Hanefi Avcı açıklıyor: ABD Kimi Destekliyor? PKK’yi mi, Türkiye’yi mi?

Bu ülkede çıkan her türlü karşı duruş egemen düzen güçleri tarafından  “kökü dışarda” damgası yedi. Önceden Sovyetler, şimdi AB ve ABD ile ilişkilendirilerek toplum nezdinde psikolojik savaş stratejisin önemli bir unsuru olmaya devam etti. Kökü dışarda olan, yabancı sermaye grupları  ile her türlü  ortaklığa giden, stratejik öneme sahip kamu kaynaklarını satan sermaye sınıfı iken yaklaşık yüz yıldır “kökü dışarda” damgası  yiyen solcular/ devrimciler oldu.
Elbette uluslararası dengeler günümüz dünyasında önemli bir yere sahip ama ücretsiz eğitim isteyen öğrencinin, fabrikada greve giden işçinin, grev hakkı isteyen memurun, zorunlu din derslerinin kaldırılmasını isteyen Alevi’nin, kendi dilinde eğitim almak isteyen Kürt’ün kökünü dışarda aramak doğru mu?  Sanki ülkede hiçbir sorun yok, her şey güllük gülistanlık  kim farklı bir şey istese; resmi politikacılara göre kökü dışarda, sağcı zihniyete göre “dış mihrak”,  ulusalcı solumsulara göre ise “emperyalizm oyunu” oluverdi. Peki gerçek ne? Örneğin: son yıllarda en çok kökü dışarda damgası yiyen PKK için Emniyet Müdürlüğü teknoloji temeline dayalı istihbarat sisteminin kurucusu olarak bilinmen  Hanefi Avcı, “Haliç’te yaşayan Simonlar” adlı meşur kitabında ne diyor? İşte kitaptan iki bölüm.

ABD Kimi Destekliyor? PKK’yı mı, Türkiye’yi mi? – Hanefi AVCI

Pek çok kişi PKK’nın ABD, Almanya, AB tarafından desteklendiğini söylüyor. “Öcalan’ size ABD teslim etti” deyince, “İyi niyetle yaptıkları malum,” karşılığını veriyorlar. Peki, soruyorum; PKK’ya karşı kullanılan en etkin silahlarınız olan kobra helikopterleri, insansız uçaklar, akıllı füzeler, termal kameralar, gece görüş dürbünlerini size kim veriyor? ABD. Bu silahları sağlamadıklarında nelerin olacağını o bölgede çalışan ve şartları bilen askere sorarak cevap vermek gerekir. Ayrıca şunu düşünün; eğer ABD helikopter ve uçaklar gibi hava araçlarına karşı kullanılmak üzere çok küçük, kolay taşınan ve yüzde doksan isabetli Stringer füzelerinden birkaç tane PKK’ya verse durum ne olurdu acaba?

Olaya bir de PKK açısından bakıldığında, gözüken manzara nasıldır? Türk devleti’nin kendine karşı kullandığı tüm silahlar, savaş helikopterleri, insansız uçaklar, istenen noktayı vuran güdümlü füzeler ABD’den alınıyor. ABD isterse el altından 5-10 tane Stringer füzesini kendisine vererek savaşın kaderini değiştirebilirdi. Oysa ABD Türk Devleti ile her zaman iyi ilişkiler içinde olmaya devam ediyor. Hatta en önemlisi de, ABD’nin desteği ile Türkiye, liderlerini (Öcalan) tutuklayarak Türkiye’ye getiriyor. Gerçekten kimin, kimi desteklediği herkesin bakış açısına göre belki farklı görülebilir ama herhalde en basit haliyle, yukarıda sayılanlara bakarak, objektif olunduğunuda ABD, AB ve diğer tüm aktörlerin Türkiye’yi desteklediği görülebilir. Bu desteğin sebepleri aynı veya kendilerine göre farklı farklı olabileceği gibi, destekleme amaçları da menfaat hesaplarından, en ulvi ahlaki sebeplere kadar farklılık arz edebilir. Fakat Suriye ve Yunanistan’ın geçmişteki tutumları ve aldıkları pozisyon haricinde ortada olan objektif gerçeklere göre hiç tereddütsüz tüm ülkelerin Türkiye devletini desteklediği söylenebilir.
Güneydoğu’daki bunca askeri gücümüze, kullanılan en ağır yöntemlere, silah üstünlüğümüze, yapılan tüm operasyonlara, hatta tüm dünyanın desteğine rağmen PKK’ya karşı istenen başarının sağlanamamasını gururumuza yediremeyerek şuur altında başarısızlığımıza bahane aramak ve buna kendimizi inandırmak için PKK’nın ABD, AB ülkeleri, Rusya gibi tüm büyük güçler tarafından desteklendiğini söylüyoruz. Böylece yalnızca PKK’ya karşı değil, dünya devletlerine de karşı mücadele ettiğimiz için başarısız olduğumuzu söylüyoruz. Bu, gerçeği görmek istememenin tabii bir neticesidir.
Ortak şuurumuz, tüm dünyanın desteğiyle en küçük bir gücü bile yenmiş olsa büyük bir gücü yenmiş gibi kahramanlık hikayeleri yazıp anlatmayı sever. Yenildiğinde ise hele de sıradan ve kendisinden zayıf bir rakibe yenilmeyi asla kabullenemez, bahaneler arar. Bu anlayışı Kıbrıs Çıkartması’nda da görürüz. Orada basit isyancılara karşı savaşılmasına, kendi gemimizin yanlışlıkla batırılmasına rağmen sanki büyük bir zafer kazanılmış, kahramanlıklara imza atılmış gibi bir anlatım hakimdir. Yakın tarihte meydana gelen pek çok olayda da aynı anlayış geçerlidir; tarih de bu mantık ve anlayışla yazılmıştır.
Gerçeği görmek ve kabul etmek; hayatı, başarı ve başarısızlığı akıl, ilim ve bilim ölçeğinde değerlendirmek herkes veya her ulus için kolay olmamaktadır. Bunu yapabilen uluslar hatalarını kabul edip yaşanan yanlışlıklardan ders alarak, özeleştiri yaparak karşılaştıkları sorunları çözmekte başarılı olmaktadırlar. Fakat gerçekleri kabul etmeyen, olaylara akıl, ilim ve bilim çerçevesinden değil de kendi penceresinden bakan, özeleştiri yapamayan, her zaman kendini doğru ve haklı gören bizim gibi uluslar ise her zaman hüsrana uğramaya mahküm olmaktadırlar.

Dış Güçlerin Etkisi

Ülkelerdeki bütün siyasi kargaşa ve olayları hep dış güçlere, hep dış düşmanlara bağlamak isteyenlere karşı veya böyle görüp dünyadaki olayları bu şekilde değerlendirenlere karşı çok önemli bir örnek vermek isterim. 1992, 1993 ve 1994 yıllarında İstanbul’da görev yaptığım dönemde, İran resmi kuvvetlerinin dolaylı desteklediği Türkiye’de özellikle İstanbul’da çok fazla terör olayına karışmış gruplar vardı ve bu gruplara karşı başarılı operasyonlar yapmıştık. Bu olaylar dolayısıyla pek çok ülkenin polis veya muhtelif devlet örgütleri de İranlıların yarattığı bu olaylara ilgi duyup bilgi almaya çalışıyordu.
Çünkü Fransa ve İngiltere gibi birçok ülkede de benzer olaylar olmuş, İran’dan devrim sonrasında kaçmış rejim muhalifi pek çok kişi veya eski devlet görevlileri öldürülmüş ya da kaçırılmıştı. Hatta eski İran başbakanı Şahbur Bahtiyar, Paris’te içlerinde Türk asıllı kişilerin de bulunduğu İran devleti ile bağlantılı kişiler tarafından uğradığı silahlı saldırıda öldürülmüştü. Tahkikatlarda bu olayların bir kısmının İran devlet görevlileri veya onların yönlendirmesi ile onlarla ideolojik bağı olan yerel kişilerce yapıldığı anlaşılmıştı. Bundan dolayı da tüm dünya devletleri özellikle Batı Avrupa ülkeleri İranlıların yarattığı İran kaynaklı terör olaylarına ilgi duyuyorlardı.
O zamanlarda Amerikalıların İstanbul’da konsoloslukta görevli bulunan elemanlardan bazıları bana İran’a karşı yapılacak her türlü faaliyette, özellikle istihbarat kaynaklı bilgi alma faaliyetlerinde, İran kaynaklı terör olaylarını önleme konusunda veya İran’a yapılacak herhangi bir operasyonda ne isteniyorsa ama ne isteniyorsa her konuda her şeye Amerika’nın destek olmaya hazır olduğunu söylemişti. Hatta daha da ileri giderek,” İran’a yönelik bir şey yapılacaksa, Avax uçaklarını bile kaldırmaya hazırız, buna bile imkanımız var, her şeyi yapabiliriz,” demişti.
Daha sonra birçok ülkenin de buna benzer bir tutum içinde olduğunu gözlemledim ama tabii daha fazla istekli olanlar Amerikalılar ve İngilizlerdi. Düşünüyorum da dev bir ülke olan Amerika ve onun yanında İngiltere, ayrıca o tarihte biz de dahil olmak üzere İran’a komşu olan ülkeler İran’daki bu tür olaylara karşı tavır almak ve bir şeyler yapmak istiyordu. Edirne’de bulunduğum dönemde kaçak yollarla ülkemizden geçerek Avrupa’ya gitmek isteyen göçmenler arasında bulunan İran rejim muhaliflerinin ( Halkın Mücahitleri denen gruba mensup olan insanlar) ABD veya yandaşlarınca Irak’taki kamplarda tutulup desteklendiği biliniyordu. Fakat tüm gayretlere, tüm güçlü ülkelerin güçlü istihbarat teşkilatlarına, bir şeyler yapma arzularına rağmen İran’da o günden bu güne hiçbir şey yapmayı başaramadılar, bir siyasi grup çıkaramadılar, herhangi bir terör olayı ya da bir eylem gerçekleştiremediler.
Tüm bunlar da şunu işaret ediyordu; elbette dış güçlerin bir ülke üzerinde oynanan oyunlarda çok önemli etkileri vardır, ama onlar asla o ülke içerisinde bir terör grubu yaratma ve terör olayları organize etme kudretinde değillerdir. Yalnızca orada var olan güçleri, örgütleri ya da çatışmaları kullanabilirler. Bugün de çok net görüyoruz ki Irak’ta bulunan, İran’dan kaçmış rejim muhaliflerini Amerika destekliyor, onlara pek çok imkan sunuyor, dünya üzerinde bütün seyahat ve hareketlerinde destek olmak istiyor ama o kadar. Buna rağmen, halkın mücahitlerini yaratamıyor veya onlara benzer bir grup İran’da ortaya çıkaramıyor ve yer bulamıyor.

Simon Cemaat Cumhuriyetinde Bir Garip Hanefi Avcı >> oku

Hanefi AVCI
Kaynak: Haliç’te yaşayan Simonlar; Dün Devlet Bugün Cemaat

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz