Azad Ziya Eren’in Tarih ve Coğrafyalar Üzerindeki Şiir Sörfü – Ramis Dara

Azad Ziya Eren’in 182 sayfalık destan boyutlu Özenle Unutulmuş Parçalar adlı şiir kitabında başlıksız bir giriş ve dokuz bölüm halinde yer alan irili ufaklı 60 şiirde; gerçek ve gündelik hayatı fazla hissedilmeyen, bunun yanında şiir kişisi demeye yetecek ölçüde nesnel bakışı da gündeme gelmeyen, manevi yaralar almış ve biraz hırslı birinin varoluş, bu çağda burada böyle oluş üzerine içsel sorgulamaları, yakınmaları, yakınmayı aşmaya dönüştürme çabaları, gözlemleri, zihinsel serüvenleri yansıtılıyor, denebilir.

Çokluk uzun, arada bir kısa dizeli, sıklıkla da düzyazı cümlesinden bile uzun anlatımlarla kurulu düzyazı şiirlerde görülen uzun tamlamalar, metinler arası ilişkiler, mitolojiden reel tarihe, şiir, edebiyat ve sanata uzanan alanlardaki özel ad bolluğu algılamayı, bu değilse yoğunlaşmayı yer yer zorlaştırabiliyor.
Sekiz sözcüklük bir tamlama örneği: “Ben kendisiz varoluş edinen güneş kavminin gece oğlu” (s. 33). Bu tür tamlamaların düzyazısal yapıda arka arkaya virgüllerle birbirine eklendiğini düşünün…
Gönderme ve özel ad bolluğuna örnek olarak da kitabın bütün bölümlerinin Türk, Kürt, Fransız, İtalyan, Alman, Amerikan, İspanyol şair, yazar ve sanatçılardan alıntıyla başladığını belirtelim: Kemal Burkay, Sabahattin Ali, Marcel Proust, Paul Verlaine, Leonardo da Vinci, Rainer Maria Rilke, Robert Lowell, Bilge Karasu, Vincente Aleixandre.
Azad Ziya Eren kitabın bu bağlamdaki poetikasını “Acı Ölçer” şiirinin bir yerinde şöyle dile getiriyor:
Bir dilin kayığına binip
Bütün dillerin suyunda çektim küreğimi.
(s. 90)

Yeryüzünün bütün dillerinden süzülüp gelen ortak insanlık kültürüne Türkçe aracılığıyla açıklığını, evrensel kültürü şiirinde zemin olarak değerlendirdiğini belirtiyor böylece bir bakıma şairimiz. Bu noktada da belki ustası saydığı Enis Batur etkisiyle Fransızcaya özel ilgi duyduğu, Türkiye Kürdü olmanın aidiyet duygusuyla da anadiliyle doğal ilişkisini vurgulamak gerekebilir.
Farklı kültürleri aynı şiir potasında eritme düşüncesi saygıdeğer ve son derece güç bir niyettir. Ancak burada bir ayağın ayak basılan yerin kültürüyle ilişki içinde olması son derece önemli, hatta neredeyse gerekli sayılmalıdır.
Azad Ziya Eren yerel bağlantıyı daha çok tarihsel perspektif üzerinden kurmakla yetiniyor, kültürünü aldığı çevreyi Mezopotamya ve Babilonya gibi adlandırmalarla anıyor. Bir yerde de Diyar-ı bekir adı geçiyor. “Turgut Uyar İçin Nazire” şiiri de olmasa günümüz Türkiyesi’nden Muş ve Kulp gibi adlar da geçmeyecek neredeyse.
Evrensel olma kaygısı bitki örtüsü (flora) adlarında da kendini gösteriyor bir bakıma –şüphesiz burada şairin Biyoloji eğitimi almasının da payı olmalıdır.
Kitapta bir dörtlükten oluşma bir şiirin de başlığı olan “Iris Persica” sözcükleri, hoş çiçekli otsu bir bitkinin Latince –bilimsel– adıdır, örneğin.
Ülkemizde 15’i endemik (yalnız Türkiye’de görülen ve varlığı tehlike altında olan), toplam 40 dolayında farklı bireyi (takson) bulunan ve Türkçede genel olarak süsen, zambak, nevruz; yöreden yöreye değişim göstererek kırna, susam, kurtkulağı, barba, yoğurtotu, ulfar, urfar, gındıra adlarıyla da anılan İris türlerinden biri.
Buradaki özgül birey Iris persica L. türüne dönersek: Türkiye’nin güneyiyle güneydoğusunda; Adıyaman, Bingöl, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Gaziantep, Hatay, İçel, Kayseri, Konya, Malatya, Mardin, Niğde gibi illerde 100-1650 metre yüksekliklerdeki taşlı alanlarda, çalılıklarda, dağınık çam koruluklarında yetiştiği bilinen ve mart-nisan aylarında mor çiçekler açan nevruz.
Navruz, navruz çiçeği, nevruz çiçeği, nagroz, navros, it nağruzu, mır navruzu gibi yöresel adları da olan hoş bir çiçek.
Bu çiçekle nevruz-navruz bayramı, Anadolu’nun hemen her yerindeki şu ünlü baharı karşılama kutlamaları ilişkisini geçsek bile, Anadolu bitkileriyle ilgili en yararlı, bilgi yüklü kitapları yazmış olan Turhan Baytop onunla ilgili şöyle bir gelenek de aktarmakta:
“Orta Anadolu’da (Kayseri yöresi) ‘navruz kavuşturmak diye bir âdet bulunmaktadır. Karların eriyip baharın gelmesi ile çocuklar çıplak ayak ile dağlara gider ve ilk açan navruz çiçeklerini toplayıp evlere getirirler. Toplanan bu navruz çiçekleri, geçen yıl toplanmış olan ve bir dini kitabın sayfaları arasında bulunan navruz çiçeklerinin yanına konur (kavuşturmak). Dualar okunur, sağlıkla bahara eriştirdiği için Tanrı’ya şükredilir. Bu şekilde, kitabın sayfaları, her sene yeni gelen navruz çiçekleri ile dolar.”

Azad Ziya Eren’in Tarih ve Coğrafyalar Üzerindeki Şiir Sörfü – Ramis Dara

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz