Gülten Kaya Röportajı: Artık bende savunma değil saldırgan refleksi gelişti mahvolan hayatımın hesabını sormak istiyorum

(…) evet ben masadaydım o sözler ağzından çıktıktan sonra inanılmaz hakaretler, yuhalamalar yükseldi salondan, zaten haberler gösterdi ama montajlı   o kadar hakaret edildi ki onlar duyulmuyor. Bir “gazeteci” kadın sünnetsiz pezevenk diye bağırıyor. Atın bunu öcalan’ın yanına, atın bu adamı dışarı, asın vb. (…) O sırada sağ olsun orada ki garsonlar bizi korudu onu hiç unutmuyor o tablo benim için çok şeydir çok hüzünleniyorum.  (…) salon öyle bir durumdaydı ki 10. yıl marşı söyleniyordu. Bir tek Mehmet Aslantuğ var bize destek olan. Bir de Savaş Ay. Her şey sakinleşir diyoruz böceğin biri sahnede ajitasyon yaratmaya başladı.  (…) şöyle görüyorum, İbrahim Tatlıses, Mahsun kırmızıgül, Ajda Pekkan, Kadir inanır, Edip Akbayram, Mustafa Topaloğlu, Özcan Deniz var ve bu isimlerin hepside 10. yıl marşını ayakta söyleyen isimler. Evet ve işte bunlar linç gösterisine katılanlar. Sanatçılar yani hiçbirisinde bir sağduyu yok bu ülkede kardeş bir halk var onların bir dili var onların bir kültürü var, ne dedi bu insan diyen yok… İnanılır gibi değil ama bunların içinde  kürt sanatçılarda var.

Balçiçek Pamir, Gülten Kaya Röportajını  aşağıdan okuyabilir veya burayı tıklayarak  video olarak seyredebilirsiniz

Artık bende savunma değil saldırgan refleksi gelişti mahvolan hayatımın hesabını sormak istiyorum diyorsunuz bu öfke devam ediyor mu?

Evet devam ediyor çünkü bize yaşatılan sonuçlar hala devam ediyor yani bölünen hayatımızın bir daha bütünleşebilmesi asla söz konusu olmayacak. Onun yaşattığı boşluk, acı bütün bunları telafi etmek mümkün olmayacak dolayısıyla geçen gibi bir şey değil yani ne kadar ruh disiplini ne kadar iç disiplin yaratmaya çalışırsanız çalışın o kadar büyük bir haksızlık ki yapılan bunu tolere edemiyorsunuz. Yani bu çok iradi bir karar değil bu kadar hınçlı olmak bu kadar öfkeli olmak bunu karar alarak yapmıyorsunuz hissettiğiniz bu oluyor ne yazık ki.

Hafızamız zayıf bir milletiz malum hatırlıyoruz aslında ama yine hatırlayalım istedim sizinle ilgili bir bandımız var onu izleyelim konuşmaya devam edelim. Bu arada görüntüler için Soner Yalçın, “Oradaydım” programına teşekkür ederim. 10 yıl geçti aradan ama şu anki duygularınız nedir bütün yaşananlara baktığınızda ve Kürtçe televizyon.

Bunun birkaç boyutu var aslında bir kere bütün bu yaşananlar bu çok sevdiğim ülke adına bana onur vermiyor, kişisel hayatımız boyutundan bakacak olursak da bu yapılan haksızlık onun üzerinden bize yaşatılan boşluk yaşatılan acı asla kapanmayacak, geçmeyecek ve telafisi olmayacak ama bütününe birden baktığınızda 2000’li yılların eşiğinde bir ülke yapayalnız, insan haklarından, demokrasiden, sosyal devlet anlayışından, hukuk devleti olduğundan söz eden bir ülke bir sanatçısına bunu yaşatıyor. Hani bunu gelecek kuşaklar kendi ülke tarihlerini incelediklerinde nasıl algılayacaklar nereye koyacaklar bilemiyorum ama keşkelerle bir şeyleri telafi edemeyeceğimiz göre aslında bu ülkenin bir ayıbı olarak görüyorum.

Bilmem bana katılır mısınız ama beni bu ülkenin yaptığı ayıplardan çok suça ortak olan o alkış tutan tayfa rahatsız ediyor.

Evet sorun o zaten.

O gece bir sürü ismin şu anda Gazze için ağlamayın bizim asıl kendi çocuklarımız var diyen bir sürü isimlerin bile orada sizi linç etme girişiminde olduğunu görüyoruz bunların içinde sanatçılar, gazeteciler var yani devletin ayıbını sizinde bir siyasi kimliğiniz var biliyorsunuz yıllardır bir tarafa koyalım ama bir taraf tanda alkış tutan bir sanatçı kesim var.

Bence sanatçı demeyelim, ben çünkü sanata gerçekten çok farklı bir yerden bakıyorum ve herkesinde oradan bakmasını çok istiyorum bir kere gerçekten sanat yapanlarla kendini gerçekten sanatçını ifade edenlerle kendisini o kategoriye sokanlar arasında mutlaka bir ince çizgi koymak gerekir. Yoksa bu ülkede amigolar kendisini sanatçı olarak algılayacaklar. Yani repertuarlarına 10. yıl marşı koyan bu insanlara ben sanatçı demiyorum. Çünkü marşında bir saygınlığı kalmıyor, bayrağında bir saygınlığı kalmıyor yani kendilerinde buldukları bütün boşlukları bu milli değerlerle doldurmaya çalışan insanlara sanatçı denmez ben demiyorum açıkçası denilmesinden de hiç hoşnut değilim. Tabii sokaktaki insan onları gördükleri gibi gazete sayfasında, ekranda gördüğü gibi algılıyor onun “background”daki samimiyetsizliği marketing’i, pazarlamayı vs. bunları görme şansı yok bunların mutlaka deşifre edilmesi gerekiyor. Belki biraz sert konuşuyorum ama sokaktaki insan adına da sert konuşuyorum çünkü bende sokaktaki insanlardan biriyim.

Buna rağmen isimlerini hala kullanmıyorsunuz, orada çok isim var.

Kullanmıyorum yani bunu bile adap dışı buluyorum bırakın onların yaptıklarını onların isimlerini kullanmayı ahlaken etik dışı buluyorum, bu benim kendi ahlak anlayışım ama onlar milyonlarca insanın sevdiği ve şarkılarında birleştiği bir insanı çok kolaylıkla linç edebiliyorlar çünkü sanat anlayışları sadece şarlatanlıktan ibaret. Gerçekte ne olması gerekiyor oysa sanat çok işlevsel bir olay yani hayatı toplumların kaderlerini siyaset değiştirmez çok önemli oranda sanat değiştirir sanatın dolayısıyla çok özgür olması gerekiyor, çok işlevsel olması gerekiyor, yani sanat bizi ileriye taşıyacak evet teknoloji, siyaset falan filan.

Biraz ezber bozacak…

Ezber bozacak elbette çünkü bir şarkı milyonları etkileyebilir ama bir politik nutuk sadece kendi yandaşlarını etkileyebilir. Bir şarkı, kitap veya film ile bütün dünya halkları bir araya gelebilir ve buluşabilir o ürün etrafında ama başka türlü onları asla bir araya getiremezsiniz.

Şimdi Ahmet Kaya’nın bir cümlesini not almışım baş örtülü üniversite önündeki kızları savunan bir cümlesini çok eleştirmişlerdi o da şöyle demiş beni sağcılar sevmez, solcularda sevmez, beni İslamcılar sevmez peki kardeşim benim bu albümlerimi alan milyonlarca insan kim.

Doğru. Evet çok trajikomik. Yani bu ülkede hep gizli dinlenir Ahmet Kaya,. Yani poliste dinler, savcıda dinler, sağcıda dinler, solcuda dinler bu havayı kendileri oluştururlar kendileri tapınırlar falan. Aslında iki yüzlü gerçekten asıl o yanını ortaya çıkartmak lazım tabi biz o kadar ürünü kime sattık o zaman, konserlere gelen on binlerce insan kimdi. Orada asıl ezber bozan şey şu doğru bir demokratik duruş bu ülkede iyiye gitmeyen hangi tarafta olursanız olun söyleyecek bir şeylerinizin olmasıdır. Yani ben ortadayım, takımımda yok, zaten bekarımda, beni halkım var etti gibi bu klişe sözlerle bu ülke hiçbir sanatçısını bir yerlere taşıyamaz.

Sanatçıların kimlere oy verdiğini bile bilmeyiz.

Asla söylenemez halbuki etkileyebildikleri bir alan olsa etkileyebilse keşke çünkü etkileyebildikleri bir alanda yok onlar tüketiliyor ve daha sonra sanatın çöpüne gidiyorlar veya tarihin çöpüne gidiyorlar. Oysa gerçek bir demokrasi ve gerçek bir demokraside var olmak zaten hayatın içinde iyiye gitmeyen her konuda söyleyecek sözünüzün olması demektir. Gerçek bir sanatçıysanız toplumun bir adım önündesiniz demektir beyninizi böyle kullanmanız gerekir ve taraf tutmadan bütün haksızlıklara kafa tutmanız gerekir yani başörtülüde şiddet görüyor, cumartesi anneleri de şiddet görüyor, mine etekli kızda şiddet görüyor. Çünkü her biri bir diğerine göre öteki sayılıyor ne yazık ki ötekileştirildi.

Ben şunu anlamıyorum Ahmet Kaya’nın ismi, çok albüm satıyordu, tv programı vardı sizin yapımcılığını yaptığınız bütün bir kucaklama havası vardı tırnak içinde haylaz yaramaz çocuk havasına rağmen kucaklama havası vardı sonra tetik nasıl düştü, bir konuşmamı yoksa hazırlanan bir şey mi, konjoktür mü?

Hepsinin payı olduğunu söyleyebiliriz aslında yani o bıçak sırtının bir tarafına baktığınızda hakikaten milyonlarca insanın sevdiği, arkasından koştuğu, dinlediği ağzından çıkan her şeyin dikkate alındığı bir sanat adamından bahsediyoruz, bir muhalif görüyoruz, bıçağın diğer tarafına baktığımızda her şeyin çok çabuk değiştiğini de görüyoruz. Şimdi bütün bunlarda şeyin payı olduğunu düşünüyorum ben Ahmet Kaya çok dürüst, çok samimi, lafını çok doğrudan söyleyen gerçekten itirazları olan, gerçekten iyi gitmeyen her şeye muhalefet olabilen bir sanat adamı olduğu için ve giderek büyüdüğü için onun yaratacağı etki gücünden korkulamaya başlandı. Böyle olduğunu düşünüyorum çünkü hayata önderlik eden herkes için böyledir. Yani akışa bıraktığınızda kendinizi zaten problem çıkmıyor.

Gel bakalım seni biraz çekelim geriye

Tabii sen bizim kurduğumuz kurulu düzene zarar vermeye başlayacaksın bir kulaklarını çekelim durumu oluyor bu gazeteciler içinde, sanatçılar içinde bütün muhalifler için böyle bizimki gibi ülkelerde ne yazık ki böyle.

10 yıl öncesine gidelim elimizden geldiğince bulduğumuz görüntülerle bir bakalım ve üzerine bir konuşalım. O kadar az ki görüntüler

Ya aslında orada o gece olan herkes biliyor kendini.

Kimler var kimler ben görüntülerden şöyle görüyorum, İbrahim Tatlıses, Mahsun kırmızıgül, Ajda Pekkan, Kadir inanır, Edip Akbayram, Mustafa Topaloğlu, Özcan Deniz var ve bu isimlerin hepside 10. yıl marşını ayakta söyleyen isimler.

Evet ve işte bunlar linç gösterisine katılanlar. Sanatçılar yani hiçbirisinde bir sağduyu yok çünkü ülke gerçeklerinden uzaklar bu ülkede Kürtler var mı, Kürtçe varmı bu bir dil midir bunlara hiç kafa yormamışlar ki bu insanlar eğer gelişmiş bir algıları olsa bir tanesi kalkıcak ve habire delikanlılık kitapları yazıyorlar kalkıp diyecek ki bira dakika evet bu ülkede kardeş bir halk var onların bir dili var onların bir kültürü var ne dedi bu insan

Kürtçe bir şarkı söyleyeceğim ve buna klip çekeceğim dedi.

Bir öngörü zaten yok bunlara hiç kafa patlatmamışlar.

Bize bunları biraz anlatır mısınız siz aslında ilk önce gitmek istememişsiniz daha doğrusu Ahmet Kaya gitmek istememiş ödül törenlerinden pek hoşlanmazmış magazin gazetecileri derneğini ödülünü alacağını size söyledikleri zaman fısıldadıkları zaman gel gidelim sen ödül alacaksın gel gidelim ayıp olur demişsiniz hatta biraz da geç gidilmiş.

Doğru biraz geç gittik zorla götürdüm zaten stüdyodaydı o sırada evden takım elbise alıp giydirdim zaten takım elbise giymeyi sevmezdi, protokollerden nefret eder, yani o özgür ruh günlük hayata da yansımıştı hiçbir disipline gelemezdi o, fakat dernekten arkadaşlar çok rica ettiler ödül aldınız bunu açıklamak prensip olarak doğru değil ama söylemek zorundayız çünkü gelmeyeceksiniz dediler zorla götürdüm ben açıkçası.

Peki götürdünüz dışarıda mini röportajlar yapılmış sonrasında da masaya geçmişsiniz.

Her şey o kadar normal gidiyor ki bütün gazeteciler geliyorlar ilgi gösteriyorlar, söyleşiler yapılıyor, birbiriyle selamlaşıyor insanlar yani kokteyl aşamasında salona geçtiğimizde yine herkes öyle ama Kürtçe şarkı söylemek istiyorum dedikten sonra her şey değişiyor.

O cümleden sonra mı “yuh”lar başladı?

Evet ben masadaydım o sözler ağzından çıktıktan sonra inanılmaz hakaretler yükseldi salondan, yuhalamalar yükseldi salondan zaten haberler çok sık gösterdi bu görüntüleri hatta dizi film yaptılar tabi bunlar montajlı insanlar duymuyor. Niye sertleşti Ahmet Kaya diyor insanlar o kadar hakaret edildi ki onlar duyulmuyor o kadar aydın ve sanatçının olduğu bir salonda kürt halkı zaten yok sayılıyor ya ermeni haklıda bir hakaret unsuru olarak kullanılıyor bir sanatçıya karşı bir gazeteci kadın sünnetsiz pezevenk diye bağırıyor. Bu tırnak içinde gazeteci yani başka bir halk ve başka bir halkın kültürü üzerinden onu incitmeye çalışıyor bu korkunç yani bu dünyanın hiçbir yerinde belki 300-400 yıl geriye gitsek dahi kabul görmeyecek. Bölücü, kürt diye bir şey yok, atın bunu öcalan’ın yanına, atın bu adamı dışarı, asın bu adamı.

Siz bunları duyarken o sahnedeydi ve belki de duymadı…

Evet o hala aslında törenin akışını bozmamaya çalışıyordu. Ödülden sonra şarkı söylemek falan gerekiyor ve şarkısını bitirdikten sonra sertleşiyor. Ben bu ülkede ki halkların 1000 yıldır yaşadığını söyledim ve savundum bundan sonra da böyle olacağını savunuyorum ama bu realiteyi kabul etmek zorundasınız kabul etmeyenlerin tepesinden de inmeyeceğim dedi çok haklı olarak sonra masaya geliyor.

Bir Erdal Acar ile selamlaşıyor galiba.

Tabii Erdal acar orada bir hareket yapıyor el hareketi hadsizlik yapıp aslında o görüntülerde ahmet ona sarılıyormuş gibi ama onun kulağına onun hak ettiği bir cevabı veriyor aslında o sırada ve masaya döndü ve o sıra çatal, bıçak yağmuru başladı

Masaya bir şeyler atılıyor.

Evet tırnak içinde o seçkin misafirler ve çıldırmış vaziyetteler yani ben böyle bir korku filminin içinden geçiyor gibiydim ve onlar bildiğim gördüğüm tanıdığım insanlardı birbirlerini provoke ediyorlar, herkes birbirine bir şeyler söylüyor ve o anti ruhu biraz daha yükseltmeye çalışıyor falan korkunç yani

Sizin alnınıza bir çatal gelmiş sanırım.

Evet benim alnıma bir çatal geldikten sonra çok gerildi eşim gözüme gelebilirdi. O sırada sağ olsun orada ki garsonlar bizi korudu onu hiç unutmuyor o tablo benim için çok şeydir çok hüzünleniyorum. Masada iken de ahmet bu konuda ne düşünüyor onu anlatmaya çalışıyor ama salon öyle bir durumdaydı ki 10. yıl marşı söyleniyordu. Salonda garsonlar dışında bir tek sağduyulu insan göremiyoruz. Bir tek Mehmet Aslantuğ var bize destek olan. Bir de Savaş Ay. Her şey sakinleşir diyoruz böceğin biri sahnede ajitasyon yaratmaya başladı.

Serdar Ortaç’tan mı bahsediyorsunuz?

Evet. 10. Yıl marşını söylemeye başladı. Hani vatanı biz böldük ya onlar toparlayacaklar. Marşı dinlemedi gitti dedirtmemek için bekledik.Fakat tabi çok da komik salondaki hava herkes can siper hane marşa katılıyor tempo tutuluyor. İnanılır gibi değil. Tabi kürt sanatçılarda var. Hadi diyorum diğerleri ırkçı davrandılar diyelim ki kürt haklı var kürt dili var ve bu dili konuşuyorlar .o kültüre aitler onlar mesela çok can siper hane katılıyorlar marşlara. Görüntülerde var mesela hepsi onların. 10.yıl marşı bitine kadar bekledik. Ondan sonra çıktık dışarıya. Sonra bu kürt sanatçılar kendi aralarında eve gelip televizyon izlemeye başladık. Kendi aralarında küskünler barıştırıldı kardeşlik türküleri komikti tabi herşey.

İbrahim tatlıses ile Mahsun Kırmızıgül’ün barıştırılmasını söylüyorsunuz değil mi?

Evet sonra işte hepimiz kardeşiz diye şarkılar söylediler. Kardeş kardeşli dövüyor nasıl oluyor bütün bunlar? İşte bu pespayelikler hereksin gözü önünde oluyor. Şu kadar yıl geçiyor yine bir sağduyu sahibi noldu diye bir şey sormuyor. İnsanların hepsi yaşıyorlar.bunların hepsi tırnak içinde o kategorideler sanatçıyız diyorlar kendilerine yani bu ülkede olup bitene söyleyecek sözleri çok cüretleri yok ama işte komşu ülkelerle ilgili bir iki cümle kurmaya çalışıyorlar. Bunlar gerçekten pespayelik

MADIMAK BENZETMESİ

Olaylı gece kaldı belki ismi ama belki tetiğin düştüğü ve her şeyin ters döndüğü gece diyelim,sanatçılardan bahsettik,çatal bıçak atılıyordu,sizin başınıza gelmişti hatta Serdar Ortaç çıktı ve 10.yıl marşını söyledi bütün herkes eşlik etti sanki siz bölüyorsunuz onlar toparlıyormuş gibi bir hava oluştu dediniz. Hatta siz Madımak benzetmesi yapmışsınız,bir anda sanki orası da otel ya burası da otel, bir anda onu hissettim diyorsunuz doğru mu?O hisse mi kapıldınız gerçekten?

Evet,o hisse kapıldım çünkü gerçektende aklı,yorumu,bilinci olmayan kalabalıkları yada grupları provoke etmek çok kolaydır,ne yazık ki o gece oradaki toplulukta böyleydi belki istisnalar vardı orada tabiî ki ama çok kolay provoke edilebilenler hani cahillerdir di mi öyle denir,öyle düşünülür,ne yazık ki o gecede de herkes çok kolay provoke edildi eğer güvenlik şube personeli zaten kapalı bir grup toplantısı olmasaydı ve orada olmasaydı ve bizim güvenliğimizi oluşturup çıkartamasalardı o salondan, muhtemeldir ki fiziki durumlar oluşacaktı ,o zamanda ister istemez düşünüyorsunuz,bir kişinin veya birkaç kişinin yürüyün dediği bir kalabalığın ne hale gelebildiğini de biliyorsunuz yani Sivasta’da bu böyle oldu,6-7 Eylül’de de bu böyle oldu,Çorum’da da ,Maraşta’da böyle oldu,bu ülkenin yakın tarihini de okuduğunuz zaman bunların tamamının böyle olduğunu görüyorsunuz.

Galeyana gelebiliyoruz.

Tabi,o sırada bir şuur kaybı oluyor sanırım,hiç kimse kendine bir dakika ben ne yapıyorum diye sormuyor ya da kendine dönük bakmıyor ya da nesnel düşünemiyor falan,bu çok ürkütücü bir şey.

Bir cümlenizi not almışım yine Bu haksızlığın parçası olanlar benimle bunu konuşmaya cesaret edemediler diyorsunuz.

Asla da edemeyecekler.

Niye yani bu özeleştiri ise özür dilemekte bir erdemdir diye düşünüyorum veya yanlış yapmakta..

Elbette erdemdir..

Gelip deseler hayır mı diyeceksiniz kapıyı mı kapatacaksınız?Belki de kapatacaksınız..

Yani belki de kapıyı kapatmam ama onların benden dileyeceği kişisel özür hiç kabulüm değildir aslında onu söyleyeyim.Ahmet Kaya bana ait bir insan değildi sadece,Ahmet Kaya bu ülkede karakollardan kışlalara kadar,okullardan üniversitelerden sokağa kadar hayatın her yerinde şarkıları sevilen ve dinlenen bir insandı,milyonlarca insandan özür dilenmesi gerekiyor,bunu yapacak cürette ve büyüklükte görmüyorum ki kendimi o pespaye insanları,öyle değiller yani benden kişisel olarak özür dilenmesi hiçbir şey ifade etmiyor,hiç kabulüm değil yani.

Şimdi çok mail geliyor,askerde bile dinlememiz yasaktı Ahmet Kaya’yı nereden bahsediyorsunuz,bizim için özeldir diyen çok mail var bir taraftan olur mu işte bölücüydü hatta Güneydoğu’yu Kürdistan gibi gösteren bir haritanın önünde konser verdi,o yüzdende dava açıldı diyenlerde var,iki tarafa bölünmüş durumda mailler.Şimdi özellikle o gece bitti,o gece birde fotoğraf çıktı ortaya..

Ya şimdi tabi konjoktürel mi diye falan sordunuz ya,elbette öyle konjoktürel de bir yanı var ve etki alanı çok büyümeye başladı Ahmet Kaya’nın ve bunu çok tehlikeli görmeye başladı sistem ve sistem savunucuları öyle söyleyeyim kolay anlaşılması için çünkü çok ilginç şeyler olmaya başladı hemen peşi sıra bütün olay ödül gecesinden ibaret değil aslında,biz sürekli orayı konuşuyoruz ama mesela çok iddialı bir Anchorman günlerce sanki dizi film gibi çok ciddiyetsiz bir şekilde ana habere taşıyıp her gün ve her gün bunu verdi ve toplumun bilinç altına..

Reha Muhtar’dan mı bahsediyorsunuz?

Evet,toplumun bilinç altına oynadı,bu çok çok çok büyük bir suçtur bence.

Gerçi kendi köşesinde de yazdı aslında,uzun uzun yazdı.Aslında kendisinin suçlu olmadığına dair ver birleştirici tutum takındığına dair yazılarını hatırlıyorum.

Ama ne yazdı,ne yazdı hiç değerli değil yazdıkları birde doğru değil.Yani orada ben o havayı dağıtmaya ve birleştirmeye çalıştım falan diyor ama değil yani niye mesela memleketim şarkısı,kimin babasının memleketi orası benim de memleketim yani,kim benim memleketimi benden daha fazla sevdiğini iddia edebilir ki? Reha Muhtar mı?Asla kabul etmiyorum bunu,bu yarıştırılabilinir bir şey değildir ki zaten,bu memleket için ne yaptığınız önemlidir,neyi gerçekten dürüst yaptığınız önemlidir,tarihe nasıl izler bıraktığınız önemlidir işte bugünde mesela bu ülke kırılma noktasından geçiyor Ergenekon mesela bir sürü hareketli gündemden geçiyoruz kimin nerede durduğunu görüyoruz yani medya organlarında kim kötülük ediyor kim iyilik ediyor bu memlekete,aptal değiliz okuyoruz ve kıyaslayabiliyoruz..

Fotoğrafa geri dönelim mi?

Fotoğrafa geri dönelim çünkü medyayı konuşuyoruz çok bağlantılı,şimdi bu canlı yayın olduğu için o yüzden benim için çok önemli şimdi Hürriyet Gazetesi bir fotoğraf yayınladı ve bizim 93 yılında Berlin’de bir konser yaptığımız..

Manşetten yayınladı.

Ve o fotoğrafın önünde Ahmet Kaya’yı gösteren bir şey yayınladı.

Güneydoğu’yu Kürdistan gibi gösteren bir fotoğraf,harita.

Ve sekiz sütün manşet attı “Ayıp Ettin Gözüm” diye bir manşet,hiç unutmuyorum.

Gözüm özellikle Ahmet Kaya’nın kullandığı bir kelime..

Gönderme de yapıyorlar güya şimdi hiç unutmuyorum,yaptığım ilk hareket pasaportumuza bakmak oldu,biz hiç öyle bir konser yapmadık çünkü hemen pasaportları çıkardım,93 yılında yurt dışına hiç çıkmamışız bile,94 yılında Berlin’de Alevi Esnaflar Birliği’nin Federasyonu’nun, bir konserine katılmışız,Türkiye’den bir çok sanatçı ile beraber onlarda bugün yaşıyorlar ve bunlar 94’te ki bu konseri düzenleyenler bir meslek örgütlenmesi yani İranlı Suriyeli,Ortadoğu ülkelerinin Alevi esnaflarının içerisinde yer aldığı bir Federasyon ve onlarda kendi kanaat önderlerinin,politik önderlerinin resimlerini falan asmışlardı salona,onu da çok iyi hatırlıyorum,Seyit Rıza’nın fotoğrafını asmışlardı mesela Alevi önderlerindendir,Alevi önderidir..

Peki,bu nedir dediniz mi o sıra yani?Onu görünce manşeti?

Biz asıl o zaman şeyi düşündük,hani klişe bir laftır ama düğmeye basıldı ,bunu o zaman düşündük.Çünkü çok ironik 93 yılında bunu yaptığımızı bu konseri bu görüntüde haritada yaptığımızı iddia eden bu gazetenin de bir geleneksel bir ödülü var,Altın Kelebek,94 yılında bize Altın Kelebek ödülü verdiler bunlar dolayısı ile bu ne yaman çelişki diyorsunuz.Madem biz 93’te böyle bir haritanın önünde bu konseri yaptık neden bizi yılın sanatçısı yaptınız da bu fotoğrafı saklayıp taa 99 yılında birden deşifre ettiniz.

Sonra düzelttiler mi?

Hayır,hiçbir şekilde düzeltmediler,yani biz bununla ilgili basın açıklamaları yaptık falan hiçbir şekilde yenilemediler.

Zaten davada düştü bildiğim kadarı ile.

Dava düştü evet çünkü bir yıl boyunca Hürriyet Gazetesi’ne yazı yazıldı elinizdeki bu belgeleri falan gönderin bu olay ile ilgili,hiç bir şey göndermediler,bir yıl sonra mahkeme artık polis marifeti ile getirilmesine karar verince gazetenin avukatlarından bir yazı geldi,bizim elimizde de başka da hiçbir şey bulunmamaktadır.

Bir taraftan bunlar devam ediyor,bir taraftan özel hayata da dönmek istiyorum. Kızlarınız okulda bir takım problemler yaşıyor di mi,vatan haini ve bölücü bir baba var hani görüntüde.

Tabi,şimdi işin tuhafı Çiğdem büyük kızımız o sırada liseli Melis ortaokul öğrencisi daha çok küçükler ve biz o gece törene gittiğimizde onlar uyuyorlardı ertesi gün okula gidecekleri için,tabi gece geç çocuklar uyuyorlardı,olanlar olmuş bitmiş ertesi gün servisle okula gidiyorlar çocuklar ve serviste onlara senin baban bölücüymüş işte bilmemne, Apocu,vatan haini falan diyorlar çocuklar şaşırıyor.Haberleri de yok çünkü bütün bu olan ve bitenden,
Uykudan uyanıp okula gidiyorlar,akşam tabi çocuklar çok feci vaziyette döndüler eve yani ne oluyor neler oluyor diye..

Tehditler devam ediyor,mektupla, telefonla,ofisiniz kurşunlanıyor,arabanız kurşunlanıyor yani herkes zannediyor ki bir şekilde her şey güllük gülistanlıkta Ahmet Kaya çekti ve gitti bir gün değil yani..

Yok,işte mesela Reha Muhtar durmadan haber yapıp durmadan Ahmet’in işte Kürtçe şarkı ve kürt halkı ile ilgili sözlerini veriyor fakat o fotoğrafı dayıyor mesela ekrana,bunu yaparken yaptığı şeyin neye yol açacağını bile hesaplamıyor,ne çocuklarımızın can güvenliği ne bizim can güvenliğimiz..

Engellemeye çalıştınız mı?

Ne yapabilirsiniz yani koskocaman bir ulusal televizyon kanalı,pervasızca bu yayını yapıyor ne yapabilirsiniz yapacak hiçbir şey yok yani.

Peki sonra bir gün Ahmet Kaya,ne zamandı Hazirandı galiba sabaha karşı dörtte kendi rızası ile ve pasaportu ile Paris’e gitti,sürgüne gönüllü sürgüne.

Evet, bu olay normal bir gidiş gerçekten bir turnemiz vardı,sözleşmesini yapmıştım,normal olarak hayatımıza dönmek zorundayız ve turne yapmak için gitti bu seferde Ahmet Kaya kaçtı filan filan başlıkları atıyorlar.Kimsenin aklına şey gelmiyor pasaportuna gidip bakalım gidip bir konuşalım,vizesi var mı nasıl çıktı,yok böyle bir şey yani böyle bir habercilik yok,kaçtı çarpıcı ya o çok daha çarpıcı,adam köpeği ısırmış oluyor o zaman çünkü,sonrada bu pervasız haberle başladı,işte diyor ki bir konserde Ahmet,birkaç tane şerefsizin yaptığı şey yüzünden şu başıma gelenlere bakın ben bunları hak etmiyorum,ben sürgünde olmayı hak etmiyorum ben ülkemde olmak istiyorum ülkeme dönmek istiyorum diyor,Hürriyet Gazetesi tekrar sekiz sütün bir manşet atıyor “Vay Şerefsiz”.Şimdi ülkenin en çok okunan sözüm ona en büyük gazetesi olarak anılan gazetesi bu bu ülkenin gündemi demektir yada bu dünyanın gündemi demektir değil mi? Gazetecilik böyle bir şeydir.Siz bir adamın yarım sayfa fotoğrafını yayımlayıp birde Vay Şerefsiz yazarsanız,ne olur arkasından?

Ne olurdu Türkiye’de kalsaydı?

Ne olacaktı bizim sevgili dostumuz Hrant Dink’in akıbeti olacaktı,bu olacaktı çok net söylüyorum.

Hep söylenilir Paris’te kahırdan mı öldü diye Ahmet Kaya?

Elbette,elbette.

Yani kırk üç yaş hakikaten çok erken bir yaş.

Çocuklara çok şey gibi geliyor yani amca falan gibi geliyor ama insan kırk üç yaşın içerisinden geçerken hele birde en üretken zamanı ise hele birde gerçekten projelerle doluysa aklının içi o kadar erken ki,yani şu ülke için o kadar iyi şeyler yapacaktı ki Ahmet Kaya,eğer yaşıyor olsaydı,hayat çok garip tabi tarihte çok garip,mesela Kurtuluş Savaşı Destanını yapacaktı Nazım Hikmet’in,4 CD’lik,arşivlik çalışma yapacaktı mesela çocuklarının mezuniyet törenine gidecekti keplerini giydirecekti,bütün bu haklarını aldılar elinden bunda herkesin payı var.

Peki siz bir sevgili bir can dost olarak ne hissettiniz onu kaybettiğiniz zaman?

Ya ondan o kadar çok vazgeçiyorsunuz ki, size yaşatılan büyük haksızlığın karşısında yani kendinize zaman ayırıp oturup bunu düşünemiyorsunuz bile.

O yası tutmaya bile vakit yok.

Asla yani yas tutma lüksünüz kalmıyor o bile o hakkınız da elinizden alınıyor çünkü neyle savaşacağınızı şaşırıyorsunuz bir yandan medya üzerinize geliyor,bir yandan Ahmet’i,çocukları korumak geliyor..

Peki ölümünden sonra yazılanları nasıl karşıladınız?Çok iyi yazılar yazıldı hem de önemli kalemlerden.

Ben bu şeyi çok iki yüzlü buluyorum tabi bazı dostlarımız elbette çok değerlidir dolaysız ittifakımız gördüğümüz bazı kalemleri hariç tutarak iki yüzlü buluyorum açıkçası.

On yıl sonra TRT- ŞEŞ yayında Kürtçe hem de devletin bir kanalı,ne hissettiniz Ertuğrul Günay’ın konuşması sizin için bir şey ifade etti mi?Öyle bitirelim isterseniz.

Şimdi tabi bir ülkenin Kültür Bakanı’nın benim kurguladığım şekli ile zaten bunları yapması gerekiyor,bunda şaşırtıcı bir yan yok ama bizim yakın tarihimizin Kültür Bakanlığı’na,Bakanlıklarına,işlevselliklerine falan baktığınız zaman çok uzaklaştırılmışız zaten hakkımız olan bu talep ettiklerimizden ,dolayısı ile bize güzel geliyor,aslında bu olması gereken..

Bir lütuf değil yani.

Kültürü temsile den bir kurumun temsilcisi zaten bunu yapması gerekiyor,elbette Nazım Hikmet demesi gerekiyor elbette Yılmaz Güney,Ahmet Kaya,Mehmet Uzun demesi gerekiyor,bunda şaşacak bir yan yok ama ben yine teşekkür ediyorum kendisine bu sağ duyu örneğine ,ama bu onun için kişisel üzüntüsüdür ve hüznüdür ve buda benim için saygındır ama o benim için devleti temsil ediyor anlamına gelmiyor tabi bu dönüşümler bu değişimler zaten çok hızlı olmayacaktır bu ülkede..

Sancılı geçecektir.

Çünkü o büyük gazeteler yıllarca bu ırkçılığı ve milliyetçiliği köpürttükleri için sokakta bunu düzeltmeleri eğer buna da niyetlilerse tabi,yine bir o kadar sancılı geçecek ve zaman alacak,bir Kürtçe yayın yapılıyor olması,değerli fakat kendi iç dinamiği ile gelişen bir sürecin finalini oluşturmadığı için çok heyecan yaratmıyor bende..

Biraz eğreti mi duruyor?

Eğreti duruyor çünkü bunun anayasal bir hak haline gelmesi lazım ve devletin medyayı sanatı kültürü düzenlemekten vazgeçmesi lazım yani bu RTUK kurumu içinde böyle,YOK içinde böyle,devlet destekleyici olmalı düzenleyici olmamalı medya özgür olmalı sanat kültür alanları özgür olmalı..

Çok soru geliyor özellikle niye Ahmet Kaya’yı buraya getirmiyorsunuz burada gömmüyorsunuz diye soruyorlar?

Şimdi ülke bu durumdayken Ahmet Kaya’yı incitmek istemiyorum,o çünkü kendisine çok yakıştırdığım bir yerde şu anda,dünyanın gerçekten sistemlerine parmak sallayan itiraz eden ve muhalefet eden en değerli en özle aydınları sanatçıları ve muhalifleri ile bir arada,ben orada daha huzurlu olduğunu düşünüyorum..

Yılmaz Güney var,Jim Morrison var…

Çok insan var..Edit Piaf’tan,Oscar Wilde kadar,komşularının hepsi çok değerli,kendisi gibi insanlar orada kalması gerektiğini düşünüyorum bu büyük tarihsel ayıp sorgulanmalı ki bir daha hiçbir sanatçıya hiçbir aydına yaşatılmamalı.

Belki buraya gelirse kapatılacak unutulacak..

Evet sorgulanmalı daha da konuşulmalı diye düşünüyorum.

(10.02.2009- Haberturk)

3 Yorumlar

  1. Kanal t de rasim ozan kütahyalının programında da bu söyleşinin benzeri yayınlanmıştı, çok net bir şekilde o gecenin tüm ayrıntıların öğrenmiştik, belgesel yapmak için linççilerle konuşmak istenildiğinde linç tayfasının kesinlikle yorum yapmayı kabul etmedikleri söylendi, bu demektir ki onlarda artık yerin dibine geçtiklerinin farkındalar, serdar ortaç ve şenay düdek” in gıkı çıkmıyor ki uzatılan her mikrofona konuşan insanlardır bunlar. eee keser döner sap döner gün gelir hesap döner

  2. En çok onu özlüyorum…. Türkülerini dinlediğim zaman nasıl oluyor bilmiyorm ama kendimi çok güçlü hissediyorum onun türkülerinde..Nerden baksan tutarsızlık nerden baksan ahmakçaydı tüm bu yaşananlar….Ahmet kayanın kızı sizleri bağışlayana kadar. Hrant Dınk’in oğlu ve kızları sizleri bağışlayana kadar,hepiniz lanetlisiniz hepinizz!

  3. Hiçbir zaman acısı geçmiyecek en değerli insanımızı kaybettik hatırlayabildiğim yaşım4 ve ben 6yaşındayken vefat etti hiç unutmıyacağım o günü nasıl ağladığımı ben o yaşta okadar kahrolduysam ailesi nasıldı acaba bunu düşünmek bile istemiyorum çünkü kaldıramıyorum bu lanet olayları ona yaşatanları affetmiyeceğim elbetteki Allah hesabını sorucak aynı acıları inşallah onlarda yaşar başka tesellisi yok benim için

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz