Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa: “Osmanlı cahil, Yahya Kemal zavallı, darbe gerekli…”

Prof. Dr. İnci Enginün ve Prof. Dr. Zeynep Kerman’ın hazırladığı Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa adlı  kitapta yazarın 1953’te tutmaya başladığı ve 1962’deki ölümünden 13 gün önceye kadar yazmayı sürdürdüğü notlar yer alıyor. Günlük heyecanların, hayal kırıklıklarının sonucunda yazdığı bu notlarda Tanpınar,  yücelttiği Osmanlı kültürünü yer yer aşağılıyor, ustası Yahya Kemal’i acımasızca eleştiriyor ve 27 Mayıs darbesini yapanları alkışlıyor. Öğrencisi Mehmet Kaplan, Tanpınar’ın terekesindeki defterlerinde yer alan, ‘Bu yazdıklarımın benden sonra okunacağını düşünüyorum. Hoşuma gidiyor. Geçen zamanım görülecek sanıyorum…’ cümlelerinden cesaret alarak paylaştığı günlükler, bir yazarın yalnızlığını, kırgınlıklarını, arzularını ve zaman zaman da aşırılıklarını yansıtıyor.  Tanpınar, bilinmezleri, acı ve sevinçleri ile iç dünyası ve özel hayatı, edebiyat çevreleriyle ilişkilerini yansıtırken yazarın başka  bir yüzüyle kaşılaşıyoruz.

Edebiyatın hemen her dalında eser veren Tanpınar, eserleriyle olduğu kadar şahsiyeti, hayat tarzı ile yakın dönem edebiyatımızın önemli şahsiyetlerinden biridir.

Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa:

“Bu defteri seviyorum. Benden sonra okuyacağını düşünüyorum. Hoşuma gidiyor. Geçen zamanım görülecek sanıyorum…”
“Hiçbir şeyi bitiremiyorum… Gece yarısı öksürükle uyandım ve ilk defa gelecek seneye çıkamam korkusu aklıma geldi. Ciddiyetle geldi. Hiçbir şeyi bitirmeden ölmek istemiyorum. O kadar eser ve kullanmadığım o kadar kelime varken…”

Keşke evlenmiş olsaydım
“Neyim? Kimim? Nelere muvaffak oldum? Hiçbir şey yapamadım mı? Ah, bir kere olsun kendi dışıma çıkıp kendimi görebilsem! Neye yarar? Benim için mühim olan bundan sonrası… Neler yapabilirdim bu üç buçuk ayda? Karar verebilmek, ısrar etmek şartıyla… Bir tek manzume dahi bitiremez miydim? Tembelim! İflâs etmişim! Hiç yoktum! Tek ümidim, bu Avrupa kompleksinden kurtulduğuma göre, bir mecmua çıkarıp faal yazıya başlamaktır.” (s. 70)

“Keşke evlenmiş olsaydım ve ferdî saadet düşüncesi kafamda bu kadar zalim bir hedef olmasaydı.” (s. 62)

Beni aşk diriltebilir

“Yirmi sene evvel gelmem lazım gelen yere şimdi geliyorum. Bugünkü Avrupa, fikirlerimin, itiyatlarımın (zihnî) ve ideallerimin hazin bir mezarlığıdır. Hakikatte ben Avrupa’da bir hortlak değilse bile, bir artık gibi dolaşıyorum.” (s. 84)

“Hayatımda aşk yok. Beni yalnız o diriltebilir. Yahut da muntazam çalışmak.” (s. 93)

İntiharın kapısı beliriyor

“Gençler yanımda Yahya Kemal’i çekiştirip duruyorlar. Büyüktü, değildi, şu, bu. Fikirlerin bir kısmı benim. Bugünkü edebiyat âleminde yüzde hiç olmazsa beş fikirler benden. Benim adım yok ortada.” (s. 134)

“Hiçbir zaman bu kadar sefil olmadım, bu kadar bîçare, haysiyetsiz ve acınacak. Yarabbim bana 5000 lira lutfet.” (s. 146)

“Gırtlağına kadar borç içinde, her gün bir mucize bekleyerek yaşıyorum. Yazık ki mucize anında olmuyor. Vaziyeti hiçbir gün olduğu [gibi] görmedim, göremedim. İntiharın kapısı beliriyor.” (s. 150)

“Ben böyle dağılarak mı öleceğim? Maddemden evvel düşüncem mi? Rahat konuşalım. Estetiğim nedir?” (s. 156)

Zavallı Yahya Kemal

“Yahya Kemal Enstitüsü’nden istifa. Esat, Orhan Şaik. Ne adamlarla dostum ama…” (s. 153)

“Zavallı Yahya Kemal. Bir insanın bir insanda bu birbiri ardınca değişen çehreleri ne garip ve hazin oluyor ve nasıl en son çehre hepsini siliyor, bitiriyor. Park Otel’in barında gördüğüm küçük, dar, takatsiz adımlarla ancak yürüyebilen bîçare ve acınacak ihtiyar. Otelin odasındaki hasta ve büyük kuş.” (s. 159)

Peyami’den nefret ederim

“İnce Memet tercüme ediliyor, Huzur okunmuyor, Yaz Yağmuru, şiirler ıska geçiliyordu. Komünist, komünisti tutuyor.” (s. 167)

“Abdullah Efendi’nin Rüyaları, bilhassa birinci hikaye böyle tenkitsiz mi geçecekti? Huzur ki okuyucuların hepsi sevdiler, üç makale ile, Yaz Yağmuru hiçbir akissiz mi geçecekti.” “Bunların Türkiye’ye getirdiği hiçbir şey yok muydu? Türkiye ve Türkçeye. Ya şiirlerim? Hala hiç kimse “Deniz” manzumesinden bahsetmedi. “Deniz” manzumesi Türkçenin beş on manzumesinden biridir. Buna eminim. Buna makalelerimi de ilave edin… Fakat niçin bu kadar haksızlık? Bu işte eksiğim nedir!” “Belki de kendi kendimi mahveden benim. Hakkımdaki suikastinin bir sebebi de belki de benim…”

“Galiba şiire hiç çalışamayacağım. Dört ay böyle harcanacak. Kaç senem kaldı şu dünyada. Yazık!” (s. 181)

“İnsan iradesinin elzem olduğu yerlerde daima hezimet. Kadın ve para meseleleri başta.” (s. 199)

“Faruk’u [Nafiz Çamlıbel] severim, Samet’ten [Ağaoğlu] ikrah eder ve tâli’ine acırım, Peyami’den [Safa] nefret ederim.” (s. 203)

“Peyami ile birkaç defa kokain de çektik. Fakat verdiği baş ağrısı tahammül edebileceğim gibi bir şey değildi.”(s. 307)

Mehmet Âkif’le yol arkadaşlığı: Asla!

“Sağlarla beraber değilim; çünkü sağ şarktır ve şark bizi daima yutmağa, içimizden doğru yutmağa hazırdır. Eğer bir Barrés, bir Maurras, bir L. Daudet gibi insanlar olsaydı etrafımda iş değişirdi. Fakat Mehmet Akif’le [Ersoy] yol arkadaşlığı, Mümtaz’la [Turhan] fikir beraberliği, asla… Dün Nihat Sami’nin [Banarlı] bu büyük adamı kepaze edişine bir daha hayran oldum. Fakat unutmamalı ki Yahya Kemal onu kendisi seçmişti. Ne fukaralık Yarabbi… Efkâr-ı umumiyeye, şair rüşvet verirse böyle olur. Antimilitarist Yahya Kemal ‘Askerlik vazife mi bile yapamadım’ diye üzülüyor. (s. 205)

(…) Yahya Kemal ki Arif Hikmet Bey’in [Hersekl] ‘Yarab bu ne tükenmez hazinedir’ mısraını sık sık tekrar ederdi. Şimdi o hazineye el açmışa benziyor. Ne kadar ahlaklı adam. Nasıl milliyetperver?” (s. 206)

Demokrat Parti ejderhasından kurtulduk

“Sade Türkiye’de değil, Fransa’da da artık yalnızım. Çocukluğumun, gençliğimin zevki olan muharrirlerin, yalnızlığımı ısıtanların hiçbiri kalmadı.” (s. 208)

“Bütün bunlar iyi, güzel… fakat ben neyim? Altmış yaşındayım, eserim yok.” (s. 208)

“Bu adamlara minnettarım. Demokrat Parti ejderhasından bizi kurtardılar. Vatan temizlendi.” (s. 213)

“Yassıada fazla devam etti. Yetti artık. Fatiha okunacak yerde hatme başladık.” (s. 305)

“Risksiz hayat olmaz! Kansız ve tasfiyesiz ihtilallerin sonu budur. Şimdi bir çıkmazdayız.” (s. 325)

Osmanlı cahil alayıdır

“Etrafımdaki sükût halkası âdeta bir suikast mahiyetiyle devam ediyor. Şiir kitabım, şiirim hakikaten bîçare mi? Ben biliyorum ki bu kitaptaki beş-on manzume ile Yahya Kemal’den sonra Türk şiirinde en mühim işi yaptım.” (s. 260)

“Eski Osmanlı kendi vaziyetini bilir ve kabul ederdi. Fakat Osmanlı da nedir? Düpedüz cahil alayı.” (s. 274)

“Dünya muvazenesini artık güç bulur. Bu baba … ben daima imanlı adamdan nefret ettim. İnsan, cemiyeti elbise gibi giyinmeli. Cemiyet bir muvazaa olmalı.” (s. 288)

Yahya Kemal bize Çin Seddi olmak istedi

“Yahya Kemal bize Sedd-i Çin olmak istedi. Benim en büyük tâli’im vaktinde bu seddi delip öbür tarafa geçmektir. Fakat çalışma sistemi öğretebilirdi. Bizi lüzumsuz bir coşkunluğun içine hapsetti. Nurullah ve ben ondan çıktık. Nurullah lüzumsuza, benliğin çukuruna düştü. Ama ben nereye gittim.” (s. 268)

“Yahya Kemal, ihtiras, alkol ve dostları, kendi değişmemek inadı ve nihayet güzel konuşması idi. İdi de ne oldu! Fena idare edilmiş otuz manzumenin yaptığı işin yanında ne ehemmiyeti olabilir? Şu var ki birkaç sene için unutturacaklar. Yahya Kemal’in çürüğü ‘Akıncılar’da başlar. ‘Mohaç Türküsü’nde kendisini iyice gösterir. Herkes zaafını beraberinde taşıyor demektir. Daha ‘Koca Mustafa Paşa’da Akif’le yan yana yürüyordu.” (s. 280)

“Bu sene yılbaşım kutlanmıyor. Evimde tek başıma oturacağım. Hâlbuki şiir kitabımın çıktığı senedir, şudur budur… Çapaçul Yahya Kemal bile bir muhit sahibi idi. Geçelim…” (s. 308)

Türkiye beni yedin!

“İlk defa gelecek seneye çıkamam korkusu aklıma geldi. Ciddiyetle geldi. Hiçbir şeyi bitiremeden ölmek istemiyorum. O kadar eser ve kullanmadığım kelime varken…” (s. 287)

“Ömrümün bir on senesi var ki kendiliğinden, bir on senesi daha var ki elimle yandı.” (s. 291)

“Şimdi 1923’te Erzurum’da Atatürk’le konuştuğum zaman kaybettiğim fırsatın ne olduğunu anlıyorum. Şu muhakkak ki 1923 ile 1932 arasındaki hayatımı kendi elimle yaktım.” (s. 301)

“Bütün düşünceleri gitmeden evvel söyleyebilsem! Türkiye beni yedin.” (s. 321)

“Ben halkı, halkta individue’yi sevmiyorum. Önümde akan hödükleri -festivalde- bizim kapıcıyı, komşularımı, vatmanı nasıl sevebilirim?”(s. 322)

“Daima derinleştim. Sıfırdan başlamış gibiydim. Bu sıfır Yahya Kemal ve Haşim hariç Türk şiirinin değer seviyesiydi. Eğer burada genişlemeğe razı olsaydım benim de hiç olmazsa Faruk (Nafiz Çamlıbel) kadar bir şöhretim olurdu. Biraz kaysaydım Orhan (Veli Kanık) ve cahit’ten (Sıtkı Tarancı) fazla sevilen adam olurdum. Yapamadım. Hakikaten sıfırdan başladım.” “Kırk yaşında tek oda müstakil evim oldu. Herşey, hayatımda herşey geç oldu. İlk nesir kitabım kırk yaşında çıktı. Hala ikinci romanım Remzi’de bekliyor…”

Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa
Zeynep Kerman/ İnci Enginün
DERGAH YAYINLARI

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz