FRANZ KAFKA’DAN MİLENA’YA MEKTUPLAR: “BİRLİKTE YÜRÜDÜK MÜ BİLMİYORUM”

Kafka, kısa yaşamında iki kez aynı kızla olmak üzere üç kere nişanlanmış olsa bile hiç evlenmedi. Aşkı yaşamının son yıllarında beraber olduğu Dora Dymant’ta buldu. 1923 yılında Baltık kıyılarında bir sayfiye merkezinde tanıştığı Dora’yla veremden ölümüne kadar iki yıl birlikte olabildi. Aşağıda yayınladığımız mektupların sahibi ve Kafka’yı almancadan çekçeye çeviren kadın olan Milena Kafka ile sadece umutsuz ve uzak bir aşk yaşadı. Birbirlerini görmeden dostça başlayan mektuplar kısa bir süre sonra tutkulu aşka dönüştü. Fakat Kafka nişanlı, Milena ise evli ve mutsuzdu. Üç yıl süren bu mektuplaşmalarda iki ya da üç kez buluşabilseler de  bu büyük aşk serüveni, hep platonik olarak kaldı. Fakat yine de Kafka öldüğü zaman Milena mezarı başında günlerce bekledi.

Sevgili Bayan Milena,

Size Prag’dan, sonra da Meran’dan yazmıştım. Karşılık vermediniz. Gönderdiğim o pusulacıklara karşılık beklemem yersiz, biliyorum. Yazmadığınıza bakılırsa iyi olmalısınız; bizler çoğunlukla iyi olduğumuz zaman susarız, böyle ise sevinmem gerekir. Bir şeyden kuşkulanıyorum yalnız -onun için yazıyorum bugün sakın kırmış olmayayım sizi? (Ne kaba bir elim olmalı ki, isteklerime böyle aykırı davransın.) Ya da -daha kötüsü- “Bugünlerde biraz soluk alıyorum” demiştiniz, belki bu iyi günleriniz geçti, gene sıkıntılarınız başladı, kim bilir? Sizi kırmış olmam kuşkusuz yersiz, biliyorum, söyleyecek sözüm de yok bu konuda; ama rahatsızsanız, ne fena, öğüt de veremem -ben kim, öğüt vermek kim?- yalnız şunu sormak istiyorum: Neden biraz ayrılmıyorsunuz Viyana’dan? Başkaları gibi yurtsuz değilsiniz ki! Bohemya’ya gidip dinlenemez misiniz? Ama belki bilmediğim nedenlerden ötürü Bohemya’ya gitmek istemezsiniz, öyleyse başka bir yere gidin… Meran’a gelsenize! Hiç geldiniz mi buraya?
İki şey bekliyorum sizden: Ya sürecek sessizliğiniz, bu demektir ki: “Üzülme, iyiyim”, ya da yazacaksınız bana.
Ne tuhaf… Yüzünüzü bütün ayrıntılarıyla getiremiyorum da gözümün önüne, pastanede, masaların arasından geçip gidişinizi çok iyi anımsıyorum. Biçiminizi, giysinizi görür gibiyim.

Meran – Urıtermais Ottoburg Pansiyonu
Candan Kafka

Sevgili Bayan Milena,
Çevirilerle didiniyorsunuz o sıkıntılı Viyana dünyasının içinde. Bir bakıma utanç, bir bakıma da mutluluk veriyor bu bana. Bu arada Wolff’dan mektup almış olmanız gerekir, yazacağını çok önceleri bildirmişti bana. Bir katalogda adı geçen “Öldüren” öyküsü benim değil, bir yanlışlık olacak; ama en iyi öyküm olduğuna bakılırsa, belki de doğrudur, bilmiyorum.
Son mektubunuzla ondan bir öncekinden anladığıma göre üzüntüleriniz, sıkıntılarınız geçmiş, kocanızınkiler de öyle olmalı, ikiniz içinde bunu ne denli dilerim bilirsiniz. Bir pazar öğleden sonrası geliyor usuma, yıllar önceydi, rıhtımda miskin miskin bir aşağı bir yukarı geziniyordum, kocanıza rastladım. Karşılaşmış olmaktan ikimiz de sevinçli değildik. Değişik anlamlarda da olsa, ikimiz de “kafa şişirmede usta” sayılırdık. Birlikte yürüdük mü bilmiyorum, belki yalnız selamlaştık; önemli değil zaten. Çok eski, geçmiş bir anı bu, yenilenmemeli, gömülü kalmalı. Eviniz güzel mi?

Meran – Unlermais Ottoburg Pansiyonu

Sevgili Bayan Milena,
iki gün bir gece süren yağmur şimdi dindi, geçicidir bu dinme belki, gene de kutlanmaya değer, size yazarak kutluyorum bunu. Dayanılmayacak gibi değildi bu yağmur; küçük de olsa yabancı bir çevrede olmak erinç veriyor kişinin yüreğine, çevrenin yabancılığından geliyor bu. Yanılmıyorsam siz de -kısa süren, yarı yarıya sessiz geçen bir buluşma unutulamıyor anlaşılan- Viyana’da yabancı olmaktan sevinçliydiniz ilk günlerde. Sonraları, birtakım etkilerle bu sevinciniz geçmiş olabilir. Geçtiyse, hoşlanıyor musunuz gene de yabancı bir çevrede olmaktan? (Hoşlanıyorsanız iyi bir belitti sayılmaz, belki de hoşlanmamanız gerekir.)
Ben burada iyiyim. Bu ölümlü dünyada daha çok bakımı taşıyamaz bedenim. Odamın balkonu bahçeye değin uzanıyor; balkon sarmaşıklardan, çiçeklerden geçilmez bir halde (hava çok tuhaf burada, Prag’da böyle havalarda sular donar, balkondaki çiçekler tomurcuklanırdı). Güneşle burun bulunayım hep (daha doğrusu koyu bulutlarla örtülü bir gökle, yoksa bir haftadır güneş yüzü görmedim); kertenkelelerle kuşlar -birbirlerine hiç de yakışmayan bu yaratıklar- beni görmeye geliyor. Meran’a gelmenizi ne denli isterdim! Geçenlerde “soluk alamıyorum” diye yazmıştınız. Tanımlamanız pek uyuyor, buraya gelirseniz azalır bu sıkıntınız.

Candan selamlarımla F. Kafka

Sevgili Milena
Sizin de ciğeriniz dernek! Bütün gün kafamda evirdim çevirdim bunu, başka şey düşünemez oldum. Hastalık beni ürküttü sanmayın, anlattıklarınızdan çıkardığıma göre öyle olmasını da dilerim- çok hafif başlamış sizde. Bu hastalığın (Batı Avrupa’nın yansı az çok ciğerlerinden hasladır), kendimden biliyorum, üç yıla yakındır kötülüğünden çok iyiliği dokunda bana. Uç yıl önce, bir gece yarısı kan boşanmasıyla başladı bende. Her yeni şeyde olduğu gibi heyecanlanıyor insan, korkuyor da tabii; hemen kalktım (sonradan öğrendim ki, hiç kımıldamamak gerekirmiş) pencereye gittim, dışarı sarktım, odada dolaştım, musluğa gittim, yatağın üstüne oturdum -kanama hiç dinmemişti bu arada. Ama üzgün değildim, biliyordum kan durunca., üç dört yıldır sürüp gelen uykusuzluğum sona erecekti. Durdu kan. (0 gün bugün bir daha da olmadı.) Ben de sabaha değin deliksiz bir uyku çektim. Ertesi sabah hizmetçim geldi. (0 zamanlar Şönbrun’a uzak oturuyordum.) İyi, candan, bönce bir kızdı. Kanı görünce: “Yandın doktor” dedi, “uzun sürmez ölürsün artık.” Ama ben kendimi her zamankinden daha iyi duyuyordum. İşe gittim, ancak öğleden sonra doktora uğradım. Ondan sonrası pek önemli değil, anlatmaya değmez. Şunu söylemek isliyorum size: Beni üzen hastalığınız değil. (Anılarıma dayanarak kendimi inandırmaya çalışıyorum, o duygulu inceliğinizin yanında köylülere özgü bir esenliğiniz var sizin. Onun içinde olmaz diyorum; bu bir uyarı belki, yoksa ciğerleriniz hasta değildir.) Beni üzen, beni düşündüren bu hastalığın nedeni. “Param yok, çay ekmekle yaşıyorum. İkiden sekize çalışıyorum” diye yazmıştınız. Neyse geçelim bunları, bunlar benim anlayamadığım şeyler. Belki mektupla da anlatılamaz, karşılıklı oturup konuşmak gerekir bunları. Geçelim diyorum ya, mektupta geçebiliyorum, mektuplar yoksa bir an bile usumdan çıkmıyor. Sizde bu hastalığı ortaya koyan şeyin ne olduğunu düşünüyorum. Kendim inicini biliyorum, zaten birçoklarında neden birdir. Şöyle oluyor: Beyin yüklenen üzüntüleri, acıları çekemez duruma geliyor. “Benden bu kadar’ diyor, “bu bütünün ayakta durmasını önemli bulan biri varsa, yardım etsin bana, azaltsın yükümü, belki yaşamını sürdürürüz biraz daha.” Akciğer hemen -yitirecek çok şeyi olmadığına göre- buradayım diyor. Beynimle ciğerimin bu pazarlığından haberim olmadı, ama bu pazarlığın korkunç olduğunu şimdi atılıyorum.
Peki ne yapmayı düşünüyorsunuz? Belki de hiç önemli değil. İyi bakılırsanız hemen atlatabilirsiniz. Bunu yakınlarınızın, sizi sevenlerin bilmesi gerekir. Bencil düşüncelere de yer yok artık. Nasıl? Bu da bir kurtuluş değil mi işte? Haksız mıymışım? Yoo. Hayır, şaka yapmıyorum, hiç de sevinçli değilim, ta ki yaşamınızı daha iyi, daha sağlıklı düzenlediğinizi yazıncaya dek.
Son mektubunuzu okuduktan sonra, niçin Viyana’dan ayrılmıyorsunuz diye sormuyorum artık, anlıyorum şimdi. Ama Viyana’ya yakın çok güzel yerler de var, oralarda da dinlenir, kendinize gelebilirsiniz.
Görüyorsunuz ya, başka şey yazamıyorum bugün. Bence bundan daha önemli bir şey de yok. Yarın başka şeylerden söz açarını, defter için teşekkürü de yarına bırakıyorum: Dokundu bana, utandırdı beni, ama sevindirdi de. Durun, bir şey daha demek istiyorum size: Çevirilerime bir saniyelik uykunuzu verecek olursanız, bunu kendim için utanç sayarım. Günün birinde bu işten yargılanmak gerekirse, çok neden aramaya kalkışmadan; uykusuzluğu onun yüzündendi diyecekler, suçlayacaklar beni haklı olarak. Yapmayın derken, kendimi düşünüyorum, kendim için yalvarmış oluyorum.

Sizin Franz K.

Milena’ya Mektuplar

1 Yorum

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz