Friedrich Nietzsche: Ne de çok kan ve dehşet var tüm “iyi şeyler”in temelinde!..

“Suç”, “Vicdan Rahatsızlığı” ve Benzeri Şeyler
Vicdanı mı?.. Burada en yüce ve neredeyse yadırgatıcı biçimlenimi ile karşı karşıya bulunduğumuz “vicdan” kavramının ardında uzun bir geçmiş ve bir biçim dönüşümü olduğu hemen tahmin edilebilir.

Kendine, hem de gururla kefil olma hakkı, yani aynı zamanda kendine Evet deme hakkı – olgun bir meyve bu dediğim gibi, ama aynı zamanda geç bir meyve: – ne de uzun bir süre, acımtırak ve ekşi, ağaçta asılı kalması gerekmişti bu meyvenin! Ve çok daha uzun bir süre boyunca da bu meyveden eser bile yoktu, – kimse onu vaat etme hakkını bulamadı kendinde, oysa ağaçtaki her şey hazırdı ve ona gebeydi! – “insan hayvanında bir bellek nasıl oluşturulur? Bu kısmen uyuşuk kısmen şapşal uçucu zihne, bu ete kemiğe bürünmüş unutkanlığa bir şeyi nasıl işlemeli ki onda yer etsin?”…
Bu kadim sorun, düşünülebileceği üzere hiç de yumuşak yanıtlar ve yollarla çözülmedi; kaldı ki insanın tüm tarih öncesi döneminde, onun “bellek geliştirme tekniği“nden daha korkunç ve daha tekinsiz başka bir şey yoktur belki de. “Bir şeyin bellekte yer etmesi için o şey belleğe dağlanır: yalnızca acısı dinmeyen şey bellekte yer eder.” – bu, yeryüzündeki en eski (ne yazık ki en uzun süreli de) psikolojinin temel bir ilkesidir. Hatta denebilir ki, bugün yeryüzünde insan ve halk yaşamının törensellik, ciddiyet, gizem, kasvetli renkler içerdiği her yerde, bir zamanlar yeryüzünün dört bir yanında sözler verilirken, antlar içilirken, övgüler düzülürken süregelmiş o dehşetin etkileri yankılanmaktadır: geçmiş, en uzun, en derin, en katı geçmiş soluğunu duyurur ve yükseliverir içimizde “ciddi” olduğumuzda. İnsanın kendine bir bellek oluşturmayı gerekli görmüş olduğu hiçbir seferde kan, işkence, kurban eksik olmamıştır; en tüyler ürpertici kurbanlar ve kefaletler (ilk doğan çocuğun kurban edilmesi de buraya girer), en iğrenç sakatlamalar (örneğin iğdiş etme), tüm dini kültlerin en zalimce törenleri (kaldı ki tüm dinler en temelde birer zalimlik dizgesidirler) – bütün bunlar, bellek geliştirmenin en etkin yolunun ‘acı’ olduğunu sezinlemiş olan o içgüdüden kaynaklanır. Tüm çilecilik öğretisi de bir anlamda buraya dâhildir: birkaç fikrin silinmemek, her daim canlı kalmak, unutulmamak üzere “sabit”leştirilmesi ve bu “sabit fikirler” yoluyla tüm sinirsel ve zihinsel sistemin hipnotize edilmesi gerekmektedir – çileci yöntemler ve yaşam biçimleri de bu fikirleri tüm diğer fikirlerle rekabetten uzak tutan, onları “unutulmaz” kılmaya yarayan araçlardır. İnsanlığın “belleği” ne denli zayıf olmuşsa, örf ve âdetlerinde de o denli korkunç bir yan olagelmiştir; özellikle de ceza yasalarının katılığı, insanlığın unutkanlığı yenmek ve toplumsal yaşamın birkaç ilkel gereğini bu anlık duygu ve ihtiras kölesinin kafasında canlı tutabilmek için ne denli çaba harcamış olduğunun bir ölçütüdür. Biz Almanlar, özellikle zalim ve katıyürekli bir halk olarak görmüyoruz kendimizi elbet; hele de, havai ve gününü gün eden bir halk olarak hiç görmüyoruz; gelgelelim, eski ceza tüzüklerimize bir göz atmak, yeryüzünde bir “düşünürler halkı” yaratmak için ne zahmetlere katlanmak gerektiğini anlamaya yeter (Avrupa’nın bugün hala en fazla güvenilirliğe, ciddiyete, zevksizliğe ve nesnelliğe sahip olan ve bu nitelikleri dolayısıyla da Avrupa’nın her tür bürokratını yetiştirmeye hak kazanan yegâne halkı diyesim geliyor). Bu Almanlar, ayaktakımına has temel içgüdülerinin ve bu içgüdülerin vahşetli kabalığının üstesinden gelebilmek için, korkunç yöntemlerle bir bellek oluşturdular kendilerine: eski Alman cezalarını düşünün bir; örneğin taşlama (efsanede bile, değirmen taşıyla ezilir suçlunun başı), tekerlekle çiğneme (Alman dehasının ceza alanındaki en özgün buluşu ve uzmanlığı!), şişleme, atlarla parçalara ayırma ya da çiğneme (“dörde bölme”), suçluyu yağ ya da şarap içinde haşlama (on dördüncü ve on beşinci yüzyıllarda hala yaygındı), çok rağbet gören deri yüzme (“şeritler halinde kesme”), göğsü yararak etleri deşip çıkarma; ayrıca bir de, kötülük işlemiş olanı bala bulayıp kızgın güneş altında sineklere terk etme. Böyle imgeler ve olaylar yardımıyla en nihayet beş altı “istemem” yer eder kişinin belleğinde, toplumun yararlarından faydalanarak yaşamak için de bu “istemem”lere ilişkin sözünü verir, – ve gerçekten de! bu tür bir bellek yardımıyla “aklı” başına gelmiştir en sonunda! – ah, akıl, ciddiyet, duygulara hâkim olma, ‘düşün’ denen bütün bu kasvetli iş, tüm bu ayrıcalıkları ve şatafatı insanın: ne de pahalıya mal oldular! ne de çok kan ve dehşet var tüm “iyi şeyler”in temelinde!..

Friedrich Nietzsche
Ahlakın Soykütüğü

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz