ENGELS: MODERN AİLE, KADININ AÇIK YA DA GİZLİ EV-KÖLELİĞİ ÜZERİNE KURULMUŞTUR

Burjuva evlenmesi günümüzde iki türlüdür. Katolik ülkelerde, önceleri olduğu gibi, ana-baba, genç burjuva oğula uygun bir kardın bulur, ve bunun sonucu, doğal olarak, tekeşliliğin (Monogamie) içerdiği çelişkilerin en tam gelişmesidir: koca yönünden şehvetli hetaerismus ve kadın yönünden şehvetli zina. Katolik kilisesi, gerçekte, ölüme olduğu gibi, zinaya da çare bulunmadığına inandığı için, yalnız bunun için, boşanmayı yasaklamıştır.

Buna karşılık protestan ülkelerde, burjuva oğula kendi sınıfından bir kadını az çok özgürce seçmeye izin verilmesi kuraldır;buna göre evlenme bağıtının (aktinin) temelinde belirli bir ölçüde aşk bulunabilir ve protestan ikiyüzlülüğüne uygun olarak, her zaman bulunduğu töre uğruna varsayılır. Burada kocanın hetaerismus’u uyuşturulur ve karının zinası seyrelir. Ama insanlar evlilikten önce nasıl iseler her evlilikte de öyle kaldıkları ve protestan ülkelerin burjuvaları çoğunlukla darkafalı oldukları için, bu protestan tekeşlilik (Monogamie), en iyi durumların ortalamasında, evlilik birliğine yalnızca aile mutluluğu diye adlandırılan yoğun bir cansıkıntısı getirir…. Kadınla ilişkide kural cinsel aşk olur ve ezilen sınıflarda, yani bugünkü proletaryada, ancak o olabilir – bu ilişki ister resmen tanınsın ister tanınmasın. Ama burada klasik tekeşliliğin bütün temelleri ortadan kaldırılmıştır. Burada korunması ve kalıt bırakılması için tekeşliliğin ve koca egemenliğinin yaratıldığı hiçbir mülkiyet yoktur ve burada böylelikle erkek egemenliğini geçerli kılmak için hiçbir itki de yoktur. [sayfa 159]
Üstelik, gerekli araç da yoktur. Bu egemenliği koruyan burjuva hukuku yalnız mülk sahipleri ve onların proleterlerle ilişkileri için vardır; para gerektirir ve yoksulluk yüzünden işçinin karısı karşısındaki konumu için geçersizdir. Orada tümüyle başka kişisel ve toplumsal ilişkiler başattır. Ve ayrıca, büyük sanvayi kadını evden çıkarıp emek pazarına ve fabrikaya yerleştirdiğinden ve çoğu zaman ailenin besleyicisi yaptığından beri, proleterin konutunda erkek egemenliğinin son kalıntısı da temelinden yoksun kaldı – tekeşliliğin yaygınlaşmasından beri kadınlara karşı kökleşmiş kabalığın bir parçası belki hâlâ vardır. Demek ki, eşlerin tutkulu aşkı ve en sağlam bağlılığı ile bile ve bütün uhrevi ve dünyevi kutsamaya karşın, artık kesin anlamda tekeşli bir aile değildir. Bundan dolayı, tekeşliliğin sürekli yoldaşları, hetaerismus ve zina, burada ancak nerdeyse yitmiş bir rol oynar; kadın boşanma hakkını yeniden ve gerçekten elde etmiştir, ve eşler birbirine katlanamazlarsa, ayrılmayı yeğ tutarlar. Kısacası, proleter evliliği sözcüğün kökenbilimsel (etymologisch) anlamında tekeşlidir, ama tarihsel anlamında asla öyle değildir.

Hukukçularımız, yasamadaki ilerlemenin kadınları her yakınma nedeninden artan ölçüde yoksun bıraktığını hiç kuşkusuz kabul ediyorlar. Modern, uygarlaştırılmış yasa sistemleri, birincisi, evliliğin geçerli olması için, her iki yanın gönüllü katıldıkları bir sözleşme olmak gereğini, ve ikincisi her iki yanın evlilik sırasında birbirinin karşısında eşit haklarla ve görevlerle bulunmak gereğini tanımaktadır. Ama bu iki istem tutarlı olarak gerçekleşseydi, kadınlar dileyebildikleri her şeyi elde ederlerdi.

Bu tümüyle hukuksal kanıtlama, köktenci (radikale) cumhuriyetçi burjuvanın proleteri arada bir azarlayıp susturmak için başvurduğu kanıtlamanın ta kendisidir, iş sözleşmesine her iki yan da gönüllü katılmış olmalıdır. Ama sözleşme, yasa her iki yanı kâğıt üzerinde eşitler eşitlemez, gönüllü katılınmış gibi geçerli olur. Çeşitli sınıf konumlarının bir yana verdiği güç, o yanın öbürüne yaptığı baskı -her ikisinin gerçek ekonomik konumu-, yasayı hiç ilgilendirmez. Ve iş sözleşmesi süresince, biri ya da öbürü vazgeçmedikçe, ikisi de buna karşılık eşit haklandırılmış olmak gerekir. Ekonomik darbelerin işçiyi zorlaması, hak eşitliğinin en [sayfa 160] son görüntüsünden bile yoksun bırakması karşısında yasa hiçbir şey yapamaz…

Erkek ile kadının evlilikteki hukuksal hak eşitliği de daha iyi durumda değildir. İkisinin bize önceki toplum durumlarından kalıt bırakılmış hak eşitsizliği, kadının ekonomik ezilgisinin nedeni değildir, tersine sonucudur. Birçok evli çift ve çocuklarını kapsayan eski komünist ev ekonomisinde, kadınlara bırakılan ev yönetimi, besin maddelerinin erkeklerce sağlanması gibi, toplumsal olarak zorunlu bir çalışmaydı. Ataerkil aileyle birlikte, ve daha çok tekeşli ayrı aileyle birlikte, bu değişti. Ev yönetimi kamusal niteliğini yitirdi. Artık toplumu ilgilendirmiyordu. Özel hizmet oldu; toplumsal üretime katılmaktan alıkonan kadın, baş hizmetçi oldu. Ancak çağımızın büyük sanayii, kadına -ama yalnız proleter kadına- toplumsal üretim yolunu yeniden açtı. Ama öyle ki, kadın ailenin özel hizmetindeki görevini yerine getirirse, kamusal üretimin dışında kalır ve hiçbir şey kazanamaz; ve kamusal çalışmaya katılmak ve kendi başına kazanmak isterse, aile görevlerini yerine getirmekten alıkonur. Ve fabrikada olduğu gibi, bütün meslek dallarında, hekimlikten avukatlığa kadar, kadının durumu böyledir. Modern tek-eşli-aile, kadının açık ya da gizli ev-köleliği üzerine kurulmuştur, ve modern toplum katışıksız tek-eşli-ailelerin -toplumun molekülleri gibi- biraraya gelmesinden doğmuş bir yığındır. Erkek, günümüzde pek çok halde, hiç değilse varlıklı sınıflarda, ailenin para kazanıcısı ve besleyicisi olmak zorundadır ve bu, hiçbir özel hukuksal üstüncelik (imtiyaz) tanınmasını gerektirmeden, ona bir egemen konumu verir. Ailede erkek burjuvadır, kadın proletaryayı temsil eder. Ama sınai dünyada proletaryayı ezen ekonomik baskının özgül karakteri ancak kapitalist sınıfın bütün özel üstüncelikleri giderildikten ve her iki sınıfın tam hukukusal hak eşitliği kurulduktan sonra ortaya çıkar; demokratik cumhuriyet iki sınıfın karşıtlığını ortadan kaldırmaz, tersine yalnızca onun savaşımla sonuca bağlanacağı zemini sunar. Ve tam bunun gibi, modern ailede erkeğin kadın üzerindeki egemenliğinin kendine özgü karakteri ve ikisi arasında gerçek bir toplumsal hak eşitliği kurmanın zorunluğu ve biçimi, ancak ikisi de tümüyle eşit haklandırıldıktan sonra gün ışığına çıkacaktır. O zaman görülecektir ki, kadının kurtuluşunun [sayfa 161] ilk önkoşulu bütün kadın cinsinin kamusal çalışmaya yeniden katılmasıdır, ve bu, tek-eşli-ailenin toplumun ekonomik birimi olma özelliğinin giderilmesini yeniden gerektirir.

Friedrich Engels
Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, s. 75-79
.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz