Cemil Meriç’in Üç Kitabı Üzerine – Aziz Nesin (Ümrandan Uygarlığa, Mağaradakiler ve Kırk Ambar)

cemil meriçMeriç’in bu üç kitabı beni bir çok bakımdan şaşırttı. Önce gözü görmeyen insanın bu kitapları nasıl yazabildiğine, bunca kaynağı nasıl okuyabilmiş olduğuna şaştım.
Bu üç kitaptaki kimi düşüncelerine ayrıntıda ve özelde karşı değilim; ama genelde tümüyle karşıyım ve dünya görüşünün de karşısındayım. Yine de okunması gereken kitaplar; çünkü müthiş gözlemleri ve saptamaları var. Meriç soldan sağa kayanlardan. Sağcı şimdi, hem de Marksizmi bilen bir sağcı… Sağın bir aydın kazanabilmesi ancak o aydının bir zamanlar şu yada bu nedenle— soldan geçmiş olması, sol kültürü edinmesiyle olabiliyor. Yoksa sağ hiç bizaman bir Cemil Meriç çıkaramazdı.

 

Cemil Meriç’in bu üç kitabını 20 Ağustos 1982 Cuma günü, Adam Yayınlarından Akademi Kitabevine gittiğimde orda gördüm. Cemil Meric’in yazılarını sağcı dergilerde okuyorum ama bu üç kitabını bilmiyorum. Karıştırınca önemli kitaplar olduklarını görüp aldım.
Cemil Meriç 1960’larda solcuydu, öyle tanınırdı. 1950’lerde solcu çevrelerde bulunurdu. Onu bikez görmüştüm. Benim büyük parasal sıkıntılar içinde olduğum günlerdi. Esat Adiyle Rauf Çallılar’ın yazıhanelerinin bulunduğu hanın altında, Galata Yolcu Salonu karşısında bir kahvehanede Cemil Meriç’le tavla oynamıştık. Onunla ilk ve son karşılaşmamız budur. O sıralarda yada az daha önce, Caddebostan Plajının sahibi Reşit Menteşoğlu’nun kız kardeşiyle evlenmiş; bunu sonradan öğrenmiştim. Reşit Menteşoğlu zengindi. Benim hapis yattığım günlerde, Esat Adil’in Türkiye Sosyalist Partisine girmiş ve ikinci dönem günlük çıkan Gerçek gazetesi için çok para yatırmıştı. Gerçek’in bu ikinci döneminde Attilâ İlhan çok ateşli yazılar yazmıştı gazetede.

Cemil Meriç’in gözlerinin görmez olduğunu, İngiltere’ye tedavi için gitmişse de bir sonuç alınamadığını duymuştum. Bu haber Kemal Tahir’lerden gelmişti. Kemal Tahir’in eşi Semiha, Reşit Menteşoğlu’nun o zamanki eşiyle ahbaptı. (Adını unuttum; bu kadın İbrahim Topçuoğlu’nun kız kardeşiydi ve sonra Reşit Menteşoğlu’nun plajında çalışan Medet’le sevişip onunla evlenmişti ve Reşit Menteşoğlu bu kadına Cihangir’de dört karlı bir apartman vermişti.) Sanırım Kemal Tahir’in de seyrek de olsa gidip geldiği olurdu. İyi ve zengin bir insan olan Reşit Menteşoğlu’nun, Cemil Meriç’in eşi olan kız kardeşine yardım ettiği, baktığı bilinirdi. Yani Cemil Meriç geçim sıkıntısından kurtulmuştu.

Bikez de Cemil Meriç’le telefonda konuşmuştum, Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığına yaşdönümü yazısı yazması için. Yazdı o yazıyı.
Sosyoloji bölümü başkanı Prof. Nurettin Şazi Kösemihal de Cemil Meric’in kızını asistan olarak almıştı.
[…]
İşte Cemil Meriç için, dergilerde okuduğum yazılarının dışında, bütün bildiklerim bunlar.
Meriç’in bu üç kitabı beni biçok bakımdan şaşırttı. Önce gözü görmeyen insanın bu kitapları nasıl yazabildiğine, bunca kaynağı nasıl okuyabilmiş olduğuna şaştım.
Bu üç kitaptaki kimi düşüncelerine ayrıntıda ve özelde karşı değilim; ama genelde tümüyle karşıyım ve dünya görüşünün de karşısındayım. Yine de okunması gereken kitaplar; çünkü müthiş gözlemleri ve saptamaları var. Meriç soldan sağa kayanlardan. Sağcı şimdi, hem de Marksizmi bilen bir sağcı… Sağın bir aydın kazanabilmesi ancak o aydının bir zamanlar şu yada bu nedenle— soldan geçmiş olması, sol kültürü edinmesiyle olabiliyor. Yoksa sağ hiçbizaman bir Cemil Meriç çıkaramazdı. Yalçın Küçük’ün, sağcı aydın olmaz, düşüncesine bu bakımdan katılıyorum.
Meric’in özellikle aydınlar üzerine saptamaları çok ilginç. Bu nedenle Türkiye aydınları üzerine çalışan Yalçın Küçük’e, okumamışsa bu kitapları okumasını mektupla salık verdim.
Dilde özleşmeye bütünüyle karşı. Ve şaşırtıcı bir durum; yazış biçemi Necip Fazıl Kısakürek’inkine çok benziyor. Yani şöyle: Tümceler dilbilgisi olarak bütünleşmiyor, bitmiyor ama fırçayla tuvale sürülmüş boya gibi gözlem saptamaları gösteriyor.

Örnek:
(…) Dünya edebiyatının ilk cildi, Asya. Söylenenleri ilkin o söylemiş. On binlerce kitap fazlalığı, çoğu yazıya geçmemiş, birçoğu da kayıp. Hepsinde ağır basan: Duygu, coşkunluk, inanç. Zekâ ürünleri bir gayenin emrinde, biçimler birer araç. Asya’da fışkıran her düşünce kendiliğinden kıssaya dönüşür ve bir mecaz olur. Asya’nın ortak dili: efiane. Tecrübeler masal içinde erir. Asya’da edebiyat, hikemiyatla dolu bir hikâyeler hazinesi. Dünyanın bütün usaresi bu hikâyelerde. (Kırk Ambar, sayfa 15)
Bu gözlem saptamalarının yazılış biçemi, renk renk boyaların fırçayla tuvale çarpılması gibi geliyor bana. Eskiden “edatı haber” dediğimiz “dır” ekini kullanmıyor; tümcelerin çoğu fiille bitmiyor. Bu bakımdan biçemi biraz da Yalçın Küçük’ünkü gibi. Ben bu biçemi sevmiyorum. Nedenini kesin söyleyemem ama belki bu biçemde hem de dır’lan kullanmadan bir buyurganlık, bir kesinlik, bir dediğim dediklik, bir benbilirimcilik var gibi geliyor bana da, belki ondan…
113-122. sayfalarda Don Kişot için yazdıkları bana çok ilginç geldi, önemli bulduğum yerlerini çizdim. Özgün düşünceleri var yada ben ilk kez okuyorum böyle düşünceleri Don Kişot üzerine.

Cemil Meriç’in yazar olarak bana değin düşünceleri hiç de güzel ve olumlu değil. Kitabının biyerinde (sayfa 208) başka bir yazarı, Yaşar Kemal’i kötülemek için beni örnek gösterip adımdan şöyle söz ediyor:
Bölüm yirmi birde roman roman olmaktan çıkıyor; Aziz Nesinin en başarısız hikâyelerinden daha âdi bir mizah.
Namık Kemal üzerine çalışırken Meriç’in Mağaradakiler kitabından yararlanmalıyım, (sayfa 262-264)
Nâzım için hiçbir sağcıdan görülmeyen insaflı ve haklı sözler söylemiş. (Mağaradakiler, sayfa 283-285) Bunları da, kaynak göstererek Nâzım üzerine çalışmama almalıyım.
Mağaradakiler m Yapraklar başlıklı son bölümünde özet olarak Özyaşamını anlatıyor:

Yirmi dört yıl önce mahkemede Marksist olduğumu haykırmıştım.
(…) Ve istemeyerek kabul edilen nahiye müdürlüğü. Sonra değişen dünya. Telefonla işine son veriliş. Köy öğretmenliği. Ve bir nisan sabahı evinin aranışı. Nezaret, hapishane.
Marksistim dediği zaman tek işçinin elini sıkmış değildi.  Sadece namuslu olmak, korktuğu için sustu dedirtmek istemiyordu. Zaten yaşanmaz bir dünyada idi artık. Cinsî buhran, ruhî buhran. En küçük bir pırıltı yoktu hayatında.
Kitaba şu notu yazmışım okurken: “Ayrıntılarda kalmış, bir bileşime varamamış. Ama öyle zengin ayrıntılar ki, öyle gerçekçi gözlem saptamalar ki, ayrıntılarda kalsa bile yararlı… Katılmadığım düşünceleri bile, karşı olunması bakımından yararlı…
Zamanım olsa da aradabir yer yer okuyabilsem yine…

Aziz Nesin
23 Ağustos 1982, Nesin Vakfı
Kaynak: Aziz Nesin Okuma Güncesi

 

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz