Dr. Murat Paker: Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkence yapanların çoğu sıradan insan, en dehşet veren bu

Diyarbakır Cezaevi Gerçeğini Araştırma, Adalet ve Yüzleşme Komisyonu 3.5 yıldır Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ayıplarından birini hatırlatmak, duyurmak için çabalıyor. 78’liler Girişimi tarafından oluşturulan komisyon, 1980-84 döneminde Diyarbakır Cezaevi’nde yatan 5 bin küsur kişinin 500’e yakınına ulaşarak tanıklıklarını kayıt altına aldı. 2007 Eylül’ünden beri yapılmış yüzlerce suç duyurusu zaten mevcut. Komisyon tanıklıklarda isimleri en fazla anılan cezaevi yöneticilerinin ve memurlarının isim listesini verdi.
Klinik psikoloji ve tıp doktoru, psikoterapist olan Murat Paker, aynı zamanda İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Psikoloji Bölümü’nde, yüksek lisans programı direktörü. Kuruluşundan itibaren komisyonda yer alan Paker, bu süreçte tanıklarla birebir görüşen, aralarında klinik psikolog, psikiyatr, akademisyen ve aktivistlerin bulunduğu ekibe eğitim vermişti.
Bugün Diyarbakır’da yapılan 250 yeni suç duyurusu öncesinde, Türkiye’de işkence ve siyasi şiddet konusunda en fazla çalışan isimlerden biri olan Paker’le Radikal gazetesi ‘yüzleşmede’ gelinen noktayı konuştu.

Diyarbakır Cezaevi’nden geçmiş biriyle ilk temasınız nasıl oldu?
1991’de işkencenin psikolojik etkileri üzerine bir ekip olarak yaptığımız epeyce kapsamlı bir araştırma çerçevesinde oldu. Diyarbakır Cezaevi’nde diğerlerine kıyasla daha ağır, daha çeşitli ve etnik kimliğe yönelik bir eziyet rejimi olduğunu orada doğrudan görmüştüm.

İşkence mağduruyla nasıl görüşülür? Siz nasıl bir eğitim vermiştiniz?
Bunlar sonuçta terapi görüşmeleri değil. Amaç bir tanıklığı kayıt altına almak. Dolayısıyla insanlar ıstırap verici anılarını tekrar hatırlayacak, bunları hiç tanımadıkları birine anlatacaklardı. Soruların iyi seçilmesi, tonun iyi ayarlanması, duygusal reaksiyonların sürekli izlenebilmesi, mimiklerden, jestlerden, titremelerden, ağlamalardan çeşitli işaretlerin yorumlanabilmesi, gerekirse mola verilebilmesi, iyi nefes alıp almadığının bile gözlemlenmesi gerekiyordu. Çünkü bu tür ağır şeyler anlatırken insanlar nefes almayı unutabilirler.

Bu kadar travmatik anılar genelde nasıl muhafaza edilir? Her şey çok net mi hatırlanır, tamamen mi silinir?
Genel olarak bir sürü farklı şekilde hatırlama mümkün. Bu çalışmaya dair şunu unutmamak lazım. Bölgeye bir çağrı yapıldığında Diyarbakır Cezaevi’nde yatan herkes “Gideyim, konuşayım” demedi. Psikolojik olarak görece daha iyi olanların böyle bir çalışmada yer almayı kabul ettiği söylenebilir. Biliyoruz ki çıktıktan sonra intihar edenler var. Toplumsal hayata katılamayacak derece ruh sağlığını yitirenler var. Kaç kişi olduklarını bilmiyoruz. Buna rağmen birçoğu için anlatmak çok zor oldu, ara verilmek zorunda kalındı. Cinselliğe, mahremiyete yönelen işkenceleri anlatmak çok zordu.

Tanıklar cezaevi doktorunca uygulanan çok korkunç işkencelerden söz ediyor. Böyle birinin Sevgi isimli bir hastane açması psikoloji bilimiyle nasıl izah edilir?
Tek tek kişiler üzerinde konuşmak hukuki açıdan kırılgan bir alana sokar beni.

Daha soyut düzeyde sorayım. Hayatının bir döneminde işkence yapmış birinin Sevgi isimli bir bakkal açmasından konuşalım.
Biliyoruz ki, işkenceye katılanların büyük çoğunluğu da sizin, benim gibi normal insanlardı. Aileleri olan, akşam çocuklarını seven, geçim sıkıntısı çeken insanlar… İşin dehşet verici yanı da bu. Az bir kısmı antisosyal ya da daha psikopatoloji terimleriyle tanımlayabileceğimiz, acı vermekten zevk alan kişilerdi. Büyük çoğunluk yani sıradan insanlar içerisine girdikleri sosyal bağlamın getirdiği rolü sorgulamadan üstlenmeye teşne olur. Yani bir yıl orada askerliğini yapacaksa, üstü de “Bunların kafasını kıracaksın, yoksa ben senin kafanı kırarım” diyorsa, belki bir-iki gün düşünür. Sonra o da rolü üstlenir, kafa kırmaya başlar. Deneylerden biliyoruz ki o sosyal rolü ancak azınlık reddedebilir.

Peki geçici rol oynandıktan, sıradan hayatına döndükten sonra o normal insanlara ne olur?
Bir kısmı hayatına devam eder, çünkü hayatı kompartımanlar şeklinde ayırabilir. O askerlik vagonuydu…Görüşmediğimiz için bilemiyoruz ama ciddi ilişki sorunları, alkol, madde kullanımı sorunları olduğunu tahmin edebiliriz.

Cezai yargılama mağdurlar açısından ne kadar onarıcı sizce?
Cezai yargılama önemli ama daha önemlisi toplumsal kabuldür. Yani toplumun ne olduğunu anlayıp kabul etmesi ve o mağdurları onurlandırması. Cezai yargılama ancak bir parçası. Mesela 300 kişi mahkûm olup da toplumun Türkler tarafının önemlice bir kısmı hâlâ mağdurların yaşadıklarını reddediyorsa, onarıcı bir durumdan, sahici bir yara sarmadan söz edilemez. Politik olarak da anlamlı değil. Varsayımımız şu: Türkler tarafının büyük çoğunluğu Kürt meselesi bağlamında sahiden neler yaşandığını pek bilmiyor.

Vicdan bölünmesi
Şu tanıklıkları okuyan biri, hâlâ eğer o akıl tutulmasında ısrar ediyorsa, bu ne demektir?
İşte o zaman ciddi bir insanlık meselemiz var demektir. Oturup düşünmek gerekir, bundan ötesi ne diye. Diyarbakır Cezaevi’nde olduğu gibi, bu toplumun kara sayfalarına dair, devletin yaptığı katilamlara, eziyetlere dair kapsamlı, yaygın bir yüzleşme yapılabilirse ve bu bilgiler toplumsallaştırılabilirse, bu toplumun çoğunluğu etkilenecektir. Ama iflah olmaz bir grup, “Tamam, olmuştur, hak etmişlerdir. Gerekirse yine yaparız” noktasına gelecektir. İnkâr mümkün olmayacaktır.

Türkiye’nin vicdanı olanlar ve olmayanlar olarak bölünmesinden söz ediyorsunuz sanki…
Evet, vicdansız bir ekip her zaman olacaktır. Mühim olan bu grubun dar kalması.

‘Doktor veremlilerin balgamını yemeğe atıyordu’

* Copu ısırtıp, tekmeyle vurdular ve sonra ağzımdan dişlerimi copla birlikte çıkardılar. Ağzımı bir yanından yırttılar.
* Bana cop sokmaya çalıştılar, çok direndim, kafamı duvarlara vurdum. Benden vazgeçtiler. Ama arkadaşlarımdan 200-250 insana cop soktular.
* Tıraş kremini, kalın çizgiler şeklinde yüzümüze sürdüler, sonra upuzun ince bir ip getirerek, “Tren yapacağız” dediler. Herkesin cinsel organına ip bağladıktan sonra “Koş” dediler. Koşuyoruz ama, en ufak bir şekilde geride kalmak herkesi gerdiriyordu ve aynı zamanda hep birlikte oturup hep birlikte kalkmak zorundaydık.
* Duvarın dibinde, kanalizasyonun kapağını kaldırdılar, bir avuç dışkı alıp ağzıma attım. Kıpırdamak yok, temizlemek yok, tükürmek yok. Sonra bıraktı, içeri girdim. Elazığlı arkadaş… Allah razı olsun, bazı dişlerimi iple çekti. Çünkü temizleyemedim dişlerimi.
* Cezaevi doktoru biz veremlilerin balgamlarını alır, yemeklere karıştırır ve o gün bütün koğuşlara dağıttırırdı. Araştırılırsa görülür cezaevinde ne kadar çok veremli olduğu.

Son liste
Komisyon raporunda listelenen işkence sorumluları şöyle: Org. Kenan Evren, Org. Nurettin Ersin, Org.Tahsin Şahinkaya, Org. Nejat Tümer, Org. Sedat Celasun, Org. Kemal Yamak (7. Kol.Kom. sonra Cumhurbaşkanlığı/ Başdanışmanı), Yüz. Esat Oktay Yıldıran (Cezaevi İç Güvenlik Amiri), Başçavuş Mevlüt … (Cezaevi İç Güvenlik Amiri), Yüz. Abdurrahman Kahraman (Cezaevi İç Güvenlik Amiri), Dr. Orhan Özcanlı (Tutuklular arasında ‘Mengele’ lakabıyla ‘ünlü’, Arkara Sevgi Hast. sah./ Sevgi Holding Yön. Kur. Baş.), Bin. Lütfi Bayar (Cezaevi Müd.), Bin. Birol Şen (Cezaevi müd.), Hâkim Bin. Ahmet Beyazıt (7. Kol. Adli Müş.), Hâkim Yüzbaşı Turgut Arıbol (7. Kol. Adli Müş.), Hâkim Bin. Emrullan Kaya (Mahkeme Başkanı, Ankara’da avukat), Ask. Savcı. Bülent Cahit Aydoğan (Avukat), Ask. Savcı Yüz. Turgay Çağlar, Hâkim Yüz. Oktay Yüksel, Sivil Hâkim Niyazi Erdoğan, Hâkim Bin. Kamil Kavi (Mahkeme Baş.), Hâkim Nihat Beyhan Özyurt, Hâkim Yüz. Celalettin Çelik.

Radikal 04 Mayıs 2011

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz