“20 yıldır biz buradayız. Zalimlerin ise nerede olduğunu herkes biliyor….”


Sol melankolinin ilacı – Berrin Karakaş*
Salı günü KCK operasyonuyla Kürt basınına baskınlar yapılırken, Özgür Gündem’den Dicle Haber Ajansı’na, Gün Matbaası’ndan Demokratik Modernite dergisine muhabirinden teknik elemanına çalışanlar gözaltına alınırken, Gül Orhan Twitter’da “Babam Özgür Gündem’de muhabir olduğu için öldürüldüğünde annem yılmayacaklarını göstermek için babamın yerine gazetede çalışmıştı” diye yazıyordu. Babası Yahya Orhan, 1992’de, Gül daha üç yaşındayken, Batman’da “faili meçhul” bir cinayete kurban gitmişti.
Gercüş’teki Newroz kutlamalarını izlerken gözaltına alınan, fotoğraf makinesi kırılan, filmleri yakılan Yahya Orhan, çıkarıldığı mahkemede tutuklanmış, dört ay sonra serbest bırakılmış ve özgürlüğün dördüncü gününde gece gece öldürülmüştü. Dün gözaltılar, KCK tutuklamaları sürerken “Babam öldürüldüğünde Özgür Gündem ‘Durdurun bu kanı’ diye manşet yapmıştı. Ama kan artarak akmaya devam etti!” diye yazıyordu Twitter’da Gül Orhan.
* * *
Gül beş yaşındayken kapatılan, 22 yaşındayken yeniden çıkmaya başlayan Özgür Gündem’in salı günkü baskınlardan sonraki manşeti, siyah zemine “Susturamayacaksınız” yazısıydı editörün. Sadece dört sayfaydı… “20 yıldır biz buradayız. Zalimlerin ise nerede olduğunu herkes biliyor….” diyordu.
Bir gün önce, bugün gibi dün de zalimlerin nerede olduğunu bilenler bir araya gelmiş, İstiklal Caddesi’nde ‘Özgür Basın’ için yürüyorlardı. Kendi adıma, gazeteci olmayan, avukat olmayan, akademisyen olmayan, basında yakın arkadaşları olmayan, haklarında yazılıp çizilmeyen tutuklular ve parmakla sayılamayanlar adına da ‘özgürlük için’ demeyi tercih ediyorum.
Salı günü aynı meydanda buluşan bir başka grup da üç yıldır Gerze’ye termik santral kurdurmamak için Anadolu Grup’la mücadele edenlerdi. Çarşamba önemli bir gündü. Yürütmeyi durdurma kararına rağmen Anadolu Grup Gerze’ye ‘girdiğinde’ 5 Eylül’de yapılan eylemden beri cezaevinde olan Volkan Özcan’ın ilk duruşması vardı. Aynı tarihte Anadolu Grubu’nun yeni bir ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) raporu hazırlamak için aldığı ek süre de doluyor ve Gerze halkının olası zaferini müjdeliyordu.
Bu tür gelişmeleri, bu tür direnişleri merkez medyadan takip etmek pek mümkün olmuyor. Ben en son bir büyük televizyon kanalında söyleyemeyeceklerini bundan böyle netten, sitesinden bildiren Banu Güven’den dinledim. Diyordu ki: “Balıklarla ilgili ‘seninki kaç santim?’ kampanyasını destekleyen medya, iş Gerze’deki termik santrala gelince durdu. Öyle ya, birçok medya patronu aynı zamanda enerji sektöründe, ihale peşinde. Kendileriyle mi çelişecekler? Anadolu Grubu da iyi bir reklam veren.”
* * *
Gerze’nin hikâyesi gibi, Yahya Orhan’ın kızının hikâyesi de öyle her gazetede, her televizyonda çıkmıyor karşımıza. Gül Orhan temmuz ayında, Özgür Gündem’de yayımlanan, babasının öldürüldüğü temmuzu yazdığı satırlarda diyordu ki: “Bir yaz akşamı silah sesleriyle yıkıldı yuvamız. O sıcak temmuz kışımız olmuştu. Güneşimiz batmış, dışarıda fırtınalar kopuyordu. Babam evimize yüz metre mesafede vücuduna saplanmış onlarca kurşunla yüzükoyun uzanıyordu. Sabah 27 boş kovan toplandı. Ne hikmetse failler yakalanamadı.
 Demek istiyorum ki, kapıları kapatmak artık öyle kolay olmuyor. Kapıdan kovulanlar bacalardan giriyorlar. Hafta başı izlediğim bir yeni film ‘Aşk ve Devrim’in ‘Sol ve melankoli’ derdi üzerine düşündüm de dün gece, o kadar da ‘efkârlanmaya’ gerek yok . Gül Orhan’ın Twitter’daki profil fotoğrafı onca acıya, baskıya rağmen ışıl ışıl, söz konusu melankoliye ilaç gibi gülen yüzü. Ve o eski slogan hâlâ baki; “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz.”

Özgür Gündem**

30 Mayıs 1992 tarihinden 14 Nisan 1994’e kadar Türkiye genelinde yayımlanan bir günlük gazetedir. Merkez ofisi İstanbul’da olan Türkçe gazetenin yayım döneminde ulusal tirajı 45.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Öncülü, 1990 ve 1992 yılları arasında haftalık yayınlanan Yeni Ülke gazetesidir. Ardından Özgür Ülke gelmiştir. 4 Nisan 2011’de yeniden yayına başlamıştır.


 Geçtiğimiz Mart ayında gösterime giren ‘Press’ filmi devletin her türlü engellemelerine ve baskılarına maruz kalan gazetenin Diyarbakır bürosunda yaşananlar kurmaca karakterlerle ışık tutuyordu.

Yayımlandığı dönemde Özgür Gündem ile bağlantılı gazetecilere, dağıtımcılara ve diğer kişilere yönelik çeşitli saldırılar düzenlenmiştir. Bu olaylarda gazetenin 8 muhabir ve yazarı ile 19 dağıtımcısı, çoğu faili meçhul bir şekilde öldürülmüştür. Bunlardan gazeteci Yahya Orhan 31 Temmuz 1992 tarihinde, gazete çalışanı Hüseyin Deniz 8 Ağustos 1992 tarihinde, köşe yazarı Musa Anter 20 Eylül 1992 tarihinde, gazete çalışanı Hafız Akdemir 8 Haziran 1992 tarihinde, gazetenin Şanlıurfa temsilcisi Kemal Kılıç 18 Şubat 1993 tarihinde ve Yeni Ülke muhabiri Cengiz Altun 24 Şubat 1992 tarihinde vurularak öldürülmüştür. Özgür Gündem muhabiri Burhan Karadeniz, 5 Ağustos 1992 tarihinde uğradığı silahlı saldırı sonucu 19 yaşında felç olmuştur. Yeni Ülke muhabiri Mecit Akgün 2 Haziran 1992’de Nusaybin’de bir telefon direğinde asılı olarak bulunmuştur.  Özgür Gündem Bitlis muhabiri Ferhat Tepe 28 Temmuz 1993 tarihinde kaçırılmış ve 4 Ağustos 1993 tarihinde ölü olarak bulunmuştur. Gazeteci Salih Tekin’in gözaltında iken insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye maruz kaldığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvuru sonucunda belirlenmiştir. Gazetenin 17 yaşındaki muhabiri Nazım Babaoğlu, 12 Mart 1994 tarihinde bir haber için Siverek’e gitmiş, kendisinden bir daha haber alınamamıştır.

Diyarbakır’da 16 Kasım 1992’de gazeteyi dağıtan bir stand kundaklanmış, 15 Ocak 1993’te ve 15 Haziran 1993’te de iki gazete bayii silahlı saldırıya uğramıştır. Aynı yıl gazeteyi dağıtan çocuklara yönelik bıçaklı saldırılar düzenlenmiştir. 17 Kasım 1992’de Bingöl’de bir bayii işletmecisinin arabası kundaklanarak tahrip edilmiştir. Ekim 1993’te Yüksekova’da gerçekleşen bir bombalama eyleminde bir gazete bayii hasar görmüştür. Ardılı Özgür Ülke’nin İstanbul ofisinde 2 Aralık 1994’te meydana gelen bombalı saldırıda bir gazete çalışanı ölmüş, onsekiz kişi de yaralanmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2000 yılında verdiği bir kararda gazetenin ifade özgürlüğünü müspeten korumayla yükümlü olan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin bu yükümlülüğü yerine getiremediği ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesini ihlal ettiği sonucuna varmıştır. Mahkeme, Hükümet’in gazete ve çalışanlarının PKK’yı desteklediklerine dair güçlü bir kanaate sahip olmasının, araştırmaların yürütülmemesine ve gerektiğinde şiddet içeren yasa dışı eylemlera karşı korunmaları için etkili adımların atılmamasına gerekçe sağlamadığını belirtmiştir.


*Radikal 22 Aralık 2011
**wikipedia

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz