Dostoyevski: “İleride Öteki Ben’den benim başyapıtım olarak bahsedecekler”

“Öteki Ben, Dostoyevski’nin yazdığı en güzel şeydir.” [Vladimir Nabokov]
Öteki Ben ilk olarak, 1846 yılında Oteçestvennıye Zapiski (Yurttan Notlar) dergisinin 2. sayısında “Bay Golyadkin’in Maceraları” alt başlığı ile ve F. Dostoyevski imzasıyla yayımlandı.

İnsancıklar isimli ilk romanını bitiren Dostoyevski, 4 Mayıs 1845 tarihli mektubunda ağabeyine şunları yazıyordu: “Eğer ilk roman oturursa, kafamda edebiyat dünyasındaki yerimi sağlamlaştıracak birçok yeni düşünce var.” İşte bu düşüncelerden birinin de, Öteki Ben öyküsü ile ilgili olduğunu sanıyoruz. Ne var ki, Dostoyevski’nin kendi sözlerine bakılırsa, bu öyküyü yazmaya daha sonra, yani 1845 “yazında”, “Belinski’yle tanışmasından sonra” başladı (Bir Yazarın Günlüğü, 1877, Kasım. 1. Bölüm, 2. paragraf). 9 Haziran’da Petersburg’dan Revel’e gelip, yaz aylarını ağabeyi M. M. Dostoyevski ve ailesiyle birlikte geçiren yazar, eylül başlarında kaleme aldığı bir mektuptan da anlaşıldığı üzere, yanında kaldığı süre boyunca, ağabeyi ile kitaba dair düşüncelerini paylaşmış, ona bitirdiği bölümleri okumuştu. Söz konusu mektupta kendisini “gerçek bir Golyadkin” olarak niteleyen Dostoyevski, ağabeyine “hemen yarın”, Öteki Ben ile ilgileneceğini yazıyordu. Birlikte geçirdikleri zamanın son dönemlerinde çalışmasına verdiği arayı kastederek de, bu yavaşlığını şöyle açıklıyordu: “Can sıkıntım, Golyadkin’in işine yaradı. İki düşünce ve yeni bir tez doğdu.

1845 yazında başlayan çalışma, bütün sonbahar ve kış başı boyunca sürdü. Dostoyevski’nin İnsancıklar’dan sonraki romanını sabırsızlıkla bekleyen Belinski, yazarın sözlerine göre, “45 sonbaharının başından beri bu yeni çalışmayla çok ilgileniyor”du.
8 Ekim 1845 tarihinde Dostoyevski ağabeyine şunları yazdı: “Yakov Petroviç, Golyadkin karakterine sonuna kadar bağlı kalıyor. Alçağın teki o, yanına yaklaşmak mümkün değil; hazır olmadığını, şimdilik işte öylesine başının çaresine baktığını, eğer çok gerekirse –neden olmasın– kendisinin de pek tabii başarabileceğini öne sürerek, bir adım olsun ileri gitmeyi reddediyor. Hem o da herkes gibidir, gerçi şimdi öyle kendi halinde, ama bakmayın, aslında herkes gibidir o da. Hem ona ne ki! Alçak! Gerçek bir alçak! Kasım ortalarından önce kariyerine son vermeye kesinlikle yanaşmıyor. Beyefendiyle çoktan anlaştı bile ve herhalde –neden olmasın– istifasını vermeye de çoktan hazır. Beni, yani yazarını ise, son derece güç bir duruma düşürüyor. … Belinski, kitabı bitirmem için sıkıştırıp duruyor. Bütün edebiyat dünyasını haberdar etti bu kitaptan ve şimdiden Krayevski’ye sattı sayılır…

İşte bu sıralarda ünlü eleştirmen Belinski, Dostoyevski’yi Yurttan Notlar’ın yayımcısı Krayevski ile tanıştırdı. Dostoyevski, “yaklaşmakta olan 46 yılının ilk aylarında” öyküyü kendisine teslim etmek üzere Krayevski ile anlaştı.
Ağabeyine (ve belli ki Krayevski’ye de) verdiği bu söze rağmen yazar, öyküsünü 15 Kasım’a kadar yetiştirmeyi başaramadı. 16 Kasım tarihli mektubunda M. M. Dostoyevski’ye şunları yazıyor: “Golyadkin hâlâ bitmiş değil. Oysa ki 25’ine kadar bitmesi gerek…. Golyadkin gerçekten mükemmel oluyor, bu benim chef-d’oeuvre’üm olacak.” Ne var ki öykü, 25 Kasım’da da bitmedi. Bu kitap üzerinde 28 Ocak 1846 tarihine kadar çalıştı Dostoyevski, yani neredeyse Yurttan Notlar’da kitap olarak yayımlanacağı günlere kadar.

Söz konusu kitap 4 gün sonra yayımlandı (1 Şubat). Dostoyevski, kitabın çıktığı gün ağabeyine şunları yazdı: “… son ana, yani 28’ine kadar benim alçak Golyadkin’i yazmaya devam ettim. Korkunç! İşte insanın yaptığı hesap ancak bu kadar tutuyor: Ağustosa kadar bitirmeyi istemiştim, şubata kadar yazdım.” Şöyle devam ediyor: “Golyadkin bugün çıkıyor. Daha iki gün önce yazıyordum onu oysa. Yurttan Notlar’da 22 sayfa olarak yayımlanacak. Golyadkin, İnsancıklar’dan on gömlek üstün. Bizimkiler, Ölü Canlar’dan beri Rusya’da böyle bir şeyin yazılmadığını söylüyorlar, dâhiyane bir eser olmuş ve daha neler neler! … Gerçekten de Golyadkin’de iyi iş başardım.”
1845 Aralık ayının başında, henüz öykü tamamlanmadan, Dostoyevski, İ. S. Turgenyev ve Belinski’nin derneğine üye başka edebiyatçıların huzurunda, “Öteki Ben”in ilk bölümlerini okudu.
“… 1845 Aralığının başında,” diye yazıyor, “Belinski, öykünün hiç değilse bir iki bölümünü kendilerine okumam için ısrar etti. Hatta sırf bunun için bir akşam toplantı düzenledi (ki böyle şeyleri pek yapmazdı) ve yakınlarını çağırdı. Hatırlıyorum, toplantıda İvan Sergeyeviç Turgenyev de vardı, okuduklarımın yalnızca yarısını dinledi, övdü ve gitti, korkunç acelesi vardı. Okuduğum üç ya da dört bölüm Belinski’nin fevkalade hoşuna gitti (ki bu kadarına layık değillerdi). Fakat Belinski öykünün sonunu bilmiyordu ve İnsancıklar’ın etkisi altındaydı” (Bir Yazarın Günlüğü, 1877, Kasım. 1. Bölüm, 2. paragraf).
Yayımlanmış Öteki Ben’in, Belinski ve çevresinde yarattığı hayal kırıklığı, yazarın, eserini tekrar değerlendirmesini gerektirdi. Dostoyevski, 1 Nisan 1846 tarihli mektubunda bu konuda ağabeyine şunları yazıyordu: “Bana en çok sıkıntı veren şey de, bizimkilerin, Belinski ve diğerlerinin, Golyadkin yüzünden benden hoşnut olmayışları. İlk tepkileri, hesapsız bir hayranlık olmuştu, coşkuyla konuşup, tartıştılar. İkinci tepkileri ise eleştiri oldu; sanki anlaşmışlar gibi, hem bizimkiler hem de okurlar, Golyadkin’in okunamayacak kadar sıkıcı, uyuşuk ve uzun olduğunu düşünüyorlar. Ama hepsinden komik olan, herkesin, bir yandan bu uzunluk için bana kızarken, bir yandan da öyküyü harıl harıl ve defalarca okuyor olmaları (…) Bana gelince, bir an için umutsuzluğa bile kapıldım (…) Beklentileri boşa çıkardığım ve büyük bir iş olabilecek bir eseri mahvettiğim düşüncesi beni öldürüyordu. Golyadkin’den soğudum. Birçok yeri aceleye geldi öykünün, yorgunluk halinde yazıldı. İlk yarısı, ikinci yarıdan daha iyi oldu. Öyküde, son derece parlak sayfaların yanı sıra işe yaramaz, berbat yerler var; insanın içi bulanıyor, okumak istemiyor. İşte bu yüzden bir süre cehennemde gibi yaşadım, çektiğim acıdan dolayı hastalandım.

Öteki Ben hakkındaki olumsuz yorumlar, Dostoyevski’yi daha 1846 Ekim’inin başlarında, öyküyü düzeltme düşüncesine itti. Bu fikrini ekim sonundaki bir mektubunda ağabeyiyle de paylaştı (“… İnsancıklar’ı ve düzeltilmiş Öteki Ben’i ayrı ayrı kitaplar halinde yayımlamaya karar verdim.”) Ne var ki Dostoyevski’nin bu projesi gerçekleşemedi, 26 Kasım 1846 tarihli mektubunda, bu planların “suya düştüğünü ve gerçekleşemediklerini” yazıyordu. Belli ki yazarın öyküye olan yaklaşımı da o zamanlar tam bir belirginliğe kavuşmamıştı, okur, tepkilerinin etkisi altında değişip duruyordu. Nitekim 1847 Şubat’ında ağabeyine şunları yazıyordu: “Golyadkin hakkında gizliden (ve birçok kişiden) öyle söylentiler duyuyorum ki, kâbus doğrusu. Bazıları, bu eserin tam bir mucize olduğunu ve anlaşılmadığını söylüyor. Öykünün gelecekte çok önemli bir rol oynayacağını söyleyenler var. Eğer hayatım boyunca yalnızca Golyadkin’i yazmış olsaymışım bile yetermiş bana, hatta birçokları için Dumas’dan bile ilgi çekiciymiş bu kitap.” Öteki Ben’in düzeltilmesinden 1847 Nisanı’nda bir kez daha söz etti mektuplarında yazar. Ne var ki, Petraşevski’lilerin davası yüzünden tutuklanışı, bu planları altüst etti. Projesine ancak Sibirya sürgününün bitiminde, yani 1859 yılının sonbaharında, Tver’de dönebildi. Yine burada yazdığı 1 Ekim 1859 tarihli mektupta Dostoyevski ağabeyine, toplu eserlerinin son basımına, tamamıyla yenilenmiş Öteki Ben’i de alma isteğinden söz ediyor, öykünün son halini aralık ayında sansür komitesine teslim etmeyi hayal ettiğinden bahsediyordu. Ne var ki, 9 Ekim’de Dostoyevski, ağabeyine içinde Öteki Ben’in adı geçmeyen, yeni ve artık kesinleşmiş bir proje yolluyor, öyküsüyle ilgili olarak şunları yazıyordu: “Öteki Ben’i çıkardım, onu daha sonra, eğer başarılı olursam, ayrı olarak, tamamen değiştirerek ve bir önsöz eşliğinde yayımlayacağım.”
Toplu eserlerinin 3. cildini hazırlayan Dostoyevski, ancak 1866 yılının yaz ve sonbaharında, sonunda uzun zamandır hayalini kurduğu Öteki Ben düzenlemesini gerçekleştirdi. Kitaba yeni konular dahil etme düşüncesinden vazgeçen (ve belli ki yeni konuların kitabın sanatsal bütünlüğünü bozacağına karar veren) Dostoyevski, bunun yerine, mevcut öykünün ana çizgilerini biraz daha belirgin hale getirmeye karar verdi. Öyküde hareketi yavaşlatan, okurun dikkatini, kitapta işlenen başlıca sosyal, ahlaki ve psikolojik problemlerden uzaklaştıran birçok epizotu eledi (örneğin, ötekinin “başkasının yerine geçmesi” ile ilgili oldukça ayrıntılı Golyadkin monologlarını, kahramanın “başına buyrukluk”la ilgili iç dökmelerini, iki Golyadkin arasında geçen birçok diyaloğu, Golyadkin’in Vahrameev’le yazışmalarının bir bölümünü öyküden çıkardı, olayların çözümlendiği son bölümü değiştirdi vs.). Belinski ve diğer eleştirmenlerin tavsiyelerine uyan Dostoyevski öyküyü, okuyucunun kavrayışını zorlaştıran çok sayıda tekrardan temizlemeye çalıştı.

İnsancıklar gibi, Öteki Ben de birçok anlamda, Gogol’ün sanatsal dünyasıyla, onun Petersburg Öyküleri’ne özgü şiirsellikle bağıntılı bir eserdir. Yazar hayattayken öyküyü inceleyen eleştirmenler de bunun altını çiziyorlardı. Öyküde ele alınan başlıca konular –yoksul memurun kendisinden daha zengin, hiyerarşi merdiveninde ondan daha yüksek bir basamağa oturtulmuş rakibiyle, “beyefendinin” kızı için giriştiği eşitsiz savaşta uğradığı yenilgi ve kahramanın akıl kaybı– Bir Delinin Günlüğü’ndeki benzeri olayların dolaysız bir tekrarı gibidir. Öykünün diğer ana konularından biri olan, kahramanın fantastik ikiziyle karşılaşması (çekirdek halinde de olsa), yine bir Gogol öyküsü olan Burun’da bulunmaktadır. Öyküdeki bazı epizotlar, belli ki kasıtlı olarak, ironik Gogol tonlarına boyanmıştır (örneğin, birinci bölümde kahramanın, uşağı Petruşka ile araba hakkında yaptığı konuşma, “Evlilik”in ilk sahnelerini hatırlatırken, dördüncü bölümün başındaki balo anlatımı, Gogol’ün mizahi tarzına sadık kalınarak yazılmıştır, Ölü Canlar’ın birinci bölümünde valinin evinde verilen baloyla karşılaştırılabilir).

Golyadkin de, Gogol memurları gibi, Senkovski’nin Okuyanlara Kütüphane ve Bulgarin’in Severnaya Pçela (Kuzey Arısı) dergilerinin sıkı bir takipçisidir. Bu dergilerden, Cizvitler ve bakan Villesle, Türk gelenekleri, Arap emirleri, Muhammed peygamber (Okuyanlara Kütüphane’nin yayıncısı O. İ. Senkovski, Arap dünyasını araştıran bir bilim adamıydı ve dergisinde Doğu’yla ilgili yazılar yayımlardı), “anormal bir güce sahip boğa yılanı”, Petersburg’a sadece Letniy Sad’ın parmaklıklarına bakmak için gelen iki İngiliz vs. ile ilgili, okur kitlesi tarafından en çok sevilen ve konuşulan konular hakkında bilgi edinmiştir. Golyadkin monologlarını kullanarak, küçük burjuva beğenilerine hitap eden Severnaya Pçela ve Okuyanlara Kütüphane dergilerini alaya alan Dostoyevski, bir Gogol geleneğini sürdürerek, “paçavra”-insan’ın ruh dünyası ile ilgili başlıca konusunu, Senkovski’nin ve Bulgarin’in yayınlarına karşı ironik çıkışlarla biraraya getirmiştir.

Öyküdeki birçok kahramanın isimleri (Petruşka, Karolina İvanovna, Bay Bassavryukovlar vd.), gizli anlamlar içeren adlandırmalar (Golyadkin) ya da kulağa hoş gelmeyen seslerin özellikle bir araya getirilmesiyle (Prenses Çevçehanova) oluşturulmuş soyadlar da, bir Gogol geleneğinin yansımasıdır.
Gogol’e bağlılığı bir yana Dostoyevski, öyküsünü trajik-fantastik bir boyuta taşıyor, olayların gelişimine, Gogol’de görülenden çok daha şiddetli bir dinamizm kazandırıyor; bunu, kahramanın ve anlatıcının bakış açılarını yakınlaştırarak, olayları, baş kahramanın sarsılmış, son derece tedirgin hayal gücünün o fantastik kırılma noktasından göstererek yapıyor. Yalnızca gerçek olaylar değil, Golyadkin’in “bilincinin romanı” da öykünün konusu haline geliyor.

Dostoyevski daha İnsancıklar’da, yüksek memur tabakası tarafından, kirli, lime lime olmuş bir “paçavra”ya çevrilen bireyin, insanca haklarının bilincini tüm baskılara rağmen korumasını, bunu çoğu zaman hastalıklı bir alınganlık ve evham şeklinde dışa vurmasını ve bu “paçavra”-insanın “gururu” gibi konuları işlemişti. Bu konular Golyadkin’in delirme öyküsünde derin, psikolojik bir incelemeye tabi tutuluyor. Yara bere içinde kalan “gurur”, kahramanının zihninde, giderek güçlenen bir takip edilme kuruntusunu doğuruyor, en sonunda da bilincinin derinliklerinden, kendisiyle alay eden, ondan, yalnızca memur hiyerarşisindeki yerini değil, aynı zamanda kişiliğini de çalan, acımasız bir ikizin abartılı, itici hayali çıkıyor ortaya.
Sekizinci dereceden memuriyet rütbesi kendisinden esirgenmiş, bir zamanlar velinimeti olan adamın evinden dışlanmış Golyadkin, onu “paçavraya” çevirmekle tehdit eden, düşmanlarla dolu dünya karşısındaki korunmasızlığını hissediyor, memuriyet yaşantısının dışında “ayrı” bir insan olduğu ve en azından özel hayatında kimseye davranışları konusunda rapor vermesinin gerekmediği bilincine tutunmaya çalışıyor. Ama asıl burada bekliyor onu komik ve aşağılayıcı yenilgi. Kahraman, kendi kişiliği tarafından aldatılıyor, çevresini kuşatan “alçak”lara ve “entrikacı”lara karşı koymada başarısız, dayanıksız, hayali bir sığınak olduğu ortaya çıkıyor bu kişiliğin.
“Öteki”nin, kahramanın yerini alması, peşini bir türlü bırakmayan uğursuzluk gibi konular, folklorik kökenlidir. Fakat Dostoyevski’nin öyküsünde bu konular son derece karmaşık bir şekilde yeniden yorumlanmıştır (aynı Gogol’ün Burun öyküsünde, ayrıca Dostoyevski’den önce ve sonra yaşamış diğer Rus ve Batılı yazarların eserlerinde olduğu gibi, örneğin E. T. A. Hoffman).

Yazarla Öteki Ben’in basılmasından sonra, 1846 Mayıs’ında tanışan doktor S. D. Yanovski, Dostoyevski’nin o yıllarda “beyin ve sinir sistemi hastalıkları, ruhsal hastalıklar ve kafatasının Gall’in eski, ama hâlâ kullanılan sistemine göre gelişimi” hakkında özel tıp literatürüne olan ilgisini anımsıyordu. Öteki Ben’de kendisini belli eden bu ilgi, birçok uzman psikiyatrın da defalarca kez altını çizdikleri gibi, Dostoyevski’nin, ruhsal bozuklukların kimi belirtilerini son derece doğru bir şekilde yansıtmasını sağladı. Dostoyevski, Golyadkin’in sinirsel dağılımını, yanlış kurgulanmış toplum düzeninde varolmaya çalışan bireyin, sosyal ve ahlaki deformasyonunun bir sonucu olarak gösteriyor. Bireylerin toplum içinde yalnızlaşıp, birbirlerinden ayrı düşmelerinin, korunmasız bırakılışlarının eleştirisi, modern toplumsal ilişkilerin, kişinin ruhsal dünyası üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koyma çabası, Öteki Ben’i, 1830-1840’lı yılların sosyalist-ütopist düşünceleriyle birleştiriyor.
Öteki Ben’in bir edebiyat eseri olarak başarısızlığını kabul eden, fakat öyküyü baştan sona değiştirmekten vazgeçen Dostoyevski, bu eserinin, sonraki yıllarda ele alacağı birçok konuya hazırlık olarak değerlendirilebileceğinin altını çiziyordu. 1877 yılında Bir Yazarın Günlüğü’ne şunları yazıyor: “Bu öyküm gerçekten başarısızlığa uğradı, ama yine de düşüncenin kendisi son derece aydınlıktı ve edebiyat yaşantım boyunca bu düşünceden daha ciddi hiçbir şey üretmedim. Ne var ki şeklen kesinlikle başarısız bir öykü oldu bu. … Eğer bu düşünceyi şimdi ele almış olsaydım ve tekrar yazıya dökmem gerekseydi, tamamen farklı bir şekle oturtmak isterdim; gel gör ki 46 yılında bu şekli yakalayamadım ve öykünün üstesinden gelemedim.

Golyadkin’i “başlıca yeraltı tiplemesi” olarak nitelendiren Dostoyevski, Öteki Ben’le başlayan ve sonraki eserlerinde tekrar ele aldığı konuları da ortaya koydu. Öteki Ben’de bir tasarı halinde bulunan, Golyadkin’in ruhsal “yeraltı” konusu, Dostoyevski’nin düşünsel ve sanatsal evriminin sonraki dönemlerinde, Yeraltından Notlar’da ve 1860-1870 yıllarında yazdığı romanlarda (bkz. Karamazof Kardeşler; “İvan Fyodoroviç’in Kâbusu” isimli bölümde İvan’ın şeytanla konuştuğu sahne) derinlemesine incelendi ve farklı bir yorum kazandı. Öykünün merkezinde bulunan ikizlik konusu ise, daha bayağı psikolojik “öteki”lerin habercisi oldu (bunlar, kimi özellikleriyle baş kahramana benzerken, kimi özellikleriyle de onun tam tersini oluşturan “öteki”lerdir). Bu “öteki”ler genellikle, Dostoyevski’nin en büyük romanlarında, baş kahramanı çevrelerler (Suç ve Ceza’da: Raskolnikov-Lujin-Svidrigaylov; Karamazof Kardeşler’de: İvan-Smerdyakov-şeytan vb.)

Dostoyevski’nin 1859-1861 yıllarında yarattığı eserler, eleştirmenlerin, yazarın ilk sanat yıllarına olan ilgisini tekrar canlandırdı. Bunun bir yansıması da, Dobrolyubov’un “Ezilmiş İnsanlar” (1861) isimli makalesidir. Golyadkin’in akıl kaybını, kendisini küçümseyerek kişiliğinden eden gerçekliğe karşı “paçavra” insanın “olabilecek en karanlık protestosu” olarak nitelendirmesine rağmen Dobrolyubov, ilk kez, öykünün merkezi konusunu, “zayıf, karaktersiz ve eğitimsiz bir adamın, ürkek bir dürüstlük ile entrikalara karşı platonik bir eğilim arasında ikiye bölünüşü, bu bölünme sonucunda da zavallı aklının yıkıma uğrayışı” olarak belirledi. Bu bağlamda Dobrolyubov, Öteki-Golyadkin’i, çevredeki gerçek entrikacıların elde ettikleri başarının etkisiyle, kahramanın zihninde doğan o ürkek ve kararsız hayallerin psikolojik bir izdüşümü olarak niteledi: “…kısmen ürkekliği, kısmense bir köşeye sıkışmış ahlak duygusundan arta kalanlar, icat ettiği kurnazlıkları ve alçaklıkları gerçekleştirmesine engel oluyor,” diyordu Dobrolyubov, “ve hayal gücü ona bir ‘öteki’ yaratıyor.” Bu konunun “gerektiği kadar ustalıkla” işlenemediğine işaret eden Dobrolyubov şunları ekliyordu: “Doğru bir şekilde ele alınsaydı Bay Golyadkin’den, tuhaf ve eşine rastlanmayan bir mahluk değil, birçok özelliğini kendimizde de bulabileceğimiz gerçek bir tipleme çıkabilirdi ortaya.

Fyodor Dostoyevski
Öteki Ben (Önsöz)

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz