“En önemlisi kendine karşı dürüst olmaktır!..” – Paul Watzlawick

Bu altın söz Hamlet’’teki başmabeyinci Polonius’a ait. Çalışmamızın amaçları bakımından değer taşıyor bu sözler; çünkü Polonius, kendi kendine gerçekten de sadık kalarak[1] gizlendiği bir paravanın ardında Hamlet tarafından “bir sıçan gibi” kılıçla delik deşik edilmeyi beceriyor.

Besbelli ki o yıllarda Danimarka devletinin sözlüğünde duvarın arkasındaki kulak kabartıcıyı tanımlayacak altın bir söz bulunmuyordu.

Kendisini mutsuz kılma konusunda Polonius’un biraz aşırı gittiği söylenebilir, ama Shakespeare’e az buçuk yazar özgürlüğü tanımamız gerekir. Ayrıca bu abartma, bizim ilkemizi değiştirmez:

Kişinin dışındaki dünyayla, özellikle de yakın çevresindekilerle anlaşmazlık ve çatışma içinde yaşayabileceğini herhalde herkes kabul edecektir. Ama mutsuzluğu bütünüyle kendi kafamızın sessiz odacığı içinde üretebileceğimizi de gerçi genellikle herkes bilir; ama bunu kavramak bilmekten çok daha güçtür; bu nedenle bu yeteneğimizi kusursuzlaştırmak da iyice zordur. İnsan eşini ya da arkadaşını sevgiden yoksun olmakla suçlayabilir, amirinin kendisi hakkında kötü maksatlar taşıdığını da düşünebilir, nezlesinden havayı sorumlu tutabilir. Ama asıl kendimizi kendi rakibimiz, didişmemiz gereken kişi durumuna her gün nasıl sokar, bu işin üstesinden nasıl geliriz?

Mutsuzluğa giden yolların girişinde altın sözler, yol gösterici tabelalar olarak dururlar. Halkın sağduyusunu ya da ruhun derinliklerinde olup biteni sezme gücünü, başka deyişle içgüdüsünü bir an için bir yana bırakırsak bu tabelaları oraya sağlıklı insan aklı diker. Aslında bu harika yeteneğe sonunda ne ad verdiğimiz tamamen önemsizdir. Bu altın sözlerin ilkece üzerinde birleştikleri nokta, sadece tek bir doğru görüşün bulunduğudur. Kişinin kendi görüşünün. Ve insan bir kez bu kanaate vardı mı, dünyanın zıvanasından çıkmış olduğunu saptamakta gecikmeyecektir. Ama bu bağlamda da ustalar ile acemilerin yolları ayrılır. İkinciler duruma omuz silkip geçer ve dünyanın o haliyle bütünleşmeyi, onunla uzlaşmayı ve ona ayak uydurmayı becerirler. Ama kendine ve altın sözlerine sadık kalanlar, böyle kokuşmuş uzlaşmalardan uzak dururlar. Bu kimseler, önemini Upanişad’ların yıllar önce belirttikleri bir seçim ile var olan durum ile olabilecek olan durum arasındaki bir seçim ile karşı karşıya kalınca, dünyanın değişerek şöyle ya da böyle olması gerektiğini düşünür, bu yönde tavır alırlar ve dünyayı o var olan haliyle reddederler. Farelerin çoktan terk etmiş bulundukları geminin kaptanı olarak yollarından şaşmadan fırtınalı gecenin içine dümen kırarlar. Repertuvarlarında eski Romalıların şu vecizesinin büyük olasılıkla bulunmuyor olması üzücüdür aslında: Ducunt fata volentem, nolentem trahunt, (istekli olana alınyazısı yol gösterir, isteksiz olanı sürükler.)

Çünkü çok özel bir tarzda isteksizdir o. Onun ruhunda isteksizlik artık bir yaşamsal amaca dönüşmüştür. Kendi kendine sadık ve kendine karşı dürüst kalmaya çabalarken her zaman olumsuz tavır takınan bir Karaktere bürünür. Çünkü “hayır” demeyip kabul etmek kendi kendine ihanet anlamına gelecektir. Çevresindeki insanların onu bir şeye inandırmaya kalkışmaları, o şeyi çürütmesi için yeterli bahaneyi sunar ona; hatta bu şeyi yapmak, yansız bakıldığında onun çıkarına bile olsa. “Olgunluk” der hani şu enfes özdeyiş, “insanın ana babası ‘şöyle yap!’ diye öğütlemiş olsalar bile, doğru olanı yapma yeteneğidir.”

Ama gerçek doğal dahi, bir adım daha öteye gider ve yiğitçe bir tutarlılıkla kendisine en yerinde karar ve seçim gibi görünen şeyi de kulak arkası eder. Yani kendisinden kendisine gelen öğütleri de. Böylelikle yılan kendi kuyruğunu ısırmakla kalmaz, yutar. Giderek eşi zor bulunur bir mutsuzluk yaratılmış olur.

Benim az yetenekli okurlarımın karşısına bu durumu yüce, ama onlar için ulaşılmaz bir ideal olarak koyabilirim.

[1] Polonius başmabeyincidir. Krala, Hamlet ile kraliçenin konuşmasını perdenin arkasından dinleyeceği sözünü verir… “Kraliçenin yanına gidiyor, efendimiz.
Perdenin arkasından dinleyeceğim.
Bir başka kulağın dinlemesi gerek konuşmayı.
Müsaadenizle kralım, yatmanızdan önce
Gelir söylerim öğreneceklerimi.”
Ama Hamlet onu perdenin arkasında yakalar:
“Sen ha zavallı şaşkın sersem casus! Elveda!
İşgüzarlık da belalı şeymiş gördün mü?”
S. Eyuboğlu çevirisi, s. 120 Remzi Kitabevi, 1965. (ç.n.)

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz