Franz Kafka: “Yolun değişik istasyonlarında umutsuzluğun değişik biçimleri”

Kötü, İyi’yi bilir, ama İyi Kötü’yü bilmez
Telaş ve tedirginlikler.
İçinde üç kişi bulunan bir at arabası karanlıkta yavaşça tepeyi tırmanıyordu. Bir yabancı onlara doğru gelip seslendi. Kısa bir konuşmadan sonra anlaşıldı ki adam arabaya alınmak istiyor. Oturması için yer açıldı ve binmesine yardım edildi. Yola çıktıktan sonra sordular ancak: “Siz karşı taraftan geliyordunuz ve şimdi geldiğiniz yöne geri gidiyorsunuz?” “Evet,” dedi yabancı. “İşte önce ben de sizin geldiğiniz yöne gidiyordum, ama sonra, karanlık umduğumdan daha erken bastırdığından geri döndüm.”
Sükûnetten yakınıyorsun, sükûnetin çıkar yol olmasından, İyi’nin duvarından yakınıyorsun. Çalılık eski bir yol kapayıcısıdır. İleri geçebilmek için onu ateşe vermen gerekir.

21 Kasım. Nesnenin uygunsuzluğu, aracın uygunsuzluğunun gözden geçirilmesine yol açabilir.
(Aforizma, 28, 29) Kötü, akıl çelendir.
Kötü, İyi’yi bilir, ama İyi Kötü’yü bilmez. Öztanı, sadece Kötü’nün sahip olduğu bir şeydir.
Kötü’nün başvurduğu araçlardan biri, ikili söyleşidir.
Din kurucusu, yasa koyucudan alıp getirdi yasaları; inananlardan bu yasaları yasa koyucuya ilan etmeleri bekleniyor.
Dinlerin varlığı, insan tekinin sürekli iyi olmasının olanaksızlığının bir kanıtı mı? Din kurucusu kendini İyi’den yalıtıp ayırıyor, ete kemiğe bürünüyor. Başkaları için mi yapıyor bunu, yoksa ancak başkalarıyla birlikte kendisi olarak kalacağına inandığından mı? Yoksa dünyayı sevmeye mecbur kalmamak için onu yok etmesi gerektiğinden mi?
(Aforizma 30)
İnanan kişi, mucizelere kapalıdır. Gündüzleri yıldızlar görünmez.
Mucize gösteren kişi şöyle der: Ben bu dünyadan elimi eteğimi çekemem.
İnancı, insanın sözleriyle kanıları arasında doğru paylaştırmak. Kanının, daha insan farkına vardığı anda ortadan kaybolan buhar gibi sönüp gitmesine izin vermemek. Kanının yüklediği sorumluluğu sözlere devretmemek. Kanıların sözler tarafından çalınmasına izin vermemek, sözler ve kanılar arasındaki uyum hâlâ daha ne belirleyici, ne de katıksız bir inancı gösterir. Böylesi sözler böylesi kanılan duruma göre ya gömer, ya da gömüldüğü yerden çıkarır.
Görüş alışverişi, kanıların ille de güçsüz -leştirmesi değildir -yakınılacak bir şey de olamaz bu-, ama kanıların güçsüzlüğüdür.
(Aforizma 31, 32, 33, 34)
24 Kasım. İnsanların eylemlerinin insanlar tarafından yargılanması hem gerçek, hem de boştur, yani, ilkin gerçek, sonra boştur.
Sağdaki kapıdan birinin arkadaşları aile meclisinin toplandığı odaya giriyorlar, son konuşmacının son sözünü işitiyor, bu sözv alıp, soldaki kapıdan geçirerek dünyaya boşaltıyorlar ve kendi yargılarını ilan ediyorlar. İşitilen sözün yargılanması gerçektir, ama yargının kendisi boş. Eğer nihai gerçeği yargılamak istemiş olsalardı, sonsuza dek odada oturmaları, aile meclisinin bir parçası olmaları gerekirdi ve bu da onlann yargılama gücünü yitirmelerine yol açardı.
Bir tarafa dahil olan gerçekten yargılayabilir, ama bir taraftar olarak da yargılayamaz. Demek ki, dünyada yargılama olanağı değil, sadece zerresi vardır.
(Aforizma 35, 36, 37)
Katolik kilisesinin evlenme yasağı ile intihar, bilme aşaması bakımından benzer düzeydedir; intihar ile bir şehidin ölümü asla, evlilik ile bir şehidin ölümü belki.
(Aforizma 38)
İyiler uygun adım yürür. İyilerin varlığından habersiz olan başkalan onlann çevresinde dans eder, zamanın oyunlarını oynarlar.
(Aforizma 39-a)
Kendinden geçmiş adam ile boğulan adam -her ikisi de yukan kaldınr kollannı. Birincisi, doğanın temel öğeleriyle uyum içinde, ikincisi onlarla mücadele içinde olduğunu gösterir.
İçindekileri bilmem, Anahtanm yok. Söylentilere inanmam, Çünkü aslına bakılırsa, O benim.
25 Kasım. (Aforizma 39-b, 40)
26 Kasım. Kibir çirkinleştirir, öyleyse kendini öldürmesi gerekirdi, ama onu yerine yaralar kendini sadece ve “incinmiş kibir”e dönüşür.
(Aforizma 41)
Öğleden sonra. Nefret ve tiksinti dolu bir başın göğsün üstüne düşmesine izin vermek. Orası öyle, ama ya eğer birisi boğazını sıkıyorsa?
27 Kasım. Gazeteler okundu.
30 Kasım. Gem vurulmamış bireycilik inançta baş gösterir göstermez -kimse böyle bir olanağı yok etmez ve kimse bu yok edişi sineye çekmez, yani, mezarlar açılırsa, işte o zaman Mesih gecikmeden gelecektir. Ve belki de bu Hıristiyanlık öğretişidir; hem peşinden gidilecek örneğin, bireyci bir örneğin gerçeklikte var olduğunun kanıtlanması, hem de tek insanda şefaatçi İsa’nın dirilişinin simgesel olarak gösterilmesi.
İnanmak, insanın kendi içindeki yok edilmez öğenin özgür bırakılması, ya da, daha doğrusu, yok edilemez olması, ya da, daha doğrusu, olmasıdır.
Aylaklık bütün kötülüklerin kaynağı, bütün erdemlerin tacıdır.
(Aforizma 43, 44, 45)
Yolun değişik istasyonlarında umutsuzluğun değişik biçimleri.
(Aforizma 46) (Aforizma 47)
4 Aralık. Fırtınalı gece, sabahleyin Max’tan telgraf, Rusya’yla ateşkes.
Artık ona ihtiyaç kalmadığı gün gelecek Mesih, varışından ancak bir gün sonra gelecek, son günde gelmeyecek, ama en sonuncusunda gelecek günlerin.
(Aforizma 48, 49)
6 Aralık. Domuz kesimi.
Üç farklı şey.
Kendine yabancı bir nesne gibi bakmak, baktığm şeyin görüntüsünü unutmak, bakışın kendisini hatırlamak.
Ya da sadece iki farklı şey, çünkü üçüncüsü ikincisini de içerir.
Kötü, İyi’nin yıldızlı göğüdür.
7 Aralık. (Aforizma 50)
Gün sağırdır, ancak sağırlar için yankılanır.
(Aforizma 51)
8 Aralık. Yatak, peklik, sırt ağrısı, tedirgin edici akşam, odadaki kedi, didişme.
(Aforizma 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58)
Çocuğa, “Ağzını sil, pastanı ondan sonra yiyeceksin,” desem, bu ağzını silerek pastayı yemeye hak kazanacağı anlamına gelmez, çünkü ağız silmekle pastanın değeri kıyasla-namaz bile, yine de ağız silmeyi pasta yemenin önkoşulu yapar, çünkü böyle bir koşulun saçmalığının yanı sıra çocuk zaten ne olursa olsun pastayı yiyecektir, çünkü pasta, çocuğun öğle yemeğinin gerekli bir parçasıdır – bu bakımdan yapılan uyan bir durumdan başka bir duruma geçişin daha da zorlaştırıcı değil, ama kolaylaştırıcı yanıdır; ağız silme, pasta yemek gibi büyük bir çıkarın öncesinde yer alan pek küçük bir çıkardır.
9 Aralık. Bin yıllık şenlik. (Aforizma 59)
Ruhu gözlemleyen kişi, ruha nüfuz edemez, ama hiç kuşkusuz onunla temas ettiği bir kenar çizgisi vardır. Bu temasın varlığının kabul edilmesi, ruhun kendisinin bile kendisini bilmediği gerçeğini ortaya koyar. Demek ki ruh bilinemez kalacaktır. Ruhtan başka herhangi bir şey bulunsaydı bu çok hüzünlü olurdu ama başka bir şey yok.
(Aforizma 60, 61, 62)
11 Aralık. Dün Başmüfettiş. Bugün Der Jude. Stein: İncil bir ibadethane, dünya bir abdesthanedir.
(Aforizma 63)
Herkes gerçeği göremez, ama gerçek olabi-
lir.
(Aforizma 64, 65)
Her anın zamanın dışında bir karşılığı vardır. Bu dünya burada ve şimdi Öbür Dünya tarafından izlenemez, çünkü Öbür Dünya ebedidir, demek ki şimdi ve burada olan dünyayla zamansal bir ilişki kuramaz.
13 Aralık. Herzen’e3 başladım. Schöne Ra-ritât ve gazeteleri okumaktan dalgınım.
Arayan bulamaz, ama aramayan bulunacaktır.
14 Aralık. Dün, bugün, berbat günler. Bunun nedenleri: Herzen, Dr. Weiss’a4 yazılan bir mektup, anlamsız başka olaylar. İğrenç yemekler, dün domuz paçası, bugün kuyruğu. Parkın içinden geçerek Michelob’a yürüyüş.
(Aforizma 66)
15 Aralık. Dr. Kömer’den5 mektup. Vaclav Mehl’den, annemden gelen mektuplar.
Burada hiçbir şeye karar verilemez, ama yalnızca burada karar verme gücü sınanabilir.
17 Aralık. Boşa geçen günler. Kömer’e, Pfahl’a, Pribram’a, Kaiser’e, anne ve babama yazılan mektuplar.
Sıla özleminden aklını yitirdiğinden Dünya Fuan’ndan alınıp evine götürülen, köyünde, çevresini saran kabile üyelerinin feryat figanları arasında gelenekler ve ödev gereği en vakur yüzünü takınıp, Avrupalı seyircilerin hayran kaldığı şeytanlıklarda bulunan, yani Afrika gelenek ve göreneklerini sergileme görevini sürdüren Zenci.
Sanatın kendini unutmuşluğu ve kendini iptal edişi: Kaçış olan şey, gezinti ve hatta bir saldın gibi görünüyor.
Gogh’un mektupları. (Aforizma 67)
19 Aralık. Dün F’nin6 beni ziyaret edeceği haberi, bugün, odamda yapayalnız, az ötede tüten soba, Nathan Stein’la birlikte Zarch’a yüründü, Stein’m köylü kadına dünyanın bir tiyatro olduğunu söyleyişi.
(Aforizma 68)
Gerçek bilginin dibine dalıp orada yol alış ve çocuksu bir mutlulukla doğrulup kalkış.
(Aforizma 69)
21 Aralık. F’ye telgraf.
Cennetten kovulduktan sonra Adem’in ilk evcil hayvanı yılandı.
22 Aralık. Bel ağrısı, geceleyin kafamda hesap kitap.
23 Aralık. Mutlu, biraz da keyifsiz bir yolculuk. Bir sürü konuşma.
İyi uyuyamadım, zorlu bir gün. (Aforizma 70, 71)
Cennette, her zamanki gibi: Günaha yol açan da, günahı bilen de tek şeydir. Temiz vicdan kötünün kendisidir, öylesine kesin bir
-50-
zafer kazanmıştır ki, artık kılını bile kıpırdatmaya gerek duymaz.
Ayrıcalıklı kişilerin ezilmişler karşısında kendilerini bağışlatmak için omuzlarında hissettikleri kaygılar, aslında ayrıcalıklı kişilerin ayrıcalıklı kanunlannı koruyabilme kaygılandır.
(Aforizma 72)
25, 26, 27 Aralık. F. gidiyor. Gözyaşları. Her şey güç, haksız, ama yine de doğru.
(Aforizma 73)
30 Aralık. Uğradığım hayal kırıklığı çok köklü değil.
(Aforizma 74)
2 Ocak. Öğretmenin payına gerçek umutsuzluk, öğrencinin payına sürekli umutsuzluk düşer.
(Aforizma 75) Baum7 yann gidiyor. (Aforizma 76, 77, 78)
Ava gitme bahanesiyle evden çıkıyor, evi gözetleme bahanesiyle çıkılması en zor tepelere çıkıyor; eğer ava gittiğini söylemeseydi, gitmesine izin vermezdik.
13 Ocak. Oskar, Ottla’yla gitti, Eischwitz’e
yürüyüş.
(Aforizma 79)
14 Ocak. Kasvetli, güçsüz, sabırsız. (Aforizma 80)
Yalnızca iki şey var: Doğru ve yalan.8
15 Ocak. Sabırsız. İyileşme. Oberklee’ye gece yürüyüşü.
(Aforizma 81)
19 Ocak. Kendi iradesiyle, bir yumruk gibi dönüp dünyadan kendini sakındı.
Tek bir damlanın taştığı yok ve tek bir damlaya yer yok.
Ödevimizin yaşamımızla tam anlamıyla orantılı oluşu, ona sonsuzmuş görüntüsü veriyor.
(Aforizma 82) 17 Ocak.
Prometheus
Prometheus’la ilgili dört söylence var. Birincisine göre, tanrılara ihanet ederek sırlarını insanlara aktardığı için Kafkas dağlarında bir kayalığa zincirlenmiştir ve tanrıların yolladığı kartallar, Prometheus’un yendikçe sürekli yeniden büyüyen karaciğerini yemektedir.
İkincisine göre, hiç durmaksızın didikle-yen kartalların gagalarının verdiği acıyla giderek kayalann derinine ve daha derinine gömülmüş; en sonunda kayayla birleşerek onun bir parçası olmuştur.
Üçüncüsüne göre, geçen binlerce yıl içinde Prometheus’un tanrılara ihaneti unutulmuş, tanrılar unutmuş, kartallar unutmuş, kendisi unutmuştur.
Dördüncüsüne göre, herkes anlamsızla-şan bu olaydan bıkıp bezmiştir. Tanrılar bezmiş, kartallar bezmiş, yara bezgin kapanmıştır.
Geriye kalan, açıklanamaz dağ sıralandır. Söylence, açıklanamayanı açıklamaya çalışır. Gerçeklik temelinden kaynaklandığına göre, açıklanamaz olanın krallığında sonlanması gereklidir.
Kadril’de* uyulacak kurallar açıktır, bütün dansçılar bilir bunu, her zaman geçerlidir bu kurallar. Öyle ya da böyle, hiç gerçekleşmemesi gereken ama hep de gerçekleşen hayatın cilveleri, seni dansçılann arasına tek başına götürüp bırakır. Belki bu dansçıların saflannda kargaşaya yol açar; ama senin bundan haberin olmaz, bütün bildiğin başına gelen talihsizliktir.
17 Ocak. Oberklee’ye yürüyüş. Kısıtlama.
Kadril: Avrupa’da özellikle 18. yy’da rağbet gören dans. -53-
Hatta şeytanda bile şeytana saygı duymak.
18 Ocak. Yakınma: Eğer ebediyen var olacaksam, yarın nasıl var olacağım?
İki açıdan Tann’dan ayrılmışız: İlk Günah bizi O’ndan ayırır, Yaşam Ağacı O’nu bizden ayırır.
(Aforizma 83)
Yaşam Ağacı – Yaşam’ın Efendisi.
Cennetten kovulduk, ama Cennet yok edilmedi. Cennet’ten kovuluş bir bakıma iyi şanstır, çünkü eğer kovulmuş olmasaydık, Cennet’in yok edilmesi gerekecekti.
(Aforizma 84)
Neredeyse İlk Günah olayı sonuçlanana kadar, Cennet Bahçesi’nin insanoğluyla birlikte lanetlenme olasılığı sürdü. Yalnızca insanoğlu lanetlendi, Cennet Bahçesi bunun dışında bırakıldı.
Bilgi Ağacı’nın meyvesini yediği gün, Tanrı Adem’in öleceğini söyledi. Tann’ya göre, Bilgi Ağacı’nın meyvesini yemenin kesin sonucu ölüm olmalıydı, yılana göre (en azından böyle de anlaşılabilir) bu Tanrı gibi olmak demekti. Her ikisi de benzer nedenlerle yanlıştır. İnsanlar ölmedi, ama ölümlü oldu, Tanrı gibi olamadılar, ama öyle olabilmenin elzem yeteneğini elde ettiler. Her ikisi de aynı zamanda doğruydu. Ölen insanın kendisi değil, ama cennetteki insandır, Tanrı’nın kendisi olamamış, ama Tanrısallığın bilgisine ulaşmıştır.
Kötü Olan’m o perişan bakış açısı: İyi ve Kötü’yü bilmeyi Tarı’yla eşitlik sanıyor. Lanetlenmiş olması onu eskisinden daha kötü bir hale getirmemiş gibi görünüyor: yolun uzunluğunu karnının üstünde yerde sürünerek ölçecek.
(Aforizma 85)
22 Ocak. Michelob’a yürüme girişimi. Çamur.
(Aforizma 86)
Ama her dumanın altında ateş vardır ve dört bir yanında kara dumandan başka bir şey görememesi ayaklan yanan kimseyi kurtarmayacaktır.
Şaşkınlık içinde kocaman ata bakakaldık. Odamızın tavanını delip dışan çıkmıştı. Bulutlu gökyüzü o görkemli siluetinin çevresi boyunca güçsüz sürükleniyor, yelesi rüzgârda uğuldayarak uçuşuyordu.
Sanatın bakış açısıyla yaşamın bakış açısı, sanatçının kendisinde bile farklı farklıdır.
Sanat, pervane misali gerçeğin çevresinde uçuşur, ama kesinlikle yanmamaya kararlıdır. Karanlık boşlukta, ışık kaynağını, daha önce hiç algılanmadığı halde, kesinlikle bulmak yeteneğiyle donatılmıştır.
(Aforizma 87, 88) 25 Ocak. Şafak vakti.
İntihar eden kişi, hapishanenin avlusunda darağacı kurulduğunu gören, bu darağacınım kendisi için kurulduğu kuruntusuna kapılıp, geceleyin hücresinden kaçarak kendini asan bir tutukludur.
Bilgiye sahibiz. Kim onu elde etmek için çaba harcarsa, onun bilgiye karşı çaba har- . cadığından kuşku duymak gerekir.
Mihraba adım atmadan önce, ayakkabılarını çıkarmalısın, yalnız ayakkabılarını değil, her şeyini de; yolculuk için giydiğin elbiseleri soyunacak, yanma aldığın yükü bırakacaksın; sonra çıplaklığını çıkarmalısın, çıplaklığının altındaki her şeyi, çıplaklığının altında gizli her şeyi çıkarmalısın, sonra özü, özün özünü, sonra geri kalanı ve sonra artıkları ve sonra ölümsüz ateşin pırıltısını da çıkarmalısın. Yalnızca ateşin kendisi mihrap tarafından özümsenir, ateş de kendini onun tarafından özümsenmeye bırakır; ne ateş ne mihrap birbirine karşı durabilir.
-56-
Kendini silkip atmak değil, ama kendini yiyip bitirmek.
İlk Günah’tan ötürü insanı cezalandırmanın üç olası yolu vardı: İçlerinden en hafifi, uygulanmış olanıydı, Cennet’ten kovuluş; ikincisi Cennet’in yok edilişiydi ve üçüncüsü -ki bu içlerinde en korkunç ceza olurdu- ebedi yaşam kapısını kapatmak, her şeyi olduğu gibi nasılsa öyle bırakmaktı.
18 Ocak. Kendini beğenmişlik, birkaç gün kendini unutuş.
(Aforizma 90, 91)
A, G ile ne iyi geçinebiliyor, ne de ondan boşanabiliyordu, bu yüzden kendini vurdu, bu şekilde uzlaştırılamaz olanı uzlaştırabileceğine, başka bir deyişle, kendi kendisiyle “gerdeğe girebileceğine” inanıyordu.
“Eğer, öleceksin” şu anlama gelir: İyi ve Kötü hakkında bilgi, aynı anda hem ebedi yaşama giden yolda bir adım, hem de bu yolda bir engeldir. Eğer bilgiyi elde ettikten sonra ebedi yaşama erişmek istersen ve bunu istemekten başka bir şey yapmak elinden gelmez çünkü İyi ve Kötü hakkında bilgi bu istektir-kendini yok etmen, ebedi yaşama, yok edişe giden yolu kurman gerekecektir. Dolayısıyla, Cennet’ten kovuluş bir eylem değil, bir olaydır.

Franz Kafka
<Öncesi|   Dördüncü Defter
 Mavi Oktav Defteri 

Kaleydeskop: Dürbün biçiminde bir aygıt; duvarlarına aynalar yerleştirilir; aygıt döndürülerek değişik görüntüler elde edilir.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz