Kafkadan Milenaya mektuplar ‘Sevgili Milena’ – Gamze Varım


Milena’ya yazdığı mektuplarda Kafka’nın kendini vicdan muhasebeleriyle tükettiği anlaşılıyor. Kendi elinden çıkan çizimler de bunu gösteriyor. ‘Sevgili Milena’, Kafka’nın tutkulu bir aşkla bağlandığı Milena’ya yazdığı, kendini ele verdiği, iç sarsıntılarını ortaya koyduğu mektuplardan oluşuyor
“Hayır, hayır anlayamaz dünyayı, yabancısıdır yaşamın… Franz yaşayamaz, yaşama gücü olmadığından yaşayamaz. Esenliğe kavuşamayacaktır Franz, çok sürmez ölür… Sığınacak, başvuracak hiçbir aracı yok elinde. Bizim korunabileceğimiz şeyler onda olmadığından hırpalanıyor ya böylesine. Giyinik insanların arasında çırılçıplak dolaşan biridir o.”
Franz Kafka’yı işte böyle tanımlıyordu Milena. Kimbilir, çağımızın en büyük yazarlarından biri olmanın sırrı belki de bu savunmasızlıktır. Hayatının bir döneminde yazara en yakın insanlardan biri olan Milena, bu çok önemli saptamaları boşuna yapmamıştır hiç kuşkusuz. Kafka ile Milena, yalnızca mektuplarda kalsa da, büyük bir aşkın
kahramanlarıydılar ne de olsa.

Günümüzün duygudan yoksun, cinsellik ağırlıklı, cep telefonlu ikili ilişkilerinin,
‘yönlendirmeli’ aldatmalarının büyük
ölçüde uzağına düşen bu büyük sevgi, salt bir dostluk ilişkisidir başlangıçta. Milena’nın Kafka’nın yapıtlarını Çekçe’ye çevirmeye başlaması tanışmalarına vesile olur. Ciğerlerinden hasta olan Kafka, 1920 yılında Meran’da dinlenirken, Viyana’da yaşayan Milena’yla mektuplaşmaya başlar. Bu durum, yazar Prag’a geçtiğinde de sürer.

Mesafeler aşkı büyütüyor
Mektupların Prag – Viyana arasında 24 saatte ulaşmasıyla sağlanan bu yoğun iletişimden tutkulu bir aşk doğar sonunda. Ancak Milena evlidir. Kafka’nın da bir nişanlısı vardır o sırada. (Yazar iki kez aynı kızla olmak üzere üç kere nişanlanmıştır.) Belki biraraya gelmeleri olanaksız olduğundan, belki de onları ayıran mesafe yüzünden aşkları giderek büyür. Kafka ile Milena, mektuplaştıkları üç yıl boyunca iki ya da üç kez buluşurlar. Yazar her buluşmanın ardından suçluluk duygusuyla boğuşur. Yine de onu özler, tekrar görmek ister.
Kafka kendini vicdan muhasebeleriyle tüketir. Mektuplarda, Milena’yla yazışıp yazışmama, görüşüp görüşmeme, ondan Prag’a gelmesini isteyip istememe konusundaki ikircikliliği ağır basar. Bir mektubunda Milena’dan herhangi bir talepte bulunan Kafka, bir sonrakinde kendi kendini yalanlayıp sözlerini geri alır. Yine de birbirlerini görmek için sürekli plan yaparlar. Hatta Kafka’nın onu üç – dört saat görmek için cumartesi günü trenle Viyana’ya gidip, pazar geri dönmeyi göze aldığı bile olur.
Kafka, kolay bir lokma olmadığı açıkça belli olan Milena’nın zekasından ve kişiliğinden büyük ölçüde etkilenmiştir. Kimseyle onunla kurduğu gibi rahat iletişim kuramaz. Çünkü kimse Milena denli kendisinden yana değildir. Ona mektup yazmadığı zamanlarda da, yine onu düşünür. Ondan mektup almadığı günler ‘su alan bir kayık gibi’ hisseder kendini. Mektuplarında hastalığından, uykusuz geçirdiği gecelerden, baş ağrılarından, kaygılarından, yazdıklarından, yazacaklarından söz eder. Bir de soluğunu kesen, her zaman ensesinde hissettiği,
“tutsağı olduğu” o korkudan… Mektuplarından birinde korkusunu Yahudilikle ilişkilendirir: “Hiç ummadıkları yerden tehlikeler yağdırılır Yahudilere.”
Buna karşılık, yazara yaşamı boyunca verilen en güzel şeyler, Milena’nın onun korkusunu haklı gördüğü, savunmaya çalıştığı, onu korkmaması gerektiğine inandırdığı mektuplarıdır. Hem, Kafka’ya kalırsa, kendisinde sevilmeye değer tek şey de, korkusudur.
Kafka’nın mektuplarından Milena’nın da kendisi gibi ciğerinden rahatsız olduğunu, yoksulluk içinde yaşadığını, ekmek ve çayla yetinmek zorunda kalıp doğru dürüst beslenemediğini, hatta ağzından kan geldiğini öğrensek de, aslında Milena hakkında bir fikir sahibi olmamızı sağlayan, Kafka’nın yakın dostu Max Brod’a yazdığı ve yazarla ilgili endişelerini paylaştığı mektuplar. Yine bu mektuplardan içindeki anne olma özlemini dindiremediği için kocasını bırakıp Kafka’ya gitmediğini öğreniyoruz.
Mektuplar okuru ihanet kavramı üzerinde düşünmeye de zorluyor. Milena, Max Brod’a yazdığı mektuplardan birinde kocasının kendisini yılda yüz kez aldattığını, kendisini ve başka kadınları avucunda tuttuğunu anlatır. Milena, Kafka’yla gizli buluşmalarından birinde de yazara kendisini Prag’da aldatıp aldatmadığını sorar. Oysa Kafka’yla ilişkileri, birinin kocasının, diğerinin de nişanlısının aldatılması pahasına sürmektedir.
Aldatan kişinin aynı zamanda aldatılan olduğu bu karmaşık ilişkiler yumağı içinde iyice bezginleşen ve Milena’yla birlikte yaşama umudunu bütünüyle yitiren Kafka, günün birinde bu mektuplara son verir. Bir gün hiç beklemediği bir biçimde artık onları yazamayacağını hisseder. Çünkü mektupların bir anlık sevincin ardından getirdikleri sonsuz acılara katlanamaz olmuştur artık. Milena’ya yazdığı son mektuplardan birinde “İnsanlar hiç aldatmadı beni, ama mektuplar ele verdi hep; başkalarının yazdıkları değil, kendi yazdıklarım” diyor. Kafka’nın iç hesaplaşmalarını, iç sarsıntılarını ortaya koyduğu, ‘kendini ele verdiği’ mektupları, bu denli benzersiz bir yazarın dünyasına girmek ve yapıtlarını çözümlemek isteyenler için ipuçlarıyla dolu.

28/09/2001 Radikal GAMZE VARIM

Daha fazla kitap için www.insanokur.org sitemizi ziyaret edebilirsiniz

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz