Fidel Castro: “Che’ye Maceracı Diyenler, Bolivya’ya Gitmesini Hata Görenler Sahte Devrimcilerdir”

Che bütün gerilla yaşamı boyunca gündelik gözlemlerini bir günlüğe not etme alışkanlığını sürdürmüştü.
Sarp ve engebeli yollarda, nemli ormanlarda yapılan uzun yürüyüşlerden sonra sırt çantalarının, silahlarının ve diğer gereçlerinin ağırlığı altında ezilen savaşçılar, dinlenmek için mola verdiklerinde ya da yorgun bir günün sonunda kamp kurduklarında, Che’nin -daha ilk anlardan başlayarak Kübalılar ona bu adı vermişlerdi sevecenlikle- küçük bir cep defterini çıkardığı ve bir doktorunkini andıran okunaksız yazısıyla gözlemlerini not ettiği görülebilirdi. Bu notlarından saklayabildiklerinin yardımıyla daha sonraları, Küba’daki devrimci savaşla ilgili, hayranlık veren tarihsel anılarını yazmıştı; devrimci, eğitsel ve insancıl bir içeriğe sahipti bu anılar.

Jean Paul Sartre: “Che, Çağımızın En Mükemmel İnsanı”

Che Guevara’ya ne kadar hayran olduğumu biliyorsunuz.Aslında onun sırf bir aydın değil, çağımızın en mükemmel insanı da olduğuna inanıyorum. Bir savaşçı, bir insan ve kuramlarını mücadele anındaki kişisel deneyiminden türeterek devrim davasını ileriye götürebilmiş bir kuramcı.

Bolivya Günlüğü Che’nin Sarsılmaz İradesini Göstermektedir

Bu kez de, hiçbir zaman vazgeçmediği günlük olayları not etme alışkanlığı sayesinde, Che’nin Bolivya’da geçirdiği kahramanlıklarla dolu son birkaç ayı ile ilgili geniş, son derece değerli, ayrıntılı ve kesinlikle doğru bilgilere sahibiz. Aslında yayınlanmak üzere kaleme alınmamış olan bu notlar, gözlemci, çözümlemeci ve çoğu kez de ince bir mizahın renk kattığı, derin bir düşünce tarzını ortaya koyuyordu ve olayları, içinde bulunduğu durumu ve insanları sürekli olarak değerlendirmesine yarıyordu. Sade bir dille yazılan bu notlar baştan sona tümüyle tutarlı bir bütünlük içindedir.

Şurası unutulmamalı ki, bu notlar pek ender olan dinlenme anlarında, destansı ve insanüstü bedensel güçlerin harcandığı sıralarda, bir gerilla birliğinin başkanı olmanın ağır yükümlülükleri altında, son derece ağır maddi koşullar içinde geçen bir mücadelenin güçlüklerle dolu olan başlangıç evresinde yazılmışlardı: Bu da onun çalışma tarzını ve sarsılmaz iradesini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Emperyalizm Saldırmak için Bahane Aramaz

Küba Devrimi ile gerilla harekatı arasındaki ilişkilere günlükte sık sık değinilmektedir; bu günlüğü yayınlayarak devrim düşmanlarına, yankee emperyalistlerine ve müttefikleri olan Latin Amerikalı oligarşi yandaşlarına, Küba’yı tecrit ve istila etme yolundaki abluka tasarılarını güçlendirecek deliller vererek, onları tahrik edebileceğimiz söylenebilir. Olayları bu yönde değerlendirenlere “dünyanın neresinde olursa olsun, kötülükleri sürdürmek için yankee emperyalizminin hiçbir zaman bahaneye ihtiyacı olmadığını ve Küba Devrimini ezmek yolundaki çabalarının ülkemizde yayınlanan ilk devrimci yasayla birlikte başladığını hatırlatmak yerinde olur; bunun herkesce bilinen açık nedeni ise, emperyalizmin dünya gericiliğinin jandarması, karşıdevrimin sistemli başlatıcısı ve yeryüzünde varlığını sürdüren en gerici ve en insanlık dışı toplumsal yapıların savunucusu olmasıdır.

Devrimci hareketlerle dayanışma bir bahane olabilir ama yankee saldırıları için asla bir neden olmayacaktır. Bu bahaneyi vermemek için uluslararası dayanışmayı reddetmek, çağımızdaki toplumsal devrimlerin enternasyonalist kimliğine bütünüyle yabancı olan ve bundan doğacak tehlikeleri görmeyen gülünç bir siyasettir. Devrimci hareketle kurulan dayanışmaya son vermek, yankee emperyalizminin elindeki bahaneleri çürütmek değildir; gerçekte, onunla ve onun dünyaya egemen olma ve dünyayı köleleştirme siyasetiyle dayanışma içine girme anlamına gelecektir.

Che’nin Resimleri Birer Mücadele Simgesi Olmuştur

Che ve ortaya koyduğu olağanüstü örnek, bütün dünyada, gün geçtikçe daha fazla güç kazanmaktadır. Düşünceleri, kişiliği ve adı, ezilenlerin ve sömürülenlerin mücadelesine bayrak olmuştur ve bütün dünya aydınları ve öğrencileri arasında, büyük bir ilgi uyandırmaktadır.

Birleşik Amerika’da bile Zenci Hareketi ve sayıları her gün biraz daha artan ilerici öğrenciler, Che’yi bütünüyle benimsemişlerdir. Medeni haklar için ve Vietnam istilasına karşı yapılan en mücadeleci gösterilerde Che’nin resimleri birer mücadele simgesi olarak taşınmaktadır. Tarihte bir kişinin, bir ismin, bir örneğin, bu kadar kısa bir zamanda ve böylesine güçlü bir tutkuyla evrensel bir nitelik kazanması son derece enderdir; ya da hiç görülmemiştir. Bu, Che’nin bugünün ve gittikçe de yarının dünyasını belirleyen enternasyonalist düşünceyi, en katıksız ve en çıkar gözetmez biçimde temsil etmesinden doğmaktadır.

Geçmişte sömürgeci güçler tarafından ezilen, sömürülen, bugünse yankee emperyalizminin son derece büyük bir adaletsizlik, gerilik ve azgelişmişlik içinde tuttuğu bir kıtada, devrimci mücadeleyi, evrensel bir soluk gibi, emperyalist ve sömürgeci metropollere kadar taşıyan bu eşi bulunmaz kişi yükseltmiştir.

Emperyalistler bu örneğin gücünden ve onu tanıtabilecek herşeyden çekinmektedirler. Onları günlüğü yayınlamaktan alıkoyan, kitabın temeldeki önemidir: olağanüstü bir kişiliğin canlı anlatımı, barut fıçıları arasında, her günkü sıcak ve gerilim içinde yazılan bir gerilla dersi, halkları köleleştirenler karşısında, kiralık orduların karşısında Latin Amerika’nın güçsüz olmadığının gerçek ispatı…

Che’ye Maceracı Diyenler, Bolivya’ya Gitmesini Hata Görenler Sahte Devrimci Şarlatanlardır

Kendilerini Marksist, komünist olarak kabul eden ya da kendilerini lafla, başka ünvanlarla süsleyen ve Che’nin yanıldığını söylemekten, O’nu maceracı diye nitelemekten, ya da içlerinden en az saldırgan olanlar gibi, “öldüğünde Latin Amerika’da devrimci mücadelenin de son bulacağı” bir idealist diye nitelemekten çekinmeyen sahte devrimcilerin, oportünistlerin ve her türlü şarlatanın hiçbir zaman bilinmemesinde onların (emperyalistlerin) çıkarı da olabilir. Bu kişiler, “Tecrübeli bir gerilla ve bu düşüncelerin en büyük savunucusu olan Che, gerilla savaşında öldüğüne ve hareketi de Bolivya’yı kurtarmadığına göre, bu, ne kadar yanlış davranıldığını gösterir!..” diyorlar. Bu zavallılardan kaç tanesi, akıl yürütme tarzlarının, tavırlarının emperyalizm ve en gerici oligarşi yandaşlarınınkiyle tümüyle uyuşması karşısında yüzleri kızarmadan, Che’nin ölümüne nasıl sevindiler!

Bu kişiler başka türlü davranamayacakları için daha ilerde anlaşılacağı gibi, gerçekte gerilla gruplarını yok etmeyi, devrimci hareketi yavaşlatmayı, kendi gülünç ve utanç verici, siyasal uzlaşmalarını zorla benimsetmeyi amaçladıkları halde bir ara gerillalarla birlikte silahlı mücadele oyununa bile katılarak, hain yöneticileri ya da kendilerini haklı göstermeğe çalışıyorlar; bu yolla, halk için ve halkın kurtuluşu için çarpışmak istemeyen ve hiçbir zaman çarpışmayacak olanlar, devrimci düşünceleri kitleler için ne bir içeriği ne de mesajı olan dogmatik afyon haline sokarak karikatürleştirenler, halkın mücadele örgütlerini, bu kıtanın sömürülen halklarının gerçek çıkarlarıyla hiçbir ilgisi olmayan siyasetleri savunma araçları, iç ve dış sömürücülerle uzlaşma araçları haline getirenleri, haklı göstermektedirler.

Che Kendini Bir Nefer Olarak Görüyor ve Ölme İhtimalini Doğal Karşılıyordu

Che, mücadele sırasında ölebileceği ihtimalini son derece doğal karşılıyordu ve özellikle son yazılarında, bunun Latin Amerika’da devrimin kaçınılmaz ilerleyişini durduramayacağını vurguluyordu. Tricontinental’e gönderdiği mesajda bu düşüncesini bir kez daha ileri sürmüştü: “Tüm eylemimiz emperyalizme karşı bir savaş narasıdır… Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin… Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silâhlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle ve de savaş naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaksa, ölüm hoş geldi, safa geldi.”

Che, kendisini devrimin bir neferi olarak görüyor ve devrimden sonra hayatta kalma yolunda hiç bir çaba harcamıyordu. Bolivya’daki mücadeleyle birlikte Che’nin düşüncelerinin de başarısızlığa uğradığını savunanlar, gene aynı basit görüşle Marksizmin kurucuları da dahil, bütün büyük devrimci düşünür ve öncülerin düşüncelerini de yadsıyabilirler, çünkü onlar da eserlerini sonuçlandıramadılar ve soylu çabalarının ürününü göremediler. Che, düşüncelerinin gerçekleştiğini göremedi ama onları kendi kanıyla sulayarak güçlendirdi. Kendisini eleştiren sahte devrimcilere gelince; onlar siyasi alçaklıkları ve ebedi eylemsizlikleriyle birlikte, kendilerine özgü budalalıklarıyla yaşamaya devam edecekler.

Che, Bolivya’daki Mücadeleyi Güney Amerika’nın Kurtuluşunun Bir Parçası Olarak Görüyordu

Latin Amerika’da her geçen gün biraz daha tipikleşen devrimci örneklerden biri olan ve günlükte de görülebileceği gibi kendisine Bolivya Komünist Partisi sekreterliği unvanını yakıştıran Mario Monje’nin Che ile hareketin siyasi ve askeri yönetimini tartışmaya kalkışması anlamlıdır. Parti içindeki görevinden, bu amaç uğruna vazgeçeceğini ileri sürdüğüne göre, demek ki yalnızca böyle bir mevkide bulunmak bile, ona böyle bir ayrıcalığı isteme hakkını veriyordu.

Elbette ki, Mario Monje’nin gerilla konusunda hiçbir deneyi yoktu ve hiç çarpışmamıştı. Kendisini bir komünist olarak kabul ederek, Latin Amerika’daki birinci bağımsızlık savaşçılarının, yani öncülerin tersine, kendisini asla içine düştüğü alçak ve rezil şovenizmi aşmakla yükümlü görmemişti. Latin Amerika’da emperyalizme karşı yürütülecek mücadele hakkında böyle bir görüş taşıyan bu tür “komünist” önderler, Avrupalı sömürgecilerin devrinde, onlara yenik düşen yerli topluluklarının enternasyonalist düzeyinden daha aşağıda olduklarını gösterdiler.

İşte, Bolivya denilen ve tarihsel başkenti, her ikisi de Venezuelalı olan ilk kurtarıcılarının adını taşıyan bir ülkenin Komünist Partisi’nin şefi; bu kişi, halkının kesin kurtuluşu için, hedefini hiçbir şekilde bu ülkenin dar, yapay, hatta haksız olarak çizilen sınırları içine hapsetmeyen gerçek bir devrimci devin siyasi ve askeri yeteneğine bel bağlıyabilirdi; oysa o, komutanlığı talep etmek için utanç verici, gülünç ve haksız taleplerde bulunmaktan başka yapacak daha iyi bir şey bulamadı.

Denizle bağlantısı bulunmadığı için, acımasız ablukayla karşı karşıya kalmayı istemiyorsa, Bolivya’nın kendi kurtuluşu için, devrimin kendisine komşu olan ülkelerde zafere ulaşmasına ihtiyacı vardı. Ve Che’nin son derece büyük olan saygınlığı, yeteneği ve tecrübesi, O’nu, bu hareketi hızlandırmak açısından en uygun kişi haline getiriyordu.

Che, Bolivya’daki mücadeleyi ayrı bir olay saymıyor, onu Güney Amerika’nın öteki ülkelerine yayılmakta gecikmeyecek bir devrimci kurtuluş hareketinin bir parçası olarak görüyordu. O’nun amacı, Latin Amerika’nın emperyalizm tarafından köleleştirilen bütün halklarının ve Bolivya’nın kurtuluşu için mücadele etmek isteyen herkesin katılacağı ve her türlü sekterizmden arınmış bir hareket örgütlemekti.

Emperyalizmin Sahte Sınırlarını Kabullenen Şovenist Anlayış

Che bir görev, komutanlık ya da şan şeref için kişisel bir ilgi duymadı hiçbir zaman. Kıtanın hemen hemen bütün ülkelerinin ekonomik, siyasal ve toplumsal durumu göz önüne alındığında, Latin Amerika halklarının kurtuluşu için temel eylem biçimi olan devrimci gerilla savaşında, siyasal ve askeri kumandanın birleştirilmesi gerektiğine ve mücadelenin kentlerdeki rahat ve bürokratik yazıhanelerden değil, yalnızca gerilladan üretileceğine sarsılmaz biçimde inanıyordu. Ve bu konuda, genişlediğinde, Güney Amerika’da büyük ölçekli bir mücadeleyi sürdürmeye yönelen bir gerilla çekirdeğinin kumandasını deneysiz, dar ve şoven görüşlü, içi boş bir kafaya bırakmayı da, taviz vermeyi de kabul edemezdi.

Che, çeşitli Latin Amerika ülkelerindeki devrimci öğeler arasında çok kez etkin olan bu şovenizm gerici, gülünç ve kısır bir duygu olduğundan, ona karşı mücadele edilmesini istiyordu. Tricontinentale’e gönderdiği mesajında şöyle diyordu: “Altında çarpışılan bayrağın, insanlığın kutsal kurtuluş hedefi halini alacağı… gerçek bir proleter enternasyonalizmi gerekli; öyle ki yalnızca bugün silahlı mücadeleye sahne olan yerleri sayarsak, Vietnam, Venezuela, Laos, Gine, Bolivya bayrağı altında ölmek, bir Amerikalı, bir Asyalı, bir Afrikalı ve hatta bir Avrupalı için aynı ölçüde arzu edilir ve onur verici bir şey olsun. Bayrağı altında doğmadığımız bir ülkenin toprakları üstünde dökülen her damla kan, orada hayatta kalan kişinin daha ilerde kendi ülkesinin kurtuluş mücadelesine uygulamak için edineceği bir deney olacaktır. Ve kurtulan her halk, bir başka halkın kurtuluşu için verilecek savaşta kazanılmış bir aşamadır.”

Öte yandan, Che, gerilla gurubu içinde çeşitli Latin Amerika ülkelerinden savaşçıların da yer alması gerektiği ve Bolivya’da gerillanın, çıraklık devrelerini çarpışmalar sırasında geçirecek devrimciler için bir okul olacağı düşüncesindeydi. Bu arada, bu görevde kendisine yardımcı olmaları için, yanında Bolivyalılarla birlikte, deney sahibi gerillalardan oluşan küçük bir çekirdeğin de bulunmasını istiyordu. Bunların hemen hepsi, Küba’daki devrimci mücadele sırasında, Sierra Maestra’da arkadaşları olmuştu; Che hepsinin yeteneğini, değerlerini ve fedakârlığını yakından biliyordu. Che’nin çağrısına karşılık vermede hiçbiri tereddüt etmedi, O’nu terk etmedi ve kendisini satmadı…

Che Astımının Yarattığı Bedensel Acıyı Demirden Bir İradeyle Yendi

Che, Bolivya’daki kampanyasını, büyük bir sebat, ustalık, sabır ve örnek bir tutum içinde yürüttü: Che’nin bu nitelikleri çok önceleri dile düşmüştür. Yüklendiği görevin öneminin derinden bilincinde olan Che’nin her an kusursuz bir sorumluluk duygusu içinde davrandığı söylenebilir. Gerilla herhangi bir ihmalde bulunduğunda, Che, gerillayı bu konuda uyarma ve bunu giderme konusunda acele eder ve bunu günlüğüne geçirirdi.

Che’ye karşı, inanılmaz sayıda karşıt-etken birleşerek harekete geçti. Gerilla, içlerinden bazıları hasta ya da iyileşme devresinde olan ama değerli öğelerden oluşan bir kolundan geçici olarak ayrıldı; birkaç günlük diye kararlaştırılan bu ayrılık bitmek tükenmek bilmez aylar boyu sürmüştü. Ve Che, bütün bu süreyi keşiflere ayırdı, çünkü son derece engebeli bir arazi yüzünden, iki grup arasındaki ilişki kopmuştu. O sıralar Che, astım nedeniyle nefes darlığı çekiyordu, astımını çok basit ilaçlarla yatıştırıyordu. Ancak, bu ilaçlar bulunamadığı zaman, hastalık müthiş bir düşman haline geliyordu. Örneğin, o günlerde gerilla için ihtiyat olarak depoladığı ilaçlar düşman eline geçti ve birden amansızca bastıran hastalık ağır bir sorun oldu, Ağustos sonunda, daha önce bağlantısını yitirdiği gerillaların yok edilmesinin de olayların gelişiminde büyük bir rolü oldu. Ama Che, çektiği bedensel acıyı demirden bir iradeyle yendi, mücadeleyi kösteklemedi ve cesaretini asla yitirmedi.

Devrimci: İnsan Soyunun En Yüksek Düzeyi

Birgün Che Bolivya’da gerillacılara şunları demişti: “Bu türden bir mücadele bize devrimci olma ve insan soyunun en yüksek düzeyine ulaşmak fırsatını sağlıyor. Ama aynı zamanda bize insan olmak imkânını da sunuyor. Kendilerinde bu iki aşamaya ulaşacak gücü bulamayan, bunu açıkça söylesin ve gerillayı terk etsin!”

Son ana dek onunla birlikte mücadele edenler, bu onurlu sıfatlara layık olmuşlardır. Onlar, bugün, tarihin gerçekten çok güç ve çetin bir göreve çağırdığı insan ve devrimci türünü simgelerler. Bu görev Latin Amerika’nın devrimci dönüşümüdür.

Halklarımızın kaderini kuşkuya yer vermeksizin tehdit eden bu gerçek durum karşısında, hangi liberal, hangi burjuva reformisti ve hangi eylemde bulunamayan şarlatan sahte devrimci, bilimsel ve teknik alanda bağımlı olduğumuz ve gittikçe de daha çok bağımlı olacağımız sanayileşmiş dünyaya ve özellikle Birleşik Amerika’ya oranla yüzlerce yıllık geri kalmışlığımızı yok edecek çözüm yolunu gösterebilir? Bu çözüm yolu, ileriye götürmek amacıyla, dünyanın bu bölümündeki manevi ve maddi insani güçleri bir araya toplayan köklü ve hızlı bir devrimci dönüşümden başka nedir? Eğer herhangi biri, böyle bir formülü, bizi o noktaya götürecek sihirli yolu Che’nin, oligarşileri, despotları ve politikacıları, yani yankee uşaklarını ve yankee tekellerini yani efendileri silip süpüren yolundan başka bir yolu gösterebilecekse, bunu mümkün olduğu kadar çabuk yapsın ve Che’yi reddetmek üzere ortaya çıksın.

Latin Amerika halkını meydana getiren ve ezici çoğunluğu aşırı ölçüde yoksul olan yaklaşık 300 milyon insana gerçek bir umut sağlayacak saygıdeğer bir karşılığı da gerçekte, hiç kimse veremez. Üstelik bu nüfus 25 yıl içinde 600 milyona ulaşacaktır ve maddi yaşamlarının düzelmesi, eğitim ve uygarlıktan yararlanmak hepsinin hakkıdır. Bunun için Che’nin hareketi ve düşüncelerini cesaretle savunmak için O’nun yanında toprağa düşenlerin karşısında susmak daha pratik olacak. Çünkü bir kıtayı kurtarmak gibi soylu bir harekete kalkışan bu bir avuç insanın yarattığı destan, insan kahramanlığının, insan iradesinin ve büyüklüğünün en yüce delili olarak kalacaktır. Onların ortaya koyduğu örnek, bilinçleri aydınlatacak ve Latin Amerika halklarının mücadelesine yol gösterecektir. Çünkü Che’nin yaptığı kahramanca çağrıya, uğruna hayatını verdiği yoksullar ve sömürülenler kulak kabartacaktır. Ve, silaha sarılıp kesin kurtuluşlarını elde etmek için uzanacak ellerin sayısı ne kadar çok olacaktır.

Che’nin Ölümü

Che son satırlarını 7 Ekim günü yazdı. Ertesi gün saat 13’te çevresindeki çemberi yarmak için geceyi beklerken, dar bir boğazda kalabalık bir düşman gücü saldırıya geçti. O sıralarda müfrezeyi oluşturan çok az sayıdaki insan, hava kararıncaya değin, kendilerine saldıran, sayıca çok üstün bir düşmana karşı, çağlayan yatağında, yukarı sırtlarda, çoğu kez tek başına kahramanca savaştı. Che’nin en yakınındaki gruptan artık hayatta kalan yoktu. Her şey, o sırada sağlık durumu son derece ağırlaşan doktor ve aşırı yorgun bir Perulu gerillayla birlikte olan Che’nin, arkadaşlarının daha güvenli bir yere çekilmelerini sağlamak için elinden geleni yaptığını ortaya koymaktadır. Bu da, O’nun yaralanma nedenini açıklamaktadır. Doktor, bu çarpışma sırasında değil, ama birkaç gün sonra, Boğaz’a çok yakın bir yerde ölmüştür. Kayalık ve son derece engebeli arazi, zaman zaman gerillaların kendi aralarında tam bir bağlantı kurmalarını bile engelliyordu. Che’den birkaç yüz metre ileride, boğazın öteki girişinde mevzilenmiş olan ve içlerinde İnti Peredo’nun da bulunduğu savaşçılar, hava kararıncaya dek, saldırıya başarıyla karşı koydular ve daha sonra, düşmandan uzaklaşmayı ve daha önce kararlaştırılan toplanma noktasına doğru ilerlemeyi becerdiler.

Che’nin, yaralandıktan sonra da, namluya çarpan bir kurşunla M-2 tüfeği kullanılmaz hale gelinceye kadar, yaralı olduğu halde, çarpıştığını kesin olarak öğrenmiş bulunuyoruz. Üzerindeki tabancanın da mermisi tükenmişti. Bu inanılmaz nedenler onun canlı olarak ele geçmesine yol açtı. Bacaklarındaki yaralar yürümesini engelliyordu, ama öldürücü değildi. Higueras köyüne götürüldükten sonra, yaklaşık 24 saat daha hayatta kaldı. Kendisini ele geçirenlerle tek bir kelime olsun konuşmadı ve hakaret etmeğe çalışan sarhoş bir subayın suratının tam ortasına tokatı indirdi.

La Paz’da toplanan Barrientos, Ovando ve diğer askeri şefler büyük bir cüretle Che’nin öldürülmesi için karar aldılar. Bu alçakça kararın Higueras köyünün okulunda nasıl uygulandığı, en ufak ayrıntılarına dek biliniyor. Yankee yetiştirmesi Binbaşı Miguel Avoroa ve Albay Andres Selnich, Assubay Mario Terzan’a bu cinayet için gerekli silahı verdiler. Fitil gibi sarhoş olan astsubay okula girdiğinde Che, biri Bolivya’lı, diğeri Peru’lu olan iki gerillayı haklayan silah seslerini duymuştu. Kendi celladının bocaladığını görünce, son derece sakin bir sesle “Hadi korkma ateş et.” dedi. Astsubay gerisin geriye dışarı çıktı. Komutanları Avoroa ve Selnich’in vur emrini tekrarlaması üzerine tekrar içeri girerek elindeki makineli tüfeğin kurşunlarını Che’nin üzerine boşalttı. Che’nin çarpışmadan birkaç saat sonra öldüğü söylentileri yayıldığı için, cellatları, Che’nin hemen ölmemesi için başına ve kalbine ateş edilmemesini emretmişti. Che’nin can çekişmesi zalimce uzatıldı ve bu durum, sarhoş bir çavuş Che’nin sol yanından tabanca ile ateş edene dek sürdü. Bu durum, Che’nin tutsak aldığı bir çok Bolivyalı subay ve askerin hayatları karşısında gösterdiği özenle tam bir karşıtlık içindedir.

Daima, zafere doğru!

(Fidel Castro’nun Che’nin Bolivya Günlüğü’ne yazdığı önsözden, Mayıs 1968)


Graham Grene: “Efsaneler Kurşun Geçirmez”

Che Guevara’nın ölümü, Marksizme hiçbir yakınlık duymayan insanlara keder ve düşkırıklığı verdi. Giderek büyük güçlerin iş ilişkilerine teslim olan bir dünyada kahramanlığı, şövalyeliği ve serüveni temsil ediyordu Che’nin varlığı. Bizim için ise zaferin her zaman büyük müfrezelere ait olmayabileceği umudunun ifadesiydi.
En tutucularımız, sayıların ve silahların bir kez daha kazanmış olmasından, Küba’daki on iki kişilik serüvenin bir daha yaşanmamasından ötürü içten bir üzüntü duydular. Boş umutların, eşitsizliğe karşı verilen kavganın sonu muydu bu?
Gelgelelim Che’nin ölüm biçimi bir rahatlama getirdi. O’nun yakalandıktan sonra vurulması, Bolivya’daki otoritelerin tutsak bir Che’den bile korktuklarını göstermiyor muydu? O’nu yargılamak üzere mahkemeye çıkarmaktan korkmuşlardı, sesinin duruşma salonundan yükselecek yankılarından korkmuşlardı, bir kaşık suda boğacakları adamın dış dünyanın insanları tarafından nasıl sevildiğini herkesin görmesinden korkmuşlardı.
Ama bu korku, O’nun efsanesinin dilden dile dolaşmasına yardım edecek, efsaneler ise bildiğimiz gibi kurşun geçirmez.

 

1 Yorum

  1. ‘Emperyalizme Hiçbir Şekilde Güvenilmez, Hiçbir şekilde Zerre Kadar..’CHE

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz