İki alıntı bir öykü | “Ortasında cehennem olmayan kim var” Italo Calvino ve Vicdan

biz canlıların cehennemi gelecekte var olacak bir şey değil, eğer bir cehennem varsa, burada, çoktan aramızda; her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yan yana durarak yarattığımız cehennem. iki yolu var acı çekmemenin: birincisi pek çok kişiye kolay gelir: cehennemi kabullenmek ve onu görmeyecek kadar onunla bütünleşmek. ikinci yol riskli: sürekli bir dikkat ve eğitim istiyor; cehennemin ortasında cehennem olmayan kim ve ne var, onu aramak ve bulduğunda tanımayı bilmek, onu yaşatmak, ona fırsat vermek.” (Görünmez Kentler’in son sayfası)

“Günümüzde hoşgörüsüzlük, bildiğim çok sayıdaki olaydan bir sonuca varmam gerekirse, öteki söylemleri dışlayan belirli bir söylemin dayatılması şeklinde değil, daha çok, her tür söylemin reddi şeklinde, kendi içinde söylemin alaya alınması şeklinde kendini gösteriyor. Sonuçta, örtük olarak öngörülen, sessiz değil, iletişimsiz bir dünya olsa gerek: Kendini zaman zaman bireysel ve toplu saldırgan çıkışlar, zaman zaman gerilimdeki düşüşler aracılığıyla dile getiren bir dünya. Aslında sözün ciddi bir hastalığa tutulduğu, uzun bir süredir açıkça ortadaydı; sözgelimi, siyasal dilde bir yoksullaşma, anlamların silikleşmesi ve silinmesi olgusu yaşandı. Bugün sözün reddi, artık başkalarını dinlemek istememe, bence bir ölüm arzusunun göstergesidir. Dışarıdan hiçbir şeyin bize erişemeyeceği; öteki’nin, ulaştığımıza inandığımız tamamlanmamışlık halini sürekli olarak bozmak üzere araya girmediği durumu hedef edinmek, ölülerin durumunu kıskanmak demektir. Hoşgörüsüzlük, dışımızda olanın, içimizde olduğuna inandığımız şeye eşit olmasını, yani dünyanın cesetleşmesini dilemektir. Bazı durumlarda hoşgörüsüz kişi öldürücüdür; her durumda kendisi bir ölüdür.”

Vicdan – Italo Calvino (Hikaye)

Savaş çıktığında Luigi adında bir adam, gönüllü olarak gidip gidemeyeceğini sordu.

Herkes onu övdü. Luigi tüfek dağıtılan yere gitti, bir tane aldı ve dedi ki: “Şimdi gidip Alberto denen herifi öldüreceğim.”

Alberto kim diye sordular ona.

“Bir düşman,” dedi Alberto, “benim bir düşmanım.”

Ona belirli bir tür düşmanı öldürmesi gerektiğini, öyle istediği herkesi öldüremeyeceğini anlattılar.

“Ee?” dedi Luigi. “Siz beni salak mı sandınız? Bu Alberto tam sizin dediğiniz gibi biri, onlardan biri yani. Bütün o gruba karşı savaşa girdiğinizi duyduğumda şöyle düşündüm: ben de gideceğim, böylece Alberto’yu öldürebilirim. O yüzden geldim. Alberto’yu tanırım ben: sahtekarın biridir. Bana ihanet etti, neredeyse bir hiç uğruna, benim kendimi bir kadın yüzünden küçük düşürmeme yol açtı. Eski hikaye. Bana inanmıyorsanız size herşeyi anlatabilirim.”

Tamam, dediler, boşver.

“İyi öyleyse,” dedi Luigi, “bana Alberto’nun nerede olduğunu söyleyin de gidip dövüşeyim.”

Bilmiyoruz dediler.

“Fark etmez,” dedi Luigi. “Bilen birini bulurum. Eninde sonunda onu yakalayacağım.”

Bunu yapamayacağını, nereye yollanırsa oraya gidip savaşması, orada kim varsa onu öldürmesi gerektiğini söylediler ona. Bu Alberto hakkında da hiçbir şey bilmiyorlardı.

“Bakın,” diye ısrar etti Luigi, “size hikayeyi anlatmam gerekecek. Çünkü bu adam gerçek bir sahtekar ve ona karşı savaş açmakla doğrusunu yapıyorsunuz.”

Ama öbürleri dinlemek istemiyordu.

Luigi laftan anlamıyordu: “Özür dilerim, sizin için şu ya da bu düşmanı öldürmem fark etmeyebilir, ama Alberto’yla ilgisi olmayan birisini öldürsem çok üzülürdüm.”

Diğerlerinin sabrı taştı. İçlerinden biri ona uzun bir konuşma yaptı ve savaşın ne olduğunu, nasıl istediğin belirli bir düşmanı gidip öldüremeyeceğini açıkladı.

Luigi omuz silkti. “Eğer öyleyse,” dedi, beni yok sayın.”

“Varsın ve de olacaksın,” diye bağırdılar.

“İleri marş, bir-ki, bir-ki!” Savaşa yolladılar Luigi’yi.

Luigi mutlu değildi. Rasgele adam öldürüyordu, Alberto’ya ya da ailesinden birine denk gelir diye. Öldürdüğü her düşman için ona bir madalya verdiler, ama Luigi yine mutlu değildi. “Alberto’yu öldürmezsem,” diye düşündü, “Bir sürü insanı boş yere öldürmüş olacağım.” Kendini kötü hissetti.

Bu sırada ona hala birbiri ardından madalyalar veriyorlardı, gümüş, altın, ne varsa.

Şöyle düşündü Luigi: “Bugün birkaçını öldürürüm, yarın birkaçını daha öldürürüm, sonuçta sayıları azalır ve bu sahtekarın sırası da elbet gelir.”

Ama Luigi Alberto’yu bulamadan düşman teslim oldu. Boş yere o kadar insanı öldürdüğü için kendini kötü hissediyordu, şimdi barış ilan edildiği için de bütün madalyalarını bir çantaya doldurdu ve düşman ülkede dolaşarak ölenlerin karılarına ve çocuklarına hepsini dağıttı.

Böyle dolaşırken Alberto’yla karşılaştı.

“İyi,” dedi, “geç olsun da güç olmasın,” ve Alberto’yu öldürdü.

İşte o zaman Luigi’yi tutukladılar, cinayetten yargıladılar ve astılar. Mahkemede vicdanının sesini dinlemiş olduğunu defalarca söylediyse de kimse ona dinlemedi.

Italo Calvino
15 ekim Küba’nın Santiago de las Vegas kentinde doğdu. Genç yaşta Küba’dan İtalya’ya göç etti. 2. dünya savaşının sonlarına doğru faşist Mussolini rejimi tarafından askere alındıysa da italyan ordusundan kaçarak Partizanlara katıldı. iki yıl süreyle İtalya Fransa sınırında işgalci Almanlara ve faşist yurttaşlarına karşı savaştı. (bkz: azınlık olmak) Ayrıca gazetecilik yapmış , İtalyan Komünist Partisi’nde bir süre aktif olarak çalışmıştır.

Kurmaca ve fantastik türde eserler veren İtalyan yazar, kurmaca yazarlığının yanı sıra, İtalya Komünist Parti üyeliği ve Einaudi Yayınevi’ndeki görevleriyle de tanındı. Gazetelerle çeşitli dergilerde yazılar yazdı. II. Dünya Savaşı sonrası İtalyan kültürünün en önemli adlarından biri oldu. Birçok edebiyat ödülü kazandı. 1960 yılında yayınlanan I Nostri Antenati (Atalarımız) adlı kitabında yer alan fantastik öyküleriyle uluslararası bir üne ulaştı. 1950’lerde fantezi ve alegoriye yöneldi. Yazdığı üç anlatı ününü pekiştirdi:
İkiye Bölünen Vikont, Ağaca Tüneyen Baron ve Var Olmayan Şövalye
Bilinç akışı yöntemiyle yazdığı ve evrenle insanların yaratılışını konu alan Kozmokomik Öyküler’den Marko Polo-Kubilay Han ilişkisi çerçevesinde arzu, bellek, yaşam, ölüm gibi temaları büyük bir incelik ve şiirsellikle işlediği “Görünmez Kentler”e; yazma ve okuma etkinliğini, okurun anlatı sanatıyla karmaşık ilişkisini ele aldığı “Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu”dan, İtalyan masallarını derlediği ve kendisi açısından bir tür anlatıda ekonomiklik alıştırması olan “Fiabe Italiane”ye (İtalyan Masalları) birçok yapıtı içeren yazarlık yaşamının son ürünü “Amerika Dersleri”dir.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz