Çeşitli Şair, Yazar ve Eleştirmenlerin Puşkin ve Yapıtları Hakkındaki Düşünceleri

Gogol’un Yüzbaşının Kızı adlı romanla ilgili görüşleri: “Yüzbaşının Kızı ile karşılaştırılınca bütün romanlarımız ve büyük hikayelerimiz yavan kalıyor.Saflık, yumuşaklık öyle bir yüksekliğe ulaşıyor ki bu yapıtta, gerçek bile yapmacık ve karikatürize edilmiş gibi görünüyor. Ortaya gerçekten de ilk olarak Rus karakterleri çıkıyor. Kalenin basit komutanı, karısı, bayraktar, biricik topuyla kalenin kendisi, zamanın karşıklığı, sıradan insanların o alçakgönüllü büyüklüğü, bütün bunlar yalnızca gerçek değil, onu da aşan bir şey.”
Gogol:“Puşkin, olağanüstü bir olaydır.”
Dostoyevski daha mistik bir tavırla: “Puşkin, bize gelecekten haber veren bir peygamberimizdir.  Evet, biz Rusların arasına tıpkı bir peygamber gibi geldi. Petro’nun devrimleri üzerinden koca bir yüzyıl geçmişti, kendi gerçek benliğimizi yeni yeni kavramaya başlamıştık. Puşkin’in gelişi önümüzdeki karanlık yola yeni bir ışık saçtı, bize yardımcı oldu. Bu anlamda Puşkin bize gelecekten haberler getiren peygamberimizdir.”

Dostoyevski: “Derler ki Puşkin gençliğinde Parny, André Chenier ve hele Byron gibi Avrupa şairlerine öykündü. Şüphesiz Avrupa şairlerinin Puşkin’in dehasının gelişmesinde, büyük etkileri oldu, Puşkin’in bütün hayatı boyunca sürdü bu etki. Ne ki ilk yazdığı şiirlerde bile Puşkin Avrupa şiirine öykünmeden çok öteye varıyor. Dehasının olağanüstü kişiselliği daha ilk eserlerinde belli olmuştu. Çingeneler şiirinde dile getirdiği gerçek ızdırabın, o bilinç derinliğinin bir eşine ondan bundan aparılmış eserlerde rastlayamazsınız. Ben Çingeneler’i bütünüyle Puşkin’in ilk devresinin eseri sayıyorum.”
Dostoyevski eleştiri yazılarından birinde şöyle yazıyor: “Puşkin’in dadısı Arina Rodionovna olmasaydı belki Puşkin’in de olmayacak oluşunu düşünmek gerçekten de hem hüzün verici, hem gülünç.”
Dostoyevski : “Puşkin, Onegin’de, o sessiz, o ölümsüz şiirde katına erişilmez bir ulusal şair olduğunu ortaya koydu. Onun gibisi daha gelmemişti. Halkın tepesinde oturan bir toplum katının iç yüzünü bir anda, eşine az rastlanır bir sezgi gücüyle ve kesinlikle açığa vurdu. Önceki çağların, çağımızın Rus serserisi tipini gözler önüne serdi. Rus serserisinin gönlünde yatanı ilk sezen, tarih içerisinde kaderini ilk izleyen, bizim kaderimizdeki yerini ilk görüp anlatan Puşkin olmuştur .”
Dostoyevski: “Ne ondan önce, ne de ondan sonra hiçbir Rus yazarı onun kadar yakından Rus halkıyla anlaşamamıştır. Yazarlarımız arasında sürüyle halk uzmanı yok mu? Var tabiî. Hayli yetenekli kişiler, bilgili kişiler, halkı seven kişiler. Sayıları hiç de az değil. Yalnız bu yazarları Puşkin’le kıyaslayacak olursak, görürüz ki bir ya da ikisi dışında hepsi büyük türü üzerine yazan beyler midir; bu çizginin üstesine varmaz hiçbiri. En yeteneklilerinde bile, sözünü ettiğim o ikisinde bile arada bir halka şöyle yukardan bakan bir tutum, bir başka hayattan, bir başka dünyadan gelme bir ışık halkı yazarın katına çıkarıp mutlu kılma isteğini andırır bir kaygı göreceksiniz. Oysa Puşkin’de doğruca halktan gelen bir şey var; o kadar ki, kimi zaman dünyanın en bön duygularına iteliyor onu. Ayı hikâyesini hatırlayın. Dişi ayının öldürülüşünü ya da şu mısraları hatırlayın, ne demek istediğimi anlayacaksınız:

Amcam oğlu kâhya
Seninle içmeye başladık mı?

Dostoyevski: “Bütün bu sanat ve sezgi hazineleri büyük şairimizin kendinden sonra gelecek olanlara, ondan sonra gelip aynı tarlayı sürecek olanlara bıraktığı nişanlardır diyebiliriz. Hattâ diyebiliriz ki, Puşkin hiç yaşamasaydı Rus edebiyatı onun ardından gelen nice işinin eri yazardan yoksun kalacaktı. Hiç değilse bu yazarlar günümüzde bu kadar büyük bir başarıyla ortaya serdikleri düşüncelerini böylesine güçlü, böylesine açık seçik bir üslupla dile getiremeyeceklerdi. Puşkin’in önemi yalnız şiir, yalnız sanat alanıyla sınırlı kalmıyor. Puşkin olmasaydı kendi Rus benliğimize, Rus halkının yapabileceklerine güvenimizi, Avrupa milletleri arasında Rusya’nın geleceğine inancımız daha sonraki yazarların (hepsinin değil tabii, bir kaçının) kaleminden böylesine karşı durulmaz bir güçle dile getirilebilir miydi?”

Çevirmen Ataol Behramoğlu: “Aleksandr Puşkin (1799–1837), her şeyden önce ozandır. Ona asıl ün kazandıran yapıtları, Rus ve dünya edebiyatına bıraktığı ölümsüz şiir mirasıdır. Ama öykü ve romanlarıyla da dünya ölçüsünde ünlü ve önemlidir. Bu alandaki çalışmalarına yaşamının olgunluk döneminde başlaması onlara ayrı bir değer kazandırmaktadır. Puşkin, batı kültürü ve özgürlükçü düşünceyle Rus halk duyarlığını kaynaştırdığı yapıtlarında Rus yazın dilini arındırmış ve zenginleştirmiş, bu dile çağdaş ve ulusal bir yapı kazandırmıştır. Rus toplumunun halksal özelliklerini yansıtan tipler yaratmakla Rus edebiyatına ulusal ve gerçekçi çığırın öncüsü olmuştur. Puşkin sonrası 19. yüzyıl Rus edebiyatının bütün büyük yazarları onun yapıtlarıyla beslenerek yetişmişlerdir.”
Çevirmen Ataol Behramoğlu: “Aleksandr Puşkin üzerine düşünmek Rus edebiyatının tümü üzerine düşünmekle eşanlamlıdır. XVIII. Yüzyılda da özgün yazarlara ve şairlere sahip olmakla birlikte Batı edebiyatlarının ve özellikle de Fransız edebiyatının etki alanlarında oluşumunu sürdüren Rus edebiyatının bir sonraki yüzyılda evrensel kimlik kazanması Aleksandr Puşkin’in ürünleriyle başlayan bir süreçtir. Bu anlamda Puşkin üzerine düşünmek, XIX. yüzyıl öncesi ve XIX. yüzyıl Batı edebiyatlarının başlıca olgu ve kavramları üzerinde düşünmekle de eşanlamlıdır.”
Çevirmen Ataol Behramoğlu: “Puşkin’in anlatı türünde ilk yapıtı, 1827 yılında yazmaya başladığı Büyük Petro’nun Arabı’dır. Bu öz yaşamsal-tarihsel roman denemesi tamamlanmamış olmasına karşın, sağlam kuruluşu, yalın anlatımı, kişilerin gerçekçi betimlenişleriyle göze çarpar. Puşkin öncesi Rus yazınında anlatı dili şiir dilinden henüz tam olarak ayrılmamıştı. Büyük Petro’nun Arabı bu ayrımın oluşmasında önemli bir adım olmuştur. 1832-1833 yıllarıının ürünü olan Dubrovski adlı ronamı, yalın, akıcı anlatımıyla Byelkin’in Öyküleri’ne yakındır. Bu anlamda, Büyük Petro’nun Arabı’na göre, Puşkin’in romancılığında ileriye doğru önemli bir adımdır.”
Çevirmen Ataol Behramoğlu: “Aleksandr Puşkin, her şeyden önce ozandır. Ona asıl ün kazandıran yapıtları, Rus ve dünya edebiyatına bıraktığı ölümsüz şiir mirasıdır. Ama öykü ve romanlarıyla da dünya ölçüsünde ünlü ve önemlidir. Bu alandaki çalışmalarına yaşamının olgunluk döneminde başlaması onlara ayrı bir değer kazandırmaktadır. Puşkin, batı kültürü ve özgürlükçü düşünceyle Rus halk duyarlığını kaynaştırdığı yapıtlarında Rus yazın dilini arındırmış ve zenginleştirmiş, bu dile çağdaş ve ulusal bir yapı kazandırmıştır. Rus toplumunun halksal özelliklerini yansıtan tipler yaratmakla Rus edebiyatına ulusal ve gerçekçi çığırın öncüsü olmuştur. Puşkin sonrası 19. yüzyıl Rus edebiyatının bütün büyük yazarları onun yapıtlarıyla beslenerek yetişmişlerdir.”

V.Belinski, Aleksandr Puşkin’in yapıtları konusunda ünlü makaleler dizisinin beşincisinde, Puşkin’in 1819’dan sonar yazdığı şiirlerinin içerikte ve biçimde “antik karakter”taşıdığını belirtiyor: “Güzelliklerinin yalınlığı ve alımlılığı her türlü anlatımın üstündedir: Dizelerde müzik ve şiirde mimaridir bu. Anlatımdaki açıklık_canlılık, düşüncesinin sıkı-ciddi-yalın resmedilişi,bütündeki tamlık ve bitmişlik, işlenişteki sevecenlik-tatlılık ve yumuşaklık, Puşkin’i bu şiirlerde antik sanat ustalarının mutlu öğrencisi olarak ortaya çıkarıyor.”

Puşkin’in Yüzbaşının Kızı adlı romanını türkçeye çeviren Nihal Yalaza Taluy romanının son sözünde: “Dünya klasiklerinin en çok okunan romanlarından biri de hiç kuşkusuz Puşkin’in Yüzbaşının Kızı adlı romanıdır. Gerçi, Puşkin aslında büyük bir ozandır. Ama onun düzyazıları da şiirleri kadar canlı ve tazedir. O yüzdendir ki, Puşkin’e Rus edebiyat dilinin kurucusu gözüyle bakarlar. Ünlü Pugaçev isyanının tarihsel bir sahnesini anlatan bu romanda aşk ve kahramanlık iç içe gire ve romantik edebiyatın en güzel örneklerinden birini meydana getirir.”der.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz