydir ya da yararlanılabilecek bir şey. Bir kayadan veya bir nehirden, tek bir yönden farklıdır: Tepki vermeye eğilimlidir. O da kendi ölümsüz genlerini gelecek güvencesi olarak taşır ve onları korumak için her şeyi göze alır. Doğal seçilim, yaşam-kalım makinelerini denetleyerek onların çevrelerini en iyi biçimde kullanmalarını sağlayan genlerin yararına çalışır. Bu, diğer yaşam-kalım makinelerini hem aynı hem de farklı türlerdekileri iyi biçimde kullanabilmeyi de içerir. Bazı örneklerde, yaşam-kalım makineleri birbirlerinin yaşam sınırlarım pek aşmazlar. Örneğin, köstebekler ve karatavuklar birbirini yemez; birbirleriyle çiftleşmez; ya da yaşam alanları için kavga etmezler. Yine de, onların birbirlerinden yalıtılmış olduklarını düşünmemeliyiz. Bir şeyler için yarışabilirler; belki de solucanlar için… Bu, bir köstebekle bir karatavuğun bir solucan için kavga etmesi olağandır anlamına gelmez; gerçekte bir karatavuk yaşamı boyunca bir köstebekle hiç mi hiç karşılaşmamış olabilir. Fakat, köstebeklerin hepsini ortadan kaldırırsanız, bunun karatavuklar üzerindeki etkisi dramatik olabilir. Ayrıntıların ne olabileceğini ya da etkinin hangi karmaşık yollardan kendini göstereceğini kestirmeye cesaret edemeyeceğim. Farklı türlerin yaşam-kalım makineleri birbirlerini değişik yollardan etkilerler. Avcı ya da av olabilirler; asalak ya da konakça olabilirler; az bulunan bir kaynak için yarışıyor olabilirler… Özel yollarla kullanılıyor olabilirler: Örneğin, çiçeklerin arıları çiçek tozu taşımak için kullanmaları gibi. Aynı türün yaşam-kalım makineleri birbirlerinin yaşam sınırlarını daha doğrudan ihlal etmeye yatkındırlar. Bunun çeşitli nedenlerinden biri şu: Bireyin kendi türünden bir popülasyonun yarısı potansiyel eşlerdir ve bu bireyin çocuklarının çalışkan ve kullanılmaya yatkın potansiyel ana/babalarıdır. Başka bir neden de, aynı türün üyelerinin, birbirlerine benzer bireyler olarak, genleri aynı cins bir çevrede ve aynı yaşam tarzı içersinde koruyan makineler olarak, yaşam için gerekli tüm kaynaklar karşısında doğrudan doğruya rakip olmalarıdır. Bir karatavuk için köstebek bir rakiptir, ancak bir başka karatavuk kadar önemli bir rakip değildir. Köstebekler ve karatavuklar solucanlar için yarışabilirler; karatavuklar ve solucanlar için ve diğer tüm şeyler yarışırlar. Eğer aynı cinsiyetteki bireylerse, çiftletecekleri eşler için de yarışabilirler. İlerde göreceğimiz nedenlerden dolayı, genelde erkekler dişiler için yarışır. Bu, bir erkeğin yarışmakta olduğu başka bir erkeğe zarar verecek bir şeyler yaptığında, genlerinin yarar sağlayacağı anlamına gelir. Öyleyse, bir yaşam-kalım makinesi için akılcı politika rakiplerini öldürmek ve sonra da onları yemek olmalı diye düşünülebilir. Doğada gerçekten de cinayet ve yamyamlık görülmesine karşın, bencil gen kuramının naif bir yorumunun öngörebileceği kadar sık değildirler. Konrad Lorenz, Saldırganlık Üzerine adlı kitabında, hayvanların dövüşmesinin kısıtlı ve centilmence olduğunu vurgular. Lorenz’e göre, hayvan dövüşlerinin dikkat çekici yanı, boks ya da eskrim kurallarına benzer kurallara göre oynanan formel turnuva oyunları olmalarıdır. Hayvanlar, eldiven geçirilmiş yumruklar ve köreltilmiş kılıçlarla dövüşürler. Sahici boğuşmanın yerini korkutma ve blöf alır. Kazanan, teslim işaretlerini tanır ve naif kuramımızın öngörmüş olabileceği öldürücü darbeyi indirmekten sakınır. Hayvan davranışının formel ve kısıtlanmış oluşu şeklindeki yorumun tartışılabilir. Özellikle de, bizim zavallı Home sapiens’e kendi cinsini öldüren tek tür, Kabil’in lanetinin tek mirasçısı, ya da benzer melodramik suçlar yüklemek kesinlikle yanlış. Bir doğacının hayvan saldırganlığında şiddeti mi yoksa kısıtlılığı mı vurgulayacağı, kısmen gözlediği harınların, cinsine kısmende evrim konusundaki önyargılarına bağlıdır; Lorenz, eninde sonunda “türün iyiliği” kavramına inanır. Abartılmış bile olsa, hayvan dövüşlerine “eldivenli yumruk” şeklindeki bakış açısında en azından bir gerçek payı vardır. Yüzeysel olarak baktığımızda, bu bir özveri biçimi gibi görünüyor. Bencil gen kuramı bunu açıklamak gibi zor bir görevle karşı karşıya, Neden hayvanlar kendi türlerinin tüm rakip üyelerini her fırsatta öldürmüyor? Buna verilecek genel yanıt, tamamen kavgacı olmanın yararlarının yanı sıra, zaman ve enerji harcanmasının da ötesinde bedelleri olduğu. Örneğin, hem B’nin hem de C’nin benim rakibim olduğunu ve benim bir yerlerde B ile karşılaştığımı düşünelim. Bencil bir birey olarak benim B’yi öldürmeye çalışmam mantıklı görünebilir. Ama durun… C de benim rakibim ve C aynı zamanda B’nin de rakibi. B’yi öldürerek C’nin rakiplerinden birini ortadan kaldırmış ve ona iyilik etmiş oluyorum. Belki de, B’yi öldürmemem daha iyi olurdu; o zaman B, C ile dövüşür veya yarışırdı, bana da dolaylı yoldan yararı dokunurdu. Bu basit, düşünsel örnekten çıkarılacak sonuç şu: Rakipleri hiçbir ayrım gözetmeden öldürmeye çalışmanın açık bir yararı yok. Geniş ve karmaşık bir rekabet sisteminde, bir rakibi sahneden atmanın mutlaka iyi bir şey olması gerekmiyor: Bireyin dışındaki başka rakipler bu ölümden daha fazla yararlanabilir. İşte, tarım zararlıları ile uğraşanların aldıkları acı ders bu oldu. Elinizde ciddi bir tarım zararlısı var; yok etmek için iyi bir yol buluyor ve bunu sevinç içinde uyguluyorsunuz; ama bir de bakıyorsunuz ki, bir başka tarım zararlısı bu işten sizden daha fazla yarar sağlamış; kendinizi eskisinden daha da beter bir durumda buluveriyorsunuz. Öte yandan, bazı özel rakipleri ayrımcı bir biçimde öldürmek ya da en azından onlarla mücadele etmek iyi bir plan gibi görünebilir. Eğer B, dişilerle dolu koca bir haremi olan bir ayıbalığı olsa ve ben de başka bir ayıbalığı B’yi öldürerek bu haremi elde edebilecek olsam, bunu yapmam tavsiye edilebilir. Ancak, ayrımcı kavgacılıkta bile riskler ve ödenecek bedeller vardır. B ise benimle dövüşüp, değerli malını savunarak yarar sağlayacaktır. Bir kavga başlatırsam, onun kadar benim de ölme olasılığım vardır. Hatta daha bile fazla. Onun değerli bir kaynağı var, onunla dövüşmemin nedeni bu! Peki bu haremi nasıl elde etti? Belki de bir mücadele sonunda kazandı. Büyük olasılıkla, benden önce başka meydan okuyanlar da oldu ve onları yendi. Muhtemelen iyi bir dövüşçü o… Dövüşü kazansam ve haremini elde etsem bile, bu süreçte o kadar hırpalanmış olabilirim ki, kazandıklarımın keyfini çıkaracak halim kalmayabilir. Ayrıca, dövüşmek zaman ve enerji harcamayı gerektirir. Bunları şimdilik kendime saklasam daha iyi.  Eğer kendimi beslemeye ağırlık verirsem ve beladan uzak durursam, büyürüm ve daha güçlü olurum. Daha sonra harem için onunla çarpışırım; şimdi acele davranmak yerine beklersem, sonunda kazanma şansım daha fazla olabilir. Bu kendi kendine konuşma, dövüşüp dövüşmemeye karar vermeden önce bilinçsizce de olsa karmaşık bir “bedel-yarar” hesaplaması yapılması gerektiğini göstermek için yalnızca bir yol.  Birtakım olası yararlar şüphesiz dövüş sonucu elde edilebilir, ancak bu yararların hepsi de dövüş sürecinde sıkışıp kalmış değildir.

Benzer biçimde, bir dövüş sırasında, kavgayı kızıştırmak ya da soğutmak konusundaki taktik kararın ilke olarak, analiz edilebilecek yararları ve bedelleri vardır. Bu, etologlar tarafından uzun zamandır bilinmekteydi, ama şüpheli bir biçimde… Bu fikri açık seçik ve güçlü bir biçimde ortaya koyan, normalde bir etolog sayılmayan J. Maynard Smith oldu. Smith, G. R. Price ve G. A Posker ile birlikte çalışarak, matematiğin Oyun Kuramı olarak bilinen dalını kullanıyor. Bu bilim adamlarının ince düşünceleri matematiksel simgeler kullanılmadan da dile getirilebilir fakat etkilerini kaybederler. Maynard Smith’in ana kavramı evrimsel açıdan kararlı strateji: Bu fikrin başlangıcı W. D. Hamilton ve R. H. Mac Arthur’a kadar gidiyor. Bir “strateji”, önceden programlanmış bir davranış politikası. Bir strateji örneği şöyle olabilir: “Hasmına saldır; kaçarsa kovala; misilleme yaparsa kaç.” Stratejinin birey tarafından bilinçli bir biçimde oluşturulduğunu düşünmediğimizi vurgulayalım. Hayvanı, kaslarını önceden programlanmış bir bilgisayarın denetlediği bir robot yaşam makinesi olarak betimlediğimizi hatırlayın. Stratejiyi basit, İngilizce bir talimatlar dizisi olarak yazmak, yalnızca daha kolay düşünmemizi sağlayabilecek bir yoldur. Belirleyemediğimiz bir mekanizma ile, hayvan bu talimatları uygularmışçasına davranır. Evrimsel açıdan kararlı strateji, (ya da EKS) bir topluluğun üyelerinin çoğunluğu tarafından benimsendiği takdirde, başka hiçbir alternatif stratejinin daha iyi olamayacağı bir stratejidir. Bu, kurnaz ve önemli bir düşünce. Bunu başka türlü de söyleyebiliriz: Bir birey için en iyi strateji, nüfusun çoğunluğunun ne yaptığına bağlıdır. Nüfusun geri kalanı kendi başarısını daha yukarılara çekmeye çalışan bireylerden oluştuğu için, inatla kalıcı olan tek strateji, bir kez ortaya çıktıktan sonra hiçbir ayrılıkçı bireyin daha iyisini üretemediği strateji olacaktır. Büyük bir çevresel değişimden hemen sonra, kısa bir evrimsel kararsızlık dönemi olabilir, hatta popülasyonda oynamalar ile olabilir. Fakat, EKS, bir kez erişildikten sonra kalıcı olacaktır: Stratejiden sapmaları ise doğal seçilim cezalandıracaktır. Bu düşünceyi saldırganlığa uygulamak için Maynard Smith’in basit örneklerinden birini ele alalım. Belirli bir türden oluşan bir nüfusta yalnızca iki çeşit dövüşme stratejisi olduğunu düşünüyoruz; bunlar atmaca ve güvercin olsun (Bu isimler insanların alışılagelmiş kullanımları nedeniyle verilmiştir ve bu isimlerin türetildiği kuşların alışkanlıkları ile hiçbir ilgileri yoktur aslına bakarsanız güvercinler oldukça saldırgan kuşlardır). Varsayımsal topluluğumuzdaki her birey ya bir atmaca ya da bir güvercin olarak sınıflandırılır. Atmacalar her zaman çok sıkı ve sınırlar koymaksızın dövüşürler; yalnızca ağır biçimde yaralandıklarında geri çekilirler. Güvercinler ise karşılarındakileri alışılagelmiş biçimde ve vakarla tehdit etmekle kalırlar ve kimseyi incitmezler. Bir atmacayla bir güvercin karşılaştıklarında, güvercin hemen kaçar; böylelikle de yaralanmaz. İki atmaca karşılaştıklarında, birinden biri ölene ya da ağır biçimde yaralanana değin boğuşmayı sürdürürler. İki güvercin karşı karşıya geldiklerinde ise ikisi de yaralanmaz; biri yorulana veya daha fazla uğraşmamaya karar verip geri çekilene değin, uzun bir süre karşılıklı hava atıp dururlar. Şimdilik, bireyin, karşılaştığı rakibin atmaca mı yoksa güvercin mi olduğunu önceden bilemeyeceğini varsayalım. Bunu öğrenmenin tek yolu onunla dövüşmek olsun ve bireyin de bu rakiplerle yaptığı geçmiş dövüşlerle ilgili, yol gösterebilecek bir deneyimi olmasın. Şimdi, yarışmacılara tümüyle keyfi “puanlar” verelim. Diyelim ki, dövüş kazanma 50 puan olsun; kaybetme 0; ağır yaralanma 100; uzun bir yarışma yapıp vakit kaybetme de 10 puan olsun. Bu puanların doğrudan doğruya genlerin yaşam-kalım şanslarına dönüştürülebilir olduğunu düşünebiliriz. Yüksek puanlar alan, topladığı ortalama “hasılatı” yüksek olan bir birey, arkasında gen havuzuna bir sürü gen bırakan bir bireydir. Sayısal değerlerin gerçek olup olmadığı çözümlememiz için önemli değildir; bunlar sorunu düşünmemize yardım edecektir.

Gen Bencildir
Richard Dawkins

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz