Gülünecek bir olay: Ben ne halt etmiştim? Hepsi şu dilimi tutmasını bilememektendi! – Anton Çehov

Anton ÇehovÖylesine ağlamak istiyorum ki! Ah, bir ağlasam, birazcık açılacağım. Olağanüstü bir akşamdı. İki dirhem bir çekirdek giyindim, tarandım, kokular süründüm, bir Don Juan tavrıyla sevdiğim kızın evine gittim. Sokolniki semtindeki yazlıklardan birinde oturuyorlar. Sevdiğim kız gençtir, güzeldir, 30.000 ruble drahoması vardır, yeterince öğrenim görmüş tür, bu satırların yazarını deli gibi sever.
Sokolniki’ye vardığımda onu parkta, göğe dimdik yükselen köknarların altında, her zaman buluş tuğumuz sıramızda oturur buldum. Beni görünce ayağa fırladı, yüzü sevinçten parlayarak hızla bana doğru yürüdü.
– Çok katı yüreklisiniz! dedi. Bu kadar gecikilir mi? Biliyorsunuz, beklemekten çok sıkılırım. Bir daha böyle yapmayın, olur mu?
Cici, tatlı elini öptüm; mutluluktan titreyerek, yan yana, sıramıza oturmaya gittik. Yüreğim sızılar içinde, sanki göğsüm yarılıp dışarı fırlayacakmışçasına küt küt atıyordu. Yürek atışlarım gibi nabzım da hızlı hızlı vuruyordu. Belli ki bir nedeni vardı heyecanımın. Sevgilimle buluş maya, geleceğimizle ilgili kesin bir sonuç almak için gitmiştim. Ya hep ya hiçti, her şey o akşamki görüşmemize bağlıydı.
Hava çok güzeldi ama ben havanın güzelliğine aldıracak durumda değildim. Başımızın üstünde bülbüller şakıdığı halde bülbülleri dinlemiyordum, aşk buluşmalarının kaçınılmaz süsü olan bu gibi ş eyler vız geliyordu bana. Sevgilim yüzüme bakarak;
– Niçin konuşmuyorsunuz? dedi.
– Hiç… öyle… Nasıl, anneniz iyi mi?
– İyi…
– Ya… demek, öyle… Şey; ben… Varvara Petrovna, buraya sizinle konuşmaya geldim. Sizinle buluşmamızın nedeni… Şey… bugüne dek sustum hep, artık konuşacağım…
Varya başını önüne eğdi, titreyen parmakları arasında tuttuğu çiçeği örselemeye baş ladı. Kendisine ne söyleyeceğimi biliyordu.
Bir süre suskun bekledikten sonra asıl konuyu açmaya karar verdim.
– Evet, susmayacağım artık. Bugüne dek konuşmaktan çekinip hep sustum, ama artık duygularını açıklamak zorundayım. Belki de söyleyeceklerimden dolayı güceneceksiniz, belki beni hiç anlamayacaksınız. Ama ne yapalım?..
Gene sustum. En doğru sözcükleri seçmeye çalışıyordum. O sırada sevgilimin gözlerinde de aynı heyecanı okudum. “Hadi, konuş! Daha ne duruyorsun? Sen de amma mıymıntıymışsın! Bana ne acılar çektirdiğini bilmiyor musun? Hadi, durma!” der gibiydi.
– Buraya her gün niçin sizinle buluş maya geldiğimi, niçin çevrenizde dönüp dolaş tığımı tahmin ediyorsunuzdur herhalde. Bunda tahmin edilmeyecek ne var zaten? O size özgü derin kavrama yeteneğimizle içimde beslediğim duyguları, size karşı beslediğim duyguları anlayacağınızı… (Gene sustum.) umarım, Varvara Petrovna!..
Varya başını daha bir aş ağı eğdi, parmaklarının çiçekle oynaması hızlandı.
– Evet, sizi dinliyorum…
– Ben…ben… ama söylemeye gerek var mı? Her şey açıkça ortada…
Şey…seviyorum sizi. Tanrım, evet, oldu işte! (Gene sustum.) Delice seviyorum! Öylesine çok seviyorum ki, yeryüzündeki bütün romanları, bu romanlarda yazılan bütün aşk açıklamalarını, yeminleri, verilen sözleri bir araya getirin, ancak o zaman… yüreğimde size karşı beslediğim…duyguları… Varvara Petrovna! (Gene sustum.) Varvara Petrovna! Peki, siz niçin susuyorsunuz?
– Ne dememi bekliyorsunuz?
– Bana söyleyecek bir sözünüz yok mu?.. Varya başını kaldırdı, gülümsedi.
“Tüh, ne beceriksizim!” diye geçirdim içimden. Ama o gülümsemesini sürdürdü, dudakları kıpırdandı, belli belirsiz bir sesle, “Niçin olmasın?” dedi. Oh, dünyalar benimdi şimdi. Kendimden geçercesine eline sarıldım, o cici, tatlı eli öptüm, öptüm… Sonra çılgıncasına ötekine sarıldım. Bir taneydi benim sevgilim, onun gibisi yoktu! Ben elini öperken o da başını göğsüme dayamıştı. İşte o zaman, ancak o zaman gür saçlarının baştan çıkarıcılığını fark edebildim. Bu saçları öptüm, bir anda yüreğim ısındı, içime kor parçaları düştü sandım. O sırada Varya başını kaldırıp yüzüme baktı, bana da dudaklarını öpmekten başka bir şey kalmadı.
İşte Varya artık tümüyle kollarımdayken, 30.000 rublelik drahomasının bana verilmesi bir imzaya kalmışken, sözün kısası, güzel bir eşin, iyi bir paranın, parlak bir geleceğin çantada keklik olduğu hemen hemen kesinleşmişken kör şeytan birdenbire dürttü beni.
Nasıl oldu, bilmem, kısmetimin karşısında böbürlenmek, onu ilkelerine bağlı bir adam olduğuma inandırıp caka satmak istedim herhalde. Daha doğrusu, ne istediğimi kendim de bilmiyordum. İçimde karşı konulmaz, dehşetli bir duygu seli kabardı.
Kızı dudaklarından öptükten sonra;
– Varvara Petrovna! dedim. Sizden karım olacağınızı bildiren sözü almadan önce, ilerde doğabilecek yanlış anlamaları şimdiden önlemek amacıyla birkaç söz söylemeyi kaçınılmaz bir görev sayıyorum. Kısa konuşacağım… Varvara Petrovna, beni yeterince tanıyor musunuz? Nasıl bir insan olduğumu biliyor musunuz? Ben dürüstüm, çalışmayı severim, sonra sonra onurluyum. Bu konularda bana kimse bir şey diyemez. Bunların ötesinde… iyi bir geleceğim var. Ama züğürdün biriyim ben… Ne param var, ne malım-mülküm…
– Biliyorum. Mutluluk parayla elde edilmez ki…
– Aslında benim de paraya aldırdığım yok. Yoksulluğumla gurur duyarım! Edebiyat çalışmalarından aldığım beş-on rubleyi, başka yollardan kazanacağım yüzlerce rubleye değişmem…
– Anladım. Başka?
– Yoksulluğa çoktan alıştım… Artık aldırmıyorum. İstesem bir hafta yemek yemeden durabilirim… Ama siz? İki adım öteye arabasız gitmeyen, her gün yeni şeyler giyen, adım başı para harcayan, yoksulluk nedir bilmeyen, size alınan çiçek modaya uygun değilse bundan büyük mutsuzluk duyan biri olarak benimle evlenmek uğruna yeryüzü nimetlerini tepebilir misiniz?
– Ama benim param var ya? Drahoma getireceğim.
– O, pek önemli değil! Getireceğiniz otuz bin ruble birkaç yılda biter. Sonra? İstekleriniz biter mi peki? Sonuç, acı gözyaşları! Deneyimlerime inanın! Hepsini biliyorum. Şimdi ağzımdan çıkan sözlerin anlamını da… İsteklerinizi dizginlemek için güçlü bir irade, insan üstü bir çaba gerekecek. Saçmalıyorum galiba, diye düşündüm ama konuşmamı sürdürdüm:
– İyi dinleyin, Varvara Petrovna! Nasıl bir adım attığınızı bilin! Bu yolun dönüşü yoktur. Evlilik önerime yanıt verirken önce demin söylediklerimi iyice ölçüp tartın! Siz yaşam boyu huzurunuzdan yoksun kalacağınıza, ben sevdiğim birinden yoksun kalayım. Edebiyattan ayda kazandığım yüz ruble yetmez bize. Bununla geçinemeyiz. Yol yakınken iyi düşünün!
Heyecandan ayağa kalkmıştım.
– Her şeyi ölçüp biçin! Olanaklarımız sınırlı olacağına göre, kendinizi gemleyemeyecekseniz bunun sonunda göz yaşları, sitemler, erken ağaran saçlar var demektir. Dürüst bir insan olduğum için uyarıyorum sizi. Birçok yönüyle sizinkinden ayrı, size yabancı bir yaşamı benimle paylaşacak kadar iradenize güveniyor musunuz?
(Suskunluk.)
– Benim drahomam ne güne duruyor!
– Ne kadar? Yirmi binler, otuz binler neye yarar ki? Kah-kah-kah! Yoksa milyon mu? Ayrıca ben böyle bir şeyi… kabul edebilecek miyim sanıyorsunuz? Hayır! Hiçbir zaman! Gururum el vermez!
Oturduğumuz sıranın çevresinde birkaç tur attım. Varya düşüncelere dalmıştı. Ben için için seviniyordum. Sözlerim onu etkilediğine göre bana saygı duyuyor demekti.
– Bu durumda ya ben ve yoksunluklar, ya da ben olmaksızın varlık içinde yaşama ş ansı… Bunlardan birini seçin! Birincisini seçmeye gücünüz var mı? Sevgili Varyamın gücü yetecek mi buna?
Kendimi kaptırmıştım, konuştukça konuşuyordum. Bir yandan da ikiye bölünmüş gibiydim. Bir yarım, sözlerimin anlamını biliyor, durumun ciddiliğini kavrıyordu; öbür yarım ise “Sakın beni bırakma, güzelim! Senin otuz bine konunca bak, neler olacak! Drahoman bize ömür boyu yeter!” tatlı hayallerine dalmıştı. Varya beni dinledi, dinledi… Sonunda ayağa kalkarak elini uzattı.
– Size çok teşekkür ederim!
Bunu öyle bir sesle söylemiş ti ki, yerimden hopladım, yüzüne bakakaldım. Gözleri, yanakları yaşlar içindeydi.
– Bana karşı dürüst, mert davrandığınız için size ne denli teşekkür etsem azdır. Evet, ben başka türlü yetiştirildim… sıkıntıya katlanamam… Sizin denginiz
değilim ben…
Böyle diyerek hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Ne yapacağımı şaşırmıştım… Ağlayan kadın görünce hep böyle olurum. Hele o sırada!.. Ben ne yapacağımı tasarlarken Varya kendini toparlayıp göz yaşlarını sildi.
– Haklısınız. Bu durumda sizinle evlenecek olursam kendi kendimizi aldatmış oluruz. Size uygun biri değilim. Zengin aile kızıyım, el bebek, gül bebek yetiş tirildim. Hep arabalarda gezer, çulluk eti, ballı börekli yerim ben… Sade suya tirit, halkın içtiği lahana çorbası bana göre değil. Bu konularda annem de beğenmez huyumu, ama elimden ne gelir ki! Yaya yürümek hoşuma gitmez, çabucak yorulurum… Giyim kuşam zevkim de öyle… Bütün bunlara nasıl para dayandıracağız? Kesinlikle olmaz! Ayrılalım en iyisi, hoşçakalın!
Eliyle yüreğimi paralayan bir hareket yaptıktan sonra ondan hiç beklemediğim bir şey daha söyledi:
– Hayır, hayır! Ben size layık değilim! Elveda!
Bunu söyledikten sonra dönüp hızla yanımdan uzaklaştı. Bense aptal gibi orada kalakaldım. Sevdiğim kız benden uzaklaşırken arkasından bön bön bakıyor, ayaklarımın altındaki toprağın sarsıldığını duyumsuyordum. Neden sonra kendimi toparladığımda başıma ne işler açtığımı anlamaya başladım. Ben ne halt etmiştim? Hepsi şu dilimi tutmasını bilememektendi! Neredeyse ağlayacaktım. Arkasından bakıp “ne olur, geriye dön!” diye bağırmak istedim ama kızın yerinde yeller esiyordu.
Böylece kendi gözümde rezil olduktan, bir hayli acılı dakikalar yaşadıktan sonra eve gitmeye karar verdim. İş in kötüsü, parkın giriş inde atlı tramvay filan gözükmüyordu. Yanımda araba tutacak param olmadığı için ister istemez yaya yola koyuldum.
Üç gün sonra yeniden Sokolniki’deydim. Sevgilimin yazlığına vardığımda onun hasta olduğunu, yakında babasıyla birlikte Petersburg’a gideceğini söylediler. Buna bir anlam veremedim.
Şimdi yatağımda yatarken hıncımdan yastığımı dişliyor, kendi kendime tokat atıyorum. İçimde ne fırtınalar koptuğunu bir bilseniz!.. Ey, değerli okurum, ben bu işi nasıl düzelteceğim? Sevdiğim kıza ne söyleyeyim şimdi? Yoksa mektup mu yazayım? Ama nasıl ulaştıracağım mektubu ona?.. Hep çektiklerim şu dilimin yüzünden!

Anton Çehov
Korkunç Bir Gece
Çeviri: Mehmet Özgül

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz