Erkeklerle kadınlar gerçekten farklı mıdırlar? – Dr. Marianne J. Legato

dr-marianneErkeklerle kadınlar gerçekten farklı mıdırlar? Bilgileri gerçekten farklı şekilde mi işlemektedirler? Bu takdirde, sorunların çözümlenmesinde cinsiyete özgü mükemmellik alanlarımız olduğu sonucuna varabilir miyiz? Korkayım veya korkmayayım, bir tek nedenle bu işe atıldım: Bilgi sahibi olmakla güçleniyoruz.

Cinsiyete özgü doktorluk gibi yeni doğan bu tıp alanında çalıştığımdan beri tekrar tekrar kanıtlandığına tanık olduğum bir şeydir bu. Yeni başladığım sıralarda kadınların fizyolojik açıdan sadece küçük erkekler olduğunu varsayıyorduk. Ne yazık ki cinsiyetler arası farklılıklar hakkında bilmediklerimiz kadınlara zarar veriyordu.

Kadın kalbinin çalışmasındaki farklar konusunda yanlış anlamalar, midelerindeki bir ağrıdan yakındıkları vakit belki de kalp krizi geçirmekte olan kadınların doktorlar tarafından evlerine gönderilmesiyle sonuçlanıyordu. Erkekler üzerinde test edilen ilaçlar kadınlara da yazılıyor, sonuçta da bu ilaçlar kadınlardaki belirtileri daha da alevlendiriyordu. Özetle, farklılıktan görmezlikten gelmek doktorların hatalar işlemelerine neden oluyordu. Birçok kadınlar sonuçta acı çektiler, bazıları da öldüler.

Cinsiyete özgü doktorluğa doğru yolculuğumuz yeni başladığına göre, belki hala bu yanlışları yapıyoruz. Kadınların anatomik ve biyolojik açılardan erkeklerden farklı oluşlarının ve bunun, hastalıkların önlenmesiyle tedavisi ve her iki cinste de sağlığın geliştirilmesi açısından ne anlama geldiği konusunu daha yeni irdelemeye başlıyoruz. Hemen hemen her gün hem de çok önemli keşiflerde bulunuyoruz: bunlar da kadınlara erkeklerden farklı tanılar koymamızın ve tedaviler uygulamamızın gerektiğine işaret ediyorlar.

İnsanda en az keşfedilmiş alan beyindir. Kadınlarla erkeklerin beyinlerinin farklı olduğuna işaret eden yeterli bilimsel kanıt vardır, ama bu farkların bütün kapsamı ve bunların sonuçlan hala keşfedilmemiş bir alandır. Aramızda nörolojik ve hormonal farklar var olmasına vardır da bunlar ne anlama geliyor?

Şurası muhakkak ki bu konu, bu alanda doktorluk yapanları ilgilendirir. Keşfettiklerimiz belki de Parkinson hastalığı gibi nörolojik rahatsızlıktan, otizm gibi gelişimle ilgili düzensizlikleri ve demans (bunama) gibi davranış fonksiyon bozukluklarını nasıl tedavi ettiğimizi etkileyecektir. Şurası muhakkak ki herhangi bir hastalığın, gelişim bozukluğunun veya nörolojik dengesizliğin iki cinsi niçin farklı etkilediğini anlamadan bunları tam anlamıyla çözemeyiz. Ve bu hastalıkların birçoğunun cinsleri sahiden de farklı etkiledikleri de bir gerçek.

Örneğin şizofreniyi ele alalım. Doktorlarla kamu sağlığı görevlilerinin dünyadakilerin en yıkıcısı olduğunu düşündükleri bu hastalık, yalnız Amerika’da 2 milyon kişiyi etkilemektedir. Kadın şizofrenlerde hastalık niçin daha geç başlar, daha uzun duraklama veya hafifleme dönemleri vardır ve iyileşme olasılıkları aynı hastalığı çeken erkeklere kıyasla daha yüksektir? Kadın şizofreni hastalan niçin aybaşı dönemleri öncesinde belirtilerinin yoğunlaştığına tanık olmaktadırlar? Erkek şizofrenler niçin kokulan tanımada kadın hastalardan daha çok güçlük çekmektedirler? Belki de cinsler arasındaki bu farklar hastalığın her iki cinsteki nedenleri ve tedavisi hakkında bize ipuçları sağlayabilirler. Başka alanlarda bu farkların tanınması bu kadar önemli olunca, bizlerin de araştırmaları tam gaz ilerletmekten başka seçeneğimiz yoktur.

Fakat beyinle davranışlarımız arasında o kadar sıkı bir ilişki vardır ki, bu araştırmaların (benim kanımca çok ilginç) sosyolojik sonuçlan olması kaçınılmaz. Aramızdaki hormonal ve nörolojik farklılıklar yaşam biçimimizi ve birlikte nasıl yaşadığımızı nasıl etkilerler? Beyinlerimizi erkek meslektaşlarımızınkinden, oğullanınız ve sevgililerimizinkinden neyin bu kadar farklı kıldığını bilsek, onlarla uyum içinde yaşamamız daha kolay olmaz mıydı? Bu bölümdeki ve bütün olarak bu kitaptaki araştırmalarının bu mantığa dayanmaktadır.

Devam Eden Bir Çalışma Sonsuza dek!

Erkeklerle kadınların birbirlerinden öğrenecek çok şeyleri olduğunu bu eserde tekrarlayıp duruyorum ve bunun doğru olduğuna inanıyorum. Kendim de erkeklerden çok şey öğrendim: ilk öğretmenim olan babamdan, tıp fakültesindeyken erkeklerin ağır bastığı sınıfımdan (144 kişilik bir sınıftaki 13 kadından yalnız biriydim), çoğu erkek olan profesörlerimden.

Ama şaşırtıcı yeni araştırmalar öğrenmenin düşündüğümüzden daha derin ve önemli bir düzeyde olageldiğini göstermektedir ve öyle sanıyorum ki bunun erkeklerle kadınların birbirlerinden öğrenebilmeleri konusunda son derece önemli etkileri vardır. Beynin hiçbir zaman tamamıyla “işi bitmez”; deneyimlerimizin, bu mucizevi organın yapısı üzerinde derin bir etkisi olmaya devam etmektedir. Yeni araştırmalar beynin bebeklik ve ergenlik dönemlerinin sonrasında da, yani yaşadığımız ve onu uyarmayı sürdürdüğümüz sürece gelişmeye devam ettiğini göstermektedir.

Birçok bilim adamları, dünyayla etkileşmemiz sonucunda yaşadıklarımızın beynimizi nasıl etkilediğini anlamamıza katkılarda bulunmuşlardır. Fakat hiçbirinin katkısı, New York’ta benim de ders verdiğim Columbia Üniversitesi’ndeki profesörlerden Dr. Erie Kandel’inki kadar çarpıcı olmamıştır. Dr. Kandel mütevazı deniz salyangozu üzerindeki çalışmaları yoluyla öğrenmenin beyinde belirli iletişim devreleri yaratmaya bağlı olduğunu ve bu iletişim devrelerinin deneyimlerimiz tarafından biçimlendirildiğini göstermiştir.

Öğrenmek, bilgi edinme sürecidir. Bellek, bu bilgilerin, sonraki bir tarihte onlardan yararlanabilmemiz için depolanış biçimidir. Dr. Kandel’in Nobel ödüllü çalışmaları, öğrenmek ve hatırlamak işlemlerinin beyinde fiziksel değişikliklere yol açtığını göstermiştir. Belirli nöron gruplarının, var olan bağlantılarını kuvvetlendirmek veya yenilerini kurmak suretiyle birbirleriyle daha yoğun biçimde haberleşmelerini sağlayarak birçok şeyleri ve olayları anımsıyoruz. Dr. Kandel, deneyimlerimizin gerçekten de beyinlerimizin yapısını ve fonksiyonlarını değiştirerek bu deneyimlerden anılar yaratmakta yararlandığını, bizim de bu anılan kullanarak davranışlarımızı ona göre değiştirdiğimizi göstermiştir.

Dr. Kandel’in salyangozunun sinir sistemi, deneyimleri sinir hücreleri arasındaki fiziksel bağlantılarda gerçek bir değişiklik yarattığı için öğreniyordu. Aynı şey bizim için de geçerlidir. Beyinlerimizdeki hücreler arasındaki iletişimin yoğunluğu, bu hücrelerin için deki gerçek değişiklikler yüzünden değişmektedir. Anıyı yaratmakta rol oynayan nöronların, deneyime yanıtlan sonucunda yeni bir yapılan ve fonksiyonları olur. Beyniniz yeni bir fiziksel devre yaratmakta, siz de bu fiziksel devreyi bu anıyı sonsuza dek korumaktasınız. Kısacası: Bir anı yaratmak fili beyninizi değiştirmektedir.

Beyinlerimizin bu biçimlenmesi üzerinde oldukça kontrol sahibiyizdir. Örneğin, bir tür faaliyette veya davranışta bulunmak, bağlantıların etkinliğini kuvvetlendirmektedir, şöyle ki anı devresini takviye etmekte, sonuçta beynin yapısı değişmektedir. Bir jimnastikçinin beyinciği, yani beynin denge ve hareketlerin kontrolüyle ilgili bölümü, jimnastikçi egzersiz yaptıkça gitgide genişler.

Dış dünyadaki uyanlara verdiğimiz tepkinin biçimi hiç kuşkusuz bir sürü etkene bağlıdır. Örneğin, kişisel genetik yapımıza, hormon düzeylerimize, duyu mekanizmamıza ve önceki deneyimlerimize bağlıdır. Ama beynimizi gerçekten değiştiriyoruz. Yani birbirimizden farklı olsak bile, birbirimizden en baskın düzeylerde bir şeyler öğrenebildiğimize göre, bu farklılıkları yumuşatmalıyız.

Neler Biliyoruz Ve Neler Bilmiyoruz

Bu kitaba başlarken sizlere bilimin bizim anladığımız kadarının bir özetini, konferanslarda bana sorulan veya hastalarımın bana sordukları sorulan doğru veya yanlış seçenekleriyle sizlere yöneltmek istiyorum. Bunları okuduğunuz kadar cinsiyete özgü düşünme, hatırlama ve duygulan yaşama biçimleri olsa bile, bu farkların mutlaka üstünlük ifade etmediklerini hatırlatmak isterim. Dr. Kandel’in öncülük ettiği araştırmalar, cinsiyetimiz öyle olsa bile beyinlerimizin taştan yontulmuş olmadığını belirtiyor. Birbirlerimizden bir şeyler öğrenirsek, o zaman bu farklılıklar ayırımlara değil, fırsatlara dönüşürler.

Doğru veya Yanlış: Cinsiyetimiz biyolojimiz tarafından saptanmıştır.

Doğru ve yanlış. Cinsiyetimiz ana rahmine düştüğümüz anda saptandığı ve hayatımız süresince bu cinsiyetimizi koruduğumuz halde, zaman içinde öyle ya da böyle dişi ya da erkek oluruz. Bunun nasıl olageldiğine bir bakalım.

Babalarımız tarafından sağlanan cinsiyet kromozomu, bizleri erkek veya dişi cinsiyet organları oluşturmaya iter. Bu organlar da vücutlarımızdaki beyin dahil bütün organlarda ve dokularda cinsiyete özgü dramatik değişiklere yol açan ve bunları hayat yolu üzerinde cinsiyete özgü biçimlerde karşılıklarda bulunacak biçimde programlayan hormonlar salgılarlar. Değişik hormon düzeyleri hayatlarımız süresince cinsiyetimizi belirlemeye devam ederler.

Başka bir deyişle genlerimiz cinsiyetimizi belirlerken, hormonlar bu arada sürecin tuzu, biberi olurlar. Bu iki etkenin, özellikle ergenlik ve menopoz gibi dönemlerde düzeylerinin düşmesi veya yükselmesiyle karmaşık biçimlerde etkileşmeleri, iki cinsiyeti olduğu gibi, bizleri de birbirimizden farklı kılar.

Doğa, aramızdaki farklılıkların sadece bir bölümüdür. Gerçekten de cinsiyet farklılıklarını inceleyen bizlerin karşılaştığımız en çetin sınavlardan biri, hangi cinsiyet farklılıklarının biyolojimizin genetik ve hormonal unsurlarından ileri geldiklerini ve hangilerinin, bizleri biçimlendiren ve koşullandıran çevrenin ürünleri olduğunu saptamaktır.

Toplum muhakkak ki erkeklerle kadınların farklı olduklarına inanır ve bizlerden cinsiyetimize özgü davranışlar bekler. Hatta çocuklar küçükken, ebeveynler oğlan çocuklarıyla kız çocuklarını tamamen farklı faaliyetlere iterler, erkek ve kız çocukları da gerçekten tamamen faiklı şeylerden hoşlanır görünürler.

Erkek veya kadın olmanın bu çok faiklı örnekleri, cinsiyetler arasındaki farklılıklar hakkında önemli sorulara yol açarlar. Aramızdaki farklılıkların ne kadarı zamanın toplumunun zorladığı cinsiyet rollerinin sonucudur? Cinsiyetimize özgü yeteneklerimiz, mizacımız ve dünya görüşümüz kaçınılmaz şekilde merkezi sinir sistemimize mi mal edilmiştir? Yada cinsiyetimizin kalıplaşmış davranışları kültürümüzün bizden beklentileri tarafından mı yönlendiriliyor?

Erkeklerle kadınlar arasındaki farklılıklardan bazıları kalıplaştırılmıştır. Ama çevre de dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itibaren davranışlarımızı ve başkalarıyla etkileşmemizi biçimlendirmek uğruna bu kalıplan etkilemeye, hatta değiştirmeye çalışır. Deneyimlerimizin beynimizi değiştirebileceği savı, koşullandırmayla biyolojinin sandığımızdan da daha sıkı şekilde birbirine bağlı olduğunu gösterir. Kızınıza bir kız çocuğuymuş gibi davranmanız, onu daha çok kıza benzetir. Beynin hiçbir zaman “işi bitmez”, ona esin sağladığımız sürece gelişmeyi ve değişmeyi sürdürür.

Doğru veya Yanlış: Erkeklerle kadınların beyinleri arasında önemli farklar vardır.

Doğru. Erkeklerle kadınların farklı beyinlerinin olacağı gün gibi ortada. Ne de olsa bizimle ilgili olarak erkek veya kadın oluşumuzdan ne daha önemli olabilir ki? Öyleyken doktorlarla bilim adamları tıp tarihinin başından beri, erkeklerle kadınların bütün organlarının birbirinin eşi olduğunu varsayıyorlardı; doğrudan üremeyle ilgili olanları dışında tabii. Bu görüşü yalanlayan araştırmalar çok yeni tarihlidir bitim adamları dişi ve erkek farelerin fiziksel yapısında farklar olduğunu ancak otuz yıl kadar önce keşfetmişlerdir. Şimdi ise bunun yalnız ötücü kuşlarla maymunlar gibi farklı türler değil, bizim için de geçerli olduğu doğrulanmıştır.

Beynin anatomisiyle nasıl çalıştığı erkeklerle kadınlarda farklıdır.

Doğru veya Yanlış: Beynin daha doğumda bir

Doğru. Cinsiyetimiz kesin ve değişmezdir. Ve bu ana rahmine düştüğümüz anda belirlenir. Cinsiyetin bedenlerimizde, beynimiz dahil, bütün sistemlerimizi içerecek etkileri vardır.

Ama bu bir anlamda hileli bir sorudur. Çünkü işin ta başından itibaren kesin ve değişmez şekilde erkek veya kadın olsak bile, yaşadığımız kadar cinsiyetimizi elde ettiğimiz sürece katkıda bulunan bir dizi etken vardır. Yani oldum olası erkek veya kadın olsanız bile, başka etkenler de hayatınızdaki çeşitli evrelerde sizi şöyle ya da böyle erkek veya kadın yapmak için üzerinizde çalışmaktadırlar.

Bu etkenler nelerdir? Genlerimiz bizim, cinsiyetimiz dahil, kim olduğumuzu saptayan biricik hücresel plandır. İlkah anında babalarımızdan aldığımız cinsiyet kromozomu hangi cinsiyet organlarını geliştireceğimizi saptar. Babadan gelen bir X kromozomu bebeğin iki X’inin olacağı ve kız olarak doğacağı anlamına gelir. Y kromozomu, bebeğin genleri XY olacak ve erkek olarak doğacak demektir. Geliştirdiğimiz cinsiyet organları cinsiyete özgü hormonlar salgılarlar; bunlar ise yalnız rahimde değil, aynı zamanda hayat içindeki çeşitli zaman dilimlerinde örneğin, ergenlik ve menopozda süreci devam ettirirler, ama yukarıda sözünü ettiğimiz dönemlerde hormon düzeyleri yıldırım hızıyla değişir. Bu hormonlar aynı zamanda belli bazı genleri elektrik gibi bir açar, bir kaparlar, bu da dokularımızın cinsiyete özgü fonksiyonlarını etkilemeyi sürdürür. Bu nedenle birçok yeniyetme kızlar yeni göğüslerinin ölçüsü (fazla küçük ya da iri oluşu) yüzünden annelerini suçlamışlardır.

Hormon düzeylerinin insandan insana değişmesinin sorumlusu da bu genlerdir. Bu hormon düzeyleri davranışlarımızı etkilerler. Örneğin, yüksek testosteron düzeyi olan kimseler daha cesur, daha saldırgandırlar, tek bir hedef üzerinde daha fazla odaklanırlar. Daha az gülümserler, daha.güçlü şehvet İçgüdüleri vardır. Evlilik dışı ilişkilere yönelmeleri de daha olasıdır.

Cinsiyetimizi etkileyen bir etken daha vardır, bu da deneyimlerimizdir. Bunun çarpıcı örneklerinden biri, Irak’da Amerikan yönetimindeki Abu Ghraib hapishanesinde bazı kadın askerlerin davranışıdır. Bu kadınların yalnız başvurdukları vahşetin değil, kadınların da erkekler kadar onur kırma ve zulüm içeren hareketlerde bulunabilmelerinin keşfi karşısında, birçoğumuz şoke olmuştuk. Açıkçası, deneyim davranışımızı biçimlendirmede önemli bir etkendir.

Doğru veya Yanlış: Erkeklerin beyinleri daha büyüktür.

Doğru. Her ne zaman bu konuda bir konferans verecek olsam, hiçbir şey bu basit biyolojik gerçek kadar yandaş toplamaz: Erkeklerin beyinleri kadınlarınkinden daha büyüktür, yüzde on oranında daha ağır çekerler.

Ama büyüklük her şey değildir. Kadınların beyinlerinin bazı bölümlerinde daha fazla gri madde olduğu gibi, özellikle alın kodekslerindeki beyin hücrelerinin arasında erkeklerdekinden daha karmaşık ve yaygın bir iletişim vardır. Alın korteksi yargılarda bulunmak ve kararlar vermekle ilgili bölge: beynin “yönetim merkezi”dir. Bazı bilim adamları, bu nöronlar arası karmaşık iletişim sisteminin, kadınların beyinlerinin daha yüksek bir kan akış oranı oluşuna açıklık getirdiğini düşünüyorlar. Aslında daha ufak beyinler daha işbilir ve randımanlı olabilmektedir. Kadınların beyni, belki de hücreleri arası bağlantılar nedeniyle gram be gram daha iş bitirici olabilmektedir.

Ve erkek fetüslerinin kadınlarınkinden daha fazla beyin hücresi içermesine karşın, erkeklerin kızlardakinden daha fazla gelişim kusuru olmasının sebebi de bu olabilir. Daha büyük beyinleri mükemmel nitelikte tutmak daha fazla enerji gerektirebilir. Bu, bir yetişkine kıyasla hücreler arası iki kat daha fazla işler durumda bağlantısı olan bebek beyni için doğrudur. Daha iri bir beyne sahip erkek çocukların, kızlarınkinden daha ağır kalp atışları ve daha düşük vücut ısıları vardın tam daha iri beyinlerine destek olacak enerjiyi gereksindikleri sırada geri kalmaktadırlar. Daha çok sayıda erkek çocuğun erken çocukluk döneminde ortaya çıkan gelişim bozuklukları vardır. Zihin geriliği, konuşmada algılama ve ifade bozuklukları, kekelemek ve otizm bu kapsama girer; enerji açığı bu kusurların varlığına açıklık getirebilir.

Doğru veya Yanlış: Östrojen veya testosteron gibi cinsiyet hormonlarımızın etkileri üreme sistemiyle sınırlıdır.

Yanlış. Hormonlarla ilgili iki önemli özellik vardır. Bunların ilki, kaç hormonumuzun bize cinsiyet sağlamakta rol oynadığıdır. Zannedebileceğiniz gibi bunlar cinsiyet hormonlarından ibaret değildir, işin içinde başkaları da vardır. Örneğin, stres durumlarında salgıladıklarımız gibi.

İkinci ilginç nokta bu hormonların kaç sistemi etkilediğidir. Evet, östrojen adet kanamalarından sorumludur, ama kadınların nasıl öğrendikleri, düşündükleri ve hatırladıklarının üzerinde de güçlü bir etkisi olduğunu biliyor muydunuz? Örneğin, östrojen erkeklerdeki şizofreniyle kadınlarınki arasındaki farkların anahtarlarından biri olabilir. İşte size sıradan bir örnek: genç kızları olan hastalanma kızlarının ayakkabılarına dikkat etmelerini öneriyorum. Erişkinliği haber veren ve bir kızın ilk adet kanamasını başlatan hormona! değişiklikler, boy atmasını ve ayakkabı numaralarının da büyümesini beraberinde getirebilir.

Vücuttaki bütün hormonların geniş kapsamlı etkileri vardır; erkeklerle kadınlarda farklı düzeylerde bulunduktan zaman o nedenle dikkatli olmak önemlidir.

Doğru veya Yanlış: Erkek çocuklarıyla kız çocuktan farklı programlara göre gelişirler.

Doğru. Beyinlerimizin şekil almasını sağlayan en önemli programlardan biri büyümeyle değil, beyin şekil alırken oluşturulmuş nöronların önemli bir miktarlarının (yarısının) programlı ölümleriyle ilgilidir. Bu budama süreci hamileliğin son ayından başlar ve doğumdan çok sonralara kadar devam eder. Dış dünyadan gelen uyanlarla takviye edilmeyen hücreler arası bağlantılar dumura uğramakta ve zaman içinde kaybolmaktadır. Buna karşın, uyarılan bağlantılar kuvvetlenmekte ve kalıcı olmaktadır. Onu kullanmalısınız, yoksa kaybedersiniz, uygulama ise mükemmelliğe götürür.

Bu şaşılacak derecede savurgan bir süreçtir. Niçin sadece gereksindiklerimizi yapmayız sanki? En iyi şekilde çalışan nöronları seçtiğimizi düşünmek isterim. Yani bir demet yapmak için en güzel ve sağlıklı çiçekleri seçmemiz gibi.

Bu beyin budama süreci, bizi eşsiz kılan taraflarımızın bir parçasıdır. Deneyimlerimizin maruz kaldığımız veya korunduğumuz uyanların olacağımız kişi üzerinde güçlü bir etkisi vardır. Bu zamanlarda uygun bilgileri almazsak, sistemler sonsuza dek bozulabilir. Yaşamsal önemi olan evrelerde birbirlerini etkilemekten mahrum kalmış, hırpalanmış veya ihmal edilmiş olup sonuçta, örneğin, normal konuşma yetenekleri geliştiremeyecek çocuk örnekleri çoktur. O kadar trajik olmasa da, aynı genetik bilgileri yüklenmiş kardeşler, hatta tek yumurta ikizleri arasındaki farkları yaratan budur.

Yeni bulgular ayrıca 6 ile 17 yaşlar arasında olagelen bu beyin budama olayının şekliyle zamanının erkek ve kız çocuklar için farklı olduğunu bize anlatmaktadır. Kızlarla erkeklerin beyinlerindeki bağlantıları budama ve genişletme zamanları, bunu beynin hangi bölgelerinde gerçekleştirdikleri ve beynin iki yansındaki bağlantıların sayısı arasında çok büyük farklar vardır. Ergenlik çağında salgılanan hormonlar (erkeklerde testosteron, kızlarda ise östrojen), beyin fonksiyonları üzerinde çok farklı etkileri olması nedeniyle bu süreçlerde çok önemli bir rol oynarlar. Bu hormonal farklılıklar ergin erkek ve kızlardaki farklı gelişme hızının nedeni olabilir.

Doğru veya Yanlış: Erkek ve kız çocuklara farklı davranırız.

Doğru. Erkek ve kız çocuklarını içinde büyüttüğümüz toplum ile kültürün hiç kuşkusuz ki sonuç üzerinde büyük etkileri vardır. Yetmişli yıllarda yapılan bir inceleme, kadınların pembe eşofmanlar içindeki bebeklere tatlı sesler çıkardıklarım, erkeklerin ise mavi giysiler içindeki bebekleri havaya fırlattıklarını göstermiştir. Aynı incelemeye göre, insanlar kız bebeklerle konuşmak eğiliminde olduktan halde, erkekleri çok küçük yaşlardan itibaren mekanik oyuncaklarla ve cisimlerle oynamaya cesaretlendiriyorlardı. Bu araştırma neyin önce geldiğini bize gösterememektedir. Beynin cinsiyete özgü tarın vergisi bölgeleri, bir cinsin ötekinden farklı çalışmasına mı yo) açmaktadır? Ya da cinsiyete özgü davranışlar toplumda oynamamız istenen roller tarafından mı şekillendirilmektedir? Beyinlerimizin yapısı söz konusu olunca cinsiyete bağlı eğilimler önceleri zannettiğimizden daha önemli bile olabilir.

Doğru veya Yanlış: Erkeklerle kadınların uzamsal sorunları çözümleme biçimlerinde (ark yoldur. Yanlış. Erkeklerle kadınların uzamsal sorunları farklı şekillerde çözümlediklerini gösteren kanıtlar vardır. Örneğin, erkeklerle kadınların yeni, hatta alışılageldikleri çevrelerde yollarını nasıl bulduktan Kanada’da gerçek bir labirent kullanılarak test edilmiştir. Erkeklerle kadınlar bu alanın üstesinden gelebilmek için beyinlerinin tamamen farklı bölümlerini kullanmakla kalmamışlar, aynı zamanda çıkışı bulmakta farklı stratejilerden yararlanmışlardı. Kadınlar kendilerine rehberlik etmesi için yer işaretlerini kullanırken, erkekler yapı içinde yerlerini saptamada ve bunu aşmada “Öklid geometri sisteminden” yararlanmaktaydılar.

Araştırmacılar, iki cinsiyetten olanların stratejilerden ikisini de aynı derecede başarıyla kullanabilecekken anlaşılmayan nedenlerle mi birini ötekine tercih ettiklerini merak ettiler. Sonuçta, her iki cinsiyetten olanların da öbür cinsin yöntemlerini kullanırken daha başarısız olduğunu görerek uz-açısal sorunların çözümünde cinsiyetlere özgü gerçek bir fark olduğu sonucuna vardılar.

Görünüşe bakılırsa, hayvanlarda olduğu gibi, insanlarda da sağ beyin gerek alışılmış gerekse yeni ortamlarda yolumuzu bulmamız için gerekli materyali barındırıyor. Belli bir uyan karşılığında harekete geçerek bireyin bu sınavda ne derece başarılı olacağıyla bunu etkileyen beyindeki bölgelerin büyüklüğünü ve sayısını ilişkilendirmek riskli bir iştir. Bu arada ilginç olan, her iki cinsin de uzamsal sorunları çözümlemek için sağ beynin bir bölümünü kullanmalarına karşın, erkeklerin aynı zamanda sol beynin de bir kısmını kullanmaları, kadınların ise kullanmamalarıydı.

Erkekler, örneğin iki veya üç boyutlu bir alanda dönmesine izin verilen bir cismin nasıl gözükeceğini tahmin etmek yeteneğinde öne çıkmaktadırlar. İleri matematiksel problemlerin çözümündeki başarı, üç boyutlu ilişkileri anlamak ve kullanabilmek kabiliyetimizle karşılıklı ilişkilidir. Almanya’da Hamburg Üniversitesi’nden Kerrin Christiansen ile Rainer Knusmann erkeklerdeki daha yüksek testosteron düzeyleriyle üstün uzamsal kabiliyetlerinin karşılıklı ilişkili olduğunu gösterdiler. Bununla birlikte, bu düzeylerin erkeklerin azalan sözel ifade yetenekleriyle de ilişkili olduğunu, kadınların ise bu alanda üstün olduklarını da keşfettiler.

Bu uzamsal yeteneğin insan beynine daha doğumda yerleştirildiğine ve gelişme sürecinde salgıladığımız cinsiyete özgü hormonların sonucu olduğuna işaret eden güçlü deliller vardır. Adrenal hiperplazi denilen adrenal bezinin bir rahatsızlığıyla doğan kız bebeklerde, bunun sonucunda erkekleştiren hormonların bir birikimi görülür. Bu kızlar çok erkeksi görünebilirler (böyle bir kızın irileşmiş klitorisi doğumda bir penisle karıştınlabilir), sert oyunları tercih ederler ve başka kadınlara, böyle bir rahatsızlığı olmayan kadınlara kıyasla daha güçlü bir cinsel çekim duyabilirler. Ayrıca uzamsal sorunları çözme yetenekleri de bu tür rahatsızlığı olmayan kadınlara göre daha yüksektir.

İkizleri hedef alan incelemeler daha fazla ipucu sağlamaktadır. Rahimde bir erkek fetüsünün yanındaki kız bebekler, erkek kardeşlerinin sağladığı ek testosteron desteğinden yararlanır görünüyorlar: örneğin, uzamsal sorunları çözmede tek doğan kız kardeşlerine kıyasla daha üstün bir yetenek sergilerler.

Çok zaman ileri sürüldüğü gibi, bu, erkek çocukların ve erkeklerin matematikte daha üstün oldukları anlamına mı gelir? Belki de hayır. Psikolog Janet Hyde’ın ergin erkek ve kız çocukların matematiksel yeteneklerini mercek altına alan 1990’lardaki bir çalışması, erkeklerin gerçekten daha iyi puan almalarına rağmen, farkın sadece bir yüzdenin bir, iki puanı kadar olduğunu ve bunun önemli bir üstünlük olmadığını gösterdi. Dr. Hyde buna karşın her iki uçta daha çok erkek olduğunu, en üstün ve en düşük yetenek uçlarında çoğunluğun erkeklerde olduğunu keşfetti. Burada da daha derin araştırmalar yapmadan tutarlı bir mana çıkarmak zordur. Hepsinden önemlisi, insanların iyi öğretmenlerin elinde yeteneklerini ne denli geliştirebileceklerine bugüne kadar öğrendiklerimizin ışığında karar vermek imkansızdır.

Kızlar eğer matematikte daha gerilerse, bu, sosyal leşti ölmeleriyle ilgili olabilir. Testin bir cinsiyet önyargısı içerdiğine ve (sırf kız olduktan için daha başarısız olacaklarına) inanarak bir matematik sınavına giren kızlar, gerçekten de kendilerine böyle bir şey söylenmemiş olan kızlardan daha başarısız oldular. ayrıca, tek cinsiyetti eğitim çevrelerindeki kızlar matematikte karma okullardaki kızlardan daha başarılıdırlar ve bu belki de erkeklerle karşılaştırılmayacaklarını bilmelerinden ileri gelir.

Kültürel klişeleşme ve ayırım, sözde cinsiyet farklılığı karşısında tarafsız ve önyargısız olan çevrelerde bile görmezden gelemeyeceğimiz kadar sinsi ve kökleşmiş durumdadır. Örneğin, öğrenim görürken erkek olmayan bir matematik veya fen dersi öğretmeniniz oldu mu? Ben nasıl olduysa kadın olan dünya çapındaki bir araştırmacı ve doktordan muazzam bir teşvik gördüm, aynı zamanda da dünya kadar tıp bilgisi elde ettim, ama ayrıcalıklı olduğumu biliyordum. Tanıdığım daha yaşlı bir doktor, tıp fakültesinden mezun olurken ilk defa bir kadın doktorla tanıştığını, bunun ise kendisi olduğunu şaka yollu ileri sürmüştü. Dünya değişiyor, tanıdığım kadın bilim adamları genç meslektaşlarına yardım eli uzatmaktan gurur duyuyorlar, ama genç kızların matematikle başka fen dallarında aynı fırsatları yakalayıp yakalamadıkları sorusu hala belirsizliğini koruyor.

Dr. Marianne J. Legato
Erkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz