20 Kasım 2008, Hasan Cemal insafa geldi

Resmi tarihin yazmadıklarını yazmak üzerine…
70 yıl önce Dersim’de yaşananlarla yüzleşmek!

Aşağıdaki yazıyı lütfen sonuna kadar okuyun.

“Dersim’38’in üzerinden 70 yıl geçti. Resmi rakamlar sayı olarak 12 bin deseler de, genç-yaşlı-çocuk ayırt edilmeksizin öldürülen insan sayısının 70 binden az olmadığı söylenmektedir.
Katliamdan sağ kurtulan Dersimliler, katliam yıllarında neler olup bittiğinin ayrıntılarını hiçbir zaman tam olarak anlatmadılar, anlatamadılar.


Katliamı ağıtlara konu ettiler.
Ve Dersim ’38, 70. yıldönümünde hâlâ kanayan bir yaradır.
Dersimliler, hiçbir zaman bu olaydan dolayı başka halklara, Türk halkına düşman olmadılar. Yüreklerinde tanımsız bir acıyı bütün sıcaklığıyla her zaman yaşasalar da bunu bir kin ve nefret konusu haline getirmediler.Fakat katliamdan sonra da yürütülen bütün sistemli asimilasyon politikalarına rağmen bu olayı asla unutmadılar.
Avrupa Parlamentosu bünyesinde DTP’li bazı milletvekillerinin de katılımıyla bir konferans gerçekleşti ve herkes gibi ben de bu konferansı basından takip ettim. Türkiye basınında yer alan tepkiler, bu ülkede düşünce ve ifade özgürlüğünün ne denli büyük bir tehdit altında bulunduğunu bir kez daha gösterdi.
Avrupa Parlamentosu üyesi olmayı hedefleyen bir Türkiye var ve aynı Türkiye bu çatı altında kendi toprakları üzerinde yaşanmış bu büyük trajedinin gündeme getirilmesine ve tartışılmasına tahammül edebilmeli.
Kendi geçmişini sorgulamayan ve bu sorgulamanın gereğini yapmayan bir ülke, bir halk ve düşünce asla özgür olamaz.
Peki, Dersim’de 1937-38 yıllarında neler yaşandı?
Dersim bu katliama dili, kültürü, inancı nedeniyle uğradı. Bu değerlerini bugün de sahiplenmeye devam ediyor ve varlığının inkâr edilmesine karşı duruyor.
Türkiye’de rejimin Kürt ve Alevi sorunu konusundaki inkârcı zihniyet ve tutumunu sürdürmekteki ısrarı, yüreklerimizdeki Dersim ’38 yarasını daha da kanatmaktadır.
Türkiye’deki rejimin Cumhuriyet tarihi boyunca uyguladığı katliamlarla yüzleşmekten kaçınması, bir demokrasi ve özgürlükler çağı olması gereken bu çağda, hâlâ farklı dillere, kültürlere, inançlara düşmanlık yapması sorununu doğurmaktadır.
Türkiye’deki rejimin Dersim ’38’le yüzleşememesi,katliama karşı direndiği için asılarak katledilen Seyit Rıza ve arkadaşlarının naaşlarını ne yaptığını dahi açıklamaktan kaçınması, nasıl bir rejim ve zihniyetle karşı karşıya olduğumuzu gözler önüne sermektedir.
Bizler, Türkiye Cumhuriyeti devletinden, Dersim ’37-38’ de neler olduğunu bütün açıklığıyla itiraf etmesini istiyoruz, ki bunu istemek bizim hakkımız.
Yine yakılarak külleri havaya savrulan Seyit Rıza ve yedi yoldaşının naaşlarına ne yaptıklarının açıklanmasını istiyoruz. Ancak bu şekilde hayatımızın bu kâbustan kurtulacağına ve rahat bir nefes alabileceğimize inanıyoruz.
Dünyada çağdaş bir demokrasi inşa etmiş bütün ülkeler kendi tarihleriyle yüzleşmişlerdir. Türkiye ’nin tam ve gerçek bir demokrasiye geçebilmesinin olmazsa olmaz şartının kendi gerçekleriyle yüzleşmek olduğunu göstermektedir.
1937-38 yılları arasında Dersim ’de bir insanlık suçu işlenmiştir. Kürt ve Alevi kimliğinden dolayı Dersim, katliama dayalı ve asimilasyoncu politikalarla yok edilmek istenmiştir.
Dolayısıyla hiç kimse bizden bu gerçekleri unutmamızı ve unutturmamızı beklemesin. Bu günün anısına, Seyit Rıza’nın idamı öncesinde söylediği şu sözleriyle bitirmek istiyorum:
‘Evlâd-ı Kerbela’yız, bîhatayız. Ayıptır, zulümdür bu, katliamdır.’
Dersim’in 70. yıldönümünde; zulüm ve katliamların olmadığı, kardeşçe barış içinde yaşanılır bir Türkiye dileğimle…”
* * *
Biraz kısaltarak köşeme aldığım bu yazı benim değil.
Ferhat Tunç’un.
İmzasını sanatçı-aktivist diye atan Ferhat Tunç’un 17 Kasım 08 tarihli Taraf gazetesinin 16. sayfasında çıkan bu yazısını okuduktan sonra bir noktayı bir kez daha belirtmek istiyorum.
Tarihimizi, ‘resmi tarih’e bırakmadan öğrenmek zorundayız; yoksa bu topraklarda barış ve huzuru, demokrasi, hukuk ve özgürlükler düzenini yakalamak çok zor olacak.
Gerçek tarihi öğrenmeden, birbirimizin acılarına saygı göstermeden, bu acılı tarihi serbestçe tartışıp yerli yerine oturtmadan, “Ya sev ya terket!” zihniyeti, trajediye bir türlü doymayan bu toprakları terketmeyecek çünkü…

20 Kasım Perşembe 2008 tarihli Milliyet gazetesi yazarı Hasan Cemal yazısı

Hasan Cemal
1908’de ikinci meşrutiyet’in ilanından 1918’de 1. dünya savaşı’nın bitimine kadar Osmanlı Devleti’ni fiilen yönetmiş olan İttihat ve Terakki Partisinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Cemal Paşa’nın torunudur.
1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1969 yılında Ankara’da haftalık Devrim dergisinde başladı. Yeni Ortam dergisi, Anka Ajansı ve Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra 1973 yılında Cumhuriyet gazetesine girdi. 1981-1992 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde genel yayın yönetmenliği yaptı. 1992-1998 yıllarında  Sabah gazetesinin birinci sayfa yazarlığını yaptı. Halen Milliyet gazetesinin birinci sayfasında haftada altı günü zaman zaman  geçmişine (sola) küfrederek  sermayeye akıl veren  liberal yazar.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz